10 Ocak 2014 Cuma

HAZRETİ PİR’İN BİYOGRAFİSİNİN SADELEŞMESİ


Bin iki yüz yirmi sekiz (1228)  hicri,bin sekiz yüz on üç (1813) miladi yılında,Mısır ülkesinde mıhletel kebir adlı kasabada hidayet nuruyla vücuda gelmiş,avam arasında Arap hoca, seçkinler yani arifi billah arasında Muhammed Nur’ul Arabi hazretleri namıyla şöhret bulmuş, nurun kaynağı olan hazreti pirin yaşamış olduğu ruhani hallerinin beyanıdır.

                                    BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Nuru açık eden Allah’a hamdolsun.Zuhurunun şiddetinden o nuru örtü kılmıştır.Salat ve selam evvela peygamber efendimize ve onun evlatları üzerine olsun,kaleme,satır satır yazılmış kitaba,ince deri içinde yayılmış olana and olsun.(Tur suresi 2-3 ayetler.) Bundan sonra ben  onu Nurun kaynağı ile aynı anlama gelen ercüze olarak isimlendirdim.

Ercüze:İmamı Ali (kv)’nin yazdığı ve istikbalden haber veren kasidesinin adıdır.İsmi azamı kapsayan altı ismin önemini açıklayan,gaybi emirleri ve islamiyetin yerleşmesinde gerçekleştirilen cihadlara işaret etmektedir.Selam,Resulullah (sav) efendimizin görünmesi hususunda kılavuz olan evladı resule,kemalat sahiplerine ve beğenilmiş amel sahiplerine olsun.

                      Bilinmelidir ki,bin iki yüz kırkbeş tarihinde (miladi1829) Mekkeyi mükerremede misafir oldum.Yaşım on yedi idi.Mekkeyi mükerremede yaşayan.büyük alim ve şeyhlerden olan Ömer Abdürresul (ks) hazretleri ile konaklarında görüştüm ve biat talep ettim.Mısır’a dönüşümde, seferi namazlarını şafi mezhebi üzerine yani vakitleri cem ederek  kılmamamı buyurdular.Fakir’de bu emre uyarak edeb kaidesi üzere hareket edip Mısır’a vardım.Mısır’a ulaştığım gün,evladı resul ve Allah dostlarından olan Şeyh Hasan’el Kuveysi (ks) hazretleri ile cami el’ezherde kuşluk vakti  görüştüm.Şeyh ekmek ile salatalık turşusu yemekte idi.Ellerimi sıkarak “haccın mübarek olsun”diyerek tebrik ettiler. “İmamı Hüseyin (ra)’a hazretlerinin makamını ziyaret et diye emir buyurdular.Fakir’de Camii Ezherden çıkarak sokak tarafında olan kapıdan makamı aliye girdiğimde olağan üstü bir durum meydana geldi.Kuşluk vakti olduğundan kalabalık olması gerekirken ortalıkta kimsecikler görünmüyordu.Makamı ali’de, İlk bakışta gözüme nurlu mu nurlu bir zat göründü.Gönlüme O zatın Resulullah (sav) olduğu ilham olundu.Ben de yanına varıp ellerini öptüm.Bana dua edip arkamı sıvazladı.Sonra “git”diye emrettiler.Fakir’de emri şerife uyarak,camii Ezher tarafında olan kapıdan çıkarak camiye baktım.Büyük makamı ve heybetli görüntüsü vardı.Geri döndüm

fakat hazreti Resulu mihrab da bulamadım.Sokak tarafında olan kapıdan seri bir şekilde

                                                                   

çıktım ve  O’nu buldum.Yine camii ezhere geri döndüm,Seyyid Hasanel Kuveysi hz.lerine varıp ellerini sıkarken “felan kitabı okut” diye bana buyurdu.Yani sana ilim bağışlandı müjdesini verdi.

        Sonra sen Rum’a git diyerek emirde bulundu.Fakir’de emre uyarak hiç duraksamadan Rum’a vararak Koçana kasabasında müderris oldum.Ramazan içi ilk derste İmali kasidesini camii şerifte  okuttum.Yüce  Allah’ın izniyle Osmanlı lisanı ile dersi verdim.

