22 Şubat 2013 Cuma

KÂFİRUN SURESİ’nin yorumu


 Allah’a hamd, küfür ve şirk batağından çıkış yolunu tebliğ eden resulü Muhammed’e (sav) ve evladı resule selam olsun, rabbim bizleri evladı resul meclisinden ayrı komasın.

Yüce Allah kuranı kerimde “Allah katında din İslam’dır…” (Ali imran-19) ve “Muhammed sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. O, Allah’ın resulü ve nebilerin sonuncusudur…” (Ahzab-40) buyurur. Ki bu ayetlerden açıkça anlaşıldığı gibi tevhit dini İslâm Allah katındaki yegâne dindir. Yüce Allah cümle resulleri / elçileri vasıtası ile gelmiş geçmiş tüm insanlığa İslam dinine tabi olmalarını buyurmuş. Ve Hz. Muhammed’in son peygamber olduğunu açıkça beyan etmiştir…    

Tüm peygamberlerin tebliğ ettiği hakikat böyleyken; Mekke müşriklerinin önderleri (Velid bin Muğire, As bin Vali) resulullah (sav) efendimize şöyle bir öneride bulundular: “Ya Muhammed! ... Gel sen bizim dinimize tabi ol, biz de senin dinine tabi olalım… Bir yıl sen bizim ilâhlarımıza tapıp ibadet et, bir yıl da biz senin ilâhına ibadet edelim… Eğer ilâhlarımıza ibadet etmek suretiyle bir hayra ulaşırsan bize iştirak edersin. Eğer biz senin ilâhına ibadet etmekle bir hayra ulaşırsak sana iştirak ederiz… Bundan da sen zevk duyarsın” dediler.  Buna cevaben Hz. resulullah “Allah’a şirk koşmaktan/Allah’a gayrını ortak koşmaktan Allah’a sığınırım” dedi. Ve bunun üzerine:

Bismillâhirrahmanirrahim

1-Kul ya eyyuhel kâfirun -  De ki; Ey kâfirler.

2-Lâ a’budu ma ta’budûn  -  Ben sizin ibadet/kulluk ettiklerinize ibadet/kulluk etmem.

3-Ve lâ entüm âbidûne mâ a’bud  -  Siz de benim ibadet ettiğime ibadet etmezsiniz.

4-Ve lâ ene âbidun mâ abedtum  -  Kul/tapıcı değilim sizin taptığınıza

5-Ve lâ entüm âbidûn mâ a’bud  -  Siz de benim ibadet ettiğime ibadet ediciler değilsiniz

6-Lekum dinüküm ve liye din  -  Sizin dininiz size benim dinim bana.

Beyanlarını içeren ve altı ayetten ibaret kâfirun suresi inzâl oldu. Bu surenin vahyolunmasıyla Hz. resulullah efendimiz, erkenden Mescit-i Harama gidip orayı dolduran kureyşlilere Kâfirun suresini okudu. Ve resulullaha teklif götüren kureyşliler ümitsizliğe düştüler…

Kâfir; kelime anlamı olarak örtücü, örten demektir ki, açık ve gizli kâfirlik olmakla kâfirlik iki kısımdır.

 Açık kâfirlik: Asrı Saadet’te son peygamber Hz. Muhammed’in (sav) tebliğine muhatap olanların din-i anlayışları vardı. Ve bu anlayışları icabınca içine ve etrafını putlarla doldurdukları Kâbe’yi / Beytullah’ı tavaf ediyorlardı. Kendilerince namaz kılıyorlardı. Oruç tutuyor vb. ibadetleri yapıyorlardı. Fakat din olarak algıladıkları ve uyguladıkları bu vb. değerler, zamanın peygamberinde açığa çıkan tevhit dini İslam ile uyuşmadığı için bunlar; zamanın peygamberine iman etmeyerek küfrettikleri gibi, o peygambere vahiy edilen tevhit dini İslam’la zahir olan Allah’ın vahdetine / birliğine de iman etmeyerek, şirk işleyip müşrik oldular. Ve ebediyen Cenabı Hak’tan mahcup/perdeli ve mahrum kaldılar. Ki bütün bunların temelini; zamanın Allah elçisinin elçiliğini ve o elçi de açığa çıkan tevhit dini İslâm değerlerini cehaletle küfredip/örtüp, açıkça kâfirleşmek oluşturur.

Bu gün dahi her kim zamanın peygamberi Hz. Muhammed’i ve onunla açığa çıkan tevhit dini İslam’ı inkâr ile örterse/küfrederse, açık kâfirlerden olur. Bu kâfirlikten kurtuluş ise; Allah’a ve resulü / elçisi Hz. Muhammed’e iman etmekle mümkündür.

