24 Nisan 2012 Salı

İnsanlığın aydınlık yüzü DERVİŞLİK nedir ?

 Allah’a hamd, cümle peygamberlerin ve evliyanın imamı ve Allah’ın resul’u Hz.Muhammede (s.a.v) ve evladı resule selam olsun. Rabbım bizleri de onların arasına dâhil etsin.
    Ehl-i kemal mektebi sübyân, mektebi medrese ve mektebi irfan olmakla mektebler / okullar üçtür, demişlerdir.
         Birincisi; Mektebi sübyân, yani ilköğretim ayarındaki çocukların okuludur.
         İkincisi; Mektebi medrese, yani yüksek okul, fakülte gibi meslek ve ihtisas tahsil edilen okullardır. Ki medrese eğitimi ile doktor, mühendis edebiyatçı, fıkıhçı yani hukukçu vb. mesleklerin sahibi olunurdu.
         Üçüncüsü; Mektebi irfandır. Ki mektebi irfanda nefsimizin / kendimizin, cümle varlıkların ve eşyanın içyüzü öğretilir. Bu mektebi irfan eğitimini ifadeyle Hz. peygamber efendimiz; “Allah’ım bana eşyanın iç yüzünü bildir” demiştir. Ki, resulullah’ın kendisi eşyanın iç yüzünü / hakikatını bilmesiyle beraber, bu ifadesiyle bizlere eşyanın hakikatını öğrenmemizi işaret etmiştir. Çünkü başka bir hadisi şerifte; “Rabbimi eşya ile bildim” buyrulmuştur.
         Asrısaadet’te Hz.resulullah efendimizden mektebi irfan eğitimini alan derviş sahabeler, genellikle ashabı suffa olarak bilinen sahabeler ve irşadla görevli resulullah’ın batıni yönden halifesi olan sahabelerdir. Bunların başında pençe-i al-i aba, olan Hz. Ali, Hz. Fatma, Hz. Hasan ve Hüseyin’le beraber Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Selmânı Farisi, Ebuzer gaffari, amr bin Yaser, ibni abbas vb. gibi resulullah efendimizin manevi evlatlarıdır.
        Evvelce tekkelerde mürşid-i kâmil tarafından verilen eğitim mekteb-i irfan eğitimi olup, tekkeye mensup olanlara derviş denilirdi. Sonra tekkeler asli fonksiyonlarını yitirdiler ve mektebi irfan eğitiminden uzaklaşıp, halkın ve devletin aleyhinde fitne ve fesat üreten kurumlar haline geldiler. Ve çok isabetli bir kararla, fitne ve fesat yuvaları haline gelen tekkeler resmen kapatılarak, cahil şeyhlerin mürşit kisvesi ile halktan beşeri ve siyasi menfaat temin etmelerine son verildi.
        Halbûki asli fonksiyonlarını yitirmeden önce tekkeler, ilim ve irfan yuvası olup çok kıymetli hizmetler üretip, vahyin ve Muhammedi kulluğun halkın yaşam biçimi haline gelmesinde çok önemli katkılar sağlamışlardır. Bu gayretler neticesidir ki, yeryüzünde Türk milleti Mehmet, askeri ise Mehmetçik ünvânını almıştır. Bu gün arzın hangi köşesinde olursa olsun, Mehmet denildi mi Türk milleti, Mehmetçik denildi mi Türk askeri / ordusu hatırlanır. Bu aynı coni denildiğinde Amerikalının, hans denildiğinde Almanın, ivan denildiğinde Rus’un hatırlanması gibidir. Ki, Türk milleti ile özdeşleşen Mehmet ismi, İbrahim isminin ibo veya ibram, selahaddin isminin selo olarak kısaltılarak söylenmesi gibi, Muhammed (s.a.v) isminin Mehmet olarak kısaltılmışıdır.
         Yine mekteb-i irfan dervişlerinin gayretleri ve katkılarıyla bu gün kullandığımız atasözleri örf ve geleneklerimizin önemli bir kısmı, vahye ve ahlakı resule uygun olarak yaşamaktadır. Eğer bu gün bir kimseye sitem ettiğimizde “aşkolsun” diyorsak, bu o kimseye yapılan ‘âşık olasın,’ yani ‘Hak aşığı olasın’ dua ve niyazından başka bir şey değildir. Bu bağlamda, birisine seslenirken “hu bi Dakka,” “hu evde misiniz,” dediğimizde Allah’ın “hu” olan gaybı mutlak ismini zikir ile sesleniyor isek. Aşağı yukarı kurduğumuz her cümlede inşallah, maşallah, subhanallah, maazallah vb. kelimelerle farkında olalım veya olmayalım Allah’ı tesbih edip, zikrediyorsak, atasözlerimizin önemli bir kısmı kurana ve Muhammedi kulluğa uygun ise. Bunlar hep mektebi irfanda mürşid-i kâmil’in irşadı ile birer “derviş olarak yetişen yunus emre, Mevlâna, hacı bektaşı veli, hacı bayramı veli, bahaaddin nakşıbend, Niyazi mısri pir seyyid Muhammed nur gibi, milletimizin bağrından çıkan yüz binlerce insan-ı kâmil veli dervişlerin gayretleriyle oluşan değerlerdir.  
