13 Eylül 2012 Perşembe

KADİR SURESİNİN AÇIKLAMASI


Bismillâhirrahmanirrahim

 

1- İnna enzelna hu fi leyletil kadr.-Şüphesiz biz onu Kadir gecesinde indirdik.

2-Ve ma edrake ma leyletul kadr.- Kadir gecesini sana idrak ettiren / sana bildiren nedir?

3- Leyletul kadri hayrun min elfi şehr.-Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır.

4- Tenezzelül melâiketü verruhu fiha biizni rabbihim min külli emr.- Melekler ve Rûh, rablerinin izniyle o gecede her iş için iner de iner.

5- Selamun hiye hatta matle’il fecr.- Bir selâm / esenlik ve huzur vardır; sürüp gider o, fecr / tan yeri ağarıncaya kadar!

      Beş ayetten ibaret ve Mekke’de inmiş olan Kadir suresinin ismi, içinde bahsedilen “Kadir gecesin” den gelir. Ramazan o aydır ki; insanlara kılavuz olan, iyi-kötü ayrımıyla hidayetten kanıtlar getiren Kur'an, onda indirilmiştir... (Bakara- 185) Ayet beyanı gereğince, İslam dünyasında ramazan ayının Kadir gecesi; zat’ı ilâhiden levh-i mahfuza (muhafazalı levhaya) Kuranın cem / toptan olarak indiği gece olarak bilinir. Ve birçok hadisi şerif beyanı gereğince, ramazan ayının son on günü ve ramazanın yirmi yedinci gecesinin Kadir gecesi olduğu genel kabuldür. Ve ramazanın yirmi yedinci gecesinde zahiren çeşitli nafile ibadetler, vaaz, nasihat ve hayra yönelik faaliyetlerle İslam dünyasında Kadir gecesi kutlamaları yapılır.

       Hz. Resulullah efendimize vahyolan sure ve ayetlerin cem’i / toplamı Kuran’dır. Vahyin sure sure, ayet ayet değerlendirilmesi ise Furkan’dır. Ki bunu beyanla Ehl-i kemâl; “Kadir gecesinde Hz. Muhammed’in (s.a.v) gönlüne Kuran toptan indi, yirmi üç yılda cebrailin vahyetmesiyle Furkan olarak zahir oldu” demişlerdir.      

       Ledduni hikmet yönü ile Kadir suresinin değerlendirilmesi ise şöyledir: Cümle âlemleri ve varlıkları yüce Allah’ın 1- zat, 2- sıfat, 3-esma, 4- ef’âl, 5- asar / ahkâm olan beş tecellisi oluşturur. Ki zat tecellisi; Hakk’ın kendi ehadiyetinden / tekliğinden gayrıyı kabul etmeyen zuhurudur. Sıfat tecellisi ise; yüce Allah’ın hayat, ilim, irade. Kudret, sem’i, (işitmek / duymak) basar, (görmek) kelâm ve tekvin. (yaratma) olan sıfat-ı subutiye (sabit değişmeyen sıfatları) zuhurudur. Ve bu zuhuru ile cenab-ı Hak cümle mülk âleminin ve tüm faaliyetlerin aslı hakikatını oluşturur. Esma tecellisi; isimlerle olan zuhurudur. Ve bu zuhuru ile yüce yaratıcı cümle mülk âlemini oluşturur. Ef’al tecellisi; iş oluş amel faaliyeti ile olan zuhurudur. Ve açığa çıkan her türlü iş ve faaliyeti oluşturur. Asar / ahkâm tecellisi ise; hükmün, hüküm neticesinin zuhurudur. Yani halkıyetin / yaratılışın yüce gayesinin açığa çıkmasıdır. Ki rabbin bu beş tecellisinin mahiyeti, Hz. Muhammed’e (s.a.v) vahyolan sure ve ayetlerde mevcuttur. 

        Bu tecellilerin evvelinin ve aslının Hakk’ın zat’ı olması yönüyle, Hakk’ın zat’ı cümle tecellileri kendinde toplar. Bu itibarla, cümle tecellileri ve varlığı zat tecellisinin kendinde cem edip toplaması gibi, sure ve ayetleri içerdiği mana ve mahiyetleriyle beraber kendinde toplamasıyla Kuran, Hakk’ın zatı’nı temsil eder.