Talebelerim:Mustafa,Ali,İbrahim,Hasan,Şeyh Abdurrahman Efendi zade ve Ahmet efendiler idi.Dersimiz usul ve fenari üzerine oldu.Derslerimiz genel bilgiler hakkında gerçekleşti.Bu sırada da Üsküp valisi merhum Hıfzı Paşa’dan tütün içmeğe alıştım.

         Bin iki yüz elli üç hicri,bin sekiz otuz yedi (1837) miladi senesinde mana da Medineyi Münevvere’ye vardım.Mahmudiye medresesi şadırvanında abdest alıp haremi şerife girerken İmam Ömer (ra) hazretleri Babıs selamın sağ tarafında oturmakta idi.Fakire bakıp “abdest almadın,geriye dön abdest al” dedi.Fakir de geriye dönüp tekrar güzel bir abdest aldım. Abdes tin suları azalarımdan damlamakta iken Babıs selamdan Haremi şerife girmeğe niyetlendiğimde, Hazreti Ömer tekrar emir edip “abdestin yoktur geriye dön güzel abdest al” dedi.Fakir dahi “abdest aldım tamamdır” diye cevap verdim.İmam Ömer de hiddetle kalkıp bizi yere yıktı ve arkama eliyle iki kere vurdu,vurma etkisiyle kustum.Tütünden olsa gerek zifir gibi parçalar çıktı.Sonra,yine İmam Ömer,fakire “geriye dön tekrar güzel abdest al” diye buyurdu.Fakir de tekrar geriye dönüp abdest aldım.İmam Ömer radıyallahü anh  Haremi şerife girdi.Mihrabı nebevide hazreti Resulullah oturmakta idi,hülafayı güzinden  Ebubekir ve Ömer sol tarafında,Osman ve Ali hazretleri de sağ tarafında oturduklarını gördüm.Fakir de bu seyyidler meclisi huzurunda divan durdum.Hazreti Resulu Ekrem efendimiz,selam O’nun  üzerine olsun,meclisin tümüne,kutlu başları ile ima yoluyla işaret ederek oturmamı söylediklerini anladım.Ebubekir (ra) hazretleri mübarek eliyle fakire “gel” diye işaret etti. Fakirde edeb üzerine hazreti şah tarafına yöneldim ve oturdum.Ebubekr (ra) “niçin bu tarafa gelmedin?” dedi.Fakir de cevap vermeğe haya eyledim.Hazreti şah  da, “bu meclis de taraf yoktur.” Diye cevap verdi.Resulullah (sav) tebessüm  ettiler.Sonra Hazreti Şah ile gizli bir şekilde söyleştik.Daha sonra Hazreti Resulullah aleyhi vessellem fetih suresini minbere çıkarak okudu.Ben de rüyadan uyandım.

                Aynı sene içinde selam kapısından içeri girip Resulullah’ın huzuruna vardım. Ebubekir (ra) şebekenin tövbe kapısı yanında durmakta idi,fakire eliyle “gel”diye işaret etti. Fakir de vardım,hücrenin kapısını açarak Resululah (sav) dışarı çıktı.Sağ elinde yeşil,sol elinde beyaz hırkaları bulunmakta idi.Hiddetle “al giy” diye emir de bulundular.Fakir de hemen ağlamaya başladım.Ebubekir (ra) “niçin ağlarsın?” deyince,ben de “Resulullah bana kızdı.” Diye cevap verdim.Ebubekir (ra) “sana,bu yolda tembellik ve gevşeklik etmeyesin diye yol gösterdi.” Dedi.Ben de rüyadan uyandım.Elhamdülillah hırkayı giydikten başka hırka senedini de Resulullah’dan almış oldum.Şeyhül Ekber efendimiz de Hızır (as)’dan hırka almıştı.Yine,bin iki yüz ellidört (1254) hicri,bin sekiz yüz otuz dokuz  (1839) miladi yılında Koçana medresesinin dershanesinde mana da Rusulullah (sav) ,Ebubekir ve Ali hazretleri   ile beraber dershaneye geldiler. Resulullah (sav) şilte üzerinde,Ebubekir ise bir kilim üzerinde oturmakta idi.Resulullah (sav) efendimiz bir divid ve bir hokka aradı,ben de bunları getirdim. Resulullah’da üç satır yazı yazdı ve fakire verdi. “oku” diye buyurdu,fakir de okudum ancak anlamını layıkı ile anlayamadım dedim.Resulullah’da “Ebubekir  telkin etsin” diye emir  verdi.Ebubekir de bir satırı tevhidi efal,bir satırı tevhidi sıfat ve bir satırı da tevhidi zat olarak telkin etti. Rüyadan uyandım ve tevhid makamlarını  almış oldum.

