8 Aralık 2014 Pazartesi

KELİMEYİ ŞAHADET’in HİKMETİ

“Eşhedü en lâ ilâhe illâllah ve eşhedü enne            
            Muhammed’en abduhu ve resulühu”

    İnsanlar içinde bizleri kendine ve resulü (elçisi) Muhammed’e (sav) şahit olmakla şereflendiren Allah’a hamdolsun. Resulü Muhammed’e ve evlatlarına / ehlibeytine selam olsun.
    İslam’ın beş temel farzından olan Kelimeyi şahadet; iki kısımdan ibaret olup birinci kısmında Allah’a şahitlik yapılır, ikinci kısmında ise Hz. Muhammed’e şahitlik yapılır.
Kelimeyi şahadet, Oruç, namaz gibi bedenle,  zekât gibi malla mülkle, Hac gibi hem beden hem de malla ifa edilen bir ibadet olmayıp Kelimeyi şahadet; İslam dini’nin giriş kapısı ve İslam dininin temeli olan icmâli (özlü) tevhit imanı’ dır.
       Kurandaki: “Muhakkak ki Allah indinde / katında din İslam'dır...” (Ali İmran-19) beyanından açıkça anlaşıldığı gibi İslam dini, Hz. Âdem den Hz. Muhammed’e (sav) kadar gelmiş cümle peygamberlerin tebliğ ettiği yegâne dindir. Ve her peygamberin şahsında tebliğ olunan İslam dini’nin temelini; “Lâ ilâhe illâllah Muhammed en resûlullah / Allah’tan başka ilâh yoktur Muhammed Allah’ın elçisidir” İcmâl (özlü) tevhit imanı oluşturur. Ki, yeryüzü olan bu İmtihan âlemine gelen tüm Peygamberler bu “tevhit imanına” mensup olduğu gibi, peygamberler kendi zamanlarındaki insanlığa bu tevhit imanını tebliğ ederek onları aydınlatmışlardır.  
     Bunu beyanla; “Ben gizli bir hazine idim bilinmekliğime muhabbet ettim / âşık oldum, halkı yarattım…”(hadisi kutsi) beyanı gereğice cenabı Hak, kendi zat’ı tekliğinden cümle âlemleri ve cümle âlemlerdeki her bir varlığı yaratıp, kesretini, yani çokluğunu meydana getirip apaçık etti. Ki bu yaratılışın nedeni: Kulların, yaratan Allah’ı bu âlemi kesrette (çokluk âleminde) bularak, onun zat-ı tekliğine vasıl olup kavuşmaları içindir. Hadisi kutside açıkça ifade edildiği gibi bu yaradılışın temelini muhabbet / aşk oluşturur.
Bu aşk, rabbimizin kendi vahdetinden yaratıp açığa çıkardığı çokluk olan halk içinde Habibim / sevgilim dediği Hz. Muhammed’e (sav) olan aşkıdır. Yani Hakk’ın halk kesreti (çokluğu) içinde, kendinin bilinip kendine vasıl olunmasında Muhammed kulluğuna olan aşkıdır. Daha başka bir ifadeyle, Rabbimizin yaratıp zuhura getirdikleri içinde, Muhammed’çe olan kulluğa olan muhabbet ve aşkıdır. Çünkü Muhammed (sav) kulluğu, yaratılanlar içinde yaratılışının yüce gayesine erişmiş en olgun en kemâl li kulluktur. Ve O’nun şahsında yaratılışın temeli olan aşk en parlaklığıyla açığa çıktığı için Hz. Muhammed, Habibullahtır / Allah’ın sevgilisidir.
      İşte Rabbimizin aşık olduğu Muhammed kulluğu; tüm peygamberlerde nur-u Muhammed mazhariyeti ile açığa çıktığı için, cümle peygamberlerde zahir olan tebliğ ve irşadın özü, İslam’ın temeli olan tevhit imanıdır. Yani tüm zamanlarda insanlığa gelen peygamberler tarafından tebliğ edilmiş olan hak Dini İslâm’ın temelini ve ruhunu, “Lâ ilâhe illâllah Muhammed en resulüllah / Allah’tan başka ilah yoktur Muhammed Allah’ın elçisidir” İcmâli / özlü tevhid imanı oluşturur. Ki, ahir zaman peygamberi Hz Muhammed’in (sav) şahsında zahir olan İslam dininin özü temeli de, işte bu tevhit’tir.
