29 Mayıs 2016 Pazar

RAMAZAN AYI


Hamdulillah kim yetişti ramazan

Kalbimiz buldu hayat ve Cavidan


       Hac ibadeti ömürle, zekât ibadeti seneyle, (yılla) namaz her gün beş vakit saat’la kayıtlı olduğu gibi, oruç ibadeti ramazan ayı ile kayıtlı farz ibadettir. Bunu beyanla kuran’da; Ramazan o aydır ki; insanlara kılavuz olan, iyi-kötü ayrımıyla hidayetten kanıtlar getiren Kur'an, onda indirilmiştir. O halde bu aya ulaşanınız onu oruçlu geçirsin. Hasta olan veya yolculuk halinde bulunan, tutamadığı gün sayısınca başka günlerde tutsun. Allah sizin için kolaylık ister; O sizin için zorluk istemez. Tutulmamış olan günleri tamamlamanızı, sizi doğru yola kılavuzladığı için Allah'ı yüceltmenizi ister. Ve sizin şükretmeniz umulmaktadır.” (Bakara- 185) Buyrulur.

      İslamın her temel değerinin şeriata taalluk eden zahiri yani dış yönü olduğu gibi, hakikata taalluk eden batın yani iç yönü vardır. Orucun şeriata taalluk eden zahiri yönü; Ramazan ayına ulaşan müminin ramazan ayı bitene kadar, sahur olan sabahtan akşam olan iftar vaktine kadar yemekten, içmekten ve orucu bozacak şeylerden imsak etmesidir. Yani orucu bozacak şeylerden kesilip uzak kalmasıdır. Her kim bu şekilde ramazan ayında oruç tutarsa o kimse, Allah’ın emri olan oruç farziyetini yerine getirmiş olur.

     Orucun hakikata taalluk eden yönü ise, Kul’u rabbin’den ayıran masivadan / gayrıyetten imsak edilmesidir. Yani Hak’tan ayrı olan her şeyden kul’un uzak kalıp kesilmesidir. Ki bu oruç, ramazan ayı ile kayıtlı olmayıp her zamanda tutulan daim oruçtur. Bir kimse ancak bu oruçla Hakk’ın gayrısı olan masivadan, yani kulu rabbinden ayıran her bir şeyden imsak edip kesilir ve rabbine kavuşmakla iftar eder. Bunu ifadeyle Hz.resulullah efendimiz; “Oruçlunun iki sevinci vardır, biri iftar ettiği zaman, biri de rabbine kavuştuğu zamandır” Diyor. Ki hadiste geçen sevincin biri şeriat orucunu tutanın iftar sevincidir, diğeri ise hakikat orucunu tutanın rabbine vuslat / kavuşma sevincidir.       

    Gelmiş geçmiş ve mevcut cümle ehl-i kemal ve arifibillâh, hem ramazan ayında yemekten içmekten ve orucu bozacak şeylerden imsak ederek orucunu tuttuğu gibi, orucun hakikatı gereği daima tüm masiva ve gayrıyetten imsak ederek Hakk’a vuslatla / kavuşmakla iftar etmişlerdir. Ve resulullah efendimizin buyruduğu her iki sevinci tatmışlardır.

      Bu itibarla, mesleki resul-u Melami salikleri ve kâmili, muhakkak ramazan ayında orucunu tatmakla beraber, orucun hakikatı gereği cümle gayrıyetten imsak ederek rabbine vuslat iftarı ile yaşadıkları için Malik Efendi Hz. Allaha hamdolsun ki ramazan ayı gelip yetişti de, kalbimiz hayatı câvidan buldu diyor. Yani ramazan orucunu tutmakla baraber orucun hakikatı mazharıyeti gereği, Hakk’a kavuşma iftarıyla daimi ve ebedi dirilikle kalbimiz hayat buldu, demektir. 


                           Serteser hep nurula doldu cihan

                           Arş u ala hem zemin ve asuman


      Ramazan ayı geldiğinde cümle İslam âleminde iyiliklere, yani rahmet-i rahime yönelik değişiklikler olur ve bu değişiklikle müminler, hayır ve hasenata daha çok rağbet ederek önem verirler. Zekâtlar, sadaklar, infaklar genellikle ramazan ayında verilmeye gayret edilir ve bu ayda oruçlu olunduğu için günahlardan uzak kalmaya daha dikkat edilir. Bu ve benzer davranışların sergilendiği ramazan ayının gelmesi, müminler için hidayet yüklü rahmet-i rahimin galip ve hâkim olduğu bir iklimi oluşturur.

