15 Eylül 2013 Pazar

İNSANIN İKİ DOĞUMLA YARATILIŞI


       Öğünmek, cümle âlemleri ve tüm varlıkları batınından zuhura getirip yaratan, Halik (yaratıcı) olan Allaha mahsustur. Selama lâyık olan ise, habibullah / Allahın sevgilisi Hz. Muhammed ve evlatlarıdır. 
      Ey kardeş, iyi bil ki, yaratılan hiçbir şey bir sebeb ve hikmete dayanmadan yaratılmadığı gibi, insan da hikmet tahtında yaratılmış ve halen yaratılmaktadır. Ulûlazim peygamber Hz. İsa aleyhiselamın; “insanın biri anasından ikincisi kendinden olmakla iki doğumu vardır. Eğer insan kendinden doğmazsa melekütun, mana âlemlerinin keşfinden mahrum kalır.” Beyanı itibarıyla her insan, anne ve babanın birbirlerine olan “muhabbeti” (sevgi) ve “alâkası” (ilgisi) neticesiyle anasından, kendi istek ve arzusu dışında mecburen bu imtihan âlemine doğar. Bunu ifadeyle kuranda “O, o’dur ki; sizi önce topraktan, sonra nutfeden / spermden, sonra embriyodan / alakadan yarattı. Sonra sizi bebek olarak annelerinizin karnından çıkarıyor, sonra güçlü çağınıza ulaşasınız ve nihayet ihtiyarlar olasınız diye sizi yaşatıyor. İçinizden bir kısmı daha önce vefat ettiriliyor. Tüm bunlar, belirlenen bir süreye ulaşasınız ve aklınızı işleteseniz diyedir. (Mümin- 67) Buyrulur.
       Bu ve benzer ayet beyanlarında ifade olunduğu gibi, yeryüzüne annesinden mecburen doğan her insan, yeryüzünde imtihan olunarak yaşar. Ve “Her nefis / benlik ölümü tadacaktır…” (Al-i İmran-185, Ankebut-57) hükmünce insan, bu imtihan âleminden ölümle ayrılarak, berzah âleminde (kabir âleminde) kıyameti bekler. Ve kıyametin kopmasıyla insan, ebedi sonsuzluk yurdu olan ahirete intikâl ederek, imtihan âleminde yaptığı ameli Salih (güzel işler) karşılığı olarak amel cennetinde, yine bu yeryüzü âleminde tattığı köşklerde oturmak, cinsellik, yemek içmek vb. insanın hayvani yönüne ait lezzetleri tadarak, rabbinden ayrı zannettiği nefsiyle / benliğiyle var olur.
Veya bu imtihan âleminde yaptığı kötü işler karşılığı olarak insan, rabbinden ayrı zannetiği nefsiyle / benliğiyle cehennemde azap görerek, huzursuz ve mutsuz olarak var olur.
     İşte insanın dünya, berzah, (kabir)  kıyamet gibi merhalelerden / aşamalardan geçerek, ahiretteki amel cenneti veya cehennem akibetine yaptığı yolculuğu, anne babanın birbirlerine olan muhabbeti” (sevgisi) ve alâkası (ilgisi) neticesinde, insanın anasından bu yeryüzü olan imtihan âlemine mecburen doğmasıyla başlar.
      Oysa İsa aleyhiselamın buyurduğu, “insanın kendinden doğması” bir mecburiyet değildir. Ve insanın kendinden doğması, cümle eşyanın ve insanın hakikatı olan âlemlerin rabbine kul’un “alâkası” (ilgisi) ve “muhabbeti” (sevgisi) ile başlar. Ve insanın meleküt ve mana âlemleri keşfiyle âlemlerin rabbine kavuşup, insan-ı kâmil olarak rabbin katında ebediyen devam eder. Ki bunu ifadeyle kuranda,“…Rabbin katındakiler hiç usanmadan, gece ve gündüz O’nu tesbih ederler.” (Fussuet-38) Buyrulur.
       Anneden doğmakla başlayıp ahirette amel cenneti veya cehennem akibetiyle neticelenen. Ve kendinden doğmakla başlayıp rabbin katında ebediyetle devam eden her iki yolculuğu ifadeyle Kur’an-ı Kerim’de; “O gün geldiğinde siz üç sınıfa ayrılacaksınız. Ashab-ı meymene / Ahiret mutluluğuna erenler var ya; ne mutlu kimselerdir. Ashab-ı meş’ame / Kötülüğe batanlara gelince; ne mutsuz kimselerdir. Ve sabikun / ileri gidenler, hedefe varanlardır. İşte mukarribun / Allah’a yakın olanlar bunlardır” (Vakıa- 7…11) Buyrulur.
       Ki ayette ashabı meymene olarak ifade olunanlar; anasından yeryüzüne mecburen doğup, bu imtihan âleminde ameli Salih (güzel işler) işleyen ve ahirette, rabbinden ayrı zannettiği nefsini / benliğini amel cenneti nimetleriyle lezzetlendiren kullardır.
Ayetteki “Ashabı meşame” ise; Bu imtihan âleminde rabbinden ayrı zannettiği nefsiyle / benliğiyle olumsuz, kötü işler yapan ve cehennemde huzursuz, mutsuz olan kullardır.
Ayette “sabikun / ileri gidenler, (hedefe varanlar.) Mukarribun / Allaha yakın olanlar” diye ifade olunanlar ise; Bu imtihan âleminde insanın, kendinden doğmasıyla nefsinde / kendinde ve cümle eşyada mevcut ve zahir olan âlemlerin rabbin’e kavuşma yakın” lığıyla, rabbin katına” yükselen kullardır.