Ve herkim ki bu tevhidin kelimesini kalbi ile tasdik eder, dili ile ikrar ederse o kimse, İslam dininin mümini olur. Bir kimse bu tevhit kelimesini kalbi ile tasdik ettiğini kamuoyuna veya kamu otoritesine açıkça ilan eder de; “Eşhedü en lâ ilâhe illâllah ve eşhedü enne Muhammed en abduhu ve resulühu / Ben şahidim Allah’tan başka ilah yoktur ben şahidim Muhammed Allah’ın elçisi ve kulu dur” der ise. O kimse İslam dini çerçevesine girer ve o kimsenin Müslümanlığına hükmedilir.
      Buna göre, her türlü ibadet / kulluk temel olan bu tevhit imanıyla olur. Başka bir ifadeyle oruç, namaz, zekât ve hac gibi İslam’ın temel ibadetlerinin hepsinde bu tevhit imanı mevcut olduğu için, kelimeyi şahadet’in hakikati bu ibadetleri ve tüm meşru kulluğu / ibadeti kapsar.
Ki zahiren Arapça söylenen Kelimeyi şahadetin Türkçe tercümesi; “Müşahede ederek şahidim ki Allah’tan başka ilah yoktur, müşahede ederek şahidim ki Muhammed, Allah’ın elçisi ve kuludur.” Demektir.
     Kelimeyi şahadetin hakikati, yani ledduni hikmet yönü ile değerlendirilmesi ise şöyledir; Bir İnsanın mazhar olduğu zahir (dış) ve batın (iç) hisleri / duyguları vardır ve bu hisler beşi zahir, beşi de batın olmakla on’dur. Zahir olan duyular; Görmek, işitmek, koklamak, tatmak ve dokunma duyularıdır. Batın olan beş duyular ise; Akıl, idrak, vehim, hayal ve hafızadır. Ki her insan tesir alıp müteessir olduğu tüm algılamalarını bu iç ve dış duyuları ile yapar.
Buna göre; görme duyusuyla gördüklerimizden olumlu ya da olumsuz etkileniriz. Aynı şekilde duyduklarımızdan kokladıklarımızdan tattıklarımızdan ve dokunduklarımızdan olumlu ya da olumsuz müteessir olup etkileniriz. Batın olan duyularla da, mesela akıl ile bir şeyin iyi kötü veya doğrumu yanlış mı olup olmadığını tespit etmekle etkileniriz. İdrak; isminden de anlaşıldığı gibi anlamak, vakıf olmak, idrak etmekle etkiler, keza vehim acaba ve şüphe ile etkiler. Hayalden, hayal ederek tesir alıp müteessir oluruz. Hafıza ise unutmamakla hıfzetmekle etkiler.
      Bunu beyanla hakikati, yani ledduni hikmet açısından bir kul;  Eşhedü enlâ ilâhe illâllah / ben müşahede ediyorum Allah’tan başka bir ilâh yoktur” dediğinde o, ‘bütün iç ve dış duyularımla (hislerimle) şahitlik ediyorum” demiş olur. Yani görerek, duyarak, dokunarak, koklayarak, tadarak şahitlik ettiğim gibi, akıl ederek, idrak ederek, hayal ederek, vehmederek ve hıfz ederek şahidim ki,  Hakk’ın vahdet-i zat mevcudiyetinden gayrı bir varlık yoktur, mevcut olan ancak Allah’tır. Keşfi irfanıyla şahitliğini beyan eder. Ki bu şahitlik, irfan ile yapılan şahitlik olduğundan, bu şahitliği ancak Arifi billâh, yani Allah’a arif olanlar yapabilir. Çünkü bu irfana ancak böyle iç ve dış duyular (hisler) müşahedesiyle ulaşılır. Bunu ifadeyle pir seyit Muhammed Nur Hz.leri; “irfan müşahede ile elde edilir” diyor.
     Hz. Resulullah efendimiz; “Allah ilk önce bir cevher yarattı, ondan da cümle âlemleri yarattı” buyurmuştur. Ki, ehli kemal; “önce yaratılıp açığa çıkan ilk cevherin Nuru Muhammed (sav) olduğunu beyan ederler. Pir seyit Muhammed Nur Hz. ise; “Bu hadisi şerifteki yaratma kelimesi, zuhur manasında olup, açığa çıktı anlamındadır.” Demiştir. Buna göre Cenabı Hak hiçbir şey yaratmadan önce, Nur-u Muhammedi zuhura getirdi ve nur-u Muhammed’den de cümle âlemleri ve varlıkları yarattı. Ki bu itibarla, cümle varlıklar tafsilatı Muhammed olarak vasıflandırılmıştır. Çünkü cenabı Hak; “Sen olmasaydın, sen olmasaydın felekleri yaratmazdım”, (Hadisi kutsi) buyurdu için cümle âlemler, Hz. Muhammed (s.a.v) aşkıyla yaratılmış ve halen yaratılmaktadır.  