     Ramazan ayına mahsus olan orucun hakikatı ile gayrıyet ve masıvadan imsak ederek Hakk’a kavuşmakla iftar etmek ise; Kişinin nazarında yani müşahadesinde, kendinde ve cümle âlemde Hak’tan gayrı bir şey bırakmadığından o kul, her nereye baksa Hak’tan gayrı görmez. Ve böyle bir kulun nazarında “Allah göklerin ve yerlerin nurudur…” (Nur- 35) beyanı hikmetince daima rabbini müşahade nur-u aydınlığı hâkim olur.  

      Bunu ifadeyle; Ramazan gelince serteser (baştanbaşa) hep nurula doldu cihan. 'Arş u ala hem zemin (yeryüzü) ve asuman (sema, gökyüzü) buyruluyor.


                           Masiva savmını kim tuttu ey can

                           Oldu Hak maksûdı onun bi-güman


      Masiva; Gayrıyet, Hak’tan ayrı olanlar, Maksud; istenen şey, savm; oruç, bi güman; şeksiz şüphesiz, anlamlarına gelir. Bu itibarla; Orucun leddun-i hakikatı gereğince masivadan, yani Hak’tan gayrı olan cümle varlıktan imsak ederek / kesilerek, hakikat savmını/orucunu her kim tuttu ise, bi güman yani şeksiz ve süphesiz ehli zikrin ve ariflerin maksadı olan cenab-ı Hakk’a kavuşmak onun iftarı oldu, deniliyor.


                           Perhiz olan variyetten bil heman

                           "Vahtisaba" sırrı bildi sadıkan


     Perhiz; Var olan nimetlerden yasaklı olup onlardan uzak olmak ve yememek içmemek, variyet; varlıklar, nisbet varlıklar, vaktisaba; sabah, imsak vakti, sadıkan; sadıklar, anlamındadır.

       İlmi hakikata göre vaktisaba, kulun cehaletle kendinin ve cümle âlemin var olduğunu zannettiği nisbet varlıklardan / variyetten perhiz etme vaktidir. Ki bu vakit fenafillâh mertebeleri olan tevhidi efal, tevhidi sıfat ve tevhidi zat makamlarıdır. Ve gelmiş geçmiş cümle ehli kemal ve sadıklar bu fenafillâh makamlarının keşfi irfanına mazhar olmuşlardır.

Bunu ifadeyle vaktisaba sırrı nı, yani imsak ve sabah vaktinin sırrını cümle meslek-i resul sadıkları bilip arif oldular, demektir.     


                           Canın içre dinle Mâlik ramazan

                           Şafak verir hem nur-ı iman tâlian


         Daha evvel de beyan edildiği gibi imanı taklit, imanı istidlâl/delilli iman ve hakiki/kâmil iman olmakla iman, üç kısımdır. Ki hakiki imana mensub olan kâmil müminlerinin nazarında hep Hak olur Ve onlar, Hak’tan başka bir şey görmezler.

         Bunu beyanla Malik ef. Hz. kendini muhatap ederek bizlere; Ramazan ayındaki şeriat orucunu kesinlikle, muhakkak tut. Fakat bu orucu tutmakla yetinme. Hakikat orucunu da tut. Ve bu orucu görmek, işitmek, tadmak, dokunmak, koklamak, akletmek, idrâk etmek, hıfzetmek, hayal ve vehmetmek olan tüm zahir batın hislerinle / duyularınla müşahade ederek canında / ruhunda hisset. O zaman “Allah göklerin ve yerlerin nurudur…” (Nur- 35) imanının şafağına, yani yerlerde, göklerde, cümle âlemlerde ve kendi varlığında vahdet-i zat tecellisinin nur-u aydınlığına kavuşup, hakiki / kâmil iman tulûuna / doğuşuna mazhar olursun, diyor.                                                  

  

Şiir: Abdulmalik Hilmi Hz.

