9 Mayıs 2017 Salı

(6)Tevhid aydınlığı HASAN FEHMİ DİVANI şerhinden seçemeler MELAMİ DERVİŞLERİ kimdir?


Derviş olan Hakk’ı bulur dediler

Gel gönül gel biz de derviş olalım

Dervişlik yolunda kurban olalım



Gel gönül gel biz de derviş olalım

Gel gönül gel biz de Hakk’ı bulalım



Daha evvel ifade edildiği gibi, mektep / okul üçtür:

Birincisi, mekteb-i sübyan, yani ilköğretim ve ayarındaki çocukların okuludur.    

İkincisi mekteb-i medrese, yüksek okul, fakülte gibi meslek okulları vb. dir.

Üçüncüsü ise, mekteb-i irfandır. Mekteb-i irfanda kendimizin ve görünen varlık aleminin, eşyanın içyüzü öğretilir.

Evvelce tekkelerde verilen eğitim mekteb-i irfan eğitimiydi, ki buraya mensup olanlara derviş denilirdi. Sonra tekkeler bu fonksiyonlarını yitirdiler. Mekteb-i irfan öğretiminden uzaklaşıp, birer fitne ve fesat üreten kurumlar haline geldiler. Çok isabetli bir kararla, fitne ve fesat yuvaları haline gelen tekkeler resmen kapatılarak, cahil şeyhlerin mürşit kisvesi ile halktan beşeri ve siyasi menfaat temin etmelerine son verildi. Halbuki tekkeler fonksiyonlarını yitirmeden evvel ilim ve irfan yuvası olup, halka hizmet üretmişlerdir. Dervişler, Hz. Peygamberimizin ahlakı ile ahlaklanmayı gaye edinerek yaşamışlar ve sosyal adaletle hizmetin, en güzel örneklerini sergilemişler ve yaşadıkları toplumun örnek şahsiyetleri olmuşlardır. Verdikleri irfan eğitimiyle tekkelerin bünyesinden Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre, Ahi Evran, Niyazi Mısri, Pir seyyit Muhammed Nur vb. gibi daha nice kamil insan çıkmıştır. Bunlar ve diğer cümle ehl-i kemalin hepsi de derviş idiler, vesselam.

Pir Seyyit Muhammed Nur Hazretlerine, fonksiyonlarını yitirmiş fakat faal olan tekke ehli: “Tekkelerin verdiği eğitim tarzı olan perhiz, çile, erbain çıkarmak gibi yüzyıllardır devam eden eğitim metotlarını neden tatbik ettirmiyorsunuz?” diye soruyorlar. Hz. Pir onlara cevaben: “Askerin iki zamanı vardır: Biri sulh zamanıdır, diğeri ise savaş zamanıdır. Sulh zamanında askere; sağa dön, sola dön, selam dur, elbisen düzgün olsun gibi eğitimlerin verildiği zamandır. Savaş zamanında ise, asker böyle şeylerle, yani sağa sola şöyle dön, elbisen ütülü olsun gibi eğitim tarzıyla oyalanmaz. Askere silah verilir, nasıl kullanılacağı öğretilir ve ona düşman gösterilerek cepheye sürülür. Bundan sonrası askerin gayretine, beceri ve kabiliyetine kalmıştır. Ya düşmanı vurup rahat eder ya da düşmanın elinde helak olur.” Demiştir ve devamla “Derviş olan ehl-i zikir ve ehl-i tevhid manevi askerdir. Bu çağda ilimde ve fende çok hızlı gelişmeler olmaktadır ve olacaktır. Hızlı gelişmelerin olduğu bu zaman, manevi asker olan dervişlerin harp zamanı olup, öyle erbain çıkarmak, çile çekmek, post, taç, hırka gibi şeyler ile uğraşılacak bir vakit olmadığı için bu türden uygulamaları iptal edip kaldırdık. Onun için biz ihvanımızı, zikr-i daim ve makamat-ı tevhid irşadıyla teçhiz edip silahlandırıyoruz.” Buyurmuştur. Ki Melami dervişleri, daim zikir silahı ile silahlanıp, ilm-i tevhid irfanıyla teçhiz olup, Hakk’a vuslat kemal ve neşesiyle yaşarlar.

