27 Haziran 2014 Cuma

Ramazan, teravih, temcit/sahur ve Bayram’ın hakikatı hikmetine dair.


 (ABDULMALİK HİLMİ Hz. divanı şerhinden/açıklamasından)

                                           Bismillâhirrahmanirrahim

                                   Meh göründü oldu ilan "veftirû ya sa’imün"
                                   Derk u teşbih ve teravih eyleyin ya kaimun

        Meh; Ay. Kaimun; ayakta duranlar, vaktini ibadetle geçirenler. Derk; incelikleri iyice kavrama, anlama. “Ve veftirü ya sa’imün: Ey oruç tutanlar iftar ediniz” (Hadisi şerif) teşbih; benzetme teravih; ramazan ayında gece yatsı namazından sonra kılınan namaz, demektir.
      Kuran’da Ramazan o aydır ki; insanlara kılavuz olan, iyi-kötü ayrımıyla hidayetten kanıtlar getiren Kur'an, onda indirilmiştir. O halde bu aya ulaşanınız onu oruçlu geçirsin. Hasta olan veya yolculuk halinde bulunan, tutamadığı gün sayısınca başka günlerde tutsun. Allah sizin için kolaylık ister; O sizin için zorluk istemez. Tutulmamış olan günleri tamamlamanızı, sizi doğru yola kılavuzladığı için Allah'ı yüceltmenizi ister. Ve sizin şükretmeniz umulmaktadır.” (Bakara- 185) Buyrulur ki oruç ayı olan ramazan, hicri takvimi oluşturan on iki aydan birisidir.
       Hicri takvime göre bir ayın sona ermesi ve yeni ayın girmesi, hilâlin (ayın) gözükmesiyle başlar. Teravih ise, ramazan ayının girmesiyle geceleri yatsı namazından sonra kılınan namaz olup, teravih kelime anlamı olarak rahatlamak demektir. Hakikate göre teravih, insanın mazhar olduğu sekiz sıfatı subutiyenin fenası /  yokluğu ve tevhidi sıfat keşfi irfanıyla dâhil olunan, sıfat cenneti irfanının zevk-i rahatlığını remzeder. Ki teravihin bu hakikat manasına binaen resulullah efendimiz, teravih namazını sekiz rekât kılmıştır. Kemal zurnacı Hz; “Malik ef. Tekkede teravih namazını kıldığında sekiz rekât olarak kılardı” buyurmuştur.   
      Bunu ifadeyle meh göründü oldu ilan "veftirû ya sa’imün," buyruluyor. Yani, yeni meh / ay görünüp ramazan ayı girdiğinden, “ey oruç tutanlar iftar ediniz” (Hadisi şerif) buyruğunca oruç tutarak iftar edin demektir. Ve devamla; Derk u teşbih ve teravih eyleyin ya kaimun, yani ramazan ayına mahsus olan teravih namazını kıldığınız gibi, teravihin hakikat ve hikmetini araştırın. Ve teravihin hangi hikmet ve manayı teşbih ve temsil ettiğini derk edin / inceliklerini kavrayın, ey ramazan ayında ibadete kalkanlar, buyruluyor.

                  "Savmurru yetih ve İftirû" dedi habib
                  Gitti savm u hem teravih zevk eden ya 'abidan

      “Savmurru yetih ve ‘iftiru; Ayı gördüğünüzde oruç tutun iftar edin,” (Hadisi şerif) Savm; oruç, Abidan; İbadet edenler, demektir.
Buna göre; Allah’ın ve cümle müminlerin habibi / sevgilisi, Hz.resulullah efendimizin, “Ayı gördüğünüzde oruç tutun iftar edin” beyanındaki hakikat ve hikmete erişebilen abidler /kullar) ancak, savmın (orucun) ve teravihin zevki ile zevklenmeye gidebilirler, buyruluyor.

