1 Nisan 2016 Cuma

ŞEHİTLİK VE GAZİLİK

                                            Bismillâhirrahmanirrahim

   Şehitlik ve gazilik mertebesini müminlere ikram eden Allah, övülmeye lâyık olandır. Selam, Hz. Muhammed (sav) ve şehitlikle şereflenen başta Hz. Ali, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin ve cümle evladı Resul’e ve şehitlerin gazilerin her an diri olan ruhaniyetlerine olsun.    
        Yüce yaratıcı olan Allah Kur’anı Kerim’de; “Allah yolunda öldürülenler için << ölüler >> demeyin. Tam aksine onlar diridirler ama siz farkında olmazsınız.” (Bakara-54) buyurduğu gibi başka bir beyanında ise; “Allah yolunda öldürülmüş olanları ölüler sanma sakın. Hayır! Onlar diridirler. Rablerinin katında rızıklandırılıyorlar – Allah’ın lütfundan kendilerine verdiğiyle sevinçlidirler: Ve arkada kalıp kendilerine katılmamış olanlara şunu müjdeliyorlar: Onlar için korku yoktur; tasalanmayacaklardır onlar.” (Ali İmran-169,170) buyurur. İnsanlığa gelen tüm peygamberler, insanı kâmil olan veliler ve âlimler tebliğ ve irşatlarıyla insanın ana karnında 9 ay geçici bir müddet kalıp yaşaması gibi, bu yeryüzü olan dünya yaşantısının da aynen geçici olduğunu, gerçek yaşantının ise öldükten sonra dirilerek intikâl edeceğimiz ahiretteki ebedi hayat olduğunu haber vermişlerdir. Ve bu tebliğ imanın temel şartlarından ahiret imanı olmuştur.
        Ölümle bu âlemden ayrılanlar, ahirette ya cehennemin sıkıntısı ve azabı içinde veya amel cennetinde nefsini lezzetlendirerek, cennet zevki sefası içinde ebediyen hudutsuz bir yaşantıyla var olurlar. İnsan için ahiretteki cehennem ve amel cenneti yaşantısının haricinde bir yaşantı daha vardır ki o yaşantı, Allah katında olan bir kulluk hayatıdır. Bunu ifadeyle Kur’an’da; “..Kim güzel davranışlar sergileyerek yüzünü Allah’a teslim ederse, Rabb’i katında ödülü vardır onun. Korku yoktur böyleleri için; tasalanmayacaklardır onlar.” (Bakara-112) Buyrulur. Ki bu yaşantıya ulaşan kimseler, bu yeryüzü olan imtihan aleminde Rabbine kavuşmuş olup, her tecellide mevcut olan Rabbin müşahedesiyle cümle âlemlerde zevki ilâhiyle, yani Hakk’a vuslat zevkiyle var olurlar. Bunların Allah katındaki kulluk ahvâli, ahiretteki amel cenneti yaşantısından daha yüce ve efdâldir. Bunu ifadeyle Yunus emre Hz.leri:

Cennet cennet dedikleri
Birkaç evle birkaç huri
İsteyene ver sen onu
Bana seni gerek seni der.

Yine milletimizin yetiştirdiği insanı kâmil veli ulularından olan Hasan Fehmi (tezdoğan) Hz.leri:              

Vaslına muhabbet nimettir bana
Birliğe ulaşmak izzettir bana
Hicabı cenneti set çekme bana
Huri gılman ile beni kandırma buyurur.

Ki amel cenneti yaşantısından daha ulvi ve efdâl olan bu kulluğa ancak peygamberler, mukarribler, sıddıklar ve şehitler mazhar olurlar. Çünkü peygamberler, mukarribler ve sıddıklar bu alemde Allah aşkı ve Hz. Resulullah’ın; “Ölmeden evvel ölünüz...” beyanı hikmetince “Ölmeden evvel ölerek” şehidlik mertebesine yükselip ebedi diriliğe ulaşırlar. Bu şehitlik mertebesiyle ebedi diriliğe mazhar olanlardan olan Yunus emre Hz. leri, bu mazharıyetini beyanla:

          Aşık yunus öldü diye salâ verirler
          Ölenler hayvandır aşıklar ölmez diyor.  