Velhasıl her kim ki, zikr-i daim silahı ile silahlanır da, tevhid-i hakiki marifetine mazhar olursa, o kimse nefs düşmanını yener ve büyük harbi kazanır. Çünkü hadis-i şerifte “Nefisle savaş cihadı ekberdir / büyük harptir.” Buyrulur. Zikr-i daime ve makamat-ı tevhid irfanına aşina olan bir derviş, ilim ve fennin bu kadar geliştiği zamanımızda kendi nefsiyle olan harpte asla şaşırmaz ve yaradılışının yüce gayesine ulaşarak, Hakk’a kavuşur ve kamil bir insan olur.

Bu itibarla zamanımızda artık tekkelerin ve zaviyelerin fonksiyonları kalmamıştır. ‘Eski tekke geleneğini devam ettiriyoruz’ diyen ve ‘Biz şucuyuz - bucuyuz, filanca geçmiş mürşid-i kamilin yoludur yolumuz.’ diyerek, geçmişteki ehl-i kemalin isimlerini kullanıp, onların adlarının itibar ve şöhretinin arkasına saklanarak, mevcudiyetlerini devam ettiren tarikat ve cemaatlerdeki eğitim ve öğretim; kişiyi, insan-ı kamil mertebesine götürüp ulaştıracak olan daim zikir ve makamat-ı tevhid irfan ve kemalatından mahrumdur. Müntesiplerinin kemale ulaşmalarının önünde engeldirler. Yani kulun yaradılışının gayesine ulaşmasında onu, eski tekke metotları olan tesbihat, kılık, şekil, suret vb. ile oyaladıklarından, insan-ı kamil yolunun, yol kesicileridirler.

Kur’an-ı Kerim’de “Öyle erler vardır ki, ne bir ticaret ne bir alışveriş, onları Allah’ın zikrinden, namaz kılmaktan, zekat vermekten alıkoymaz.” (Nur, 37) Buyrulduğu gibi Pir Seyyit Muhammed Nur Hazretleri ise: “İki ayaklı bir tekke olunuz.” diyor. Ki ayette de açıkça beyan edildiği gibi, ticaret, alışveriş vb. gibi beşeri aktivitenizi aksatmadan, zikr-i daimle ve tevhid mertebelerinin müşahedesiyle iki ayaklı tekke olarak yaşayın demektir.

Velhasıl zamanımızda Pir Seyyit Muhammed Nur Hazretlerinin şahsında zahir olan Meslek-i Resul-ü Melami irfanından nasiplenmiş ve Melami dervişi olarak bilinen ehl-i irfan ve ehl-i kemalden her biri, iki ayaklı bir tekkedirler. Bunlardan her biri, daim zikir ve tevhidin hakikatinin keşfi ile aydınlanmış olup, içinde yaşadıkları toplumun örfüne uygun hareket eden bir yaşantıya sahiptirler. Gerek düğün-dernek vb. cemiyetleri, gerekse günlük yaşantıları, içinde yaşadıkları toplumun meşru yaşantısının aynıdır. Giyim ve kuşamları ahlâka uygun, Allah’ın emir ve yasaklarına ters düşmeden, bu gün içinde bulundukları toplumun genel kabulleri olan giyim ve kıyafetlerdir.

Hz. Pir “İçerisinde yaşadığınız toplumun aydınlarının kıyafeti ne ise, o kıyafet sizin kıyafetinizdir, o kıyafeti tertemiz giyin.” buyurmuştur. İşte bugünkü aydın insanların kıyafeti ne ise, Melami dervişlerinin kıyafeti de odur.

Melamiler, devletine ve cumhuriyet sistemine bağlı olup, cumhuriyet sistemini, Kur’an’ın emri ve Hz. Peygamber Efendimizin mirası olarak kabul ederler. Cumhuriyet rejimini Hz. Resulullah’tan sonra Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Hasan’ın uyguladığı ve Hz. Hüseyin’in ve Ehl-i Beyt’in uğrunda şehit olduğu rejim olarak görürler. Kur’an’ın emri ve Hz. Peygamber’in mirası olan cumhuriyeti Muaviye’nin yıkıp kaldırarak, yerine padişahlığı, saltanatı,  yani cahiliye geleneği olan aşiret ve kabile yönetiminin ihya edilmesi olarak kabul ederler.

Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarını; Muaviye’nin isyan ederek yıktığı cumhuriyet rejimini, Peygamber Efendimiz’den 1300 yıl sonra tekrar ihya edenler (diriltenler) olarak görürler.

Velhasıl vasıflarını ifadede aciz kaldığımız bu günkü zikr-i daim ve tevhid-i hakiki irfanına mazhar olan Melami dervişleri; Pir Seyyit Muhammed Nur Hazretlerinin şahsında zahir olan mekteb-i irfana dahil olup, daim zikir ve makamat-ı tevhid keşfiyle Hakk’ı bulmuş ve Hakk’a kavuşmuşlardır.

Bunu beyanla Fehmi Efendi Hazretleri, kendi gönlünü muhatap ederek bizlere, herkim ki böyle mesleki resulü Melami dervişi olursa, o Hakk’ı bulur diyor ve devamla “Gel gönül, biz de derviş olalım, yani zikr-i daim ve ehl-i tevhid-i hakiki olalım ve böyle bir dervişliğe mazhar olmak için eski cahiliye anlayışlarımızı terk ve kurban edelim.” buyuruyor.



Talibi’yim bunda söylerim diraz

Gelsin o fasıklar etsin itiraz

Bu meclise dahil olamaz kallaş



Gel gönül gel biz de derviş olalım

Gel gönül gel biz de Hakk’ı bulalım



Fasık; bozuk, bozulmuş demektir. Bir kimse hayvaniyet yönü ile yaşayıp da, makam-ı insanı bulmadığı halde arif, kamil bir insan olduğunu söyleyip, böyle bir kimliğe bürünmesi fasıklıktır/bozukluktur. Bunlar, makam-ı insan olan tevhid mertebelerinin irfan ve kemalatına mazhar olmadıkları halde, takliden insan-ı kamil gibi görünürler.

Bazıları da mürşid-i kamilin telkinine muhatap olduğu halde, telkine riayet etmez ve telkini kendi hevasına göre tevil ve tahrib edip, ehl-i kemali taklit ederek, etrafına kamil bir insanmış gibi görüntü vererek halkı irşad edip, mürşitlik yapmaya kalkar. İşte bunların bu hali de, kamilin telkinine ihanet olup, Meslek-i Resul’e kalleşliktir. Halbuki arif ve ehl-i kemal olmak, bilmediğini bilmek ve bilmediğini öğrenmek icap eder. Ehl-i kemalin meclisinden, ancak bilmediğini bilenler istifadelenirler ve terakki edip irfan ve kemalata mazhar olurlar. Ehl-i kemalden olmadığı halde bilgiçlik iddia edenler, kamilin irşadından ve ariflerin meclisinden istifade edemezler. O meclisin ruhaniyetine asla yaklaşamazlar. Bu konuda Hz. Mevlana “Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol.” Buyurmuştur.

Allah, her şeyi en iyi bilendir.

------------------------------------------------------------



Dervişlik yolu pek hoştur

İki kanatlı bir kuştur

Dahil olmayanlar boştur



Biz değiliz saçlı derviş

Biz değiliz gafil derviş



Tekkeler açık iken, orada İslam’ın batını ve ilm-i tevhid eğitimi yapılır ve tekkede eğitim görenlere, derviş denirdi. Tekkelerden Hz. Mevlana, Hacı Bektaş, Yunus Emre, Hacı Bayram Veli, Niyazi Mısri, Pir seyyit Muhammed Nur vb. gibi bir çok büyük veliler yetişmiş ve halka hizmet ederek, irşadda bulunmuşlardır. Fakat sonradan tekkeler, ehil olmayan kimselerin eline geçti ve zulüm üreten cehalet yuvaları haline geldiler. Halka ve devlete zarar veren, pislik üreten, ilim ve irfandan uzak hurafe yuvaları oldular ve devlet tarafından haklı olarak isabetli bir kararla kapatıldılar.