                   Subh-ı kurbetde müezzin irci'ı hitab kılar 
                   Döşeğinden camiye iden rücu' ya na'imun

         Subh-ı kurbet; sabah namazı yakınlığı, müezzin; ezan okuyan, İrci’i; dön. Rücu; dönmek. Naimun; uyuyanlar, uykuda olanlar, anlamındadır.
Sabah kurbeti / yakınlığı; zikri daim ile kalbi gaflet uykusundan uyanmış olan bir kulun, mürşidi kâmilin makamatı tevhid telkin-i irşadına mazhar olmasıyla, kendinde ve cümle eşyada mevcut olan rabbini müşahede etmesinin yakınlığıdır. Müezzin ise, ezan okuyarak cümle müminleri namaza, insanlığı felâha / kurtuluşa davet eden kimsedir. Ki müezzinler iki kısım olup birincisi; Genel / umumi davetçi olan ve minareden ezan okuyandır. İkincisi ise tevhidi hakiki davetçisi olan zamanın kâmil mürşididir. Ve zamanın mürşidi kâmili hususi / özel davetçi olup Hakk’a talip olanlara, zikri daim ve tevhit mertebeleri olan Allah’ın makamlarını telkin eder.
       İşte kalbi zikri daim ile uyanmış olan salike, kâmilin meratibi tevhit olan Allah’ın makamlarını telkin etmesiyle o salik, mevhum, bilinmez ve görünmez zannetiği rabbini enfusunda (kendinde) ve afakında (kendinin haricinde) müşahede eder. Ki, kâmilin bu telkini ile salikin rabbine vasıl olup kavuşması onun, “irci’i - rabbine dön” hitabına mazhar olarak rabbine rücu edip dönmesidir. Bunu ifadeyle kuranda; “Ya eyyetühen nefsül Mutmainneh, İrcı’i ila Rabbiki razıyeten marzıyyeten; Fedhuliy fiy ibadiy; Fedhuliy cennetiy / Ey mutmain olmuş Nefs. Sen O’ndan razı O da senden razı olarak Rabbine dön. Gir / Dâhil ol Kullarımın arasına. Gir / Dâhil ol cennetim’e. (Fecr- 27…30) Buyrulur.    
     Bu itibarla; Subh-ı kurbetde müezzin irci'ı hitab kılar, şeğinden camiye iden rücu' ya na'imun, beyanından maksat, zikri daimle kalbi gaflet uykusundan uyanmış olan kulun, kâmilin tevhit makamı telkiniyle rabbin müşahedesine erişmesi o kul’un, “irci’i / rabbine dön” hitabı ile rabbine rücu etmesidir. Bu aynı müezzinin sabah ezanı davetiyle uyuduğu döşekten / yataktan kalkan bir müminin, camiye yönelip rücu etmesi gibidir, deniliyor.    

                  Hammama girin bu varlık pisliğini yıkanın
                  İzdivâc-ı zât u evsaf birlenin yâ vâsılûn

          Hamam; yıkanıp temizlenilen ve kirlerden arınılan yer, mekân, varlık pisliği; şirk pisliği, izdvac; evlilik, erkek ve kadının yasal meşru şekilde evlenerek aile birliğini oluşturmalarıdır.
Cenabı Hak kuranda; “ey inananlar Müşrikler bir pisliktir...” (Tevbe- 28) buyurur ki şirk, nispet varlık pisliği olup yüce Allah’ın, Şirkten başka olan günahı affedebilirim, şirki affetmem.” (Nisa- 48,116) dediği affedilmeyen günahtır. Ve şirk, aynı zamanda peygamber efendimizin “ümmetimin gizli şirkinden korkarım” buyurduğu ve ümmeti için korktuğu günahtır.
        Bu itibarla; Mana yönüyle hamam mürşidi kâmilin meclisidir. Ve bir insan, kâmilin meclisine girip dâhil olursa o meclisten hâsıl olan irşat aydınlığıyla o kişi, menevi kirlerden, manevi pisliklerden ve günahlardan arınıp temizlenir. Ki bir kimse kâmilin tevhidi efal, tevhidi sıfat ve tevhidi zat telkin-i irşadına mazhar olmakla ancak, kendine ve cümle âleme cehaletle nispet ettiği varlık pisliği olan gizli şirkten arınıp tertemiz olur. Ve böyle bir kul, Hakk’ın vahdet-i zatına / zat birliğine kavuşmakla birlenir. Yani bir- ile bir olur.
       Bunu beyanla; Hammama girin bu varlık pisliğini yıkanın, İzdivâc-ı zât u evsaf" birlenin yâ vâsılûn buyruluyor. Yani kendine ve cümle âleme nispet ettiğin varlığın pisliği olan gizli şirki, kâmilin telkin-i irşadıyla fena / yok ederek yıkanın, temizlenin. Ve rabbin zat-ı vahdetine / bir’liğine vasıl olup, bir- ile bir olun, demektir.   