             Bin iki yüz elli beş (1255) hicri,bin sekiz yüz kırk  (1840) miladi yılında Üsküp’te oturmakta idim ve hicri elli dokuz (59), miladi kırk üç (43) yılına kadar bu üç makama devam edip,zevk ettim.Elli dokuz hicri senesin de hicaz’a gitmeye niyetlendim. Şaban ayının on dördüncü gününde mekkeyi mükerreme’ye  vardım,ayak basma (kudüm) tavafını yaptım.

                                                                  

Haremi şerifte oturur iken,meczup suretinde bir zat yanıma gelip oturdu.Gömleğinin üzerinde bitler gezinmekte idi,bitler,benim gömleğime geçecek dereceye geldiklerinde geri dönüyorlardı.O zat bana dönerek  “sakın bitlerimizden korkma zira bizim bitlerimiz terbiyelidir, başka kimseye gitmezler.”dedi.Ben de isminiz nedir? diye sordum ismim Derviş “Mehmed’dir” dedi, “hicri kırkbeş tarihinde Hac’cı şerife geldiğiniz de seninle beraber oturdum,hatta o zaman üzerinde mavi bir kürk vardı,başka olaylar da olmuştu. Yolunuz nedir? dedim, “Muhammedi’dir” buyurdular.Ben de isterim dedim “gir” dediler. “dersin nedir? dedim, “Cemül cem’dir” dedi. “tevhid makamlarını sana telkin olduğu gibi,bana da telkin eyle” dedim. “Kırk gün halvete gir” diye buyurdu.Fakir de kırk gün halvete girdim.Halvette zeytin yağı katık ederdim.Halvet sırasında,rüyada ,makamı Hanefi ardında bir zat gördüm,

Tavaf sırasında,hacerül esved önünde büyük bir izdiham vardı,insanlar O zatın elini öpmek için birbirleriyle yarışıyorlardı.Fakir de,babil umre kapısından gelip O zatın elini öpmeğe yürüdüm,O zat beni ayakta karşıladı ve elini öptüm ,sonra oturdular.Ben de uyandım.Sonra Derviş Mehmet hazretlerine rüyayı anlattım . Derviş Mehmet hz.leri “tevhidi zat mürşidi oldun dedi.” “ne zaman?” dedim, “İşte haber verdim ya “dediler.Sonra,zilhiccenin onbeşinci günü babıs seba bölgesinde Derviş Mehmet’le buluştuğum sırada daha önce gördüğüm zat ki  Resulullah (sav) ,yine zuhur etti.Bu sırada derviş Mehmet çekildi.O zat dua yaptı,O zat duadan sonra Beyti şerife karşı dönerek fakir için tevazu halinde niyazda bulundu.Sonra odaya gelip hizmetimizde bulunan garad salil hac emini görerek manen cem makamını telkin etti.O’na yiyecek teklif ettim ,O yemek yemez dediler.Sonra “ Medine’ye gitmek isterim selam var mı?” dedi,fakir de “ selam ederim dedim.” Yarın inşallah bu vakit yine gelirim  dedi.Ertesi gün belirtilen zamanda o yerde buluştuk.Konuşmadan önce,fakir için beyti şerife karşı dua ve niyazda bulundu.Sonra odaya geldi,hazretül cem makamını telkin etti.Yine yiyecek teklif ettim,yemek yemem dedi,yemek yemez isen elbise giyersin diye hırka hediye ettim.Aldı ve giydi.sonra,bana “ Medine’de buluşuruz” dedi.Fakir de hemen Medine’ye gittim.Belirtilen zamanda babıs selam da buluştuk.Cemül cem makamını telkin etti.Fakir de bir hafta daha Medine’de kaldıktan sonra Mısır yönüne yöneldim.Konak konak gidip bir gün cin kalesine vardık.Bir koyun alıp pişirterek fukaraya dağıttım koyunun başını ise kendim yedim.Gün uykusu sırasında manada kendimi Medine’ye varıp babıs selam kapısından içeri girerken gördüm.Resulullah (sav) hazretlerinin yanına vardım.O anda hazreti Resulullah (sav)’in unsur sureti olmayan nurani suretini gördüm.Güneşin nurundan daha saf ve nurlu idi. Hazreti resulullah da şebekeyi şerifin içinden mübarek ellerini açıp fakire “yürü” dedi.Fakir de yürüdüğüm de beni şebekeyi şerifin içine aldı.O anda şebekeyi şerifte yok olup kendimden