Şerh/açıklama: Nejdet Şahin


7 Mayıs 2016 Cumartesi

(Mevlid, Regaip, miraç, berat, kadir) KANDİL GECELERİNDEKİ HİKMETLER

Hamd, Son peygamber Hz Muhammed s.a.v e vahyettiği kuran irşadıyla, İslam dinin zahiri ve batını ile kullarına ihsanda bulunan Allah’a mahsustur. Selama layık olan, cümle peygamberlerin imamı Hz.Muhammed ve evladı resul’dür.
Kuran’da “Allah katında/indinde din islamdır…” (Ali İmran-19) buyrulur. Ki Adem as.dan Hz Muhammed s.a.v efendimize kadar, insanlığa tebliğ ve irşad da bulunan peygamberlerin öğretip tebliğ ettiği din islam’dır. İslam dinin ise bir zahir (Dış) yönü birde batın (İç) yani ledduni yönü vardır.
    İslamın zahirine ait olan ilimler namazda kıyam şöyle olacak, secde böyle olacak, zekat şu şartlarda oluşur, orucun bozulup bozulmadığı durumlar gibi ibadetlerin dış yönünü ve insanlar arasındaki hak hukuk ve sosyal münasebetleri düzenler. Her mümin islamın zahiri olan şeriata uygun olarak ibadetlerini ifa eder ve sosyal ilişkilerini buna göre düzenler.
    İslamın ledduni yönü ise ibadetlerin içi/batını ile alakalı olan ilimlerdir. Mesela hadisi şerifte “Namaz müminin miracıdır” buyrulur. Ki bu miracın nasıl olduğu ve kul tarafından nasıl yapılabileceğini, Hac ibadeti Allah’ın evini ziyaret olduğundan, Hacc’ın hakikatının ne olduğunu, zekat oruç vb. diğer ibadetlerin içi, yani batını ile münasebetlidir. Ki dinin zahir ve batını değerlerine riayetle ancak, olgun hakiki bir mümin olunup insan-ı kamil makamına ulaşılır. Bu itibarla İslam müminleri dinin zahir yönü ile kulluk yapmakla beraber dinin batınına taalluk eden ibadetleri yapmakla da mükelleftirler. Bir kul dinin sadece zahiri ile yetinir de batınını ihmal ederse o kimsenin kulluğu yetersiz ve eksik olur. Eğer bir kul, ben dinin batını ile alakadarım benim kalbim temiz ve niyetim iyidir gibi ahval ile dinin zahiri olan şeriatını ihmal ederse, o kimsenin de kulluğu yetersiz ve eksik olur. Bunu beyanla, din’de kulluğun kemal bulması ve bir kimsenin insanı kamil makamına ulaşması, islamın hem zahir hemde batın irşadı ile aydınlanmasıyla ancak mümkün olduğundan, dinin ledduni hakikatindan nasipli olan arif ve ehli kemal şeriata uygun kulluğa kesinlikle riayet etmekle beraber islamın, zahir ve batın yönüne vakıf bir kulluk ifa ederek yaşarlar.
    Bu sebeptendir ki islamın batını ile daha alakalı ibadetlerden olan kandil geceleri, dinin sadece zahiri ilimlerini tahsil etmiş olan hoca ve alimler tarafından o gecelerin ledduni hakikatlarına uygun olarak değerlendirilemez. Ve her kandil gecesinde müminlere kaza namazı, nafile namazı ve tesbih namazı kılmak, o gece uyumamak gibi hep aynı şeyleri yapmalarını söylerler. Ki bu aynı elinden rahatsız olana, başı ağrıyana, apandist ameliyatı gereken vb. değişik dertleri olan hastaların hepsine aynı reçete ile şifa dağıtmak gibi bir tuhaflıktır. Oysa bu gecelerin her birisi diğerinden farklı manevi zenginliklerle doludur. Ve her kandil gecesi ayrı ayrı ledduni anlam ve hikmetler içerir.
   Kandil geceleri içerdiği hikmetlere uygun olarak mevlid, regaip, miraç, beraat ve kadir olarak isimlendirilmiş olup, hicri takvime göre o yıl içindeki kandiller sırası ile mevlid kandili ile başlar, sonra regaip, miraç ve berat kandilleri ile devam ederek, kadir kandili ile tamamlanır vesselam.
     MEVLİD KANDİLİNDEKİ HİKMETLER
