3 Ağustos 2014 Pazar

Velayet elçisi HACI ÖMER LÜTFİ Hz.leri

KOSOVA devletinin Prizren şehrinde ikamet eden Mesleki Resulü Melami hizmetkârı, Mürşidi kâmil Abdullah RAHTE efendinin biricik evlâdı, kızımız Maide RAHTE hanımefendiye yadigârdır.


         Yüce yaratıcı olan Allah, yarattığı insanları resulleri/elçileri vasıtasıyla uyararak onlara neyin doğru ve faydalı, neyin yanlış ve zararlı olduğunu öğretir. Her kim bu elçilerin tebliğine inanarak itaat ederse o kimse, dünya ahiret ebedi huzur ve felaha kavuşur. Çünkü Hz. Muhammed (sav) “huzur ve mutluluk İslam’dadır” buyurmuşlardır. Ki insanlara faydalı olmak için tebliğ ve irşatta bulunan bu elçilerin bir kısmı peygamber, diğerleri veli olmakla iki kısımdır. 
        Peygamber elçiler; insanı kâmil arasından Allah tarafından seçilirler ve peygamberlere Cebrail meleği tarafından vahiy gelir. Ki gelen vahiy doğrultusunda peygamberler insanlığı aydınlatırlar. Kurandaki “Muhammed sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o nebilerin/peygamberlerin sonuncusudur…” (Ahzab-40) beyanından açıkça anlaşıldığı gibi Hz. Muhammed, insanlığa gelen peygamberlerin sonuncusu olup onun şahsında inzal olan kuran ve İslâm dini, kıyamet kopuncaya kadar yeryüzü olan bu imtihan âlemine gelmiş ve gelecek tüm insanlığa hitap eder. Bu itibarla her insan dünya ahiret ebedi mutluluk huzur ve felahı için, Hz. Muhammed’e vahiy olunan kuran ve İslam dini irşadı aydınlığına muhtaçtır.
        Veli elçiler; Velayet tebliğ ve irşadıyla insanlığı aydınlatarak hizmet ederler ki, bu Veli’leri ifadeyle kuranda “Gözünüzü açın Allah’ın velileri için hiçbir korku yoktur onlar mahzun olmayacaklardır da.” (Yunus-62) buyrulur. Veli; kelime anlamı itibarıyla dost ve sığınılacak kimse anlamında olup İnsanı kâmil Veliler, Hz. Muhammed’e vahiy olunan İslam dininin zahiri olan şeriatına ve batını olan tarikat, hakikat ve marifet ilimlerine vakıf ve mazhar olurlar. Ve bu mazhariyetleriyle insanlığa resulullah efendimizin kulluğunu tebliğ ederek müminlerin, Muhammed-i kulluk ile Muhammed çe yaşamalarının irşadını yaparlar.
Velayet irşadı yapan insanı kâmile, mürşidi kâmil denir ki mürşidi kâmil; bu irşat faaliyetlerinde asla ve kat’a kuran haricine çıkmayan kuran müminidir.
         Yüce yaratıcı olan Allah; “Cinleri ve İnsanları ancak bana ibadet/kulluk etsinler diye yarattım” (Zariyat-56) buyurur ki, sahabe İbni Abbas (ra) bu ayetteki kulluğu ‘Arifi billâh ve ehli tevhit olmaktır’ diye tefsir etmiştir. (yorumlamıştır) Hacı Kâmil Tosko Hz.leri ise; Bu ayette bahsedilen kullukta ‘ameli Salih, yakaza ve tevhidi mabut olmakla üç hikmet vardır,’ buyurmuştur.
Ameli Salih hikmeti; Allah’ın emir ve yasaklarına itaat etmek olup rabbimizin, yapın ve yapmayın dediği güzel işleri yapmaktır.
Yakaza hikmeti; ameli Salih’le beraber, yani Allah’ın emir ve yasaklarına kesinlikle itaat eden kulun kalbinin, zikri daim ile uyanmasıdır.
Tevhidi mabut hikmeti ise; Allah’ın emir ve yasaklarına itaat ve zikri daim ile uyanık olan kulun, tevhit makamları keşfi irfanıyla bu âlemde rabbine kavuşup, rabbin katına yükselmesidir.          
        Gerek İbni Abbas (ra) gerekse Hacı Kâmil Tosko Hazeratlarının bu beyanlarından açıkça anlaşıldığı gibi, insanın yaratılışının yüce amacı yeryüzü olan bu imtihan âleminde rabbine arif olup rabbine kavuşmasıdır. İşte bir kulun bu yüce hedefe erişip ulaşabilmesi ancak, zamanın velayet irşadı yapan mürşidi kâmilinin tebliğ ve irşadı ile mümkündür. Bunu ifadeyle
kuranda “…eğer bilmiyorsanız, zikir ehlinden sorun.” (Nahl-43) “…sorun zikir ehline, eğer bilmiyorsanız ” (Enbiya-7) buyrulduğu gibi bu konuda Yunus Emre Hz.
Gel ey kardeş Hakk’ı bulayım dersen
Mürşidi kâmile varmadan olmaz
Resulün cemalini göreyim dersen
Mürşidi kâmile varmadan olmaz.
Der.
        Velayet irşadı yapan mürşidi kâmil tüm zamanlarda yeryüzünde var olup kıyamete kadar bu imtihan âleminde, insanların Muhammed-i kullukla yaratılış yüce gayesine erişmelerinin tebliğ ve irşat faaliyeti ile yaşar.
Ki velayet irşadı yapan zamanın kâmil mürşidinin tebliğ ve irşadı ile aydınlanmayan şeriat ehli bir kimse, işlediği ameli Salih’le yani Allah’ın emir ve yasaklarına itaat etmekle ahirette amel cennetine girerek nefsini o cennetin huri, Gilman, köşk vb. nimetleriyle lezzetlendirse de o kişi, dünya ve ahiret rabbine kavuşamaz, rabbin katına erişmekten ebediyen mahrum olur . Bunu beyanla yüce Allah kuranda; “dünyada ama/kör olan Ahirette de amadır/kördür…” (İsra-72) buyurur. 
        İşte Hacı Ömer Lütfi Hz.leri, yaşadığı zaman diliminde insanların yaratılış yüce gayesine erişip rabbine kavuşma tebliğ ve irşadı yapmış, velayet elçisi olan mürşidi kâmildir.
Ki, kendisi zamanında Prizren Melami tekkesinin şeyhi olarak insanlığı aydınlatmış, bıraktığı eserleri ise günümüzde de insanlığı aydınlattığı gibi kıyamete kadar aydınlatmaya devam edecektir.
Hacı Ömer Lütfi, Mesleki resulü Melami piri Seyit Muhammed Nur-ul Arabi Hz. nin halifelerindendir. Ki bunu ifadeyle Hacı Ömer Lütfi;
Sensin ashabı dilin müntehabı
Medet ey Hazreti Nur’ul Arabi
Sensin ol varisi esrarı nebi
Medet ey Hazreti Nur’ul Arabi.
Buyurduğu gibi başka bir şiirinde:

Muhammed Nur’a biz bir bende olduk
Gönülde nuru feyzi Hakk’ı bulduk
Şarabı zevki tevhit ile dolduk
Melami’yiz Melami’yiz Melami.
Diyor.

Bu ifadelerinden de açıkça anlaşıldığı gibi Hacı Ömer Lütfi; Pir seyyit Muhammed Nur Hz. ne bağlılığını ve mesleki resulü Melami’ye aidiyetini  beyan ediyor.
       Pir Seyyit Muhammed Nur Hz. nin şahsında tasnifi (düzenlenmesi) açığa çıkan Melami’lik, bir tarikat yapılanması değildir. Melamilik, Hz. Adem’den (as) kıyamete kadar gelmiş ve gelecek tüm İnsanı kâmil veli’lerin müşterek marifet-i neşesidir. Bu itibarla, yeryüzü olan bu imtihan âlemine gelmiş geçmiş ve gelecek olan insanı kâmil velilerin tamamı Melami’dirler.
Bunu ifadeyle; değişik zamanlarda ve değişik coğrafyada yaşamış, değişik tarikata mensup olan tüm insanı kâmil velilerin hepsi Melami olduklarını beyan ederler.
Mesela; 12 inci ve13 üncü yüz yılda yaşayan Şeyh-ül Ekber Muhiddin Arabî Hazretleri, Fütuhat-ı Mekkiye adlı eserinde;
“Melâmîler, bunlara melâmetçiler de denir. Bu ad dahi lügat yönünden, bunlar için zayıf bir kelime olmuş olur. Bu gibi kişiler, Allah yolunun efendileri ve önderleridir. Bütün âlemin tek efendisi bunların arasındadır. İşte o büyük efendi de Resulullah Muhammed (sav) Efendimizdir. Bunlar, Hak Teala nın emir ve yasaklarını bu âlemde yerleştirdiler, kuvvetlendirdiler. Sebeplerini yerli yerinde açıkladılar. Yaramayanların da nedenlerini anlattılar. Dünya evine yarayacak hacetleri dünyaya bıraktılar, ahiret gününün hacetlerini de ahirete bıraktılar. Eşyaya Allah’ın baktığı nazarla baktılar, gerçekleri birbirine karıştırmadılar.” Buyurur.

