Bismillâhirrahmanirrahim
Meh göründü
oldu ilan "veftirûya sa’imün"
Derk u teşbih ve teravih eyleyin ya kaimun
Meh: Ay,Kaimun: Ayakta duranlar, vaktini ibadetle geçirenler, Derk: incelikleri iyice kavrama,
anlama.“Ve veftirü ya sa’imün: Ey oruç tutanlar iftar ediniz.” (Hadisi şerif)teşbih; benzetme teravih;
ramazan ayında gece yatsı namazından sonra kılınan namaz, demektir.
Kuran’da;“Ramazan
o aydır ki; insanlara kılavuz olan, iyi-kötü ayrımıyla hidayetten kanıtlar
getiren Kur'an, onda indirilmiştir. O halde bu aya ulaşanınız onu oruçlu
geçirsin. Hasta olan veya yolculuk halinde bulunan, tutamadığı gün sayısınca
başka günlerde tutsun. Allah sizin için kolaylık ister; O sizin için zorluk
istemez. Tutulmamış olan günleri tamamlamanızı, sizi doğru yola kılavuzladığı
için Allah'ı yüceltmenizi ister. Ve sizin şükretmeniz umulmaktadır.”
(Bakara- 185) Buyrulur
ki oruç ayı olan ramazan, hicri takvimi oluşturan on
iki aydan birisidir.
Hicri takvime göre bir ayın sona ermesi ve yeni ayın girmesi, hilâlin
(ayın) gözükmesiyle başlar. Teravih ise, ramazan ayının girmesiyle geceleri yatsı
namazından sonra kılınan namaz olup, teravih kelime anlamı olarak rahatlamak
demektir. Hakikate göre teravih, insanın mazhar olduğu sekiz sıfatı subutiyenin
fenası / yokluğu ve tevhidi sıfat keşfi
irfanıyla dâhil olunan, sıfat cenneti irfanının zevk-i rahatlığını remzeder. Ki
teravihin bu hakikat manasına binaen Resulullah Efendimiz, teravih namazını
sekiz rekât kılmıştır. Kemal zurnacı Hz; “Malik ef. Tekkede teravih namazını
kıldığında sekiz rekât olarak kılardı” buyurmuştur.
Bunu ifadeylemeh göründü oldu ilan "veftirûya sa’imün," buyruluyor.
Yani, yeni meh / ay görünüp ramazan ayı girdiğinden, “Ey oruç tutanlar iftar ediniz.”
(Hadisi şerif) buyruğunca oruç tutarak iftar edin demektir. Ve devamlaDerk u teşbih ve teravih eyleyin ya kaimun yani ramazan ayına
mahsus olan teravih namazını kıldığınız gibi, teravihin hakikat ve hikmetini
araştırın. Ve teravihin hangi hikmet ve manayı teşbih ve temsil ettiğini derk
edin / inceliklerini kavrayın, ey ramazan ayında ibadete kalkanlar, buyruluyor.
"Savmurruyetih ve
İftirû" dedi habib
Gitti savmu hem teravih zevk eden ya 'abidan
“Savmurruyetih ve ‘iftiru:Ayı gördüğünüzde oruç tutun iftar edin,” (Hadisi şerif)Savm:Oruç,Abidan: İbadet edenler, demektir.
Buna göre; Allah’ın ve cümle müminlerin habibi / sevgilisi, Hz.Resulullah Efendimizin,
“Ayı
gördüğünüzde oruç tutun iftar edin.” beyanındaki hakikat ve hikmete
erişebilen abidler/kullar) ancaksavmın (orucun) ve teravihin zevki ile zevklenmeye gidebilirler, buyruluyor.
Subh-ı
kurbetde müezzin irci'ıhitab kılar
Döşeğinden camiye iden rücu'
ya na'imun
Subh-ı
kurbet:Sabah
namazı yakınlığı, Müezzin: Ezan
okuyan, İrci’i: Dön,Rücu: Dönmek,Naimun:Uyuyanlar, uykuda olanlar, anlamındadır.