Kuranın rabbin zatı’nı temsilini ifadeyle ayette;“ İnna enzelna hu…-Şüphesiz biz O’ nu…” Buyruluyor ki bu ayetin Arapça ifadesinde geçen “Hu” ismi, zahiri anlamıyla O’ demektir. Fakat ledduni mana yönüyle “Hu” ismi; cümle tecellileri kendinde toplayan Hakk’ın gaybı mutlak hüviyeti olan zat’ını remz eder. Bunu beyanla pir seyyid Muhammed nur Hz; “Hu esmayı ilâhiyedir ve Hakk'ın gaybı mutlak hüviyetini ifade eder” diyor. Bu itibarla, ayette kadir gecesi inzâl olup indirilenin “Hu” olarak beyan edilmesi, Muhammed-i kulluğa ulaşmış insanın gönlüne Hakk’ın zatı’nı temsil eden Kuran’ın inzâl olup indirilmesidir.

       Hz. Resulullah efendimize vahyedilen Sure ve ayetlerin taşıdığı mana ve hikmetlerin sırrını kendinde toplayan Kuranın sırrı’na, insanı kâmil de mazhardır. Çünkü Hadisi şerifte “Kuran ve insan ikiz kardeştir” buyrulmuştur ki, doğuştan her insanda Kuran sırrı potansiyel olarak vardır. Fakat insanı kâmil’de Kuran sırrı faal ve aktiftir. Ve Kuran sırrı olan zamanın mürşidi kâmilinin telkiniyle, Hak talip ve âşıkları irşat olup aydınlanır. Ki kâmilin Kuran sırrı olmasını ifadeyle Seyfullah Nizam oğlu Hz:

Bu aşk bir bahri ummandır bunun haddı kenar olmaz

DELİL’İM SIRR’Î KURAN’DIR bunu bilende ar olmaz, der. (Delil; yol gösterici, mürşit demektir.) Kuran sırrı olan mürşidi kâmilin irşadı / aydınlatması, Hz. Âdem’den (as) beri cümle peygamber ve velâyet elçilerinin, mesleki resul telkini mazhariyetiyle devam edip açığa çıkar. Ve tüm zamanlarda var olduğu gibi kıyamete kadar yeryüzünde var olacak olan mürşidi kâmilin mesleki resul irşadına mazhar olmakla ancak, bir insan Muhammedi kulluk üzere yaşayıp, Kuran sırrına ulaşır.

       İşte böyle mesleki resul seyri süluku gören bir kul’un gönlünün, kendi ehediyetinden / tekliğinden gayrısını icap etmeyen Hakk’ın zat tecellisine mazhar olması, o insanın gönlüne Kuran’ın sırrının açılıp inzâl olması ve o kul’un Kadir gecesi idrâkına erişmesidir. Ki bunu ifadeyle ayette;

“1- İnna enzelna hu fi leyletil kadr.-Şüphesiz biz onu Kadir gecesinde indirdik.” Buyruluyor. Yani “Hu” isminin ifade ettiği Hakk’ın zat tecellisini temsil eden (sure ve ayetlerin hikmeti mahiyetini cem edip toplayan) Kuran sırrını, Muhammedi kulluğa erişen insanın gönlüne “Kadir gecesi” keyfiyeti olarak inzâl edip açtık, demektir. 

       Sonra;“2- Ve ma edrake ma leyletul kadr.- Kadir gecesini sana idrak ettiren / sana bildiren nedir?” Diye sual ediliyor ki, bunun cevabı şöyledir; “Kadir;” kelime olarak değerli kıymetli anlamındadır. “Gece” ise; görünen tüm renkleri, eşya ve varlıkları gecenin siyahlığıyla örtmesidir. Buna göre; gecenin siyahlığıyla tüm renkleri ve varlıkları örtmesi gibi, zat-ı ehadiyet (teklik) tecellisiyle Hakk’ın gayrıyeti ve ikilik kesretini (çokluğunu) örtmesinin idrâkı olan Kadir gecesi, çok değerli ve kıymetlidir. Ve zamanın kâmil mürşidinin irşadıyla, yokluğunda zahir olan rabbin zat tecellisi mazhariyetiyle ancak, bir insan Kuran sırrına ve kıymeti ve değeri yüce Kadir gecesini idrâk eder.

