Bin
iki yüz yirmi sekiz (1228) hicri,bin
sekiz yüz on üç (1813) miladi yılında,Mısır ülkesinde mıhletel kebir adlı
kasabada hidayet nuruyla vücuda gelmiş,avam arasında Arap hoca, seçkinler yani
arifi billah arasında Muhammed Nur’ul Arabi hazretleri namıyla şöhret bulmuş,
nurun kaynağı olan hazreti pirin yaşamış olduğu ruhani hallerinin beyanıdır.
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Nuru
açık eden Allah’a hamdolsun.Zuhurunun şiddetinden o nuru örtü kılmıştır.Salat
ve selam evvela peygamber efendimize ve onun evlatları üzerine olsun,kaleme,satır satır yazılmış kitaba,ince deri
içinde yayılmış olana and olsun.(Tur suresi 2-3 ayetler.) Bundan sonra
ben onu Nurun kaynağı ile aynı anlama
gelen ercüze olarak isimlendirdim.
Ercüze:İmamı
Ali (kv)’nin yazdığı ve istikbalden haber veren kasidesinin adıdır.İsmi azamı
kapsayan altı ismin önemini açıklayan,gaybi emirleri ve islamiyetin
yerleşmesinde gerçekleştirilen cihadlara işaret etmektedir.Selam,Resulullah
(sav) efendimizin görünmesi hususunda kılavuz olan evladı resule,kemalat
sahiplerine ve beğenilmiş amel sahiplerine olsun.
Bilinmelidir ki,bin iki
yüz kırkbeş tarihinde (miladi1829) Mekkeyi mükerremede misafir oldum.Yaşım on
yedi idi.Mekkeyi mükerremede yaşayan.büyük alim ve şeyhlerden olan Ömer
Abdürresul (ks) hazretleri ile konaklarında görüştüm ve biat talep
ettim.Mısır’a dönüşümde, seferi namazlarını şafi mezhebi üzerine yani vakitleri
cem ederek kılmamamı buyurdular.Fakir’de
bu emre uyarak edeb kaidesi üzere hareket edip Mısır’a vardım.Mısır’a ulaştığım
gün,evladı resul ve Allah dostlarından olan Şeyh Hasan’el Kuveysi (ks)
hazretleri ile cami el’ezherde kuşluk vakti
görüştüm.Şeyh ekmek ile salatalık turşusu yemekte idi.Ellerimi sıkarak
“haccın mübarek olsun”diyerek tebrik ettiler. “İmamı Hüseyin (ra)’a
hazretlerinin makamını ziyaret et diye emir buyurdular.Fakir’de Camii Ezherden
çıkarak sokak tarafında olan kapıdan makamı aliye girdiğimde olağan üstü bir
durum meydana geldi.Kuşluk vakti olduğundan kalabalık olması gerekirken
ortalıkta kimsecikler görünmüyordu.Makamı ali’de, İlk bakışta gözüme nurlu mu
nurlu bir zat göründü.Gönlüme O zatın Resulullah (sav) olduğu ilham olundu.Ben
de yanına varıp ellerini öptüm.Bana dua edip arkamı sıvazladı.Sonra “git”diye
emrettiler.Fakir’de emri şerife uyarak,camii Ezher tarafında olan kapıdan
çıkarak camiye baktım.Büyük makamı ve heybetli görüntüsü vardı.Geri döndüm
fakat
hazreti Resulu mihrab da bulamadım.Sokak tarafında olan kapıdan seri bir
şekilde
çıktım
ve O’nu buldum.Yine camii ezhere geri
döndüm,Seyyid Hasanel Kuveysi hz.lerine varıp ellerini sıkarken “felan kitabı
okut” diye bana buyurdu.Yani sana ilim bağışlandı müjdesini verdi.
Sonra sen Rum’a git diyerek emirde
bulundu.Fakir’de emre uyarak hiç duraksamadan Rum’a vararak Koçana kasabasında
müderris oldum.Ramazan içi ilk derste İmali kasidesini camii şerifte okuttum.Yüce
Allah’ın izniyle Osmanlı lisanı ile dersi verdim.
Talebelerim:Mustafa,Ali,İbrahim,Hasan,Şeyh
Abdurrahman Efendi zade ve Ahmet efendiler idi.Dersimiz usul ve fenari üzerine
oldu.Derslerimiz genel bilgiler hakkında gerçekleşti.Bu sırada da Üsküp valisi
merhum Hıfzı Paşa’dan tütün içmeğe alıştım.