                  Varlığın postunu herkes omuza bugün alın
                  Mescid'ül-fenaya onu döşetin ya ferraşiyyûn

       Varlık postu; kulun kendine nispet ettiği vücut varlığıdır. Mescid’ül fena; fena mescidi, yoklukla secde edilen mescit, Ferraşiyyun; Cami, mescit gibi mekânların temizliğini sağlamak, kilim halı hasır gibi mefruşatını yayma hizmetleriyle vazifeli kişiler, döşeyiciler, demektir.
      Bu itibarla; Varlık postu, kulun nisbet-i vücudu olup bunu ifadeyle resulullah efendimiz, “vücut günahı hiçbir günahla mukayese edilmeyen büyük günahtır” demiştir. Ki bu vücut günahından bir kimse, ancak mahvı vücut ederek, yani fenafillâh keşfi irfanı ile fenaya / yokluğa ulaşmakla soyunup kurtulabilir. Ki böyle bir kul, mescidül fenada, yani yokluk mescidinde soyunduğu nispet vücudunu ayaklar altına döşeyip, yokluk / fena secdesini yapar.
       Bunu bayanla, varlığın postunu herkes omuza bugün alın, mescid'ül-fenaya onu döşetin ya ferraşiyyûn buyruluyor. Yani fenafillâh keşfi irfanıyla kendine nispet ettiğin varlığından soyunarak, yokluk kulluğuna arif ol da, mescidül fenada nispet vücudunu post gibi ayaklar altına döşeyerek, yokluk / fena secdesini yap, demektir. 
             
                  Hane'-i varlıktan 'avdet eylemek 'iyd’le murad
                  Mal ile evladı bırakmak cami'den murad ya maşiyyun
        
      Hane-i varlık; nispeti varlık evi, avdet; geri gelme, dönme, İyd; bayram, maşiyyun; yürüyenler, demektir.
Bu itibarla; Cümle âlemin ve kulun varlığının hakikati cenabı Hak iken kul, bu imtihan âleminin tesiri ile gaflete düşerek cehaletle cümle âleme ve kendine varlık nispet eder. Bu nispet varlıklar mal sevgisi, evladı ıyâl / aile sevgisi ve can sevgisi olmakla üç esas olarak kulun gönlünde tezahür eder. Ehli kemal, “gönülde zahir olan bu üç sevgiden malın karşılığı fiil, evladı iyâl / ailenin karşılığı sıfat, canın karşılığı ise zat’tır” demişlerdir. Ki bir kimse, gaflet ve cehaletle Hakk’ın fiil sıfat ve zat tecellilerini kendine nispet etmekle, kendinin varlık hanesini oluşturduğunu zanneder.
       Cümle peygamberlerin ve mürşidi kâmilin irşat ve tebliğinden maksat, insanın kendine nispet ettiği fiil, sıfat ve vücut varlığının Hakk’a ait olduğunu bildirip, Hakk’ın fiil, sıfat ve zat mertebeleri müşahedesine kulun erişmesini sağlamaktır. Bunun için Kâmil mürşidin irşadı; kulun cehaletle kendinin zannettiği varlığın aslı hakikatinin cenabı Hak olması müşahedesine saliki eriştirmekten başka bir şey değildir.
      Bu itibarla, Hane'-i varlıktan 'avdet eylemek 'iyd’le murad Mal ile evladı bırakmak cami'den murad ya maşiyyun beyan olunuyor. Ki kul’un bayramı, hanei varlığını cehaletle kendine nispet etmekten avdet edip dönmesidir. Teravih namazı için camiye gitmenin hakikati muradı ise, insanın gönlündeki mal ve evladı ıyâl sevgisini terk edip, fiilullah ve sıfatulluh müşahadesine ulaşma yolunda yürümesidir, deniliyor.