Ki Allah katındaki tevhit dini İslâm imanı; icmâli/öz iman, tafsili iman ve itikadi iman olarak tasnif olunur.  

İcmâli/öz iman: “Lâilâhe illallah Muhammeden resulullah – Allah’tan başka/gayrı ilâh yoktur Muhammed Allah’ın elçisidirkelimeyi tevhidini veya “Eşhedü enlâilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve resuluhu – Şahidim ki Allah’tan başka/gayrı ilâh yoktur. Ve şahidim ki Hz. Muhammed Allah’ın elçisi ve kuludur. kelimeyi şahadetini; kalp ile tasdik edip dil ile ikrar etmek icmâli / öz imandır. Ki gelmiş geçmiş ve gelecek tüm İslam dini müminleri, aralarında en ufak bir ihtilâf (anlaşmazlık uyuşmazlık) olmaksızın icmâli iman da tereddütsüz ittifak edip birleşirler. 

Tafsili iman: “Allah’a, Meleklere, Kitaplara, Resullere, Ahirete ve Hayır ve şerrin Allah’ın kudreti ile zuhura geldiğine iman etmek” ten ibaret olup; tafsili iman konusunda müminler arasında çok az da olsa bazı ihtilâf (uyuşmazlık anlaşmazlık) vardır.

İtikâdi iman: ise; Allah nerededir, Melekler nasıldır, Ahiret nicedir, Öylemi dir böylemi dir. Allah’ın tecellisi şöyle veya böyledir. Melekler kanatlıdır veya değildir. Ahiret şöyle veya böyledir vb. gibi olan anlayış farklılıkları itikâdi imanı oluşturur. Ki müminler arasında itikâdi iman da ihtilâflar (anlaşmazlık uyuşmazlık) vardır, ittifak birleşme ise azdır.

Allah katındaki tevhit dini İslâm’ı insanlığa tebliğ eden elçiler; nübüvvet (peygamber) ve velâyet (veli, Âlim) elçileridir: Ve nübüvvet elçileri olan Peygamberler Nebi, Resul ve ulûl azim olmakla üç kısımdır.

Nebi peygamberler; vahye mazhar olmakla beraber ben peygamberim diye ortaya çıkmazlar, ancak kendilerine gelip müracaat edenleri vahiyle aydınlatırlar. Nebi peygamberler aynı ailede veya şehirde birkaç kişi olabilirlerdi ki, rivayet olunan 124000 peygamber daha çok Nebi peygamberlerden oluşur.

Resul peygamberler; hem Nebi hem de resuldürler. Resul peygamberler Nebi’ler gibi çok olmayıp seyrektirler. Resuller kendilerinin Allah’ın elçisi olduğunu açıkça ilan ederek insanları Allah katındaki İslam dinine davet ederler. Ve Resuller gerekirse savaş dahi yaparlar.

Ulûl azim peygamberler; hem Nebi hem resul hem de ulûl azimdirler. Kurandaki “Biz peygamberlerden misaklarını almıştık. Senden de misak aldık. Nuh’tan, İbrahim’den, Musa’dan, Meryem oğlu İsa’dan, bunların hepsinden kuvvetli bir sözleşmeyle misak aldık” (Ahzab-7) Ayeti hükmünce ehli kemâl; Nuh, İbrahim Musa, İsa ve Muhammed (sav) Hazerâtları’nın ulûl azim peygamber olduklarını beyan ederler. Ululazim peygamberler insanlığa çok seyrek gelirler ve geldiklerinde şeriat getirirler. Ki Hz. Musa’dan yaklaşık 600 yıl sonra Hz. İsa; Hz. İsa’dan yaklaşık 600 yıl sonra Hz. Muhammed zuhur etmiştir. Her ulûl azim peygamber arasındaki insanlık o ulûl azim peygamberin ümmetidir. Yani Hz. Musa ile Hz. İsa arasındaki zaman diliminde bu imtihan âlemi olan yeryüzüne gelen insanların tümü Hz. Musa ümmeti olup, Hz. Musa şeriatına uyarak kulluk yaparlar. Hz. İsa ile Hz. Muhammed arasındaki insanlık Hz. İsa ümmetidir. Son peygamber Hz. Muhammed’ ten sonra peygamber gelmeyeceği için, Hz. Muhammed’in zuhuru ile kıyametin kopması arasında yeryüzüne gelmiş ve gelecek olan insanlığın tümü, Muhammed ümmetidir.

