KURAN DAKİ MELAMİLİK

            Allaha hamd, resulu Muhammed (s.a.v) ve evladlarına selam olsun, rabbım bizleri onlardan ayrı komasın. Melamilik; lügatçe, kelime anlamı olarak, kınayanın kınamasından korkmamak demektir. Ki bu kınama, âlem-i halkın kınamasıdır. Çünkü Melamiler halkın kınamasından korkmadıkları gibi, cenabı Hak tarafından kınanmaktan ise son derece korkarlar.
          Bazıları Melamiliği 1- Hamdun kasar. 2- Bıçakçı Ömer dede. 3- Pir seyyid Muhammed nur dönemi olarak üçe ayırırlar ki, bu şekilde Melamiliği üç döneme ayırmak çok yanlış ve tutarsızlık olup, Melamiliğin ruhuna aykırılıktır. Çünkü Melamiliğe cümle peygamberler ve cümle insanı kâmil velilerin tamamı mazhar olduğundan Melamilik, Hz. âdem’le başlayıp ümmeti Muhammed’le kıyamete kadar yeryüzünde tüm zamanlarda peygamberler ve insanı kâmil velilerle açığa çıkarak var olur. Bu itibarla, Melamiliğin yeryüzündeki zuhuru üç dönem değil, her zaman ve her dönemdir.  
         Yüce Allah kuranı kerimde; “Ey iman edenler, Sizden kim dininden dönerse Allah onun yerine öyle bir kavim / topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler. Onlar müminlere karşı alçak gönüllü / mütevazi kâfirlere karşı başları diktir / izzetlidirler. Onlar Allah yolunda mücadele ederler, hiçbir kınayıcının levminden / kınamasından da korkmazlar. Bu Allah’ın dilediğine yönelttiği bir lütuftur / ihsandır. Onu dilediğine verir.” (Maide, 54) Buyurur. Cümle ehl-i kemal, leddun-i yönden bu ayetteki “kınayanın kınamasına aldırmamak” beyanının Melamilik olduğunu, bu ayetin Melamilerin vasıflarını beyan ettiğini ifade etmişlerdir. Buna göre Melamileri tarif eden maide suresinin 54 üncü ayetinin leddun-i yönden değerlendirilmesi şöyledir;
               Ayetteki “Ey iman edenler,” ifadesi ile kâmil imana mensup olan hakiki/gerçek müminlere hitap ediliyor. Çünkü kuran da müminler ve hakiki/gerçek müminler olmak üzere iki kısım müminden bahsedilir. Müminler; eserlerini delil ederek Allah’a iman edip, Allahın zat’ını cümle varlığın ve eşyanın haricinde mevhum kabul eden ve İslam dininin sadece şeriatına tabi olan müminlerdir. Hakiki müminler ise; Meslek-i resul seyri süluku görmüş, kalplerinde daim zikir uyanıklığı ve tevhid makamları olan meratibi ilâh-i müşahadesiyle, kuran kaynaklı şeriat, tarikat, hakikat ve marifet ilimlerine mazhar olmuş, kendilerinde, cümle âlemde ve eşyada mevcut olan zat-ı ilâhiye kavuşmuş olan insan-ı kâmil müminlerdir. Ve bu ehl-i hakikat olan kâmil müminleri ifadeyle Kur’anda; “Gerçek / hakiki müminler ancak o kişilerdir ki; Allah’ı zikrettiklerinde kalbleri titrer ve onlara Allah’ın ayetleri okunduğunda, bu onların imanlarını arttırır ve onlar yalnız Rablerine güvenip/tevekkül ederler.” (Enfâl- 2) “İşte gerçek/hakiki mümin olan onlardır…” (Enfâl- 4) buyrulur.  
