“Eşhedü
en lâ ilâhe illâllah ve eşhedü enne
Muhammed’en abduhu ve resulühu”
İnsanlar içinde bizleri kendine ve resulü (elçisi) Muhammed’e (sav) şahit
olmakla şereflendiren Allah’a hamdolsun. Resulü Muhammed’e ve evlatlarına / ehlibeytine
selam olsun.
İslam’ın beş temel farzından olan Kelimeyi
şahadet; iki kısımdan ibaret olup birinci
kısmında Allah’a şahitlik yapılır, ikinci kısmında ise Hz. Muhammed’e şahitlik yapılır.
Kelimeyi şahadet, Oruç, namaz gibi bedenle, zekât gibi malla mülkle, Hac gibi hem beden
hem de malla ifa edilen bir ibadet olmayıp Kelimeyi şahadet; İslam dini’nin
giriş kapısı ve İslam dininin temeli olan
icmâli (özlü) tevhit imanı’ dır.
Kurandaki: “Muhakkak ki Allah indinde / katında
din İslam'dır...” (Ali İmran-19)
beyanından açıkça anlaşıldığı gibi İslam dini, Hz. Âdem den Hz. Muhammed’e (sav)
kadar gelmiş cümle peygamberlerin tebliğ ettiği yegâne dindir. Ve her peygamberin
şahsında tebliğ olunan İslam dini’nin temelini; “Lâ ilâhe
illâllah Muhammed en resûlullah / Allah’tan başka ilâh yoktur Muhammed Allah’ın
elçisidir”
İcmâl (özlü) tevhit imanı oluşturur. Ki, yeryüzü olan bu İmtihan âlemine
gelen tüm Peygamberler bu “tevhit
imanına” mensup olduğu gibi, peygamberler kendi zamanlarındaki insanlığa bu
tevhit imanını tebliğ ederek onları aydınlatmışlardır.
Bunu beyanla; “Ben gizli bir hazine idim
bilinmekliğime muhabbet ettim / âşık oldum, halkı yarattım…”(hadisi kutsi) beyanı gereğice cenabı
Hak, kendi zat’ı tekliğinden cümle âlemleri ve cümle âlemlerdeki her bir
varlığı yaratıp, kesretini, yani çokluğunu meydana getirip apaçık etti. Ki bu
yaratılışın nedeni: Kulların, yaratan Allah’ı
bu âlemi kesrette (çokluk âleminde) bularak, onun zat-ı tekliğine vasıl olup kavuşmaları
içindir. Hadisi kutside açıkça ifade edildiği gibi bu yaradılışın temelini muhabbet / aşk oluşturur.
Bu aşk, rabbimizin kendi vahdetinden yaratıp
açığa çıkardığı çokluk olan halk içinde Habibim
/ sevgilim dediği Hz. Muhammed’e (sav) olan aşkıdır. Yani Hakk’ın halk kesreti
(çokluğu) içinde, kendinin bilinip kendine vasıl olunmasında Muhammed kulluğuna
olan aşkıdır. Daha başka bir ifadeyle, Rabbimizin yaratıp zuhura
getirdikleri içinde, Muhammed’çe olan
kulluğa olan muhabbet ve aşkıdır. Çünkü
Muhammed (sav) kulluğu, yaratılanlar içinde yaratılışının yüce gayesine erişmiş
en olgun en kemâl li kulluktur. Ve O’nun şahsında yaratılışın temeli
olan aşk en parlaklığıyla açığa çıktığı için Hz. Muhammed, Habibullahtır / Allah’ın sevgilisidir.
İşte
Rabbimizin aşık olduğu Muhammed kulluğu; tüm peygamberlerde nur-u
Muhammed mazhariyeti ile açığa çıktığı için, cümle peygamberlerde zahir olan tebliğ
ve irşadın özü, İslam’ın temeli olan tevhit imanıdır. Yani tüm zamanlarda insanlığa gelen peygamberler
tarafından tebliğ edilmiş olan hak Dini İslâm’ın temelini ve ruhunu, “Lâ ilâhe
illâllah Muhammed en resulüllah / Allah’tan başka ilah yoktur Muhammed Allah’ın
elçisidir” İcmâli / özlü tevhid imanı oluşturur. Ki, ahir zaman peygamberi Hz
Muhammed’in (sav) şahsında zahir olan İslam dininin özü temeli de, işte bu
tevhit’tir.