Sabah kurbeti / yakınlığı; zikri daim ile
kalbi gaflet uykusundan uyanmış olan bir kulun, mürşidi kâmilin makamatıtevhid
telkin-i irşadına mazhar olmasıyla, kendinde ve cümle eşyada mevcut olan
rabbini müşahede etmesinin yakınlığıdır. Müezzin ise, ezan okuyarak cümle müminleri
namaza, insanlığı felâha / kurtuluşa davet eden kimsedir. Ki müezzinler iki
kısım olup birincisi; Genel / umumi davetçi olan ve minareden ezan okuyandır.
İkincisi ise tevhidi hakiki davetçisi olan zamanın kâmil mürşididir. Ve zamanın
mürşidi kâmili hususi / özel davetiyle Hakk’a talip olanlara, zikri daim ve
tevhit mertebeleri olan Allah’ın makamlarını telkin eder.
İşte kalbi zikri daim ile uyanmış olan salike, kâmilin meratibi tevhit
olan Allah’ın makamlarını telkin etmesiyle o salik, mevhum, bilinmez ve
görünmez zannetiği rabbini enfusunda (kendinde) ve afakında (kendinin
haricinde) müşahede eder. Ki, kâmilin bu telkini ile salikin rabbine vasıl olup
kavuşması onun, “irci’i - rabbine dön” hitabına mazhar olarak rabbine rücu edip
dönmesidir. Bunu ifadeyle kuranda; “Ya
eyyetühennefsülMutmainneh,İrcı’i ila Rabbikirazıyetenmarzıyyeten;
Fedhuliyfiyibadiy; Fedhuliycennetiy / Ey mutmain olmuş Nefs. Sen O’ndan razı O
da senden razı olarak Rabbine dön. Gir / Dâhil ol Kullarımın arasına.
Gir / Dâhil ol cennetim’e. (Fecr- 27…30) Buyrulur.
Bu itibarlasubh-ı kurbetde
müezzin irci'ıhitab kılar, döşeğinden camiye iden rücu' ya na'imun, beyanından
maksat, zikri daimle kalbi gaflet uykusundan uyanmış olan kulun, kâmilin tevhit
makamı telkiniyle rabbin müşahedesine erişmesi o kul’un, “irci’i / rabbine dön”
hitabı ile rabbine rücu etmesidir. Bu aynı müezzinin sabah ezanı davetiyle
uyuduğu döşekten / yataktan kalkan bir müminin, camiye yönelip rücu etmesi
gibidir, deniliyor.
Hammama
girin bu varlık pisliğini yıkanın
İzdivâc-ı
zât u evsaf birleninyâvâsılûn
Hamam: Yıkanıp temizlenilen ve
kirlerden arınılan yer, mekân, Varlık pisliği:
Şirk pisliği, İzdvac: Evlilik, erkek
ve kadının yasal meşru şekilde evlenerek aile birliğini oluşturmalarıdır.
Cenabı Hak Kuran’da; “Ey inananlar Müşrikler bir pisliktir...” (Tevbe- 28) buyurur ki şirk, nispet varlık pisliği olup yüce Allah’ın, “Şirkten
başka olan günahı affedebilirim, şirki affetmem.” (Nisa- 48,116) dediği affedilmeyen günahtır. Ve şirk, aynı zamanda
Peygamber Efendimizin;“Ümmetimin gizli şirkinden
korkarım.” buyurduğu ve ümmeti için korktuğu günahtır.
Bu itibarla mana yönüyle hamam mürşidi kâmilin meclisidir. Ve bir insan,
kâmilin meclisine girip dâhil olursa o meclisten hâsıl olan irşat aydınlığıyla
o kişi, manevi kirlerden, manevi pisliklerden ve günahlardan arınıp temizlenir.
Ki bir kimse kâmilin tevhidi ef’al, tevhidi sıfat ve tevhidi zat telkin-i
irşadına mazhar olmakla ancak, kendine ve cümle âleme cehaletle nispet ettiği
varlık pisliği olan gizli şirkten arınıp tertemiz olur. Ve böyle bir kul, Hakk’ın
vahdet-i zatına / zat birliğine kavuşmakla birlenir.
Yani birile bir olur.