      Devamla “3- Leyletul kadri hayrun min elfi şehr.-Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Buruluyor. Ki ayette beyan olunan “bin ay,” yaklaşık 83 yıl eder. Ve 83 yıl, bu imtihan âlemi olan yeryüzünde yaşayan bir insanın dolu dolu ömrüni ifade eder. Bu itibarla, imtihan âlemi olan bu yeryüzünde Kadir gecesi idrâkına erişmeden “bin ay,” yani dulu dolu bir ömür boyu yapılan her türlü ibadet ve kulluktan, mahiyeti yukarıda beyan edilen Kadir gecesi idrâkına ulaşmak, “daha hayırlıdır” demektir.

     “4- Tenezzelül melâiketü verruhu fiha biizni rabbihim min külli emr.- Melekler ve Rûh, rablerinin izniyle o gecede her iş için iner de iner. Burada beyan olunan “Rûh,” rabbimizin vahdet / bir’lik tecellisidir. Ve “Ruh” ikilik kesretini (çokluğunu) icap etmediği için, ayetteki “Ruh” beyanı vahdet-i vücut zuhurunu ifade eder. Yine ayette ifade olunan “Melekler” ise, rabbin tüm tecellilerini asla itiraz etmeksizin yerine getiren mahlûklardır / yaratıklardır. Çünkü melekler ancak emir olundukları görev üzere o emri yerine getirmesini bilirler, aksi olan o emri yerine getirmemeyi bilemezler aynı gözün görmekten, kulağın işitmekten başka bir şey yapmaması gibi.

“Meleklerin ve Ruh” un indiği “o gece” demek ise; bu yeryüzü olan imtihan âleminde et ve kemikle bedenlenip yaşayan bir insanın, manevi vücudunu rabbin katından ve rabbin müşahedesinden uzak ve ayrı koyan, tabiatın tesirindeki dünya ömrü gecesidir.

       Bu itibarla Kadir gecesi idrâk ve marifetine erişen bir kişi, insanı kâmil olarak Muhammedi kulluk üzere yaşar. Ve o, aynı “melekler” gibi yüce Allah’ın vahiyle olan emir ve yasaklarına kesinlikle mahakkak itaat ettiği gibi, O’nun kulluğunda vahdet-i vücud imanı olan “Ruh” hâkim olur. Ki böyle Kadir gecesi idrâkına ulaşan insanı kâmilin, yeryüzünde et ve kemikle bedenlenmiş olan kulluğunun içerik ve mahiyetini, melek ve ruh mazhariyeti oluşturur, demektir.

      “5- Selamun hiye hatta matle’il fecr.- Bir selâm / esenlik ve huzur vardır; sürüp gider o, fecr / tan yeri ağarıncaya kadar! Melekler gibi Allah’ın emir ve yasaklarına mutlak itaat. Ve ruh olan vahdeti vücut imanı mazhariyeti ve Kadir gecesini idrâk kemâli marifetiyle. “Selam / esenlik ve huzur” la, yeryüzünde tabiat tesirinde olan dünya ömrü gecesinde yaşayarak tüm zamanlarda insanı kâmil var olur. Bu var oluş; ta ki “Her nefis / benlik ölümü tadacaktır…” (Al-i İmran-185) hükmü ile tabiat tesirine mecbur ve mahküm olan bedeninden insanı kâmilin ölümle ayrılıp, rabbine vuslat sabahı olan fecr / tan yeri ağarıncaya kadar!”  devam ederek “sürüp gider,” buyruluyor.

      Kadir suresinin ledduni hikmet üzere olan yorumu / açıklaması hatalarıyla beraber tamamlandı. Her şeyi en iyi bilen ancak Allah’tır. Allah’a hamd resulu Muhammede ve evladı resule selam olsun, rabbim bizleri de Kuran sırrına erişmiş olan insanı kâmil kulluğuna mazhar kılsın. Amin.    

 

                                                                                    Nejdet Şahin                        

                                                                             05- 09 2012 Çarşamba      

                                                                                           Salihli

3 Eylül 2012 Pazartesi

TİN SURESİNİN zahir ve batın YORUMU


 Bismillâhirrahmanirrahim

 

1-Tine / incire ve zeytine and olsun / yemin olsun.

2- Turi sina’ya

3- Ve emin beldeye / şehre

4- Biz insanı, gerçekten en güzel bir biçimde yarattık.

5- Sonra da onu aşağıların aşağısına reddettik / indirdik

6- Ancak, iman edip Salih / güzel ameller işleyenler müstesna. Onlar için kesintisiz / devamlı bir ecir / mükâfat vardır.

7- O halde / böyle iken sana dini ne tekzip ettirir / yalanlatır.