Ve herkim ki bu tevhidin kelimesini kalbi ile
tasdik eder, dili ile ikrar ederse o kimse, İslam dininin mümini olur. Bir kimse
bu tevhit kelimesini kalbi ile tasdik ettiğini kamuoyuna veya kamu otoritesine
açıkça ilan eder de; “Eşhedü en lâ ilâhe illâllah ve eşhedü enne Muhammed
en abduhu ve resulühu / Ben şahidim Allah’tan başka ilah yoktur ben şahidim
Muhammed Allah’ın elçisi ve kulu dur” der ise. O kimse İslam dini
çerçevesine girer ve o kimsenin Müslümanlığına hükmedilir.
Buna göre, her türlü ibadet / kulluk temel
olan bu tevhit imanıyla olur. Başka bir ifadeyle oruç, namaz, zekât ve hac gibi
İslam’ın temel ibadetlerinin hepsinde bu tevhit imanı mevcut olduğu için, kelimeyi şahadet’in hakikati bu
ibadetleri ve tüm meşru kulluğu / ibadeti kapsar.
Ki zahiren Arapça söylenen Kelimeyi şahadetin
Türkçe tercümesi; “Müşahede ederek
şahidim ki Allah’tan başka ilah yoktur, müşahede ederek şahidim ki Muhammed,
Allah’ın elçisi ve kuludur.” Demektir.
Kelimeyi şahadetin hakikati, yani ledduni
hikmet yönü ile değerlendirilmesi ise şöyledir; Bir İnsanın mazhar olduğu zahir (dış) ve batın (iç) hisleri / duyguları
vardır ve bu hisler beşi zahir, beşi de batın olmakla on’dur. Zahir olan duyular;
Görmek, işitmek, koklamak, tatmak ve dokunma duyularıdır. Batın olan beş duyular
ise; Akıl, idrak, vehim, hayal ve
hafızadır. Ki her insan tesir alıp müteessir olduğu tüm algılamalarını bu
iç ve dış duyuları ile yapar.
Buna göre; görme duyusuyla gördüklerimizden
olumlu ya da olumsuz etkileniriz. Aynı şekilde duyduklarımızdan
kokladıklarımızdan tattıklarımızdan ve dokunduklarımızdan olumlu ya da olumsuz
müteessir olup etkileniriz. Batın olan duyularla da, mesela akıl ile bir şeyin
iyi kötü veya doğrumu yanlış mı olup olmadığını tespit etmekle etkileniriz. İdrak;
isminden de anlaşıldığı gibi anlamak, vakıf olmak, idrak etmekle etkiler, keza
vehim acaba ve şüphe ile etkiler. Hayalden, hayal ederek tesir alıp müteessir
oluruz. Hafıza ise unutmamakla hıfzetmekle etkiler.
Bunu beyanla
hakikati, yani ledduni hikmet açısından bir kul; “Eşhedü enlâ ilâhe illâllah / ben müşahede
ediyorum Allah’tan başka bir ilâh yoktur” dediğinde o, ‘bütün iç ve dış duyularımla (hislerimle) şahitlik
ediyorum” demiş olur. Yani görerek,
duyarak, dokunarak, koklayarak, tadarak şahitlik ettiğim gibi, akıl ederek,
idrak ederek, hayal ederek, vehmederek ve hıfz ederek şahidim ki, Hakk’ın vahdet-i zat mevcudiyetinden gayrı
bir varlık yoktur, mevcut olan ancak Allah’tır. Keşfi irfanıyla şahitliğini
beyan eder. Ki bu şahitlik, irfan ile yapılan şahitlik olduğundan, bu
şahitliği ancak Arifi billâh, yani
Allah’a arif olanlar yapabilir. Çünkü bu irfana ancak böyle iç ve dış duyular (hisler)
müşahedesiyle ulaşılır. Bunu ifadeyle pir seyit Muhammed Nur Hz.leri; “irfan
müşahede ile elde edilir” diyor.
Hz. Resulullah efendimiz; “Allah
ilk önce bir cevher yarattı, ondan da cümle âlemleri yarattı” buyurmuştur.