Bunu beyanlahammama girin bu
varlık pisliğini yıkanın, İzdivâc-ı zât u evsaf" birleninyâvâsılûnbuyruluyor.
Yani kendine ve cümle âleme nispet ettiğin varlığın pisliği olan gizli şirki,
kâmilin telkin-i irşadıyla fena / yok ederek yıkanın, temizlenin. Ve rabbin
zat-ı vahdetine / bir’liğine vasıl olup, birile bir olun, demektir.
Varlığın postunu herkes omuza bugün alın
Mescid'ül-fenaya
onu döşetin ya ferraşiyyûn
Varlık postu:Kulun kendine nispet
ettiği vücut varlığıdır. Mescid’ül fena:
Fena mescidi, yoklukla secde edilen mescit, Ferraşiyyun: Cami, mescit gibi mekânların temizliğini sağlamak,
kilim halı hasır gibi mefruşatını yayma hizmetleriyle vazifeli kişiler,
döşeyiciler, demektir.
Bu itibarla Varlık postu, kulun nisbet-i vücudu olup bunu ifadeyle
Resulullah Efendimiz:“Vücut günahı hiçbir günahla mukayese
edilmeyen büyük günahtır.”demiştir. Ki bu vücut günahından bir kimse
ancak mahvı vücut ederek yani fenafillâh keşfi irfanı ile fenaya / yokluğa
ulaşmakla soyunup kurtulabilir. Ki böyle bir kul, mescidül fenada, yani yokluk
mescidinde soyunduğu nispet vücudunu ayaklar altına döşeyip, yokluk / fena
secdesini yapar.
Bunu bayanlavarlığın postunu herkes
omuza bugün alın, mescid'ül-fenaya onu döşetin
ya ferraşiyyûnbuyruluyor. Yani fenafillâh keşfi irfanıyla kendine
nispet ettiğin varlığından soyunarak, yokluk kulluğuna arif ol da, mescidül
fenada nispet vücudunu post gibi ayaklar altına döşeyerek, yokluk / fena
secdesini yap, demektir.
Hane'-i
varlıktan 'avdet eylemek 'iyd’lemurad
Malile
evladı bırakmak cami'denmurad ya maşiyyun
Hane-i varlık:Nispeti varlık evi, Avdet; Geri gelme, dönme, İyd:Bayram,Maşiyyun:
Yürüyenler, demektir.
Bu itibarla cümle âlemin ve kulun varlığının hakikati cenabı Hak iken
kul, bu imtihan âleminin tesiri ile gaflete düşerek cehaletle cümle âleme ve
kendine varlık nispet eder. Bu nispet varlıklar mal sevgisi, evladı ıyâl / aile
sevgisi ve can sevgisi olmakla üç esas olarak kulun gönlünde tezahür eder. Ehli
kemal, “gönülde zahir olan bu üç sevgiden malın karşılığı fiil, evladı iyâl/ailenin
karşılığı sıfat, canın karşılığı ise zat’tır.” demişlerdir. Ki bir
kimse, gaflet ve cehaletle Hakk’ın fiil sıfat ve zat tecellilerini kendine nispet
etmekle, kendinin varlık hanesini oluşturduğunu zanneder.
Cümle peygamberlerin ve mürşidi kâmilin irşat ve tebliğinden maksat,
insanın kendine nispet ettiği fiil, sıfat ve vücut varlığının Hakk’a ait
olduğunu bildirip, Hakk’ın fiil, sıfat ve zat mertebeleri müşahedesine kulun
erişmesini sağlamaktır. Bunun için Kâmil mürşidin irşadı; kulun cehaletle
kendinin zannettiği varlığın aslı hakikatinin cenabı Hak olması müşahedesine
saliki eriştirmekten başka bir şey değildir.
Bu itibarla hane'-i varlıktan 'avdet eylemek 'iyd’lemurad Malile evladı bırakmak
cami'denmurad ya maşiyyunbeyan olunuyor. Ki kul’un bayramı, hanei varlığını
cehaletle kendine nispet etmekten avdet edip dönmesidir. Teravih namazı için
camiye gitmenin hakikati muradı ise, insanın gönlündeki mal ve evladı ıyâl
sevgisini terk edip, fiilullah ve sıfatulluh müşahedesine ulaşma yolunda
yürümesidir, deniliyor.