                  Kalb-i mü'min beyt-i Hakk'dır şah-ı kevneyn dedi hem
                  Kalb-ü nakl etmek varından biliniz ya zahibun

        Beyti Hak; Cenabı Hakk’ın evi. Şahı kevneyn; dünya ve ahiret iki âlemin padişahı Hz. Muhammed. (sav) Zahibun; zanna kapılanlar, zan ehilleri, demektir.
Ki bu beyitte, Hz. resulullah efendimizin Hakk’ın evi Müminin kalbidir buyurduğu beyan ediliyor. Cenabı Hak ise hadisi kutside; “Ben göklere ve yere sığmam ancak mümin kulumun kalbine sığarım.” Diyor. 
      Buna göre, her kalpte Allah’tan gayrı türlü varlıkların sevgisi olur. Ve insan, kalbinde sevgisini taşıdığı bu masiva, yani Allah’tan gayrı olan tüm eşyanın ve kendinin müstakil varlıklarının olduğunu zannetmekle, zan ehli olup zanna tabi olur. Bunu ifadeyle Kur’an-ı Kerim’de “…ve gerçekten zan, Hak’tan yana hiç bir fayda vermez.” (Necm-28) Başka bir ayette ise “Onlar zandan başka hiç bir şeye uymuyorlar. Doğrusu da şu ki; zan, Hak’tan hiç bir şey ifade etmez…” (Yunus-36) buyrulur. İşte bu zanlardan ve zan ehli olmaktan kurtuluşun çaresi, mesleki resulde Kâmilin zikri daim ve makamatı tevhit irşadıyla gerçek / hakiki müminliğe ulaşıp, Allah’ın evi olan kalpte Allah sevgisinden ve Allah’tan gayrı hiçbir şey bırakmamaktır. Bunu ifadeyle kuranda; “Gerçek / hakiki müminler ancak o kişilerdir ki; Allah’ı zikrettiklerinde kalpleri titrer ve onlara Allah’ın ayetleri okunduğunda bu onların imanlarını arttırır ve onlar yalnız Rab’lerine güvenip / tevekkül ederler.” (Enfâl-2) buyrulur.
       Bunu ifadeyle; Kalb-i mü'min beyt-i Hakk'dır şah-ı kevneyn dedi hem, kalb-ü nakl etmek varından biliniz ya zahibun deniliyor. Yani, dünya ve ahiretin sultanı olan Hz. Muhammed, (sav) “Hakk’ın evi Müminin kalbidir” buyurdu. Ki bir kalbin masiva, yani Hak’tan gayrı olan varlıklardan arınmakla ancak Allah’ın evi olacağını bilin, ey zan ehilleri, demektir. 
                  Da'vet-i cami'de üç nida ile olur heman
                  Biri temcid-i es-sela ezan dahi ya câiyyun

        Temcid; sabah namazının vaktinden evvel minarelerde okunan ilahi, dua ve niyaz, essela; Hz. Muhammedi (sav) selamlamak için minareden okunan salâvat / selamlama, ezan; Müminleri namaza, insanlığı felaha / kurtuluşa davet için müezzin tarafından minareden okunur, Caiyyun; makam ehli olanlar, anlamındadır.
Bunu beyanla; camiden yapılan davet üç türlüdür; biri minarelerden okunan temcid, ikincisi sela, üçüncüsü ezan nidası / sesi ile yapılır ey caiyun, (ey makam ehilleri) buyruluyor. Yani ey tevhit makamları keşfi irfanına mazhar olmuş arifler, gerek temcid, gerek selâ, gerek ezan okunmasındaki ledduni hikmetleri araştırıp, bunların hakikatine erişmeye çalışın, deniliyor.  