Ki, ehli kemal; “önce yaratılıp açığa çıkan ilk cevherin Nuru Muhammed (sav) olduğunu” beyan ederler. Pir seyit Muhammed Nur Hz.
ise; “Bu
hadisi şerifteki yaratma kelimesi, zuhur manasında olup, açığa çıktı
anlamındadır.” Demiştir. Buna göre Cenabı Hak hiçbir şey yaratmadan
önce, Nur-u Muhammedi zuhura getirdi ve nur-u Muhammed’den de cümle âlemleri ve
varlıkları yarattı. Ki bu itibarla, cümle varlıklar tafsilatı Muhammed olarak vasıflandırılmıştır. Çünkü cenabı Hak; “Sen
olmasaydın, sen olmasaydın felekleri yaratmazdım”, (Hadisi kutsi) buyurdu için cümle âlemler, Hz. Muhammed (s.a.v)
aşkıyla yaratılmış ve halen yaratılmaktadır.
Yine Peygamber
efendimiz; “Allah evvela benim nurumu yarattı, Allah evvela benim Ruhumu yarattı,
Allah evvela kalemi yarattı, Allah evvela aklı yarattı, Allah evvela arşı
yarattı” buyurur. Bu hadiste evvel yaratıldığı ifade edilen “nur”, “ruh”,
“akıl”, “kalem” ve “arş’ı” bazı âlimler ayrı ayrı
değerlendirmişlerdir. Fakat Pir seyit Muhammed Nur Hz; “Bu değerlerin ayrı olmayıp
hepsinin aynı olduğunu” ifade etmiştir. Ki, bunlar ilk cevher olarak
zuhura gelen nur-u Muhammed dir. Bunu beyanla ehli kemâl; “Hz. Resulullah mazhar olduğu marifetle
Hakk’ın Cemaline kavuştuğunda, yaratıcının zahir olup zuhura gelişine Nur. Hay (hayatta) olup muhyi
(hayat verici) oluşuna Ruh. İdrakli
olup idrak ettiriciliğine akıl.
Muhafazasın da olanları açığa çıkarışına kalem.
Her şeyi ihata edişini (kuşatmasını) ise arş
olarak isimlendirmiştir. Ki, bunların hepsi ayrı ayrı ifade edilmelerine rağmen,
ilk yaratılan ve bir olan nur-u Muhammed’in (sav) müşahedesidir.”
Ki bir kul bu müşahedeye ancak, zamanın kâmil
mürşidinden gördüğü mesleki resul seyri süluku marifetiyle erişir.
Ve böyle kâmil bir kul; “Ve eşhedü enne Muhammed en abduhu
ve resulüh / şahitlik ediyorum ki Muhammed Allah’ın elçisi ve kulu dur.”
Diyerek kelimeyi şahadetin ikinci kısmını ifade ettiğinde o, beşi zahir (dış) ve beşi batın (iç) olan duyuları keşfi
irfanıyla şahit olduğu Nur-u Muhammed
müşahedesini / şahitliğini beyan eder.
Bu itibarla İslam’ın beş esasından biri ve
dinin temeli olan kelimeyi şahadet, ibadet ve kulluğun tümünün her yönüne
sirayet ederek kuşatan tevhid-i hakiki
(gerçek tevhid) imanıdır.
Allah ve Hz. Muhammed şahitliğinin ifadesi
olan kelimeyi şahadet; hakikati ve ledduni hikmet açısından bütün olarak ifade
edildiğinde; Kendi mevcudiyetinden
gayrı bir varlık olmayan zat-ı vahdet’in batını Hak, zuhuru Muhammed müşahedesiyle
insanı kamil’in yaptığı şahitliğin ikrârıdır. Vesselam.
Bunu ifadeyle ehli kemal:
Âdemi safiyullah çekti şahadet
Hak ile Muhammed gördü
bir vücut.
Buyurmuştur.
Ki, insanı
kamil marifeti ile âdem-i kemâlât aynıdır.
Noksanlarıyla beraber sona ermiş olan bu
çalışma, umarım kelimeyi şahadetle açığa çıkan icmâli / özlü tevhit imanı
hakikatine ulaşmamıza yardımcı olur. Allah her şeyi en iyi bilendir. Kelimeyi
şahadetin ledduni hikmet açısından değerlendirilmesine yönelik çalışmayı bize
lütuf ve ihsan eden Allah’a hamt, Hz. Muhammed’e (sav) ve evladı resüle selam
olsun. Rabbim bizleri onlardan ayırmasın.
Nejdet Şahin
17 Eylül 2009
27 Ramazan