       Bu mekteb-i irfan Dervişleri, tüm zamanlarda ve bu gün dahi mesleki resul irşadı olan Hakk’a kavuşmak ve Hz. Peygamber efendimizin ahlâkı ile ahlâklanmayı gaye edinerek yaşamış ve yaşamaktadırlar. Mektebi irfan dervişleri, yaşadıkları toplumda sosyal adalet ve hizmetin en güzel örneklerini sergilemişler, yaşadıkları cemiyetin örnek şahsiyetleri olmuşlardır. Meselâ; Bu insanı kâmil dervişler, bulundukları halk içinde Müslüman veya kâfir ayrımı yapmadan, vahye ve Muhammedi ahlaka uygun olarak hekimlik, demircilik, dokumacılık, ziraat, ticaret vb. işlerle meşgul olarak cemiyet içinde pasif değil faal bir hayat yaşarlar. Ve bu faaliyetlerini yalana, dolana, sahteciliğe ve benzeri uğursuzluklara asla kesinlikle sapmadan, vahyin öngörüsü ve Muhammedi kulluk çerçevesinde icra ettiklerinden, o toplumda Muhammedi kulluğun sevilmesine ve o halkın Müslüman olmalarını sağlarlar.
       Kur’an’daki “De ki, ben buna karşılık sizden yakın akrabamı / ehlibeytimi sevmeniz dışında bir şey istemiyorum…” (Şura, 23) Ve “Biz seni sadece müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. De ki; bu hizmetime karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Ben ancak dileyen kişinin Rabbine doğru bir yol tutmasını istiyorum” (Furkan, 56- 57) Yine bir çok peygamberlerin dilinden “…Ben bu iş için sizden bir ücret / ödül istemiyorum. Benim ücretim / ödülüm yalnız âlemlerin Rabbindendir” (Şuara, 109, 127, 145, 164, 180)  Ayet ve benzer ayetler beyanı gereği dervişler, tüm bu faaliyetlerini yaparken ne bir ücret, ne de bir beşeri menfaat talep etmedikleri gibi. Asla ve kat’a, zor veya cebir kullanmadan tamamen ilim irfan, sevgi ve faal akıl çerçevesinden ayrılmadan, o halkların gönüllerini fethedip, İslâm dini’nin ve Muhammedi kulluğun kalıcılığını sağlarlar.
       Bu itibarla, aşağı yukarı bin yıldır, milletimize uygulanan kur’anın mahiyetini içeriğini anlamadan Arapça ve tecvidle okutulma dayatmasına rağmen milletimiz halâ kur’an ve Muhammedi kulluğu bünyesinde yaşatıyorsa, bu milli kültür ve sosyal değerlerimizin örfümüzün dervişler tarafından vahiy ve Muhammedi ahlak zemininde sağlamca oluşturulmuş olmasındandır.
       Eğer günümüzde milletimize yapılan gayrı milli, gayrı İslami ve gayri ahlâki enformasyon ve probaganda saldırısının çok azı, başka bir Müslüman topluma yapılmış olsa, o toplum darma dağınık olur. Ve o toplum çözülüp hâkim kültürün esiri olur. Bu itibarla günümüzde en gelişmiş iletişim araçlarıyla milletimize yapılan gayrı İslami, gayrı milli ve gayri ahlâki probaganda ve saldırılara rağmen Türk milleti çözülmüyorsa, mekteb-i irfan dervişlerinin oluşturduğu kur’ana ve Muhammedi kulluğa dayanan milli ve kültürel değerlerin sağlamlığı sayesindedir.
      Evvelce tekkelerde dervişlere verilen Mekteb-i irfan öğretisi, tüm zamanlarda meslek-i resul irşadı olarak zamanın kâmil mürşidi tarafından yapılır. Ve bu irşadın amacı, kul’u yaratılışının yüce gayesine ulaştırmaktan başka bir şey değildir. Bu yüce amaç ise, kul’un kendinde ve cümle eşyada mevcut olan rabbin katına ulaşıp rabbine kavuşarak, Muhammed-i tabiat ve ahlâkı olan kulluğa erişmesidir. Bunu ifadeyle Hasan Fehmi Hz;
Derviş olan Hakkı bulur dediler
Gel gönül gel bizde derviş olalım
Dervişlik yolunda kurban olalım. Buyurmuştur.
      Böyle insanlığın aydınlık yüzü olan dervişlikten nasiplenmemiz niyazıyla, selamlar.  
                              
                                                                                Nejdet Şahin