20. yüzyıl müceddidi Pir Seyyit Muhammed Nur Hazretleri; tekkelerin fonksiyonlarını yitirmesinden sonra, çile çekmek, riyazat (perhiz yapmak), post ve taç mevcudiyetiyle ancak zikrullah yapılabilirliği, posta, taca mutlak bağlılık vb. gibi tekke eğitim sistemini kaldırmıştır. Hz. Pir’in telkininde, daim zikir ve makamat-ı tevhidin müşahedesi vardır. Yani hayatın akışını, kulun beşeri aktivitesini engellemeden, her nefeste zikrullah uyanıklığıyla Rabbin mevcuttaki müşahedesidir. Onun için Hz. Pir Efendimiz “İki ayaklı tekke olun.” diye vasiyet etmiştir.

Melami dervişleri, özel kılık ve kıyafet giymedikleri gibi, saç ve sakalla uğraşmazlar. İçinde yaşadıkları toplumun, o zamanki kılık ve kıyafetinden başka kıyafet giymezler. Hz. Pir “İçerisinde yaşadığınız toplumdaki aydınların kıyafeti her ne ise, sizin kıyafetiniz odur.” buyurmuştur ki, bugünkü aydının kıyafeti erkek ise takım elbise, kravat veya spor kıyafet vb. dir. Kadın ise, medeni toplumun çoğunluk olarak kabul ettiği, ahlâk ve örfe uyan kıyafetidir. Başındaki örtü yok şöyle bağlanacak, yok böyle saçın görünmeyecek, yok kara çarşaf vb. ile örtünmezler, sıradan herhangi bir kadının başını örtmesi veya giyinmesi ne ise onların kıyafetleri odur.

Velhasıl Melami dervişleri, iman ve itikatta fenafillaha ulaşmayı, muamelat ve ahlakta ise Kur’an’ın emir ve yasaklarına kesinlikle riayetle beraber, ahkam-ı şeriata uymayı ve Hz. Peygamber Efendimizin ahlakı ile ahlaklanmayı gaye edinmiş olan, ehl-i hakikat ve ehl-i kemaldir.

Bu itibarla Fehmi Efendi Hazretleri ‘Biz öyle saçla, sakalla, kılık ve kıyafet düzmekle uğraşıp adı derviş olanlar gibi değiliz. Batınımız zikr-i daim ve tevhid-i hakiki irfanı olup, zahirimiz ise Kur'an emir ve yasağı olan ahlak-ı Resuldür. Biz zikr-i daim ve ahlakı resul iki kanatlarıyla ruh göğünde uçan bir kuşuz diyor. Ve böyle bir irfana mazhar olmadıkları halde kendini derviş zannedenler gibi gafil derviş değiliz’, buyuruyor.



Dervişin hırkası ulu

Hep cepleri irfan dolu

Onlardır cennetin gülü

                   

Biz değiliz saçlı derviş

Biz değiliz gafil derviş



Dervişlik, Hz. Ademden beri her zamanda ilm-i şeriat, ilm-i tarikat, ilm-i hakikat ve ilm-i marifet kemalatıyla, her peygamber ve insan-ı kamil ile var olmuştur. Ki, dervişlerin irfaniyeti bu ilimlere arif olmalarıyla hasıl olur. Yoksa ben falanca geçmiş büyüğün adı ile anılan yoldayım, fişmanca büyüğün dediği sakal, cüppe, kılık ve kıyafeti giyiyorum demekle derviş olunmadığı gibi; ben soydan atadan, dededen aleviyim, melamiyim, nakşiyim, mevleviyim, bektaşiyim, halvetiyim vb. gibiyim demekle de derviş olunmaz.

 Ahkam-ı şeriata riayetle beraber ilm-i tarikatın, ilm-i hakikatin ve ilm-i marifetin kemalatı her kimde varsa, adı sanı, soyu sopu ne olursa olsun o kimse, derviştir. Böyle bir kul, her zamanda var olan dervişlik marifet ve kemalatının o günkü mazharıdır ve onun gönül cebi, bu mazhariyetle ilim ve irfanla doludur, vesselam. ‘Dervişler cennetin gülüdür’ sözü ise; dervişler manen evlad-ı Resul olduklarından, onlarda hasıl olan Muhammedi kulluk ile irfan cennetleri onların mekanı olup, orada zevklenirler, demektir. Allahualem.
----------------------------------------------------------