 Yine 12 inci yüz yılda yaşamış olan Hoca Ahmed Yesevi Hz:
Aşk kapısını mevlâm çalınca bana değdi
Toprak eyleyip hazır ol deyip boynumu eğdi
Yağmur gibi Melâmetin oku değdi
Ok saplanıp yürek bağrımı deştim ben işte.
Diyor.

13 üncü yüz yılda yaşayan Yunus Emre Hz;
Kanaat hırkası içre
Selamet başını çektim
Melamet gömleğin biçtim
Arif olup giyen gelsin.
Der.
15 inci yüzyılda yaşayan Hz. Nesimi;
Ben Melamet Hırkasını
Kendim giydim eynime
Aru namus şişesini
Taşa çaldım kime ne
Buyurduğu gibi,

Yine 15 inci yüzyılda yaşayan Eşref oğlu Rumi Hz;
Melamet yolunu tuttum
Selamet mülküne yettim
Bu aşıklar makamıdır
Komazlar buna ranayı.
Ve
“Enelhak” sırrını eylerim faş
Melamet olurum pinhan gerekmez.
Demiştir.

16 ıncı yüz yılda yaşayan İsmail maşuki Hz. ise;
Terk edip namu nişanı giy Melamet hırkasın
Bu Melamet hırkasında nice sultan gizlidir.
Diyor.

Yine 16 ıncı yüzyılda yaşayan Fuzuli Hz;
Ey Fuzuli Melamet mülkünün sultanıyım
Berki ahım tac-ı zer sim sirişkim tahtı ac.
Dediği gibi başka bir beytinde ise;
Ey Fuzuli ben Melamet gevherinin genciyim
Ejderhadır kim yatar çevremde zenciri cünun.
Buyurur.

17 inci yüzyılda yaşayan Niyazi Mısri Hz. de;
Ar u namusun bırak şöhret kabasından soyun
Giy Melamet hırkasın kim ol nihan etsin seni.
Demiştir.

19 uncu ve 20 inci yüz yılda yaşamış AbdulMalik Hilmi Hz;
Giymişiz çünkü Melami hırkasını hem şalını
Ol hakikat şehridir seyranımız meydanımız.
Ve

Bahri aşka daldım türlü gevher aldım
Melamet deryada hayret içre kaldım.
Buyurur.
Yirminci yüz yılda yaşamış Hasan Fehmi (TEZDOĞAN) Hz. de
Zümre-i ehli Melamet dersi Hak’tan aldılar
Zevklerine yok nihayet çünkü Hay’dan aldılar.
Der.

         İşte ancak bazılarını aktarabildiğimiz İnsanı kâmil velilerin bu ve benzeri kıymetli beyanlarından açıkça anlaşıldığı gibi, Hacı Ömer Lütfi Hz.nin mensubu olduğu Melamilik, bir tarikat oluşumu değildir. Melamilik, tüm zamanlarda yeryüzü olan bu imtihan âleminde var olan ve Muhammed-i kullukla rabbin katına ulaşıp rabbine kavuşmayı insanlığa telkin eden, zamanın velayet elçisi Mürşidi kâmilin kimliğidir/hüviyetidir. Bizim açıklamaktan ve ifade etmekten aciz kaldığımız bu hüviyetin kıymet/değer ve mahiyetini ifadeyle mürşidi kâmil Hacı Ömer Lütfi Hz;

Lütfi ihsanı hüdadan olmasın mı müstefid
(faydalanan)
Zübde-i fahri risalettir Melami zümresi.


Buyurmakla Melamilik hüviyetinin/kimliğinin, fahri kâinat efendimiz Hz. Muhammed (sav) ile zahir olan resullüğün/elçiliğin özü olduğunu söylüyor.
       Yüce rabbimizden bizleri de; Hacı Ömer Lütfi gibi Melamet marifeti neşesiyle gelmiş geçmiş ehli kemâlin ruhaniyet ve himmetine mazhar etmesini ve bizleri de zamanın velayet elçisi olan mürşidi kâmilin tebliği irşadından nasiplenenlerden kılıp, böyle nasiplilerin meclisinden mahrum ve mahçup etmemesini niyaz ederiz. Vesselam.     
                                                                     21 temmuz 2014 pazartesi
                                                                            (24-Ramazan)
                                                                            Nejdet ŞAHİN