Cümle peygamberlerin tebliğ ettiği “Allah katındaki İslâm dini” nin şeriatına ait sosyal toplumsal yönü, insanlığın ihtiyaçlarına göre değişkenlik arz etmesine rağmen; İslâm’ın iman yönü, hep aynı olup hiç değişmez. Yani Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e kadar gelen peygamberlerin tebliğ ettiği İslam’ın iman yönü olan icmâli iman, tafsili iman ve itikâdi iman hiçbir zamanda değişmeyip, tüm zamanlardaki peygamberler tarafından aynen tebliğ olunur. Ve her ulûl azim peygamber; İslâm şeriatının sosyal toplumsal değerlerini zamanın şartlarına göre yenileyip tasnif ederek zuhur eder. Ve ondan sonra gelen cümle Resul’ler, Nebi’ler, Veli’ler ve Mümin’ler, o ulûl azim peygamber ile yenilenerek zahir olan İslâm şeriatına uyarak kulluk yaparlar. Bu itibarla, zamanın ulûl azim peygamberinde zahir olan tebliğ ve irşat, geçmişteki tüm peygamberlerin tebliğ ettiği İslâm iman ve şeriatının zahir ve batın irşadını içerir. Bunun için bir kimse zamanın peygamberine iman etmekle, aynı zamanda tüm peygamberlerde zahir olan Allah katındaki tevhit dini İslâm’ın tebliğine iman etmiş olur.

Eğer bir kimse, ben zamanın peygamberine değil de geçmişteki İbrahim, Musa, İsa veya filanca peygambere iman ediyorum der ise, o kimse zamanın peygamberinde Açığa çıkan Allah katındaki İslâm dini değerlerini örtmekle / küfretmekle açık kâfir olur. Zamanın peygamberine iman etmeyen bir kâfir, o peygamber de zahir olan ve tüm peygamberlerin tebliğini içeren tevhit dini İslam’dan mahrum kaldığı için, Allah’ı yaratılmışlara benzeterek Allah’a şirk koşarak müşrik olur. Ki bunu ifadeyle Kuranda; “Yahudiler: Üzeyir Allah’ın oğludur” dediler; Hirıstiyanlar da: “Mesih (İsa) Allah’ın oğludur” dediler. Bu, onların ağızlarıyla söylemeleridir; onlar, bundan önceki inkâr edenlerin sözlerini taklit ediyorlar. Allah onları kahretsin; nasıl da çevriliyorlar?” (Tevbe-30)  Buyrulur.

Bu itibarla, günümüzde de zamanın ulûl azim peygamberi Hz. Muhammed’e iman etmeyerek açık kâfirliğini ve müşrikliğini devam ettirenler; “biz İbrahim peygamberin değerlerine tabiyiz. Veya Musa peygamberin veya İsa peygamberin değerlerine tabiyiz” diyerek, şirk içeren iman ve uygulamalarını, geçmişte insanlığa tevhit dini İslâm’ı tebliğ etmiş olan peygamberlerin isimlerinin arkasına saklanarak kâfirliklerine ve müşrikliklerine devam ediyorlar. Ve tüm peygamberlerin tebliğ ve irşadını temsil ederek insanlığı küfür ve şirk batağından kurtaran zamanın peygamberi Hz. Muhammed’e (sav) iman etmemekle, Allah katındaki tevhit dini olan İslam’ın irşadı aydınlığından mahrum kalıyorlar...

Bir kimse açık kâfirlikten, ancak icmâli iman’a mensup olmakla kurtulabilir. Yani, “Lâilâhe illallah Muhammeden resulullah – Allah’tan başka/gayrı ilâh yoktur, Muhammed Allah’ın elçisidirkelimeyi tevhidini veya “Eşhedü enlâilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve resuluhu – Şahidim ki Allah’tan başka/gayrı ilâh yoktur. Ve şahidim ki Hz. Muhammed Allah’ın elçisi ve kuludur.  Kelimeyi şahadetini; kalp ile tasdik dili ile ikrar ederek iman eden bir kişi, açık kâfirlikten kurtulup, Allah katındaki tevhit dini İslâm’ın mümini olur. Vesselam.

Gizli Kâfirlik: İslam dâhilinde olduğunu iddia eden ve daha ziyade itikâdı bozuk olanlar arasında olur. Bunlar; genellikle İslam’ın muhkem zahiri şeriat yönünü inkâr edip örtmekle/küfretmekle gizli kâfir olurlar. Ki bunları ifadeyle Kuranda; “Kitabı sana indiren O’dur. O’nun ayetlerinden bir kısmı muhkemlerdir ki, onlar kitabın anasıdır. Diğer ayetler ise, müteşabihlerdir. Şu var ki kalplerinde bir eğrilik ve bozukluk bulunanlar, fitne aramak, onun yorumuna öncelik tanımak için kitabın sadece müteşabih kısmının ardına düşerler. Onun tevilini ise bir Allah bilir, bir de ilimde derinleşmiş olanlar bilir…” (Ali İmran -7) Buyrulur ki; gizli kâfirlerin çoğunluğu bir mürşide intisap etmiş olanlar arasından çıkar.