8- Allah hâkimlerin / hükmedenlerin en hâkimi değimli?

        Mekke’de inmiş ve sekiz ayetten ibaret olan tin suresinin zahiri / açık anlamı şöyledir: Kıymetine binaen yüce yaratıcı olan Allah, “tin”e / incir’e “zeytin”e “tur-u sina”ya ve “emin belde” ye yemin ederek. İnsanın yaratılmışların içinde “en güzel suretle,” yani en kemalâtlı bir yaratılış ve donanımla mukellef olarak yaratıldığını. Ve insanın yeryüzü olan bu imtihan âlemine suretlenerek mecburen “reddedildiğini / indirildiğini” beyan ediyor. Ve devamla, bu yeryüzü olan imtihan âleminde her kim “iman eder” de Allah’ın emrettiklerini yapmak, yasak ettiklerinden kaçıp sakınmak olan “Salih / güzel amelleri” faaliyetleri yaparsa onun, ahirette “kesintisiz ecirlere / mükâfata” mazhar olacağı ifade ediliyor.

“Allah indinde din islamdır…” (Ali İmran-19) beyanı gereğince bu şekilde iman ederek Salih / güzel amel yapıp işlemenin, yalanlanamayan islam dini’nin kendisi olduğu. Peygamber ve evliya elçilerin tebliğ ve irşadında açığa çıkan İslam dininin hükümlerini vahiyle Allah koyduğu için, “Allah hâkimlerin hâkimidir” deniliyor.

         Buraya kadar zahiri yönünden behsettiğimiz Tin suresi; Batın yönüyle ise birçok leddun-i hikmet yüklü anlamlar içerir.

Buna göre; cenab-ı Hak kıymet ve değerine işaretle üzerine yemin ettiği “tin / incir,” Hakk’ın zat-ı vahdet zuhurunu ifade eder. Ki incirin içindeki çekirdeğinin ve dışındaki kabuğunun birbirinden ayrılmadan bütün olarak yenilmekle rızık vermesi gibi, Hakk’ın zat-ı vahdet zuhuru bakâyı ruh tecellisidir. Ve bu tecelli Hakk’ın gayrısını icap etmediği için, ruh tecellisinde ikilik olmaz. Ve “tin / incir” ile beyan ettiği, ruh tecellisi olan bu mertebesinde cenab-ı Hak “ben” diye zuhur eder. Aynı “…ben senin rabbinim…” (Taha-12) gibi.

       Kıymetine binaen Hakk’ın üzerine yemin ettiği “zeytin” ise, içindeki / batınındaki çekirdeğiyle değil de zahiri olan dış yüzeyi ile yenilmekle rızık vermesi gibi, zeytin hikmeti itibarıyla yüce Allah’ın vahdeti zatından nefsi olan sıfatlarına, sıfatlarından da tecelli etmekle yarattığı kesreti (çokluk) halk zuhurunu ifade eder. “Zeytin” ile beyan ettiği bu mertebesinde vahdet-i zatı batın, sıfat olan nefsini ve halk kesretini zahir edip açığa çıkardığı için yüce Allah, “biz” diye zuhur eder. Aynı biz seni âlemlere ancak rahmet olarak gönderdik” (Taha- 107) vb. ayetlerdeki gibi.

      “Turi sina;”  Hz. Musa’nın vahye mazhar olduğu dağ olması itibarıyla zahiren bir kıymet ve değer ifade eder.

Leddun-i mana yönüyle ise “turi sina,” hakiki / gerçek mümin olan kulun kalbinde yüce Allah’ın gerek ruh, gerekse kesret tecellilerindeki sırrının cemi’ni (toplamını) açarak tecelli etmesidir. Ve “turi sina” ile beyan ettiği bu mertebesinde yüce Allah, “ben” olarak ta “biz” olarak ta zuhur eder.

        Ayetteki “Emin belde” zahiren beytullahı (Allah’ın evini) ifade eder.

Ki ledduni hikmet yönüyle beytullah; Hakk’ın gayb-ı mutlak hüviyeti olan sırf zat zuhurunu remzettiğinden cenab-ı Hak, bu mertebesinde “Hu” ismiyle zuhur eder. Ki, bunu beyanla pir seyyid Muhammed nur Hz. “Hu esmayı ilâhiyedir ve Hakk'ın gaybı mutlak hüviyetini ifade eder” demiştir.    