Kalb-i mü'minbeyt-i Hakk'dırşah-ı kevneyn dedi hem
Kalb-ü nakl
etmek varından biliniz ya zahibun
Beyti Hak: Cenabı Hakk’ın evi, Şahı kevneyn:Dünya ve ahiret iki
âlemin padişahı Hz. Muhammed (sav),Zahibun:
Zanna kapılanlar, zan ehilleri, demektir.
Bu
beyitte Hz.Resulullah Efendimizin,“Hakk’ın
evi Müminin kalbidir.” buyurduğu beyan ediliyor. Ki bunu ifadeyle Cenabı
Hak ise hadisi kutside; “Ben göklere ve yere sığmam ancak mümin
kulumun kalbine sığarım.”Diyor.
Buna göre,
her kalpte Allah’tan gayrı türlü varlıkların sevgisi olur. Ve insan, kalbinde
sevgisini taşıdığı bu masiva, yani Allah’tan gayrı olan tüm eşyanın ve kendinin
müstakil varlıklarının olduğunu zannetmekle, zan ehli olup zanna tabi olur.
Bunu ifadeyle Kur’an-ı Kerim’de “…ve gerçekten zan, Hak’tan yana hiç bir
fayda vermez.” (Necm-28)
Başka bir ayette ise “Onlar zandan başka hiç bir şeye uymuyorlar.
Doğrusu da şu ki; zan, Hak’tan hiç bir şey ifade etmez…” (Yunus-36) buyrulur. İşte bu zanlardan
ve zan ehli olmaktan kurtuluşun çaresi, mesleki resulde Kâmilin zikri daim ve
makamatı tevhit irşadıyla gerçek / hakiki müminliğe ulaşıp, Allah’ın evi olan
kalpte Allah sevgisinden ve Allah’tan gayrı hiçbir şey bırakmamaktır. Bunu
ifadeyle Kuran’da; “Gerçek / hakiki müminler ancak o
kişilerdir ki; Allah’ı zikrettiklerinde kalpleri titrer ve onlara Allah’ın
ayetleri okunduğunda bu onların imanlarını arttırır ve onlar yalnız Rab’lerine
güvenip / tevekkül ederler.”
(Enfâl-2) buyrulur.
Bunu
ifadeylekalb-i
mü'minbeyt-i Hakk'dırşah-ı kevneyn dedi hem, kalb-ü nakl
etmek varından biliniz ya zahibundeniliyor.
Yani, dünya ve ahiretin sultanı olan Hz. Muhammed, (sav) “Hakk’ın
evi Müminin kalbidir” buyurdu. Ki bir kalbin
masiva, yani Hak’tan gayrı olan varlıklardan arınmakla ancak Allah’ın evi
olacağını bilin, ey zan ehilleri, demektir.
Da'vet-i cami'de
üç nida ile olur heman
Biri temcid-i es-sela ezan
dahi ya câiyyun
Temcid:Sabah namazının vaktinden
evvel minarelerde okunan ilahi, dua ve niyaz, Essela:Hz.Muhammedi (sav) selamlamak için minareden okunan salâvat
/ selamlama, Ezan:Müminleri namaza,
insanlığı felaha / kurtuluşa davet için müezzin tarafından minareden okunur, Caiyyun:Makam ehli olanlar,
anlamındadır.
Bunu beyanla camiden yapılan davet üç
türlüdür; biri minarelerden okunan
temcid, ikincisi sela, üçüncüsü ezan nidası(sesi) ile yapılır ey caiyun, (ey makam ehilleri)
buyruluyor. Yani ey tevhit makamları keşfi irfanına mazhar olmuş arifler, gerek
temcid, gerek selâ, gerek ezan okunmasındaki ledduni hikmetleri araştırıp,
bunların hakikatine erişmeye çalışın, demektir.
Okunur temcid döşekten nâimun
uyanmaya
Es-salâ ıslahı nefsi kılmaya
ya yâkızun
Naimun: Uyuyanlar, Yakizun:Uyku ile uyanıklık arasındakiler olup bunlar, zikri daimle
gaflet uykusundan uyanmış olmalarına rağmen, henüz tevhit makamı irşadıyla
uyanmamış olan zikir salikleridir.
