Edelim Hakk’a hamdiyyet
Vücuda
geldi hürriyet
Böyle
bir gün gördü millet
Yaşasın Pir Melamiyyun Muhammed Nur
Kur’an ayetlerinin sırf
batın anlamı olanları ve sırf zahir anlamı olanları olduğu gibi, hem zahir hem
de batın anlamı olanları vardır. Hadis-i şeriflerin de aynı şekilde anlamı
zahir / açık olanlar, anlamı batın / gizli olanlar ve anlamı hem açık hem de
gizli olanları vardır. Velilerin kibar-ı kelamları da aynı şekilde; açık
anlamlı, gizli anlamlı ve hem açık hem de
gizli anlamlı olur. İşte kamil bir mürşid olan Fehmi
Efendinin, bu beyitlerdeki beyanları, hem zahire hem de batına hitap eden
kibar-ı kelamdandır.
Bu itibarla, beyitlerin zahir anlamı şöyledir:
Allah’a hamd edelim ki,
belli bir aşiretin, sülalenin yönetiminde olan millet, hürriyete, özgürlüğe kavuştu.
Padişahlık idaresi sona erdi, belli soydan, sülaleden olmakla imtiyaz sahibi
olma dönemi bitti. Herkesi becerisine, liyakatine göre değerlendiren, herkese
seçme seçilme hakkı tanıyıp, halkın ülke yönetimine katılmasını sağlayan
cumhuriyet idaresini ve hürriyeti gördük. Millet cumhuriyet rejimine kavuştu,
demektir.
Beyitlerin batın manası ise şöyledir:
Şeyhlerin ve nakıs
mürşitlerin tasallutundan, onlara bağlanıp ruhbanlar gibi onları rabıta
yapmaktan; samimi insanları oyalayıp, kulun yaradılışının yüce gayesine
ulaşmasına engel olup, Hakk’a vuslata giden yollarını kesen, aşk ehlini soyup,
onlardan beşeri menfaat elde eden şeyhlerin ve tarikatçıların hakimiyet ve
tasallud-u şerrinden, Hak aşıkları ve talipleri, Melamiliğin piri Seyyit Muhammed
Nur Hazretlerinin zuhurundaki kemalat ve irfanla kurtuldular. Aşıklar Hz.
Pir’in meslek-i Resul-ü Melami telkini olan irşadıyla, kulluğun kemali hürriyetine, yani fenafillah ve
bekabillah marifetine ulaşıp, rabıtasını Rabbine vuslatla yapıp, Rabbine
kavuşma zevkine mazhar oldular. Demektir.
Yeni
meclis meb’us oldu
Bütün
alem memnun oldu
Eşkıyalar
nabud oldu
Yaşasın
Pir Melamiyyun Muhammed Nur
Zahir / açık anlamı:
Padişahlık rejimlerinde,
padişahın mutlak hakimiyeti vardır. O, ne derse yanlış da doğru da olsa, herkes
padişahın söylediğine uymak zorunda olup, fikir beyan edemezdi. Türkiye Büyük
Millet Meclisi kuruldu, milletin hür iradesi ile kendi içinden seçerek gönderdiği
milletin gerçek temsilcileri, milletin meclisinde toplandı. Fakat Millet
Meclisinin oluşmaması, cumhuriyetin kurulmaması için, eski padişahlık
rejiminden beşeri, siyasi menfaat sağlayan, kimi din adına, kimi halifelik
adına; kimi ülkeye tasallutta bulunup işgal eden Hıristiyan haçlı
emperyalistlerin beslemeleri olup, haçlılar adına, kimi şahsi ekonomik çıkarı
adına hareket eden tüm eşkıyalar, tesirsiz hale getirilip nabud (yok) oldular. Millet
ise, kendi meclisinin açılmasından memnun
oldu demektir.
Batın manası ise:
İnsan-ı kamil olmayan ve
makam-ı insandan gafil şeyhlerin, mürşidlerin ve önderlerin bulunduğu
meclislerde kimseler konuşamaz ve fikrini beyan edemez. Onların olduğu yerde
konuşmak, eksiklik, teslimiyetsizlik ve edepsizlik olarak değerlendirilir. O
meclistekilerin kalblerine şeyhin nazar edip baktığını ve her ne lazımsa onu
söylediği telkin edildiği gibi, müride;
mürşidinden zuhur eden her sözü, fiili ve davranışı tereddütsüz kabul
etmesi telkin edilir. Şeyhinin iyi veya kötü her ne yaparsa yapsın, bir hikmeti
olduğu söylenip, müridden kabul etmesi istenir, vesselam.