           Bu itibarla, maide- 54 ayetinde hakiki / gerçek müminlere hitaben, “Ey” hakiki “imana” mensup olan kâmil müminler, “sizden kim” nefsin hevâ ve isteklerine uyarak, hakiki müminlik vasıflarını yani sizi insan-ı kâmil makamına ulaştıran meslek-i resul telkin ve âli prensiplerini inkâr ederek, ya da eksilterek, veya ziyadeleştirerek değiştirir de “dinin hakikat-ı marifetin’den dönerse.  Allah onun yerine” meslek-i resul telkin ve âli prensiplerine sadık, zikri daimle gafletten uyanmış, tevhid makamları olan meratibi ilâhi irfaniyetiyle ilm-i şeriata, ilm-i tarikata, ilm-i hakikat ve ilm-i marifete mazhar olan ve her nevi tecellide rabbini müşahade eden “öyle bir kavim/topluluk getirir.” Ki bunlar; Kendilerinin ve cümle âlemin nisbet varlığını fenafillâh keşf-i irfaniyeti ile yok / fena ettiklerinden “Allah onları sever.”  Yokluğa erişmiş kulluklarında tecelli eden rabbin hüsnü cemalini / güzel yüzünü, bekabillâh marifetiyle müşahade etmekle. Ve dahil oldukları irfan cennetlerinde, zevk-i ilâhi mazharıyetiyle “onlar da Allah’ı severler.”
              Ve “onlar,” yani nisbet varlığı fenafillâh olduğu için Allah tarafından sevilen, yokluğunda tecelli eden rabbini, bekabillâh marifetiyle sevmekle Allah ile sevişenler… Onlar öyle kimselerdir ki; Kuranı rehber edinerek şeriata tabi olan cümle müminlere. Ve vasıfları evvelce belirtilen hakiki, kâmil “müminlere karşı boyunları büküktür, mütevazı ve merhametlidirler.” Onlar, meslek-i resul seyri süluku ile mazhar oldukları marifetle, hidayet yolu olan islam dininin şeriatını, yani İslam dininin zahiri değerlerini kuran haricine çekerek örtmekle küfredenlere. Ve islamın batını olan leddun-i hakikatını, meslek-i resul telkin ve âli prensiplerini inkâr ederek, ya da eksilterek veya ziyadeleştirerek örtüp küfreden “Kâfirlere karşı başları dik / izzetlidir” ler.
      Çünkü kâfir; örtücü, örten anlamlarında olup, hidayet-i Muhammed kulluğuna ait tüm değerleri olduğu gibi, kuran kaynaklı şeriat, tarikat, hakikat ve marifet ilimlerini inkâr eden. Meslek-i resul telkin ve âli prensiplerini ilaveler veya eksiltmeler yaparak örten kâfirlere karşı Melamiler, asla taviz vermezler, eğilmezler. Vakarla izzetle bu değer ve prensipleri muhafaza ederler.
Ve “Onlar Allah yolunda mücadele ederler.” Ki, Resulullah (s.a.v) efendimizin “nefisle mücadele yapmak büyük cihat tır” Beyanı gereği onlar, nefisle yapılan büyük mücadelenin / savaşın mücahitleridirler. Çünkü pir seyyid Muhammed nur Hz. Lerinin; “zikri daim, cihadı ekberdir/büyük savaştır.” İfadesi doğrultusunda Melamiler; Meslek-i resul telkini olan kalp’lerindeki zikri daim uyanıklığıyla, nefsin hevâ ve isteklerinin zuhura getirdiği gaflet, masiva / gayrıyet muhabbetlerini gönüllerinden def edip mağlup etmekle, her anda, her zamanda “büyük cihad / savaş mücadelesi” yaparlar.
              Onlar; dil uzatanın levminden / kınamasından korkmazlar. Yani buraya kadar bazı vasıflarından bahsettiğimiz kimseler, âlemi halkın kendilerini kınamalarından korkmayıp bu kınamalara aldırış etmediklerinden, bunlar Melamilerdir.