                  Okunur temcid döşekten nâimun uyanmaya 
                  Es-salâ ıslahı nefsi kılmaya ya yâkızun

       Naimun; uyuyanlar, Yakizun; uyku ile uyanıklık arasındakiler olup bunlar, zikri daimle gaflet uykusundan uyanmış olmalarına rağmen, henüz tevhit makamı irşadıyla uyanmamış olan zikir salikleridir.      
       Buna göre, uyuyan bir kimsenin kendinde ve etrafında olan biten gerçeklerden haberi olur mu? Olmaz. Uyuyan kimsenin etrafını ve gerçekleri görebilmesi için önce uyanması gerekir ki, bir insan ancak uyandıktan sonra kendinde ve etrafındaki olan biteni görebilir. İşte gaflet uykusu da, kulun kendinde ve cümle eşyada mevcut olan rabbini müşahedesine ve rabbine kavuşmasına mâni olur.
       Cenabı Hak; “Rabbini içten yalvararak ve gizlice sesini yükseltmeden sabah akşam zikret, gafillerden olma.” (Araf-205) buyurur. Bu ve benzeri ayet beyanlarından anlaşıldığı gibi, zikr-i daimle Hakk’ı zikretmeyenleri Kur’an, gafil olarak vasf ediyor. Ki, zikr-i daimle gafletten uyanan bir insanın uyanıklığı ebedî olup bu uyanıklık, gerek bu âlemde gerekse ahirette ve cümle âlemlerde devam eder. Bunu ifadeyle Hz. Resulullah, “Allah bir kulun kalbini zikrullahla kurdu mu bir daha durdurmaz…” demiştir. Bu itibarla minareden okunan temcidin, insanı döşeğindeki / yatağındaki uykudan uyandırıp oruç tutmaya hazırlaması gibi zikri daim, gaflet uykusundaki kulu gafletten uyandırıp rabbin huzur-u vuslatına hazırlar.
        Essela ise; zikri daimle gaflet uykusundan uyanmış olan saliki, fenafillâh keşfi irfanıyla nefsini / kendini islâh (terbiye) ederek, Muhammedi ahlâkla ahlâklanma gayretine davettir.
        Bunu beyanla, okunur temcid döşekten nâimun uyanmaya, essalâ ıslahı nefsi kılmaya ya yâkızun ifadesinin anlamı şöyledir; Ey zikir salikleri! Minareden okunan temcidin, yatağında uyuyan kişiyi oruca hazırlanması için uyandırması gibi zikri daim, gaflet uykusundaki rabbinden gafil olanları uyandırır. Selâ ise; Nefsini / kendini fenafillâh keşfi irfanı ile ıslâh eden kulu, resulullah’ın (sav) ahlâkıyla yaşama gayretine davettir.   

                  Ezan olur muştulukçı dost cemale koşuşun
                  "Kad tecella" nuru zatı eyyühe'l-u'uşşâkıyyun

