ŞERHEDEN (AÇIKLAYAN): NEJDETŞAHİN
Ey cûh-ı dil noldu bana
Gitmez başımdan bu sevda
Yanar bu can hep daima
Ah naruna vah naruna
Cûh: Yerleşik, yerleşmiş, Dil: Gönül, kalp. Sevda: Muhabbet,
aşk,Nar: Ateş demektir. Kalp Arapça
takallûb eden, yani bir tarftan diğer tarafa dönen anlamına gelir. Ki bunu
ifadeyle Hz. Resulullah Efendimiz; “Ey
kalpleri döndüren Alllah’ım kalbimi hidayet üzere sabit kıl.”
buyurmuştur. Bu itibarla kalp her tecelliye dönücü olduğundan, kalp hiçbir
tecelliyi reddetmez ve her tecelli kalpte yer bulur.
Cenab-ı Hakk’ın;“...Muhabbet ettim halkı yarattım.”(kutsi hadis) beyanı gereğince, her insanın gönlünde yaratılışından
potansiyel olarak muhakkak sevgi / aşk vardır. Ve bu aşk kulun gönlüne Hakk’a
âşık olması için fıtrattan / doğuştan verilir. Fakat kul, gönlüne doğuştan
verilen bu aşkı Hakk’a değil de masivaya, yani Hakk’ın gayrısı zannettiği
mesela spora, sanata, mala, mülke, insana vb. gibi şeylere sarfederse, bu
muhabbetler o kulun gönlünde yer tutar. Ve bu muhabbetlerin hangisi diğerlerine
galip olup gönlü kaplarsa, gönlü kaplayan o muhabbet kulun canı mesabesinde
olur. Fakat kulun gönlüne yerleşen aşk / sevda, eğer Allah aşkı / sevdası ise
kul’un can’ı Allah aşkı olur. Ki Allah aşkının narı / ateşi, aşığın gönlünde
can mesabesinde olan Hak’tan gayrı alışkanlıklarını yakarak aşığın gönlüne
Allah aşkını yerleştirir. Ve o gönülden hiç çıkmayan ilâh-i aşk, o aşığın canı
olur.
Bunu beyanla Malik Efendi Hazretleri, her türlü tecellilere dönüp
yönelen dil’ime / gönlüme ne oldu da, Allah aşkı sevdası cûh edip yerleştiğinden beri, gönlüm
gayrıyet masiva sevgisine yönelemiyor, Allah aşkını / sevdasını terk edemiyorum
da, bu sevda başımdan gitmiyor,
diyor. Ve devamla hayat bulduğu, can
bulduğu ilâh-i aşk nar’ı (ateşi) ile
yanmakta olduğunu ifadeyle de, ah
naruna vah naruna buyuruyor.
Durmaz akar gözyaşım vâh
Canım içre bir nar peyda
Kimseye vermem merhaba
Ah hırkatâ vah hırkatâ
Hırkat: hararet, sıcaklık,Peyda: Aşikâr, açık, meydanda olan
demektir. Âşık eğer sevgiliden aşkına karşılık görmezse onun işi çok zor olur
ve o âşık, maşukun peşinde aşk ile ağlayıp koşar durur. İşte bu ahvâli ifadeyle
ilâh-i aşk’ın nar’ı / ateşi canıma sirayet ettiğinden beri gözyaşı döküp ah vah edip ağlıyor ve hiç kimselere
selam vermiyorum buyruluyor. Ki bir kimsede doğuştan potansiyelinde bulunan ve
Allah’tan başka şeylere sarfettiği aşk-ı, eğer mürşidi kâmil’in irşadıyla Hak
aşkına dönüşür ise Hak aşığının nazarından gayrıyet kalkar ve o, daima ilâh-i
sevgili ile meşgul olup ilâh-i sevgiliye vuslat (kavuşma) arar. Ki, vuslat
hasreti aşığa gözyaşı döktürür.
Bunu ifadeyle Malik Efendi; canımda
ilah-i aşk’ın nar’ı / ateşi peyda (âşikar) olduğundan beri, ah ile vah ile gözyaşım akıyor, ilâh-i sevgiliden gayrısına bakıp muhabbet
etmiyor ve onlarla ilgilenmiyorum, onlara selam vermiyor ve merhaba demiyorum, buyuruyor.
Gezdim cihanı baştan başa
Yer tutamadım hiçbir yana
Gönlüm yöneldi hep sana
Ah canıma vah canıma
Hadisi şerifte;“...Mekân
tutmayan yolcu ol...”buyruluyor ki, mekân tutmayan yolcu olmak, aşığın
gönlünde ilah-i sevgiliden gayrı bir sevgi ve varlığın olmaması demektir. Bunu
beyanla Malik Efendi Hazretlerigezdim
cihanı baştan başa ifadesiyle, cümle âlem denilen gayrıyetten / masivadan ilâh-i aşk ile arındım
diyor. Ve “...
İçine ruhumdan üflediğimde…”(Sad,72) ayet beyanındaki hikmet gereği,“ruh”u / can’ı olan
ilâh-i sevgiliye gönlünün
muhabbetullah ve ilâhi aşkla yöneldiğini
ifadeyle de, ah canıma vah canıma, buyuruyor.
Daim durur derdim Hak'ka
Kimi sevem ondan başka
Fâide vermez bana sivâ
Ah hubbuna vah hubbuna
Hub: Hoş, güzel, iyi anlamında
olup ehl-i kemâl; “İnsanın meleklerden
üstünlüğü derttir, melekte aşk vardır fakat dert olmaz.” demişlerdir.