                  Ve Melamiler; Ehl-i nefs olan halk tarafından çoğunlukla iki yönden kınanırlar. Bu kınamanın birisi umumi/genel olarak ukalâ, çokbilmiş, meczup vb. söylemlerle yapılan kınanmadır. Diğer kınama ise; ”Biz seni sadece müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. De ki bu hizmetime karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Ben ancak dileyen kişinin Rabb’ine doğru bir yol tutmasını istiyorum“ (Furkan- 56- 57) Ve birçok peygamberlerin dilinden; “…ben bu iş için sizden bir ücret/ödül istemiyorum. Benim ücretim/ödülüm yalnız âlemlerin rabbindendir” Şuara (109 -127 -145 -164 -180) Bu ve benzer kuran beyan ve buyruğu doğrultusunda Melamiler; Yaptıkları telkin tebliğ ve irşad gayretleri karşılığında para, pul gibi maddi karşılık ve beşeri menfaat sağlamadıkları için, enayi, iş bilmez vb. şekilde kınanırlar. Bu kınama, daha ziyade Melamilerin ehli nefs olan aile fertleri, akrabaları ve yakınları tarafından yapılır. Ki, mesleki resul irşadı ile aydınlanan Melamiler, ruh-u Muhammed (s.a.v) mazharı olduklarından onlarda kuran harici bir itikat, amel, ahlak ve davranış olmaz. Eğer ben Melamiyim diyen bir kişinin, kuran harici bir itikatı, ameli, ahlakı ve davranışı olursa, o söylem veya davranış Melamiliğin değil o kimsenin kendine aittir.    
      Bu itibarla, ruh-u Muhammed mazharı olan Melamiler, halkın kendilerini bu ve benzeri her türlü kınamalarından korkmayıp bunlara aldırış etmedikleri gibi, Melamiler Hakk’a ters düşmekten, Hakk’ın onları kınamasından ise son derece korkup çekinirler. Ve Melamiler Allahın kuranda belirttiği emir ve yasaklara riayet etmemekten, Hak’tan gaflet etmekten, Rabbini müşahade edememekten ve Muhammed (s.a.v) kulluğundan ayrı kalmaktan korktuklarından, Melamiler yüce Allahın kuran’da ifade ettiği emir ve yasaklara muhakkak, ne eksik ne fazla kesinlikle riayet ettikleri gibi, mazhar oldukları zikri daimle gafletten uyanık, tevhidi hakiki irfaniyetiyle rabbini müşahade ederek, Muhammedi kulluğu zuhura getirip açığa çıkaranlardır . İşte Bu,” yani ancak bazı vasıflarını bayan edebildiğimiz Melamilik, meslek-i resul seyri süluku ile erişilen fena, yokluk ile rabbine yönelenlere ve “Allah’ın dilediğine yönelttiği bir lütuftur / ihsandır…” Yani, Melamilik Allah’ın hidayet zuhuruyla kullarına yönelip, karşılıksız ihsan ve lütuf ederek yaptığı leddun-i bağıştır. Ki bu bağışı ifadeyle kuranda, “Ey Rabbimiz! Bize hidayet ettikten sonra kalplerimizi döndürme, bize leddûnundan bir rahmet ver. Muhakkak ki Sen, yalnız sen Vahhâb'sın, bol bol bağışta bulunansın.” (Ali İmran -8) Buyrulur. Ve Hz. Ali kv. nin, bu ayeti sık sık okuduğu rivayet edilir.
                Kendilerini Melami olarak adlandıran bizler ise, Pir seyyid Muhammed nur Hz.lerinin “fenafillâh olmak, kötü huyları terk ederek güzel huylara sahip olmak ve Hz. Resulullah Efendimizin ahlakıyla ahlaklanmak” olarak tarif ettiği Melamiliğin, ancak adayları ve Melamet yolunun yolcularıyız. Melamilerden bahseden Maide suresinin 54 üncü ayetinin leddun-i yönden yorumlanması, hatalarıyla beraber tamamlanmıştır. Her şeyi en iyi Allah bilir. 

                                                                                  Nejdet Şahin    
                                                                               16 Ocak 2011 Pazar