Pir Seyyit Muhammed Nur
Hazretlerinin zuhuruyla hasıl olan kemalat ve marifet mazhariyetiyle ehl-i aşk
ve hak yolcuları; böyle sahtekar, nakıs / eksik, kemalat ve irfaniyetten mahrum
mürşit kılığındaki eşkıya şeyhlerin zulmünden kurtuldular. Meslek-i Resul’e
dahil olmakla, Nur-u Muhammed’in zuhuruna mazhar olup, evlad-ı Resule
karıştılar ve onlar da evlad-ı Resul-ü manevi oldular. Hak yolcuları ve
aşıklar, yaradılışın yüce gayesine uygun kulluğa ulaşabilmek için, ehl-i kemal
ve ariflerin meclisinde makamat-ı tevhid irfaniyetine mazhar oldular. Her türlü
müşkül ve dertlerini o mecliste açıkça, defalarca ve serbestçe sordular,
cevaplandılar, böylece deva bulup makam-ı insana terakki ettiler, kamil bir
insan oldular, demektir.
Asr-ı saadette ashab,
Hz. Peygamber Efendimize hep müşküllerini serbestçe sorardı ve sorması teşvik
edilirdi. Kadınlar da gelir soru sorarlardı ve cevap alırlardı. Bazen vahyin
zuhuruna sebep olurlar, vahiyle aydınlanırlardı. Hz. Peygamber Efendimizin
meclisi, karşılıklı soru-cevap şeklinde olup, onun meclisinde öyle uzun uzun
saatlerce vaaz, konferans verilmezdi. Hadis-i şeriflere baktığımızda en uzun
hadisin bir sayfa kadar olduğu görülür. Mesela, Veda Hutbesi gibi. Velhasıl Hz.
Resulullah’ın huzur-u meclisi, herkesin hürriyet içerisinde soru ve cevap
ortamının olduğu ve herkesin fikrini serbestçe
beyan ettiği bir meclisti.
Bugün dahi, Mesleki
Resul-ü Melami’de Hz. Pir’in halifesi olan kamil mürşidin huzurunda, herkesin
hür iradesiyle fikirlerini beyan edebildiği meclisler mevcuttur. Melamilerin
meclisleri, her türlü sualin, derdin, müşkülün serbestçe beyan edilip,
serbestçe cevaplanabildiği meclisler olması gereklidir. Çünkü Hz. Pir vasiyetinde “Mefküre (fikredilen, düşünülen gaye) katili olmayın.” buyurmuştur.
Velhasıl hidayet-i Nur-u
Muhammed’in zahir olduğu ehl-i kemalin meclisinde, Hak talipleri ve ehl-i aşk
rahat ve memnun olup zevk-i ilahi ile zevklenirler. Bu mecliste nakıs
şeyhler, sahte mürşidler barınamaz. Çünkü onlar, o meclisteki ehl-i zikrin,
ehl-i kemalin ve ariflerin suallerinden, her ihvanın serbestçe fikir beyanından
rahatsız olurlar ve o meclisten uzak durup kaçarlar. Bu itibarla nakıs
şeyhler ve mürşitlik yaparak siyasi ve beşeri menfaat sağlayan eşkıyalar, ehl-i
kemalin meclisinde barınamayıp nabud
(yok) olurlar. Demektir.
Niceler
kasdına vardı
Çare
yoktur ilan oldu
Bunu
ihvan ayan gördü
Yaşasın
Pir Melamiyyun Muhammed Nur
Zahir mana:
Evvelki beytin açıklamasında
beyan edildi ki, Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılmasına engel olmak için,
ülke içinden ve dışından pek çok gayret gösterildi. Mustafa Kemal Atatürk’e ve
Kuva-yı Milliye’ye engeller çıkarıldı. Haçlı İşgalcilerin tayyareleri ile
millete bildiriler dağıtılıp, Türk milleti Atatürk ve Kuva-yı Milliye aleyhinde
kışkırtıldı. Bu ve benzeri birçok faaliyetler yapıldı. Fakat bütün bu
gayretlere rağmen şer güçler başarılı olamadılar ve Allah’a hamd olsun TBMM
açıldı, cumhuriyet kuruldu, Türk milleti bunu açıkça görüp şahit oldu.