        Muştulukçu; müjdeci, sevinçli haber getiren, "Kad tecella" tecelli eden, nuru zat; Hakk’ın zat nuru / aydınlığı, eyyühel uşşakıyun; Ey âşık olan kimseler, demektir.
        Buna göre; ezan, namaza davettir ki namaz kulun rabbi ile buluşup kavuşmasıdır. Bunu ifadeyle resulullah efendimiz; “Namaz müminin miracıdır” buyurmuşlardır. Çünkü namaz, beytullaha / Allah’ın evine yönelerek “Allah u ekber” olan iftitah tekbiriyle başlar, Allaha kıyam rüku secde edilerek, Allah zikir ve tespih edilerek devam eder ve selam verilmekle namaz tamamlanır. Ki namaz müddetince hiç kimse ile veya hiçbir şeyle meşgul olunmayıp daima Allah ile meşgul olunduğundan, vakitle kılınan namaz ilmi şeriata göre miraçtır.
İlmi hakikate göre miraç; namazın hakikat, gereğince iftitah tekbiriyle masivayı, yani Allah’tan gayrı olan her şeyi terk etmekle Hakk’a vasıl olup, Hakk’a nazar ederek Hakk’ın bekayı ebediyetine kavuşan kulun, Hak’la beka ebediyet bulmasıdır.
        Bunu ifadeyle ezan, müminlerin dostu,  sığınağı, velisi olan rabbin cemal tecellilerine koşup, bekabillâh marifetiyle ebediyet bularak zat-ı ehadiyet nur-u tecellisini Hak âşıklarına muştulayan / müjdeleyen davettir, buyruluyor.    

                  Üç düğüm oldu işaret çözmeye bayramın
                  Bu ukûdu hallder yener şimdi ya zünnariyyun

      Ukud; düğümler, zünnar; papaz ve keşişlerin beline bağladıkları ip olup, şirk alametidir, zünnariyun; şirk ehilleri demektir.
Buna göre, halkın ramazan bayramı olarak bildiği üç gün olan fitre bayramının hakikatine erişebilmek için, tevhidi hakiki keşfi irfanı ile gizli şirkten kurtulup arınmak icap eder. Çünkü gizli şirki, kulun kendine nispet ettiği fiil sıfat ve vücut varlığı olan üç düğüm oluşturur. Ki bu üç düğüm, bir tevhidi efal, iki tevhidi sıfat, üç tevhidi zat mertebeleri keşfi irfanına ulaşmakla çözülür.
      Bu itibarla, bir kişi bu tevhit mertebeleri keşfi irfanına mazhar olduğu oranda, bu üç ukudu (düğümleri) halledip gizli şirkten arınır. Ve böyle bir kul, fitre bayramının hakikatine ulaşmasına engel olan şirk alameti zünnarın üç düğümünü çözmeyi başarmakla, gizli şirki yenerek zünnariyun (gizli şirk ehli) olmaktan kurtulur. Allah u âlem.

                  Hamdulillah eyle Mâlik çünkü çekdin zünnârın
                  Fıtri verdin 'abid kıldın Hak diye ya salimun

                  Elveda ya şehr-i rahmet merhaba ya dost cemal

        Salimun; esenliğe, selamete çıkmış başarmış olanlara denir ki, salimleri ifadeyle kur’an’da: “Bir gündür ki o, ne mal, ne oğullar fayda verir. Yalnız kalb-i selimle Allah’a varan kurtulur.” (Şuara- 88,89) buyrulur.
Girişi ile müminlerin oruç tuttukları ramazan ayı, nasıl ki hicri takvime göre on iki aydan bir ay ise şevval, ramazandan sonra giren ayın ismidir. Ve şevval ayının girmesiyle üç gün devam eden fitre bayramı başlar.
Yüce Allahın “Nefsini / benliğini temizleyip / arındıran gerçekten kurtuluşa ermiştir. Rabbini zikretmiş ve namazı kılmıştır o.” (Ala- 14,15) beyanı hikmetince fıtır sadakasının hakikati, kulun nispet vücut varlığını fena etmesidir. Fıtır bayramının hakikati ise, vücut şirkinden arınarak rabbine kavuşan kulun rabbin cemalini zat, sıfat ve efal zuhurunda müşahedeyle cennetül zat, cennetül sıfat ve cennetül efal olan irfan cennetleri ile zevklenmesidir. Ki bu üç irfan cenneti keyfiyetini ifadeyle fıtre bayramı üç gün olarak kutlanır. 
      Bunu beyanla Malik ef. Hz. kendini muhatap ederek bizlere; Hamd / övünmek Allaha mahsustur. Hakikate göre gizli şirk zünnarını çekip çıkaranların ancak, fıtır sadakasını vereceklerini ve cenabı Hak’tan gayrı müşahede etmeyen salim bir kulluğa erişmekle de bayram edeceklerini beyan ediyor. Ve rahmetin, iyiliklerin, hayır ve hasenatların açığa çıktığı ramazan ayının bitmesini ifadeyle de ramazana elveda, şevval ayı ile başlayan, fıtır bayramına ve fıtır bayramının hakikati olan Allah’ın dost cemalini (güzelliğini) müşahedeye de, merhaba diyor. Allah u âlem. 