     Rebiulevvel ayının 12 sinde kutlanan mevlid kandili isminden de açıkça anlaşıldığı gibi, Hz. Muhammed s.a.v’in bu aleme unsur bedeni ile doğmasını ifade eder. Ki mevlid arapça bir kelime olup Türkçe, doğum/ doğuş demektir. Bu doğuş peygamber efendimizin babası Abdullah ve annesi Amine validemizden beşer ve unsur bedeni ile hasıl olmasıyla beraber, sıradan alalade bir doğuş değildir. Ve bu doğuşla beraber zahiren, yani aleni olarak birçok harikulade (olağanüstü) hadiseler olmuştur. Ki o zaman, İran’a bağlı bir yerleşim olan Mekke’de tahakkuk eden bu doğumla beraber, İran’da Mecusilerin (Ateşe tapanların) bin yıldır sönmeyen ateşi sönmüş, krallarının sarayı yıkılmıştır. Suriye’de Save nehrinin bin yıldır kuru olup su görmeyen yatağı sularla dolup taşarak akmıştır. Hz. Resulullah’ın doğumu esnasında doğuma yardımcı olan kadınlar da açıkça birçok harikuladeliklere (olağanüstü hadiselere ) muhatap olmuşlardır. Amine validemiz ise, doğumla beraber “Biri doğuda biri batıda biride Kabe’nin damında olmak üzere üç bayrak dikildiğini gördüm” demiştir. Velhasıl, Hz. peygamber efendimizin doğumunda daha başka birçok açıkça olağanüstü hadiseler olmasına rağmen, ancak bazıları bunlardır.
    Mevlidin ledduni hikmetler açısından ise önemi şöyledir: Hadisi şerifte “Allah evvela benim nurumu yarattı” Başka bir Hadiste ise “Adem su ile toprak arasında iken ben nebi idim” buyrulur. Bu ve benzer beyanlardan anlaşıldığı gibi Hz Resulullah efendimizin her bir varlıktan ve cümle alemlerden önce yaratılmış olan vücudu nur-u Muhammed olan kimliği ve şahsiyeti vardır. Ve nuru Muhammed Hz. Adem’le beraber cümle peygamberlerde hidayet davetçiliği olarak zahir olmuştur. Bütün peygamberler nuru Muhammed mazharıyeti ile insanlara yol gösterip onları irşad etmişlerdir. Ve her peygamber nuru Muhammed’in unsur, yani beşeri bir bedenle insan olarak bu yeryüzü aleminde doğacağını haber vermişlerdir.
     İşte rebiulevvel ayının 12 sinde vukuu bulan mevlid/doğum, Nur-u Muhammed’in, Hz.Peygamberin unsur/beşeri bedeni ile buluşup, bu yeryüzü alemini şereflendirmesini ifade eder. Ve bu doğum İslam aleminde mevlid kandili olarak Müslümanlar tarafından çeşitli hidayete yönelik ibadetler ve etkinliklerle zahiren açıkça kutlanır.
   İslamın ledduni hakikatına ulaşmış olan arif ve ehli kemal ise, bu kandili hem zahirine hem de batınına uygun bir kullukla, Ruh-u Muhammed kulluğuna mazharıyet gayreti ile yaşayarak sadece bir gece değil, her zamanda ve her yerde kutlarlar.
    “Alimler peygamberlerin varisidir” Hadisi şerifindeki hikmet gereği, cümle peygamberlerde zahir olan nur-u Muhammed, Hz. Resulullahın unsur bedeniyle bu yeryüzünden ayrılmasıyla da devam etmiştir. Ki İmamı azam, imamı Şafii, imamı malik, imamı hanbel, İmamı gazali, muhiddini Arabi, Mevlana, hacı bektaşı veli, Niyazi mısrı, pir seyyid Muhammed nur vb. gibi peygamber varisi olan alim ve ehli kemalin irşad ve tebliğinde Nur-u Muhammed açığa çıkarak devam etmiş, günümüzde de devam etmektedir ve kıyamete kadar yeryüzünde hidayet davetçiliği olarak devam edecektir. Her zaman bu yeryüzü aleminde mevcut olan bu hidayet davetçisi veli ve alimelerin irşad ve yol göstermeleriyle, İslam dininin zahir ve batın yönü kemal bularak yeryüzünde insanlığı aydınlatmış, halen de aydınlatmakta ve kıyamete kadarda aydınlatacaktır. İşte bu “peygamber varisi” olan velilerin ve alimlerin bu yeryüzü aleminde her zamanda var olmaları ve onların irşadıyla Hidayeti nuru Muhammed’in açığa çıkması, Muhammedi doğuşun, yani mevlid kandilinin ledduni hikmetini ifade eder. Onların irşadından aydınlanmak ise, mevlid kandiline erişerek kandilin ruhaniyetinden istifadelenmeyi ve Muhammedi kullukla yaşamayı ifade eder. Bunu beyanla Hz. Resulullah efendimiz: “Beni ararsanız varisim olan alimleri bulun ben orada bulunurum” buyurmuşlardır.Alahu alem.
     REGAİP KANDİLİNDEKİ HİKMETLER
    Regaip kandili hicri takvime göre recep ayının ilk haftasında kutlanır. Regaip rağbet manasına gelen bir kelime olup, zahiren Hz. Muhammed s.a.v efendimizin ana rahmine düşmesini, yani annesi amine validemizin Hz. Muhammed’e hamile kalmasını ifade eder.