 Bu itibarla Şehit; cenab-ı Hakk’ın güzel isimlerinden (esma-i hüsnasından) olup, en yüce şahit / tanık, her şeyi en iyi görüp gözetleyen. Ve insana tanıklık / şahitlik etme gücünü veren anlamlarını ifade eder. Allah hangi kul’unda şehit ismi ile tecelli ederse, o kimse şehit olarak Hak katına yükselip daima Rabbin müşahedesi ile şereflenir. Ki Bu şeref, kulun bu yeryüzü âleminde yaratılmasının yüce gayesidir. Çünkü amel cennetinde nefsini cennet nimetleriyle gıdalandırmaktan daha yüce efdâl bir kulluğa, yani Hakk’a vuslat ederek Hakk’ın bekâsı ile daimi, sonsuz, hudutsuz bir dirilikle hayat bulmak, ancak şehitlik makamına erişmekle mümkün olduğundan, hiçbir ölüm şehitlik ile mukayese edilemez.
Bunu ifadeyle Kur’an’da; “Andolsun eğer Allah yolunda öldürülür veya ölürseniz, Allah’ın bağışlaması ve rahmeti onların tapladıklarından daha hayırlıdır.” (Ali imran -157) buyrulduğu gibi Hz. Resulullah (sav); “Ruhumu kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, Allah yolunda savaşıp öldürülmemi, sonra tekrar dirilip savaşarak tekrar öldürülmemi, yine dirilip savaşta öldürülmemi arzu ederim.” Demiş, başka bir şerefli sözünde ise Hz. Resulullah efendimiz; “Hiç kimse cennete girdikten sonra bütün dünya’ya sahip olsa bile tekrar dünya’ya dönmek istemez. Yalnız şehitler, mazhar oldukları keramet sebebiyle dünyaya dönüp on defa şehit olmayı arzu ederler”  buyurmuştur.

Gazi ise; şehit olmayı göze alarak, vatan millet uğruna gayret, mücadele eden demektir. Ki şehitliğe ait tüm şerefli değerlere gaziler de mazhardır. Ve şehitlik mertebesi hiç şüphesiz gazilerin de mertebesidir. Bunu ifadeyle hadisi şerifte; “Bir kimse Allah yolunda olmayı canı gönülden isterse yatağında ölse dahi Allah onu şehitler derecesine ulaştırır.” Buyrulur.
Velhasıl yüceliğini ifade etmekten aciz kaldığımız şehitlik ve gazilik, milli kültür ve örfümüzde vahye ve Muhammedi tebliğe uygun olarak, her türlü ibadetin ve kulluk faaliyetinin üzerinde sevap günah sorgusuna muhatap olmayan, cenab-ı Hak’la vuslat diriliği olarak kabul görmüştür. Bu sebeple şehitlere yapılan her türlü muamale diğer ölümlerdekinden farklı yapılmıştır. Mesela diğer ölüler gasl edilerek (gusul abdesti aldırılarak) defn edilmelerine rağmen, şehitler kanlı elbiseleriyle beraber gasledilmeden defnedilmiştir. Diğer ölülere yapılan günahlarının affedilmesi ve cennete kavuşması vb. dualar şehitlere yapılmayıp, bu dualar yerine şehit olup şehitler makamına yükselme niyazı yapılmıştır. Ve şehitlerin şefaati istenmiştir.
       Fakat günümüzde milletimizin sinesindeki şehitliğe ve gaziliğe olan böyle bir bakış açısı, bazı dini guruplar tarafından ve çağdaş olduklarını ifade eden bazı kimseler tarafından tahrip edilmektedir.
Mesela din adına konuşanlar; sakal bırakmak veya falanca kıyafeti giymek gibi bir faaliyeti yapmanın 40 şehitlikle, 100 şehitlikle mükâfatlanacığını ifade ederek. Allah’ın ve Resulü’nün çok açık ve net bir şekilde kulluğun zirve mertebesi olarak methedip vasıflandırdığı şehitliği, tıraş şekli veya kıyafet şekli veya bir faaliyet ile mukayese ederek, bu faaliyetlerin şehitlikten 40 veya 100 kat üstün olduğunu söylemekle şehitliği hafife alıp, adeta şehitlikle alay ediyorlar. Ve bu anlayışa göre vatan uğrunda bir kere şehitlik kazanacağına, sakal bırakmak veya hicaz fistanı giymekle 100 kat şehitlik sevabı kazanılır. Böyle şehitlik ve gaziliği başka ibadet ve kullukla mukayese edenleri ifadeyle yüce Allah; “Siz hacılara su vermeyi ve Mescid-i Haram’ı imar edip bayındır hale getirmeyi, Allah’a ve ahiret gününe imân edip Allah yolunda cihâd eden gibi mi tuttunuz? Bunlar Allah yanında eş değerde değildirler..” (Tevbe- 19) Buyurur.
Yine bu zihniyet, Türkiye cumhuriyetinin laik devlet oluşunu ima ederek veya açıkça söyleyerek, vatan millet uğruna ölenler acaba Allah yolunda ölenlerden sayılır mı sayılmaz mı gibi ifadelerle, asırlardır milli bünyemizdeki vahiy ve Muhammedi kulluğa uygun oluşmuş şehitlik anlayışını, şeytanca vesveseler şüpheler üreterek sulandırmaya çalışıyorlar. Halbûki ehl-i kemâl’in “din insanı muhafaza eder, vatan da dini muhafaza eder” buyurduğu gibi, din insanı, vatan dini ayakta tutar. Bu itibarla, vatan ve millet uğrunda öldürülen gerek asker, gerek sivil memur, gerek öğrenci veya sivil vatandaş her kim olursa olsun, bunlar tepeden tırnağa kadar günahkâr da olsa hiç şüphesiz hiçbir sorgu suale muhatap olmadan şehit’liğe yükselirler. Çünkü o, dini muhafaza eden vatanı uğruna canını, kendini feda etmiştir. Bu itibarla hiç kuşku yok ki, bu zihniyettekilerin değerlendirmeleri, milli kültürümüzdeki ve milletimizin sinesindeki vahiy ve Muhammedi kulluğun oluşturduğu şehitlik gazilik kabul ve anlayışını, dini söylemlerle sulandırarak bu kabul ve anlayışı yok etmeye yönelik faaliyetlerden başka bir şey değildir.