Buna göre, uyuyan bir kimsenin kendinde ve etrafında olan
biten gerçeklerden haberi olur mu? Olmaz. Uyuyan kimsenin etrafını ve
gerçekleri görebilmesi için önce uyanması gerekir ki, bir insan ancak
uyandıktan sonra kendinde ve etrafındaki olan biteni görebilir. İşte gaflet
uykusu da, kulun kendinde ve cümle eşyada mevcut olan rabbini müşahedesine ve
rabbine kavuşmasına mâni olur.
Cenabı Hak; “Rabbini içten yalvararak ve gizlice sesini
yükseltmeden sabah akşam zikret, gafillerden olma.” (Araf-205) buyurur. Bu ve benzeri ayet beyanlarından anlaşıldığı
gibi, zikr-i daimle Hakk’ı zikretmeyenleri Kur’an, gafil olarak vasf ediyor.
Ki, zikr-i daimle gafletten uyanan bir insanın uyanıklığı ebedî olup bu
uyanıklık, gerek bu âlemde gerekse ahirette ve cümle âlemlerde devam eder. Bunu
ifadeyle Hz. Resulullah, “Allah bir kulun kalbini zikrullahla kurdu
mu bir daha durdurmaz…” demiştir. Bu itibarla minareden okunan temcidin, insanı döşeğindeki /
yatağındaki uykudan uyandırıp oruç tutmaya hazırlaması gibi zikri daim, gaflet
uykusundaki kulu gafletten uyandırıp rabbin huzur-u vuslatına (rabbine
kavuşmaya) hazırlar.
Esselaise zikri daimle gaflet uykusundan
uyanmış olan saliki, fenafillâh keşfi irfanıyla nefsini / kendini islâh
(terbiye) ederek, Muhammedi ahlâkla ahlâklanma gayretine davettir.
Bunu beyanlaokunur temcid
döşekten nâimun uyanmaya, essalâ ıslahı nefsi kılmaya ya yâkızunifadesinin anlamı şöyledir; Ey zikir salikleri! Minareden
okunan temcidin, yatağında uyuyan kişiyi oruca hazırlanması için
uyandırması gibi zikri daim, gaflet uykusundaki rabbinden gafil olanları
uyandırır. Selâ ise; Nefsini / kendini fenafillâh keşfi irfanı ile ıslâh eden
kulu, resulullah’ın (sav) ahlâkıyla yaşama gayretine davettir, deniliyor.
Ezan olur muştulukçı dost
cemale koşuşun
"Kadtecella" nuru
zatı eyyühe'l-u'uşşâkıyyun
Muştulukçu:Müjdeci, sevinçli haber getiren,
"Kadtecella" tecelli eden, Nuru zat: Hakk’ın zat nuru / aydınlığı,
Eyyüheluşşakıyun:Ey âşık olan
kimseler, demektir.
Buna göre ezan, namaza davettir ki namaz kulun rabbi ile buluşup
kavuşmasıdır. Bunu ifadeyle Resulullah Efendimiz; “Namaz müminin miracıdır”
buyurmuşlardır. Çünkü namaz, beytullaha / Allah’ın evine yönelerek “Allahu
ekber” olan iftitah tekbiriyle başlar, Allaha kıyam rüku secde edilerek, Allah
zikir ve tespih edilerek devam eder ve selam verilmekle namaz tamamlanır. Ki
namaz müddetince hiç kimse ile veya hiçbir şeyle meşgul olunmayıp daima Allah
ile meşgul olunduğundan, vakitle kılınan namaz ilmi şeriata göre miraçtır.
İlmi hakikate göre miraç; namazın hakikatı
gereğince iftitahtekbiriyle masivayı, yani Allah’tan gayrı olan her şeyi terk
etmekle Hakk’a vasıl olup, Hakk’a nazar ederek Hakk’ın bekayı ebediyetine
kavuşan kulun, Hak’la beka ebediyet bulmasıdır.