   Kuran’ın “ Ve Rabbı’na rağbet et” (İnşirah suresi-8) beyanı gereği, Regaip mana yönüyle kulun cenabı Hakk’a yönelerek Allah’a rağbet etmesi demektir.
Ki Akıl baliğ olan her insan, yaratıcısı olan Rabbı’nı bu alemde bulup ona rağbet ederek kavuşmaya müsait bir potansiyel ve kabiliyette yaratılmıştır. Ve her insan yaratıcısı olan Rabbı’nı tanıyıp ona yakın olduğu nisbette felaha, yani kurtuluşa erer ve yaradılış gayesine uygun bir kulluk ifa etmiş olur. Fakat her insan bu tabiat aleminden tattığı lezzetlerle, o hoşnutluk duyduklarına ve lezzetlendiklerine yönelerek onu Rabbın’dan ayıran dünyasını oluşturur. Bunu beyanla Pir seyyid Muhammed nur hz. leri “Dünya ehli olmak mal mülk zengini olmak değildir, Karun gibi nice zenginler vardır dünya ehli değildir, kapı kapı dolaşan nice fakir vardır dünya ehlidir. Çünkü kulu Rabbın’dan ayıran her ne ise, o dünyadır” buyurmuştur.
    Bu itibarla, kulun bu yeryüzünde tattığı ve onu Rabbın’dan ayıran dünya muhabbetlerini terk ederek, kalbindeki zikrullah mazharıyetiyle Allah’a yönelip her nefeste zikri daim’e mazhar olması, onun Allah’a rağbeti ve regaip ruhaniyetine ulaşmasıdır. Kalbi zikir’in aynı zamanda mayayı Muhammed olması itibarıyla, kulun kalbinin zikrullah’la buluşması o kulun gönlünün, Muhammed mayası ile mayalanmasıdır. Ki Muhammed mayası olan zikrullah gönülde kabararak o kul’u, vücudu nuru Muhammed mazharıyetine kadar yükseltir.
    Hz. Resulullah efendimiz“Recep Allah’ın ayıdır, şaban benim ayımdır, ramazan ise ümmetimin ayıdır” buyurmuştur. Bu ayların bu değerlerle ifade edilmesi o aylardaki kandil gecelerindendir. Yani recep ayının Allah’ın ayı olması, şaban ayının Hz. Resulullah’ın ayı olması, Ramazanın ise ümmetin ayı olması bu aylarda kutlanan kandil gecelerindeki hikmetler icabındandır. Bu itibarla, Regaip kandili’nin recep ayının ilk haftasında olmasının hikmeti gereğince, regaip’in ledduni manasına ulaşan bir kul, kalbindeki zikri daim mazharıyetiyle her nerede ve ne zamanda olursa olsun Allah’la beraber olur. Bunu beyanla pir Seyyid Muhammed nur hz. leri: “Zikir saliki’nin kıblesi seme vechullahtır, çünkü o her nereye yönelse ve nerede olursa olsun daima Allah der” demiştir.
Velhasıl Kulun kalbi Muhammed mayası olan zikrullah ile şereflenmekle, onu Rabbın’dan ayıran dünya sevgilerini terk edip gönlü muhabbetullah’la,yani Allah sevgisi ile dolarsa ancak regaip kandilinin ledduni manasına ulaşmış olur. Ve o kul her zamanda ve her yerde regaip ruhaniyetiyle yaşar. Vesselam.
    MİRAÇ KANDİLİN’DEKİ HİKMETLER
    Miraç kandili hicri takvime göre recep ayının son haftasında kutlanır. Çünkü Hz. Resulullah efendimizin miracı, “Recep Allah’ın ayıdır…” hadisi şerifinde beyan edilen recep ayında tahakkuk etmiştir. Miraç, kulu Rabbın’dan ayıran ve onun dünyası olan cümle gayrıyetten kurtulup, kulun Rabbı’na vuslat etmesidir, yani Rabbı’na kavuşmasıdır.
    Hz. Peygamber Efendimizin miracı cismani ve ruhani olmak üzere ikidir. Cismani Miraç Kuran’da; “Bütün varlıkların tesbihi o kudretedir ki kulunu gecenin birinde mescid-i haramdan çevresini bereketlendirdiğimiz mescid-i aksaya yürütmüştür, bu ayetlerimizden bir kısmını o kulumuza göstermek/onu ayetlerimizden biri olarak göstermemiz içindir…”(İsra-1)Ayetiyle beyan edilir. Bu Mucize olarak gerçekleşen ve Hz Peygamber sav’in, alemleri şereflendirmek için yaptığı miraçtır. Bu miraç sadece ve sadece, yanlızca Hz.Resulullah Efendimize mahsus’tur. Çünkü Hz Peygamber efendimizin Nuru vücudu alemlerin aslı olduğu için, alemler varlıklarını muhtaç olduğu o yüce şahsiyeti görüp, onunla yani Hz. Muhammed s.a.v ile şeref bulmak istedikleri için, bu cismani miraç mucize olarak vukua gelmiştir.