     Yine Peygamber efendimiz; “Allah evvela benim nurumu yarattı, Allah evvela benim Ruhumu yarattı, Allah evvela kalemi yarattı, Allah evvela aklı yarattı, Allah evvela arşı yarattı” buyurur. Bu hadiste evvel yaratıldığı ifade edilen “nur”, “ruh”, “akıl”, “kalem” ve “arş’ı” bazı âlimler ayrı ayrı değerlendirmişlerdir. Fakat Pir seyit Muhammed Nur Hz; “Bu değerlerin ayrı olmayıp hepsinin aynı olduğunu” ifade etmiştir. Ki, bunlar ilk cevher olarak zuhura gelen nur-u Muhammed dir. Bunu beyanla ehli kemâl; “Hz. Resulullah mazhar olduğu marifetle Hakk’ın Cemaline kavuştuğunda, yaratıcının zahir olup zuhura gelişine Nur. Hay (hayatta) olup muhyi (hayat verici) oluşuna Ruh. İdrakli olup idrak ettiriciliğine akıl. Muhafazasın da olanları açığa çıkarışına kalem. Her şeyi ihata edişini (kuşatmasını) ise arş olarak isimlendirmiştir. Ki, bunların hepsi ayrı ayrı ifade edilmelerine rağmen, ilk yaratılan ve bir olan nur-u Muhammed’in (sav) müşahedesidir.”  
Ki bir kul bu müşahedeye ancak, zamanın kâmil mürşidinden gördüğü mesleki resul seyri süluku marifetiyle erişir.
Ve böyle kâmil bir kul; “Ve eşhedü enne Muhammed en abduhu ve resulüh / şahitlik ediyorum ki Muhammed Allah’ın elçisi ve kulu dur.” Diyerek kelimeyi şahadetin ikinci kısmını ifade ettiğinde o, beşi zahir (dış) ve beşi batın (iç) olan duyuları keşfi irfanıyla şahit olduğu Nur-u Muhammed müşahedesini / şahitliğini beyan eder.
     Bu itibarla İslam’ın beş esasından biri ve dinin temeli olan kelimeyi şahadet, ibadet ve kulluğun tümünün her yönüne sirayet ederek kuşatan tevhid-i hakiki (gerçek tevhid) imanıdır.
Allah ve Hz. Muhammed şahitliğinin ifadesi olan kelimeyi şahadet; hakikati ve ledduni hikmet açısından bütün olarak ifade edildiğinde; Kendi mevcudiyetinden gayrı bir varlık olmayan zat-ı vahdet’in batını Hak, zuhuru Muhammed müşahedesiyle insanı kamil’in yaptığı şahitliğin ikrârıdır. Vesselam. 
Bunu ifadeyle ehli kemal:
                       Âdemi safiyullah çekti şahadet
                       Hak ile Muhammed gördü bir vücut. Buyurmuştur.
Ki, insanı kamil marifeti ile âdem-i kemâlât aynıdır. 
     Noksanlarıyla beraber sona ermiş olan bu çalışma, umarım kelimeyi şahadetle açığa çıkan icmâli / özlü tevhit imanı hakikatine ulaşmamıza yardımcı olur. Allah her şeyi en iyi bilendir. Kelimeyi şahadetin ledduni hikmet açısından değerlendirilmesine yönelik çalışmayı bize lütuf ve ihsan eden Allah’a hamt, Hz. Muhammed’e (sav) ve evladı resüle selam olsun. Rabbim bizleri onlardan ayırmasın.
                                                                               

                                                                                 Nejdet Şahin
                                                                                17 Eylül 2009

                                                                                 27 Ramazan