Bir de çağdaşlık adına şehitliğe ve gaziliğe saldıran kimseler vardır: Bunlar anaların gözyaşı dinsin, benim oğlum olsa askere göndermem, vah yazık oluyor gençlere vb. söylemlerle her müminin özenip gıpta etmesi gereken şehitlik makamı hakkındaki gafletlerini ifade ediyorlar. Halbûki asırlardır beşikleri Muhammed (sav) kulluğuna erişmek, şehitler şahı Hz. Hüseyni yâd etmek, ya şehit ya gazi olasın gibi ninnilerle büyüyüp askerliği peygamber ocağı bilerek, kına yakılıp davul zurna eşliğinde askere giderek, Mehmetçik (Muhammed’çik) olma şerefi ile şereflenmek, Türk milletinden başka bir hiç bir millette olmayan haslettir.
Bu haslet, milletimizin ve milli kültür varlığımızın temelini oluşturan en temel olgudur. Çünkü dünyada Mehmet (Muhammed) ismi ile anılan yegâne millet Türk’lerdir. Ve aynı Süleyman isminin sülo, İbrahim isminin ibram veya ibo olarak kısalıtılarak söylenmesi gibi, Muhammed (s.a.v) isminin kısaltılmışı da Mehmet ismidir. Bunu ifadeyle, avrupa’da bir kimse Müslüman olduğunda, mehmet oldu (Muhammedileşti) Türk oldu demişlerdir. Yine yakın tarihte Bosna’da katledilen her Müslümanın cesedi, Sırplar tarafından Türk cesedi olarak ifade edilerek her Türk kellesi getirenlere mükâfat vaad edilmiştir.         
Velhasıl, milli kültürümüzde var olup yaşayan şehitlik ve gazilik kabul ve anlayışını, aşağılayarak yok etmeye yönelik gerek din adına gerekse çağdaşlık adına, cehaletle yapılan bu tür tahribatlara karşı her Müslüman uyanık olduğu gibi, şehitlik ve gazilik mertebesine ulaşabilme heves ve gayreti içinde olması yaradılışının gereğidir.
Bu yeryüzü âleminde nefse birçok şey tatlı gelir ve insan bunları sever. Şeyhül ekber Muhiddin Arabi Hz.leri; “Bu alemde nefse tatlı gelen değerler üç temel üzere olup bunlar mal sevgisi, aile efradı sevgisi ve can sevgisidir” diyor ve devamla; “bu üç değerden en kıymetli olanı can sevgisidir” buyuruyor. İşte bu imtihan âleminde kul’un canını feda etmekle ulaştığı şehitlik mertebesine ulaşanların her an diri olan ruhaniyetlerini selamlayıp, yüce yaratıcıdan bizlere de şehitlik makamına erişmeyi ve şehitlerin şefaatine mazhar olmayı ihsan ve ikram etmesini niyaz ederiz.
                                                                         Nejdet Şahin
                                                                        01 Temmuz 2010

                                                                                          SALİHLİ