    Diğer Miraç ise Hz. Resulullah Efendimizin Ruhani Miracı’dır ki, bu miraç Necm Suresinde “Sonra iyice yaklaştı ve sarktı. İki yayın beraberliği gibi belki ondan da yakın. Böylece vahyetti kuluna vahyettiğini, kalp yalanlamadı gördüğünü”(Necm 8-9-10-11) “Andolsun ki Rabbinin en büyük ayetlerinden bir kısmını gördü”(Necm-18) “ Ayetleriyle Beyan olunan Miraçtır. İşte bu Hz  Resulullah’ın Ruhani miracını, cümle Peygamberler yaptığı gibi, cümle İnsanı Kamil olan Veliler de yaparlar. Çünkü bu Ruhani Miraç, kulun nefsinin/kendinin ve eşyanın hakikatına yönelip Rabb’ına vasıl olmasıdır, yani Rabbı’na kavuşmasıdır. Her kim ki kendine ve cümle aleme nisbet ettiği varlığın yokluğunu, yani eşyanın fenasına Allah’ın makamlarının müşahadesiyle arif olursa o kul, kendinde ve cümle eşyada mevcut olan Rabbı’na kavuşarak miraç yapar.
   Her insanın miraca ulaşma potansiyel ve kabiliyeti olmasına rağmen bazı kullar, kendine ve cümle eşyaya vücut nisbet ederek Rabbın’dan gaflet edip, cehaletiyle onu Rabbın’dan ayıran perdesini yani dünyasını oluşturur ve dünya ehli olur. Böyle bir kimse kurandaki “…O zahirdir…”(Hadid-3) Hz. Peygamber Efendimizin ise, ”Rabbınız apaçıktır. O’nu örtecek hiçbirşey yoktur”   Beyanlarına rağmen, Rabbı’nı göremeyip onu müşahade edemez ve miracın hakikatı hikmetine ulaşamaz. Halbuki Hz. Resulullah efendimiz, “Allah’ım bana bu eşyanın içyüzünü öğret” buyurmuştur. Ki, eşyanın mahiyetini bilmesine rağmen Hz. Resulullah bu beyanında, kinaye ile ümmetinin, yani bizlerin eşyanın hakikatına arif olmamızı tembih ediyor. Çünkü kendisine Rabbı’nı nasıl bildin diye sorulduğunda, hz. peygamber; “Rabbı’mı eşya ile bildim” demiştir.
   Velhasıl her insanda var olan Rabbı’na kavuşma potansiyelinin açığa çıkıp o kulu miraç keyfiyetine eriştirmesi mümkündür. Ancak bunun için o kulun evvela, mevlid kandilinin ledduni manası olan irşad aydınlığına kavuşup, “Allah’ın ayı” olan recep ayındaki regaip kandilinin ledduni manası gereğince kalbi, mayayı Muhammed olan zikri daimle şereflenmesi gerekir. Ki, sonra yine recep ayında, miraç kandilinin ledduni anlamı gereğince o kul, Allah’ın mertebelerini müşahadeyle gayrıyetten kurtularak, Rabbı’na kavuşup Miracı’nı yapar.
   Bu ruhani miraç, kulun yokluğunda hakk’ın varlığı ile var olmak olduğundan, miraca ulaşan kulun müşahadesinde Hak’tan gayrı bir şey olmaz. Bu itibarla Hz. Resulullah efendimizin “Recep Allah’ın ayıdır” beyanındaki hikmet gereği miraç kandili recep ayında tüm İslam aleminde çeşitli etkinliklerle kutlanır. Fakat arif ve ehli kemal tarafından her zaman da, Ruhani miraç keyfiyeti olarak Rabbı’na vuslat zevki mazharıyetiyle yaşanarak kutlanır.
    BERAT KANDİLİNDEKİ HİKMETLER
   Hicri takvime göre şaban ayının onbeşindeki berat kandili, zahiren günahlardan af olunarak berat etmek olarak değerlendirilerek kutlanır. Kurandaki; “Ha mim o ayan beyan/apaçık gösteren kitaba yemin olsun ki biz onu mübarek/kutlu/bereketli bir gecede indirdik hikmetlerle dolu her iş ve oluş o gecede ayırd edilir katımızdan bir emir olarak hiç kuşkusuz biz Resuller göndeririz senin Rabbın’dan bir rahmet olarak Hiç kuşkusuz o gereğince duyan gereğince bilendir” Duhan suresi (1..6) beyanlarında geçen “mübarek/kutlu gece”den maksadın, berat gecesi olduğunu ehli kemal belirtmişlerdir. “Mübarek gecede inen” den maksadın ise, Nur-u Muhammed s.a.v olduğudur. Birinci ayetteki “Ha” ve “mim” harflerinden “Ha” nın Cenabı Hakk’ı, “Mim” in ise, Muhammed’i remz ettiği ifade edilerek, Hak tecelli ederek Muhammedi zuhura getirdi, veya Hak, Muhammed yüzü ile göründü diyerek, bu ayetlere mana vermişlerdir. Bizim de aynen katıldığımız bu arif ve ehli kemal beyanları ışığında, ledduni yönden berat gecesinin manası şöyledir: Mevlid kandilinde Nuru Muhammed aydınlığının zuhurunu bulan kulun, Regaipte kalbine sirayet eden zikrullah Muhammed mayası’nın kabararak, onun zahir ve batın bütün duygu ve hislerini kaplayıp, kulluğunda Nur-u Muhammed’in hakim olmasının berat’ını ifade eder. Çünkü Berat bir rüşt olgunluk erişimidir. Bu rüşd yani kemalat kulun Nur-u Muhammed mazharıyetine ulaşıp, Muhammedi bir kullukla yani Muhammed’çe yaşamasıdır. Ki bu aynı zamanda “şaban benim ayımdır,” hadisi şerifindeki hikmetin, Muhammedi kulluk marifetinde açığa çıkıp etrafını aydınlatışıdır.