geçtim (çıktım) ve ehadiyyetül cem makamını telkin etti.

                Hicri bin iki yüz doksan yedi (1297),miladi bin sekiz yüz seksen iki (1882) tarihinde Usturumca’da odamda otururken  aşıkların sultanı olan Ömer İbni Fâriz hazretlerinin divanını inceliyordum.Bu sırada kendinden geçtim ,kendimi Mekke’yi Mükerreme’de Müzdelife’de meş’aril haramda buldum ve bu sırada asker taburları gibi üçer üçer üç tabur asker gördüm.Önlerinde üç kişi vardı.Sağ tarafta olan zata baktım, “acaba Mekke’yi mükerreme’de odada bize telkin veren Resulullah’mı dır? Derken o zat cemali şerifini açtı,gördüm ki Resulullah’tır.yanına vardım,bana dedi ki, “evliyayı ihvanlarımızdır.” Ancak onları bildiğini,onlara belli etme diye emir de bulundular.Sonra,biz Arafat tarafına yöneldik,onlar da Müzdelife yönüne gittiler.O’nlardan bize konuşan olmadı ancak Davud (as) bakıp güldü.Sonra kendime geldim,bu kendinden geçme yarım saat kadar sürmüştü.

                Yine mana da Üsküp’te dışarıda avluda,hazreti Resulullah (sav)’i gördüm.Abdest almak üzere idi,Fakir de bir ibrik ile havlu getirdim.suyu dökerek  Hazreti Resulullah’ın abdest almasını sağladım.Avuçlarına su alarak üç defa başı şeriflerini mesh etti.Elini başından kaldırmadı yani,avucu ile aynı  şekilde önden geriye,geriden öne ve önden geriye mesh ettiler. “Abdestim böyledir” dediler.Elhamdülillah abdest senedini kendilerinden almış oldum.Fıkıh

                                                                     

kitaplarında bunun suretini aradım Halebi Haşiyesi halyetün Naciye’de buldum.

                  Yine bir rüyada Hazreti Ali (kv) ve radıyallahü anh ile görüştüm.Bana “Ehli beytten yani evladı resuldensin” diye müjde verdiler.Hazreti Ayşe(ra) validemizin evlerine girdiler.Ayşe(ra) validemiz dünya meşrebli olmadığından üzerinde ziynet ve takı yoktu. Hazreti Hatice (ra)’ın kabri şeriflerinin  de gayet nurlu ve süslü olduğunu gördüm.

                   Yüce Allah’a hamd olsun evladı manevi olduğumuz müjdesini aldık.Allah dilediğini doğru yola iletir.

                                                             HU

Vefatları 29 cemaziyel ahir 1305 hicri,miladi 12 Mart 1887  tarihinde olup  nurlu kabirleri Selânik vilayetine ait Usturumca kasabasındadır. Allah O’ndan razı olsun..
 
SADELEŞTİREN : NACİ GÜNEY