Bunu ifadeyle ezanmüminlerin dostu,
sığınağı, velisi olan rabbin cemal tecellilerine koşup, bekabillâh
marifetiyle ebediyet bularak zat-ı ehadiyet nur-u tecellisini Hak âşıklarına
muştulayan / müjdeleyen davettir, buyruluyor.
Üç düğüm oldu işaret çözmeye
bayramın
Bu ukûduhallder yener şimdi ya
zünnariyyun
Ukud:Düğümler, Zünnar:Papaz ve keşişlerin beline
bağladıkları ip olup, şirk alametidir,Zünnariyun:Şirk
ehilleri demektir.
Buna göre, halkın ramazan bayramı olarak
bildiği üç gün olan fitre bayramının hakikatine erişebilmek için, tevhidi
hakiki keşfi irfanı ile gizli şirkten kurtulup arınmak icap eder. Çünkü gizli
şirki, kulun kendine nispet ettiği fiil sıfat ve vücut varlığı olan üç düğüm
oluşturur. Ki bu üç düğüm,bir
tevhidi efal, iki tevhidi sıfat, üç tevhidi zat mertebeleri keşfi irfanına
ulaşmakla çözülür.
Bu
itibarla bir kişi bu tevhit mertebeleri keşfi irfanına mazhar olduğu oranda, bu üç ukudu (düğümleri) halledip
gizli şirkten arınır. Ve böyle bir kul, fitre bayramının hakikatine ulaşmasına engel olan şirk alameti zünnarın
üç düğümünü çözmeyi başarmakla, gizli şirki yenerekzünnariyun (gizli şirk ehli) olmaktan kurtulur. Allahu âlem.
Hamdulillah
eyle Mâlik çünkü çekdinzünnârın
Fıtri verdin
'abid kıldın Hak diye ya salimun
Elveda ya şehr-i rahmet merhaba
ya dost cemal
Salimun: Esenliğe, selamete çıkmış başarmış olanlara denir ki, salimleri
ifadeyle Kur’an’da: “Bir
gündür ki o, ne mal, ne oğullar fayda verir. Yalnız kalb-i selimle Allah’a
varan kurtulur.” (Şuara- 88,89)
buyrulur.
Müminlerin oruç tuttukları
ramazan ayı, nasıl ki hicri takvime göre on iki aydan bir ay ise şevval,
ramazandan sonra giren ayın ismidir. Ve şevval ayının girmesiyle üç gün devam
eden fitre bayramı başlar.
Yüce Allah’ın;“Nefsini / benliğini temizleyip /
arındıran gerçekten kurtuluşa ermiştir. Rabbini zikretmiş ve namazı kılmıştır
o.” (Ala-14,15) beyanı hikmetince fıtır sadakasının hakikati, kulun nispet vücut varlığını
fena etmesidir. Fıtır bayramının hakikati ise, vücut şirkinden arınarak rabbine
kavuşan kulun rabbin cemalini zat, sıfat ve efal zuhurunda müşahedeyle cennetül
zat, cennetül sıfat ve cennetülefal olan irfan cennetleri ile zevklenmesidir.
Ki bu üç irfan cenneti keyfiyetini ifadeyle fıtre bayramı üç gün olarak kutlanır.
Bunu beyanla Malik Ef. Hz. kendini
muhatap ederek bizlere; Hamd / övünmek Allah’a mahsustur. Hakikate göre gizli
şirk zünnarını çekip çıkaranların ancak, fıtır sadakasını vereceklerini ve cenabı
Hak’tan gayrı müşahede etmeyen salim bir kulluğa erişmekle de bayram
edeceklerini beyan ediyor. Ve rahmetin, iyiliklerin, hayır ve hasenatların
açığa çıktığı ramazan ayının bitmesini ifadeyle de ramazana elveda, şevval ayı ile başlayan, Fıtır Bayramına ve Fıtır
Bayramının hakikati olan Allah’ın dostcemalini
(güzelliğini) müşahedeye de, merhaba diyor.
Allah her şeyi en iyi bilendir.
Şiir: Abdulmalik Hilmi Hz.
Şerh/açıklama: Nejdet Şahin