Batın manası ise:
Bu asrın yenileyicisi
olan Pir Seyyit Muhammed Nur Hazretlerinin ve onun varisi olan ehl-i kemalin
irşad faaliyetlerinden, ehl-i tarikat ve özellikle tekke, tarikat, cemaat
yapılanmalarıyla beşeri, şahsi menfaat temin edenler çok rahatsız oldular ve
halen olmaktadırlar. Çünkü onlar, insan-ı kamilin taklitçileri olup, mürşid-i
kamilin irfan ve kemalatla olan irşadından kendileri gafil olup, o irşaddan
nasiplenmemiş nakıs / eksik kimseler olduğu için, Hz. Pir’in varislerinden ve
ehl-i kemalden çok rahatsız olurlar ve onları sevmezler. Prizren Rahoves’teki Hz. Pir’in halifelerinden Malik Hilmi
Hazretlerinin tekkesi, tarikatçılar tarafından kurşunlanmıştır. Kurşun izleri
yakın zamana kadar mevcuttu.
Tarikat ve cemaatlerden
beşeri menfaat sağlayanlar, Pir Seyyit
Muhammed Nur Hazretlerinin şahsında tasnif olan meslek-i Resul-ü Melami
irşad ve irfanına mazhar olan ehl-i kemali sevmezler. Her ne isim ve ünvanla
olursa olsun, mesela olgun mürşid, veliyullah, zamanın gavsı vb. isim ve
ünvanlarla ortaya çıkan ve çeşitli enformasyonla halka takdim edilen önderler,
şeyhler ve sahte, nakıs mürşitler; nakıslığını / eksikliklerini ortaya çıkarır
endişesiyle, ehl-i kemalden rahatsız olup çekinirler. Falanca geçmiş büyüğün
bugünkü temsilcisiyim, fişmanca büyüğün yolu budur deyip, bu tür faaliyetlerle
ehl-i aşkın ve samimi müminlerin gönlünü iğfal ederek onları kendine bağlayıp,
açık şirke gark ederek, iman özürlü hale getiren ve onlardan beşeri, siyasi her
türlü menfaat sağlayanlar, Hz.Pir’in irşadına mazhar olmuş kamil insanı
sevmezler.
Çünkü insan-ı kamil olan
mürşidin, hiç bir beşeri, siyasi beklentisi ve menfaati olmadığı gibi o, irfanı
ile halka musallat olan sahte şeyhlerin, toplulukların, cemaatlerin iç yüzünü
açığa çıkarır. Bu itibarla ehl-i kemal, sahtekar, nakıs mürşid ve
cemaatçilerin, tarikatçıların tepkisine,
kastına muhatap olurlar, vesselam. Fakat Hakk’ın talibi ve aşk ehli olan
müminler, insan-ı kamilin zuhurundan
memnun olurlar. Onun ilim ve irfan yüklü sohbet ve irşadından istifade
ederler. Onun kadrini kıymetini bilip,
ehl-i kemalin varlığından keyif alırlar. Demektir Allahualem.
Bize
pir eyledi himmet
Kalmadı
ucb ile zulmet
Kamu
işler Hakk’a nisbet
Yaşasın Pir Melamiyyun Muhammed Nur
Pir Seyyit Muhammed Nur Hazretlerinin zuhurundaki
irşad himmetiyle (yardımıyla) ucb ile zulmetten, yani kendimizi büyük
görüp beğenmekten, başkalarını ise hor ve küçük görmek cehalet ve zulmünden
kurtulduk. Kendi nisbet faaliyetimizin yokluğunu / fenasını anlayıp,
Kur’an’daki “Bütün işler Allah’ındır…”
(Ra’d, 31) “Sizi de fiilinizi de yaratan Allah’tır.” (Saffat, 96) ayetlerinin sırr-ı mahiyetine tevhid-i ef’al
müşahedesiyle, ef’al-i ibadiyi ef’al-i ilahide ifna ederek (kulun fiillerini
Allah’ın fiillerinde fena / yok ederek), cümle işlerin failinin Allah’ın olduğu irfana ulaştım ve kamu işleri Hakk’a nispet ettim,
demektir.