        Bu itibarla; Kıymet ve değerine binaen 1- Tin / incir” ile ifade ettiği ruh mertebesine. 2- “Zeytin” ile ifade ettiği vahdetin kesreti mertebesine. 3- “Turi sina” ile ifade ettiği vahdet ve kesretinin cem-i zuhuru mertebesine. 4- “Emin belde” ile ifade ettiği sırf zat mertebesi üzerine cenab-ı Hak yemin ediyor. Ve zevâli olmayan bu beka mertebelerinin müşahedesine ulaşıp mazhar olan insanı kâmili yüce Allah; “en güzel biçimde yaratılış / yaratılmışların en güzeli” olarak beyan ediyor.

       Çünkü bu mertebeleri müşahedeyle mazhar olduğu marifet ve kemalât ile insanı kâmil; Hz. Âdem’den zamanımıza kadar insanlığı aydınlatmış olan cümle peygamberlerde ve velilerde zahir olan Allah’ın makamlarının tebliğ ve irşadının sırrını taşır. Ki işte bu taşıdığı emanet, insanı kâmili yaratılışın en güzeli yapar.

     Yeryüzü âlemi “aşağı” âlemdir. Ve insanın sureti yani et kemik olan bedeni de, yeryüzündeki kokmuş çamurdan yaratıldığı ve insanı tabiata bağımlı kıldığı için “aşağıdır.” Çünkü insanın mana yönüyle makamı yüksek olup rabbin katıdır. İşte tesiriyle insanı rabbin katından alıkoyarak tabiat âlemine mahküm ettiği için insanın sureti, yani et kemik olan bedeni, insanın mana yönünün aşağısıdır. Bunu ifadeyle Niyazi Mısri Hz:

Gökte uçar iken yere indirdiler

Çar anasır bentlerine vurdular (tabiatın 4 aslı olan hava su toprak ve ateşe hapsettiler)

Nur iken adımı Niyazi koydular

Ta ezelki itibarım kandedir. Diyor (Kandedir: nerededir, demektir.)

       Bu itibarla, taşıdığı Allah’ın makamlarının marifet ve kemalatı ile en güzel yaratılış olan insanı kâmilin yeryüzünde, suret / beden varlığıyla tüm zamanlarda var olması, insanı kâmilin 1- yeryüzü aşağılığına. 2-suret beden aşağılığı olmakla, “aşağıların aşağısına”  reddedilip indirilmesidir.

       Ki bu yeryüzünde geçmiş zamanlarda var olduğu gibi, kıyamete kadar tüm zamanlarda var olacak olan kâmil mürşidin telkini irşadına her kim “iman edip,” meratibi ilâh-i seyri süluku görür de “ameli Salih” olan Muhammedi kullukla yaşarsa. O kimse hudutsuz “bir ecre / ödüle” mazhar olur, yani rabbin katına yükselip rabbin bekasıyla beka bulur.

       Çünkü rabbin katına erişme ulu / yüce gayesiyle yaratılan her insan, ancak mürşidi kâmilin telkini irşadında zahir olan şeriat, tarikat, hakikat ve marifet ilimlerini kendinde toplayan İslam dininin zahir ve batınına tabi olmakla, yaratılışının yüce maksadına erişerek rabbin katına yükselip insanı kâmil olur.

        Bunu beyanla; İnsanı rabbin katına yükselten Mürşidi kâmilin telkini irşadında zahir olan şeriat, tarikat, hakikat ve marifet ilmi irfanından ibaret olan islâm “dinini sana kim yalanlatır.” Kim inkâr edip yalanlayabilir?

Her kim kâmil olan mürşidin irşadıyla Allah’ın makamları ve âli prensipler telkinine mazhar olursa o insan, görmek, işitmek, koklamak, dokunmak ve tatmak olan beşi zahir. Akıl, idrak, hayal, vehim ve hafıza olan beşi batın on duyuları / hisleri müşahedesiyle, Allah’ın cümle âlemlere ve eşyaya hükmettiğine nazar eder; Yani görerek, işiterek, koklayarak, dokunarak, tadarak ve akıl ederek, idrak ederek, hayal ederek, vehmederek, hıfzederek, yüce Allah’ın “hâkimlerin en hâkimi” olduğunu müşahede eder. Vesselam.

    Tin suresinin zahir ve batın yönüyle olan yorumu hatalarıyla beraber tamamlandı, her şeyin en iyisin ancak Allah bilir. 28 08 2012

                                                                                 Nejdet Şahin