Bunu beyanla Pir Seyyid Muhammed Nur Hz; “Bir taife var, onlara taifeyi batıniye tabir olunur. Kuran’ı yalnız enfusa hasrederler. Oruç dâhil Allah’ın farz ettiklerini ‘murat enfusidir’ deyip zahirini afakını inkâr ederler. ‘Cebrail aklı resuldür. İsrafil himmeti resuldür. Yoksa öyle Cebrail’in, İsrafil’in aslı yoktur, bunlardan gaye/murat enfüsi anlamlardır.’ Der ve afakı inkâr eder. İşte taifeyi zındık gibi bunlar kâfirdir. Halbûki Kuran’ı yalnız enfusa hasreden küfreder. Buyurur.  Ki bu gizli kâfirler, şeriat’ ın iman ve amelini içeren Allah’ın emri ve farz olan İslam’ın açık hükümlerine iman ve itaat etmezler: ‘Günde beş vakit kılınması açık farz olan Namaz avam içindir. Yahut biz namaz mükellefiyetini aştık. Biz daim namazdayız’ vb. ifadeler sarf ederler. ‘Kuranın açık emri gereğince Ramazan ayında tutulması farz olan orucu tutmazlar, çeşitli tevillerle biz daim her zaman oruçluyuz gibi ifadeler de bulunurlar.’ Bunlardan bazıları İslam dininin açık şeriat hükümleri ile amel etseler bile bu amelleri inanarak değil; ‘avam halk bir şey demesin, taş attırmayalım vb.’ gibi sapkın bir anlayışla yaparlar. Bunlar Yahudilerin Hz. Üzeyiri, hıristiyanların Hz. İsa’yı ilâhlaştırmaları (Tevbe-30) gibi, genellikle mürşitlerini bazı şahısları veya kendilerini “İlâh,” “Rab” ilân ederek  “İlâhlaştırıp Rab’ leştirerek” açıkça şirk işleyerek müşrik olurlar. Ayrıca, asrısaadet’ teki kâfirlerin Hz. Muhammed’i kendi din anlayışlarına davet etmeleri gibi, bu gizli kâfirler genellikle cami cemaatı’nı ve dindar kişileri sapık itikatlarına davet ederek onlara ısrarla mürşitlik yapmaya çalışırlar.

Gizli kâfirlikten kurtuluş; kişinin hakiki/gerçek mümin’ liğe ulaşmasıyla mümkündür. Çünkü yüce Allah Kuran’da müminlerden çokça bahsettiği gibi, Gerçek/hakiki müminler ancak o kişilerdir ki; Allah’ı zikrettiklerinde kalpleri titrer ve onlara Allah’ın ayetleri okunduğunda bu onların imanlarını arttırır ve onlar yalnız Rab’ lerine güvenip/tevekkül ederler.” (Enfâl-2)  Buyurarak, gerçek/hakiki müminlerden de bahseder. Hz. resulullah efendimiz ise gerçek müminleri ifadeyle; “Siz Allah için sevip Allah için buğz etmedikçe hakiki/gerçek mümin olamazsınız” Buyurur.

İşte bu “hakiki/gerçek mümin” liğe ulaşabilmek, Kuran’ın emir ve yasaklarına mutlak itaat ile beraber, zikri daim uyanıklığı ve tevhidi hakiki keşfi irfanı olan mesleki resul seyri sülûkunu, velâyet irşadı yapan zamanın kâmil mürşidinden tahsil etmekle mümkündür. Ki kâmil mürşidin irşadıyla aydınlanan bir kişi ancak, hakiki/gerçek mümin’ liğe erişebilir. Vesselam.     