    Berat gecesinde Hz. peygamber efendimiz secdede iken, yüksek ve duyulacak bir sesle “ Azabından affına, gazabından rızana, senden yine sana sığınıyorum, ben seni layıkıyla övemem sen kendini övdüğün gibi yücesin” buyurarak, bu duayı Hz. ayşe validemizden etrafına yayıp duyurmasını istemiştir. Ehli kemal olan arifler, bu duası ile Hz. Resulullah’ın “azabından affına” dediğinde ilmi şeriat’a göre, “gazabından rızana” dediğinde ilmi tarikat gereğince, “senden yine sana” dediğinde ise, ilmi hakikat hikmetince Allah’a sığındığını beyan etmişlerdir. Bu itibarla, berat kandilinin ledduni manasına ulaşan kul şeriat, tarikat ve hakikat’ın sırlarına aşina olur. Ve o, Muhammed’çe olan kulluk marifetiyle Cenabı Hakk’ın, halk zuhurunu, yani vahdetinin kesreti olan tecellilerini müşahade eder. Ve ayetteki “Hikmetlerle dolu her iş ve oluş o gece ayıd edilir” beyan gereği, marifetiyle vahdetin kesretini oluşturan her tecelliyi yerli yerinde ayırd ederek tanır. İşte Böyle berat kandilinin hikmetine ulaşmış Muhammed’çe yaşayan bir kul’da, Berat marifeti ayın bedir, yani ayın tam yuvarlak olarak açığa çıktığı zaman ki gibi parladığından, berat kandili şaban ayının 15 inde kutlanır. Allahu alem.
     KADİR GECESİ KANDİLİNDEKİ HİKMETLER
    Kuranı kerimin, Allah katından inzal olduğu (indirildiği) gece olarak kabul edilen Kadir gecesi hicri takvime göre, Ramazan ayının yirmi yedinci gecesinde tüm İslam aleminde müminler tarafından, çeşitli hayra yönelik etkinlilerle kutlanır.
Çünkü Kuran’ın, bu ayda indiği “Ramazan o aydır ki; insanlara kılavuz olan, iyi kötü ayrımıyla hidayetten kanıtlar getiren Kuran, onda indirilmiştir…” (Bakara-185) beyanıyla sabittir. Yine Kurandaki; “Biz onu kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin niteliğini sana gösteren nedir. Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Melekler ve Ruh, Rablerinin izniyle o gece her iş için inerde iner. Bir esenlik ve huzur vardır; sürüp gider o, tan yeri ağarıncaya kadar. (Kadir suresi-1..5 ) beyanlarındaki hikmet gereği kuran’ın, Ramazan ayının kadir gecesinde Zatı ilahiden levhi mahfuza indiği genel bir kabuldur. Ehli kemal, Levhi mahfuz’un Hz. Muhammed s.a.v’in gönlü olduğunu ifade ederek, kadir gecesi, Resulullah efendimizin gönlüne kuran’ın toptan indiği gece olduğunu beyan etmişlerdir.
    Hiç şüphesiz insanın, cenabı Hak tarafından yaradılışının bir gayesi vardır. Kuranda insanın yaratılış gayesi; "Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım." Zariyat (56) olarak beyan edilir. Bu ayette ifade edilen abdiyet, kulluktur. Ve sahabe İbni Abbas ra. “Bu ayetteki abdiyetten/kulluktan maksadın ehli tevhid ve Arif olmaktır” diye yorumlamıştır. Yine bu ayet hakkında, pir seyyid Muhammed nur’un ikinci kuşak Halifelerinden Pirezerenli Hacı Kamil toska hz leri; “ Bu ayetteki kullukta üç hikmet vardır, birinci hikmet ameli salihtir, ikinci hikmet yakaza ki, zikri daim uyanıklığıdır. Üçüncü hikmet ise tevhidi mabuddur” demiştir. Ki Ameli Salih, Allah ın Kur'an-ı Kerimde yapın ve yapmayın dediği, kulun yapmasından ve yapmamasından razı olduğu cümle emirleri ve yasaklarıdır. Yakaza ise, Cenabı Hakk’ın emirlerine ve yasaklarına riayetle beraber, kulun zikri daim uyanıklığıdır. Tevhidi mabud ise kulun, ibadet ettiği ve zikrettiği Allah’a, Tevhidi Hakiki irfaniyetiyle bu alemde vuslat edip kavuşmasıdır. Bu aynı zamanda insanın yaradılışının ideal amacı olup, şahadet Alemi’ne yani bu aleme gelişimizin yüce gayesidir.