Bugün
oldu cumhuriyet
Kalmadı
harice minnet
Oturdu
tahtına millet
Yaşasın Pir Melamiyyun Muhammed Nur
Zahir manası:
Cumhuriyet; belli bir
sınıfın, belli bir kabile ve aşiretin yönetimini reddeden halkın, kendi
kendisini liyakatle, yani ehil olanlar
ile yönetmesidir. Kur’an-ı Kerim de “İş ve yönetim konusunda onlarla da şuraya
git…” (Al-i İmran, 159) “işleri, yönetimleri aralarında bir
şuradır…” (Şura, 38) ve “Şu bir gerçek ki, Allah size, emanetleri
onlara ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle
hükmetmenizi emreder.” (Nisa, 58)
buyrulur. İşte bu ayetlerden de anlaşılacağı gibi Kur’an-ı Kerim “şura’yı
/ meclisi” emrederek, halka danışmayı, seçme ve seçilmeyi, yani ehil
olanlar tarafından halkın idaresini öngörür.
Bu itibarla Kur’an’ın
açık emri olan ve Hz. Peygamber Efendimizin uyguladığı idare sistemi cumhuriyet
olup, halkın kendi meclisini kurarak ehil olanlar tarafından yönetilmesidir. Çünkü o zamana kadar aşiretler, kabileler ve onların reisleri toplumu
yönetiyordu. Onlar ne derlerse o oluyordu, kendilerinden sonra oğulları emir,
reis, padişah vb. oluyor ve bu şekilde halk idare ediliyordu. Hz. Resulullah
Efendimiz, bu yönetim şeklini kaldırdı ve hiç bir kimsenin soyundan sopundan
dolayı üstün olmayacağını söyledi, her türlü emanetin ehil / lâyık olanlar
tarafından tasarruf edilmesini buyurdu ve uyguladı. Hz. Peygamber Efendimiz, bu
uygulamalarıyla cahiliye Arap geleneği olan kabileciliği ve aşiretçiliği
kaldırdı. Kendisinden sonra halkı yönetecek olan emir veya reisi işaret ederek,
şu sahabe veya bu sahabe devletin reisi olsun, demedi. Şurayı / meclisi, yani
halkın ehil / lâyık olanı seçerek ‘emir
el mü’minin’, yani halkın başkanı olunmasını tavsiye ve işaret etti.
Halbuki o zaman Hz. Peygamber her kimi işaret etse idi, tereddütsüz o kimse
emir-el mü’minin, yani devletin başkanı olurdu.
Hz. Peygamber
Efendimizden sonra, Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, hatta Hz. Hasan’ın
emirliği / başkanlığı, hep şura /
meclis kararıyla, olmuştur. Bunlardan hiç birisi kendi oğlunu veya kardeşini,
soyundan geleni tavsiye etmemiş ve emir yapmamıştır. Hatta Hz. Ali yaralı olup
vefat etmeden önce kendisine “Oğlun Hz. Hasan’ı emir yapalım mı?”
diye sorduklarında, Hz. Ali cevaben “Benim oğlum olduğu için yapmayın, ehil ve
layıksa öyle yapın.” demiştir. Bu uygulama, ta Muaviye gelinceye kadar
devam etmiştir. Muaviye, Hz. Peygamberin bıraktığı şurayı / meclisi, yani halka
danışmayı kaldırarak, oğlu Yezid’i kendisinden sonra emir, padişah yaptı.
Muaviye, Kur’an’ın emri ve Hz. Peygamber’in apaçık uyguladığı şura / meclis
mirasını, cümle ehl-i kemal olan sahabelerin ve ehl-i irfanın itirazlarına
rağmen, Hz. Hüseyin’in, Ehl-i Beytin şehit edilmeleri pahasına, şahsi ve
kabilesinin menfaati için yıkıp iptal etti. Buna karşı gelenleri sürgün etti,
şehit etti.
Emevilerden sonra
kurulan İslam toplumlarındaki devletlerin yönetim ve idareleri, genellikle
kabile ve aşireti esas olan bir yapı üzerine kuruldu. Bu uygulama, yaklaşık 1300
yıl, yani Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna kadar devam etti. Cumhuriyet
kurulduğunda Atatürk’ün emri ile TBMM dışına büyük bir pankart ile “İşleri
ve yönetimleri aralarında şura iledir.” Ve ‘Emanetin ehillere verilmesi...’
mahiyetindeki ayet ve hadisler asılmıştır. Böylece Muaviye’nin yıkıp
kaldırdığı, Kur’an’ın emri ve Hz. Resulullah’ın mirası olan şura / meclis, yani
halka danışarak, herkesin seçme ve seçilme hakkının olduğu cumhuriyet idaresi;
tekrar Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile kurulmuş oldu.