Eğer meleklerde dert olsaydı, melekler makam-ı insana terakki edip
yükselebilirlerdi. Meleklerde dert olmadığından makamı insana terakki
edemezler. Ki terakki edip makamı insana yükseliş ancak, ilâhi dert ile olur.
Çünkü dertli olan ancak derdine çare derman arar, derdi olmayan çare arar mı?
Aramaz. Dertsiz olan çare derman aramadığından terakki edip makam-ı insana
ulaşamaz, insanı kâmil olamaz. Ve böylece Rabbin cemalini güzel yüzünü müşahade
etmekten mahrum kalır.
Her insanın her zaman bir derdi olur ve insan o dert peşinde giderek
kulluk yapar. Meselâ kimi fakirlik, kimi zenginlik, kimi evlât, kimi hastalık
vb. gibi dert ve problemlerle uğraşarak kulluk yaparak ömrünü geçirir. Ki bir
insan eğer Allah derdi ile dertlenmezse, yaradılışının yüce gayesi olan Rabbine
kavuşamaz. Bu âlemde Rabbine kavuşamayıp Rabbin güzelliklerini müşahede
edemeyen bir insan, dünya ve ahiret ebediyen Rabbin güzelliğinden mahçup
(perdeli) olur. Bunu ifadeyle
Kur’an’da; “Bu dünyada kör olan
ahirette de kördür.” (İsrâ, 72)
buyrulur.
Bu imtihan âleminde, Rabbine kavuşup Rabbin güzeliklerini müşahede olan
yaradılış yüce gayesine kulu ulaştıracak olan Allah derdi ile insanın dertlenmesini
ifadeyle, Süleyman Çelebi Hazretleri Mevlid’de;
Bu Süleyman kuluna rahmet et
Ehl-i derdin sohbetine mahrem et. Diyor.
Yani ‘Allah’ım
ben Süleyman kuluna bir iyilikte bulun ve beni derd-i ilâh-i ile
dertlenmişlerin meclisine dâhil et, bende Allah derd-i ile dertlenmişlerden
olayım.’ demektir. Bu hususta Prizren’li Hacı Ömer Lütfi Hazretleri ise;
Buldunsa eğer derd-i belâdan terakki
Bir derdine bin derdini kat ey dil-i şeydâ, buyurur.
Ki ‘gayrıyet masiva derdi
belâlarından seni kurtarıp terakki ettiren ilâh-i derdin çoğalsın da, ilâh-i
dertlerin binlerce olsun’ demektir.Bu itibarla Malik EfendiHazretleri,Derdi ilâh-i ile dertlendiğimden beri Hak’tan başkasını sevmem, bana sivâ
olan Hak’tan gayrısını sevmek fayda
vermez, diyor. Ve devamla ilâh-i sevgilinin güzelliğini müşahadeyle Ah
hubbuna vah hubbuna, buyuruyor.
Mecnun gibi oldum şeydâ
Derdime yok oldu deva
Virdim durur âh ile â
Âh mededâ vah mededâ
Mecnun: Hak âşıklığı ile teşbih
edilip özdeşleştirilen âşık kimsedir ve her zamanın Hak aşığı o zamanın
mecnunudur. Leylâ ise: ilâh-i sevgilidir ve her zamandaki Hak aşığının
sevgilisi, maşuk’u Leylâ’dır. Şeyda:
Tutkun, divane demektir.
Ki Malik Efendi Hazretleriilâh-i aşk’a
tutulup mecnun gibi oldum, ilâh-i
sevgili derdi ile ah edip inliyorum
fakat derdime deva bulamıyorum, Âh
mededâ vah mededâ diyerek ilâh-i dertlerine çare derman aradığını, beyan
ediyor.
Canım oluptur mübtelâ
Daim gelir aşk u belâ
Mahbûbum olsa hüveydâ
Ah minneta vah minneta
Mübtelâ: Bağımlı, tutkun,Hüveydâ:Besbelli,
aleni, meydana çıkmış,Mahbûb: Sevgili, sevilen,Minnet: İyilik
etmek, yardım etmek ve şükretmek demektir.
Buna göre Malik Efendi Hazretleri, bedenimde can / ruh olan ilah-i sevgiliye mübtelâlığımdan (tutkunluğumdan) hâsıl
olan aşk’ın belâsı, mahbûbum olan
ilâh-i sevgilinin güzelliğini hüveydâ
yani açıkça görüp müşahade etmek istememedendir diyor. Ve bu husustaki mürşidi
kâmilin irşadı yardımına şükrünü ifadeyle de ah minneta vah minneta buyuruyor.
Ateşe dalmış Hilmi'ya
Kalmadı hiç zerk u riya
Aşk ile bulmuştur safa
Ah derdimâ vah derdimâ
Zerk-u riya: Hilyekârlık, ikiyüzlülük demektir.
Pir seyyid Muhammed Nur Hazretleri Kur’an’daki;“Ben cinleri ve insanları ancak bana ibâdet
etsinler diye yarattım.”
(Zariyat, 56) “ayeti ile Allah, kullarını aşk’a davet eder” buyurur.
Ki Malik Efendi Hazretleri’de, Hilmi mahlâsı ile İlah-i aşk’ın ateşine dalmış olduğumdan, cehaletle
var olduğunu zannettiğim nisbeti vücudumu aşk ateşi yaktı. Gayrıyet olan zerk u riya ikiyüzlülüğü bende kalmadı, ilah-i sevgiliyi müşahadeyle
zevk-i sefa sürmem ise ilah-i aşk’ın
davetine uyarak derd-i ilâhi ile dertlenmemdendir diyor. Ve bunu ifadeyle de Ah
derdimâ vah derdimâ buyuruyor.