     Pir seyyid Muhammed nur hz. leri “Kuran şeriat, tarikat, hakikat ve marifet olan dört ilim ve yedi mertebe üzerine inzal olmuştur” buyurur. Bir kulun, yaratılışının yüce amacına ulaşıp Rabbı’na kavuşması, bu kuran kaynaklı dört ilim ve yedi mertebe olan Allah’ın makamlarının irşadı ile mümkündür. Ki, bu irşadla aydınlanan kul’un gönlü ancak, kadir gecesinin ledduni hikmeti gereğince kuran sırrı ile dolar, ve o gönüle, sırrı kuran inzal olur. Böyle bir kimse aynı zamanda kuranın sırrı ve kuranın ikizi olur. Çünkü hadisi şerifte; “Kuranla insan ikiz kardeştir” buyrulur. İkiz kardeşlik kardeşlerin ikisinin de aynı özellikleri taşımalarıdır. Kuran’la ikiz olma özelliklerine akıl baliğ olan her insan potansiyel olarak sahiptir. Fakat bu potansiyel özellikler insanı kamil dışındaki herkeste pasif olup ancak insanı kamilde aktiftir. Ve kuranla ikiz olmaya ancak insanı kamil mazhar olup kuranın sırrı ondan zahir olur. Hz. Ali kv. sıffın isyanında “Ben konuşan kuranım” demekle, işte bu gerçeğe işaret etmiştir.
     Bu itibarla kadir gecesinin ledduni hikmetleri, kadir suresinin ayetlerinin içinde mevcuttur. Ki buna göre ayette beyan olunan; “bin aydan daha hayırlı kadir gecesi,”  gönlüne, sırrı kuran inzal olan kulun, insanı kamil makamına ulaşmasını ifade eder.  Yine Ayette geçen “Bin ay” ise, seksen üç yıl olup, dolu dolu yaklaşık bir insanın yeryüzü alemindeki ömrünün beyanıdır. Bir kimse ömrü müddetince hangi ibadet ve kullukları yaparsa yapsın, gönlüne açılan sırrı kuran mazharıyetiyle onun “kadir gecesini idrak etmesi” ve insanı kamil makamına ulaşması, bir ömür boyu yaptığı ibadet ve kulluktan “daha hayırlıdır,” demektir. Sonraki ayetlerde; “Melekler ve Ruh, Rablerinin izniyle o gece her iş için inerde iner. Bir esenlik ve huzur vardır; sürüp gider o, tan yeri ağarıncaya kadar.” Buyrulur. Ki insanı kamil’in marifetinden gizli hiçbir tecelli olmaz. Çünkü o her tecellinin Rabbın’dan geldiğine arif olduğu gibi, tecellinin Allah’ın hengi mertebesinden geldiğini de müşahade ederek tanır. Hakk’ın ikiliği olmayan tecellileri, Bir’lik mertebesinden geldiğinden bu tecelli ayette “Ruh” olarak, kulluğa ait tecelliler ise, “Melekler” olarak beyan edilmiştir. “Tan yerinin ağarması” ise, Kulun bu alemden ölümle ayrılıp ahiret olan beka alemine geçmesini ifade eder. Bu itibarla kadir gecesi mahiyetine haiz insanı kamil’in nazarında, istisnasız her bir iş ve oluş, Rabb’ın tecelli ederek açığa çıkmasıdır. O, yeryüzünde olduğu müddetçe yani,“Tan yeri ağarıncaya kadar” Ruhani ve Melekut tecellilerin müşahadesiyle yaşar. Ve insanı kamil, Allah’ın hangi mertebesinden olursa olsun o zuhur eden her bir tecellinin Rabb’ın hangi makamından olduğunu tanıyarak, Rabbın’dan başka bir şey müşahade etmez demektir.
      Velhasıl, böyle Kamil bir kul aynı zamanda peygamber efendimizin; “..Ramazan ümmetimin ayıdır” Sözündeki hikmet gereği, gönlüne dolan sırrı kuran idrakıyla Hz. Muhammed s.a.v’in, has ümmeti olmakla da şereflenmiş olur.
     İslam aleminde her yıl coşkuyla ve çeşitli hayra yönelik etkinliklerle kutlanan, Mevlid, Regaip, Miraç, Berat ve Kadir gecesi kandillerinin ledduni hikmetlerine dair yorum, hatalarıyla beraber tamam olmuştur. Her şeyi en iyi bilen ancak Allah’tır. Selam Hz. Muhammed s.a.v efendimize ve ehli beyte/evladı resule olsun. Rabbım bizleri onların yürüdüğü yoldan ayrılmaktan muhafaza etsin. Velhamdülillahirabbilalemin.

                                                                                                   Nejdet Şahin
                                                                                       Perşembe 13 ağustos 2009