Velhasıl cumhuriyet,
Kur’an emridir. Cumhuriyet, Hz. Peygamberin mirasıdır. Cumhuriyet Ehl-i
Beyt’in, Evlad-ı Resul’ün davasıdır. Cumhuriyet Atatürk ve arkadaşlarının Türk
milletine hediyesidir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kuran kadrolardan, başta
Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, cümlesinden Allah razı olsun, ruhları şad
olsun.
İşte Hasan Fehmi Hazretleri, bunu beyan ederek
“Bugün oldu Cumhuriyet / Kalmadı harice
minnet / Oturdu tahtına millet...” diyor.
Batın mana ise şöyledir:
Hz. Pir’in zuhurundaki irşad ile tevhid-i
hakiki keşfi irfanına mazhar oldum. Cehaletle kendime ve aleme nispet ettiğim
cümle varlığın yokluğuna, fenafillah müşahedesiyle ulaştım. Bekabillah
marifetiyle vahdetin kesreti olan halkı zahirinde, Hakk’ı batında müşahedeyle;
Cenab-ı Hakk’ın halk yüzü zuhura gelip fena-yı ruh, beka-yı sır zahir oldu.
Demektir.
Oldu
bir bayram inde’n-nas
İttihad-ı
mecmuu’n-nas
Yeni
elbiseler libas
Yaşasın Pir Melamiyyun Muhammed Nur
Zahir anlamı:
Türk Milletinin birlik ve beraberliği ile
yepyeni bir anlayışla, asırlardır devam eden aşiret ve kabile yönetiminin
yerine, cumhuriyet kabul ve ilan edildi. Bu tarih aynı zamanda hem milletin gönlünde, hem de kanunen
Cumhuriyet Bayramı olarak kabul edildi.
Cumhuriyet Bayramı o günden bu yana kutlanmaktadır ve kutlanacaktır, demektir.
Batın manası ise:
Vahdetin kesret-i (çokluğu) zuhuru olan halk,
Hakk’ın vahdaniyetiyle ‘bir’liğiyle
çelişmez, vahdet-i vücuda ters gelmez. Çünkü bu halk olan kesret,
Hakk’ın kendi bedeninden zuhur etmesiyle meydana gelir, bu kesret gizli şirk
değildir. Bu, tevhidle çelişmeyen ittihat mertebesidir ki “Bir’in kendi ikiliği
olan bu keyfiyet, Bekabillah marifetidir. Her kim bu keşf-i marifete ulaşırsa,
Cenab-ı Hakk’a nevafil yakınlığının neşesi olan bayramı idrak ederek, Bu bayramın idrakı olan yeni elbiseyle, kurb-u nevafil makamı
müşahedesine ulaşır. Vesselam.
Kelam-ı Talibi
billah
Bize ihda etti
Mevla
Bunu bilmezdi
şeyh u şah
Yaşasın Pir
Melamiyyun Muhammed Nur
Pir Seyyit Muhammed Nur
Hazretlerinin şahsında zahir olan irşadla, zikr-i daim ve makamat-ı tevhidin
keşfi irfaniyetine mazhar oldum. Ki bu bize, Mevla (dost) olan Allah’ın hidayetiyle
olan bir hediyesidir. Her kim, Hz. Pir’in irşadı olan meslek-i Resul-ü
Melami marifetine ulaştı ise, bu hidayet hediyesine mazhar olarak makam-ı
insana ulaşır ve insan-ı kamil olur.
Pir Seyyit Muhammed Nur’un zuhurunu dikkate almayan ve meslek-i Resul-ü
Melami irşadından nasiplenmemiş ve Cumhuriyet’ten rahatsız olan şeyhler,
sahte-nakıs mürşidler, halifelik ve padişahlık sevdasındakiler, bu hidayet ihsanı olan hediyeyi anlamadılar. Çünkü bunlar makam-ı insandan
gafil olduklarından, Hakk’ın hidayetle
zuhur-u ihsanı olan insan-ı kamilin
kemalat ve marifetini bilemezler. Demektir.
Nejdet ŞAHİN