Çünkü yüce yaratıcı olan Allahın; “Ben gizli bir hazineydim bilinmekliğimi sevdim / muhabbet ettim ve Halkı yarattım” (Hadisi kutsi) Buyruğundan. Ve Kurandaki “Allah gökleri ve yeri Hakk’ı göstermek için yarattı…” (Ankebut-44) ayeti ve benzer ayet beyanlarından açıkça anlaşıldığı gibi, İnsanın yaratılışındaki imtihanın yüce amacı, kulun cenab-ı Hakk’a ulaşıp kavuşmasıdır. Bu itibarla ayette “rabbin katındakiler” olarak ifade olunanlar, yaratılış gayesinin yüceliğine erişmiş olan kâmil insanlardır.  
       Kul’un kendinden doğarak, yaratılışının yüceliğine erişip insanı kâmil olmasının aşamalarını / merhalelerini ifadeyle pir seyyid Muhammed nur Hz; “Allaha vuslatta (kavuşmakta) kulun 1- muhip, 2- mürid, 3- salik, 4- talip, 5- âşık, 6- vasıl olmakla altı merhalesi vardır. Buyurmuştur. Ki muhip; Allah muhabbetini sevene denir. Mürid; muhabbetin kaynağını arayandır. Salik;  muhabbetin kaynağını bulan ve kalbi, zikri daimle gafletten uyanandır. Talip;  meratibi tevhid (tevhid makamları) keşfi irfanıyla her fiilde / iş’te fail olarak Hakkı Şuhut edendir. Âşık; cümle sıfatı subutiye (Allahın sabit sıfatları) zuhurunda mefsuf olarak Hakkı Şuhut edendir. Vasıl ise; tüm varlığın mevcudiyetindeki Hakk’ın zatına, fenafillâh (Allahta yok olmak) keşfi irfanıyla kavuşup vasıl olandır. Ki kul’un bu aşamalara / merhalelere erişimi, ulûlazim peygamber Hz.İsa’nın buyurduğu “insanın kendisinden doğmasıyla” ulaştığı, “meleküt ve mana âlemlerinin keşfidir.”
       Ey kerdeşim, iyi bil ki insanın kendinden doğmasıyla yapabildiği bu meleküt ve mana âlemleri keşfi, kulun cümle âlemlerin rabbine duyduğu “alâka” (ilgi) ve “muhabbet” (sevgi) ile başlar. Bunu ifadeyle kuranda; “Yaratan rabbin adıyla oku! O, insanı ‘alakadan / ilgiden / embriyodan (ilişip yapışan bir sudan) yarattı.” (Alak-1,2) buyrulur. Ki ayetteki “alâk” kelimesi, zahiren ilgi demek olduğu gibi, “İlişip yapışkan su” anlamını da içerir. Leddun-i mana yönüyle “alâka / ilişip yapışkan su” beyanı ise, insanın, Allah hakkındaki ilim irfan yüklü ilgi ve alâkasıyla Allah’a olan muhabbetinin karışıp yoğunlaşarak, bu yoğunlaşmanın kulluğuna sırâyet ederek bulaşıp yapışmasıyla insanın, rabbine yönelmesidir. Ve bu yönelişi ifadeyle cenab-ı Hak; “Beni bilen beni arar” (Hadisi kutsi) buyurur. Ki ilim irfana mazhar olan insan ancak, rabbine muhabbet edip rabbine kavuşmayı arar demektir.
       Yüce yaratıcı olan Allah yine bir kutsi beyanında; “Beni talep edene bulunurum, kime bulunursam onu âşık ederim, kimi âşık edersem onu arif ederim, kimi arif edersem onu katlederim, kimi katledersem ona vasıl olurum, kime vasıl olursam onun diyeti ben olurum, kimin diyeti ben olursam, benimle onun arasında fark olmaz.” (Hadisi kutsi) Buyurur. Yani; kendinin ve cümle eşyanın mevcudiyetindeki rabbini, ilim irfan mazharı olan bir kul ancak arayıp rabbine kavuşmaya talip olur. Ve böyle istek ve talebi olan bir kul, kendinin ve cümle eşyanın mevcudiyetindeki rabbini bularak, rabbin tecellilerdeki güzelliğini görmekle Hak âşığı olur. Gerek kendinde, gerekse cümle âlemdeki her tecellide rabbini müşahede etmekle Hak âşığı, arifibillâh olur. Ki, rabbine arif olan bir kul, Hakk’ın vahdet-i zat tecellisine vasıl olup kavuşur. Ve kul, bu mazharıyetle hadisi şerifte “ölmeden evvel ölenler” diye ifade olunanlar arasına dâhil olur. Ve fenafillâh (Allah’ta yok olma) keşfi irfanıyla “ölmeden evvel ölen” bir kul, rabbin ölümsüzlüğüne, yani bekabillâha (Allah’ın ebediyetine) ulaşarak “rabbin katında” rabbin bekasıyla ebediyen var olur. Demektir.
        Ey bu yeryüzü olan imtihan âlemine anasından doğarak yaşayan mümin kardeşim; “Rabbin katında” rabbin bekâsıyla ebediyete mazhar olmak, insanın kendinden doğmasıyla erişilen eşsiz bir cevher hazinesidir. Bu imtihan âleminde ömrünü heba etme. Ve “kendinden doğuşun” mahiyetini bilen arif ve ehli kemalin meclisini bul. O meclisteki kâmil olan mürşidin telkini irşadıyla, ulûlazim peygamber Hz. İsa aleyhiselamın buyurduğu gibi “kendinden doğmaya, meleküt ve mana âlemlerinin keşfine” ulaşarak, insan-ı kâmil olmaya çalış. Çünkü yaratılış gayesinin yüceliğine başka şekilde ulaşamazsın. Vesselam.               
           i                                 
                                                                              Nejdet Şahin                                           
                                                                          9- Mart 2012 Salihli