Şiir: Abdulmalik Hilmi Hz.
Şerh/açıklama: Nejdet Şahin       

1 Haziran 2014 Pazar

SEYYİD HOCA MUHAMMED NURİL ARABİ HAZRETLERİNİN SALAVATI ŞERİFENİN ŞERHİNİN SADELEŞMESİ


BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Allahümme salli ala seyyidina Muhammed:Manası:Ey Allah’ım,bütün esmalarınla övülmüş Muhammed (sav) efendimize hürmet ile,cümle alemlerin aslı ve maddesi O’dur. O’na saygı ve hürmet ile,(Bütün mezahirlerde görünen O’dur.)Bütün görünenlerin,gerek melekut aleminin gerekse mülk aleminin aslı ve maddesi O’dur.Çünkü bunların hepsi O’nun nurundan yaratıldı.Öyle Muhammed ki, bütün alemlerin özüdür her şey ondan istifade eder.Cümlenin O’dan halk olmasındaki amaç pak ve temiz olan vücutlarının meydana gelmesidir.Bir kutsi hadisde cenabı Allah bunu beyanla; levlâke levlâk lema halektül eflak.”  “Sen olmasaydın sen olmasaydın bu felekleri yaratmazdım” buyurmuştur.Bütün mevcudatın varlığının aslı Nuru Muhammed’dir. Sonu da Muhammed vücududur.Nasıl meyve ağacının aslı çekirdekse sonu da çekirdektir. Örneğinde olduğu gibi.Cümle alem O’nun tafsilatı ve yüceliğidir.Çünkü cesedi şerifleri, Hak’kın özü olduğu gibi bütün bu tafsilatta O’nun nurundan yaratıldı. Peygamberlerin seyyidine ve ehlibeytinin cümlesine selam olsun.Resulullah (sav) bir hadisi şeriflerinde buyurdu; “Ben Allah’tan,müminler de benim nurumdandır.”         Son.. Tamamlanmıştır…

                                                

       Merâtibi vücud ki, kırk mertebedir:

1-Ahadiyyet    2-vâhidiyyet     3-uluhiyet         4-Rahmaniyyet    5-Rahimiyyet   6-Rububiyyet       

7-  Mâlikiyyet  8-Hüviyyet      9-Eniyyet          10-Teşbiye           11-Tenziye       12-Amâ

13-Aklı kül      14-Nefsi kül     15-Tabiat          16-Hebâ               17-Şekil            18-Cismi kül

19-Arş              20-Kürs           21-Feleki atlas  22-feleki mükevkeb                         

23-Feleki Zühal                        24-Feleki müşteri                           25-Feleki Merih

26-Feleki şems                          28-Feleki utarid                             29-Feleki kamer

30-Feleki nar                             31-Kürre-i hava                             32-Kürre-i mâ(su)

33-Kürre-i türab(toprak)           34-Maden          35-Nebat              36-Hayvan         37-Melek

38-Cin                                       39-İnsan             40-Mertebe-i insan       

 

 

(Aşk örtülüdür diyenlere tabi olma,aşıklara sor, “Aşktan başka bir şey var mı?”