Buna göre, açık ve gizli küfür içindeki kâfirleri beyanla; kâfirun suresinin yorumu şöyledir:   

1-Kul ya eyyuhel kâfirun  -  De ki; Ey kâfirler. Zamanın peygamberi olan Hz. Muhammed’e iman etmeyerek örten/küfreden o açık kâfirlere: Ve İslam’ın zahiri şeriat hükümlerini inkâr ile ört/küp/küfreden gizli kâfirlere şöyle söyle; 2-Lâ a’budu ma ta’budûn  -  Ben sizin ibadet/kulluk ettiklerinize ibadet/kulluk etmem. Ben Hz. Âdem’den beri tüm nübüvvet ve velâyet elçilerinin tebliğinde açıklanan Allah katındaki tevhit dini İslâm’ın; zahiri olan şeriat ve batını olan tarikat, hakikat ve marifet ilimleri irfanına mazhar olmakla, İslam’ın zahir ve batın bütünlüğü kemâlinin hakiki/gerçek müminiyim. Velâyet elçisi olan zamanın mürşidi kâmilinin mesleki resul telkini irşadıyla aydınlanmış Muhammedi kulluğumda; “O’nun veçhinden/yüzünden başka her şey helâktadır / yokluktadır” (Kasas-88) imanı hâkim olduğundan, kendimde ve cümle âlemde cenabı Hak’tan gayrı hiçbir varlık müşahede etmem. Bunun için ey açık kâfirler; sizin Hz. Muhammed’den nasipsiz olarak taptığınız putlarınıza ve putlaştırdığınıza ben ibadet / kulluk etmem. Ey gizli kâfirler; sizin de mürşitlerinizi ve bazı şahısları “Rab” “İlâh” ilân ederek, İslâm’ın muhkem açık şeriat hükümlerini inkâr ile yaptığınız kulluğu / ibadeti de ben yapmam. Benden, sizin ki gibi açık ve gizli küfür içeren hiç bir kulluk/ibadet hâsıl olmaz. “3-Ve lâ entüm âbidûne mâ a’bud  -  Siz de benim ibadet ettiğime ibadet etmezsiniz.”  Ey açık kâfirler; Allaha iman ettiğinizi söylüyorsunuz fakat siz, zamanın peygamberini inkâr etmekle küfrettiğiniz için benim mazhar olduğum Muhammedi kulluk/ibadet sizde olmaz. Ey gizli kâfirler; siz İslam dâhilinde mümin olduğunuzu iddia ediyorsunuz. Fakat sizde tevhit dini İslam’ın zahiri / açık hükümleri olan şeriatını inkâr ile örtmekle / küfretmekle, mürşitlerinizi ve bazılarınızı Rab’ leştirip ilâh’ laştırarak kâfir olup şirk işlediğiniz için; benim mazhar olduğum Muhammed’i kulluğu / ibadeti siz de yapmazsınız. 4-Ve lâ ene âbidun mâ abedtum  -  Kul / tapıcı değilim sizin taptığınıza.” Allah katındaki tevhit dini İslam’ı tebliğ eden zamanın peygamberi Hz. Muhammed’e. Ve Hz. Muhammed’in tebliğ ettiği İslâm’ın gerek zahiri şeriat hükümlerine, gerekse İslam’ın batını hükümlerine tabi olan. Ve mürşidi kâmilin mesleki resul irşadıyla aydınlanmış Hakiki/gerçek bir mümininden küfür, şirk içeren hiçbir kulluk/ibadet asla zahir olmadığı gibi, hakiki/gerçek bir mümin kâfir ve müşrikler gibi kulluk/ibadet yapmaz. “5-Ve lâ entüm âbidûn mâ a’bud  -  Siz de benim ibadet ettiğime ibadet ediciler değilsiniz” Zamanın peygamberi Hz. Muhammed’e ve tevhit dini İslâm’a iman etmeyen açık kâfirler… Ve İslâm’ın zahiri şeriatını inkâr ederek hakiki/gerçek iman’la şereflenmeyen gizli kâfirler; sizler küfür ettiğiniz şirk işlediğiniz müddetçe sizlerden Muhammedi kulluk/ibadet açığa çıkmaz. “6-Lekum dinü küm ve liye din  -  Sizin dininiz size benim dinim bana.” Ey açık ve gizli kâfirler; siz tevhit dini İslâm’ın kemâlinden mahrum müşriklersiniz; siz tapındığınız putlarınız ve “rab” leştirip ”ilâh” laştırdığınız mürşit ve şahsiyetlerinizle şirk küfür içeren din anlayışınız sizin olsun; Cümle peygamberlerin tebliğ ettiği ve Muhammedi kullukla hâsıl olan tevhit dini İslâm imanı ise; benim olsun demektir. Allah’ u âlem.

Kâfirun suresinin yorumu hatalarıyla beraber tamamlandı, her şeyi en iyi bilen Allah’a hamd, resulü Muhammed’e ve ehli beytine selam olsun rabbim onların yardımından bizleri mahrum bırakmasın. Amin.

NejdetŞahin
15-Şubat- 2013 Cuma