Bin iki yüz elli üç hicri,bin sekiz
otuz yedi (1837) miladi senesinde mana da Medineyi Münevvere’ye
vardım.Mahmudiye medresesi şadırvanında abdest alıp haremi şerife girerken İmam
Ömer (ra) hazretleri Babıs selamın sağ tarafında oturmakta idi.Fakire bakıp
“abdest almadın,geriye dön abdest al” dedi.Fakir de geriye dönüp tekrar güzel
bir abdest aldım. Abdes tin suları azalarımdan damlamakta iken Babıs selamdan
Haremi şerife girmeğe niyetlendiğimde, Hazreti Ömer tekrar emir edip “abdestin
yoktur geriye dön güzel abdest al” dedi.Fakir dahi “abdest aldım tamamdır” diye
cevap verdim.İmam Ömer de hiddetle kalkıp bizi yere yıktı ve arkama eliyle iki
kere vurdu,vurma etkisiyle kustum.Tütünden olsa gerek zifir gibi parçalar
çıktı.Sonra,yine İmam Ömer,fakire “geriye dön tekrar güzel abdest al” diye
buyurdu.Fakir de tekrar geriye dönüp abdest aldım.İmam Ömer radıyallahü
anh Haremi şerife girdi.Mihrabı nebevide
hazreti Resulullah oturmakta idi,hülafayı güzinden Ebubekir ve Ömer sol tarafında,Osman ve Ali
hazretleri de sağ tarafında oturduklarını gördüm.Fakir de bu seyyidler meclisi
huzurunda divan durdum.Hazreti Resulu Ekrem efendimiz,selam O’nun üzerine olsun,meclisin tümüne,kutlu başları
ile ima yoluyla işaret ederek oturmamı söylediklerini anladım.Ebubekir (ra)
hazretleri mübarek eliyle fakire “gel” diye işaret etti. Fakirde edeb üzerine
hazreti şah tarafına yöneldim ve oturdum.Ebubekr (ra) “niçin bu tarafa
gelmedin?” dedi.Fakir de cevap vermeğe haya eyledim.Hazreti şah da, “bu meclis de taraf yoktur.” Diye cevap
verdi.Resulullah (sav) tebessüm
ettiler.Sonra Hazreti Şah ile gizli bir şekilde söyleştik.Daha sonra
Hazreti Resulullah aleyhi vessellem fetih suresini minbere çıkarak okudu.Ben de
rüyadan uyandım.
Aynı sene içinde selam
kapısından içeri girip Resulullah’ın huzuruna vardım. Ebubekir (ra) şebekenin
tövbe kapısı yanında durmakta idi,fakire eliyle “gel”diye işaret etti. Fakir de
vardım,hücrenin kapısını açarak Resululah (sav) dışarı çıktı.Sağ elinde
yeşil,sol elinde beyaz hırkaları bulunmakta idi.Hiddetle “al giy” diye emir de
bulundular.Fakir de hemen ağlamaya başladım.Ebubekir (ra) “niçin ağlarsın?”
deyince,ben de “Resulullah bana kızdı.” Diye cevap verdim.Ebubekir (ra)
“sana,bu yolda tembellik ve gevşeklik etmeyesin diye yol gösterdi.” Dedi.Ben de
rüyadan uyandım.Elhamdülillah hırkayı giydikten başka hırka senedini de
Resulullah’dan almış oldum.Şeyhül Ekber efendimiz de Hızır (as)’dan hırka
almıştı.Yine,bin iki yüz ellidört (1254) hicri,bin sekiz yüz otuz dokuz (1839) miladi yılında Koçana medresesinin
dershanesinde mana da Rusulullah (sav) ,Ebubekir ve Ali hazretleri ile beraber dershaneye geldiler. Resulullah
(sav) şilte üzerinde,Ebubekir ise bir kilim üzerinde oturmakta idi.Resulullah
(sav) efendimiz bir divid ve bir hokka aradı,ben de bunları getirdim. Resulullah’da
üç satır yazı yazdı ve fakire verdi. “oku” diye buyurdu,fakir de okudum ancak
anlamını layıkı ile anlayamadım dedim.Resulullah’da “Ebubekir telkin etsin” diye emir verdi.Ebubekir de bir satırı tevhidi efal,bir
satırı tevhidi sıfat ve bir satırı da tevhidi zat olarak telkin etti. Rüyadan
uyandım ve tevhid makamlarını almış
oldum.
Bin iki yüz elli beş (1255)
hicri,bin sekiz yüz kırk (1840) miladi
yılında Üsküp’te oturmakta idim ve hicri elli dokuz (59), miladi kırk üç (43)
yılına kadar bu üç makama devam edip,zevk ettim.Elli dokuz hicri senesin de
hicaz’a gitmeye niyetlendim. Şaban ayının on dördüncü gününde mekkeyi
mükerreme’ye vardım,ayak basma (kudüm)
tavafını yaptım.
Haremi
şerifte oturur iken,meczup suretinde bir zat yanıma gelip oturdu.Gömleğinin
üzerinde bitler gezinmekte idi,bitler,benim gömleğime geçecek dereceye
geldiklerinde geri dönüyorlardı.O zat bana dönerek “sakın bitlerimizden korkma zira bizim bitlerimiz
terbiyelidir, başka kimseye gitmezler.”dedi.Ben de isminiz nedir? diye sordum
ismim Derviş “Mehmed’dir” dedi, “hicri kırkbeş tarihinde Hac’cı şerife
geldiğiniz de seninle beraber oturdum,hatta o zaman üzerinde mavi bir kürk
vardı,başka olaylar da olmuştu. Yolunuz nedir? dedim, “Muhammedi’dir”
buyurdular.Ben de isterim dedim “gir” dediler. “dersin nedir? dedim, “Cemül
cem’dir” dedi. “tevhid makamlarını sana telkin olduğu gibi,bana da telkin eyle”
dedim. “Kırk gün halvete gir” diye buyurdu.Fakir de kırk gün halvete
girdim.Halvette zeytin yağı katık ederdim.Halvet sırasında,rüyada ,makamı
Hanefi ardında bir zat gördüm,
Tavaf
sırasında,hacerül esved önünde büyük bir izdiham vardı,insanlar O zatın elini
öpmek için birbirleriyle yarışıyorlardı.Fakir de,babil umre kapısından gelip O
zatın elini öpmeğe yürüdüm,O zat beni ayakta karşıladı ve elini öptüm ,sonra
oturdular.Ben de uyandım.Sonra Derviş Mehmet hazretlerine rüyayı anlattım .
Derviş Mehmet hz.leri “tevhidi zat mürşidi oldun dedi.” “ne zaman?” dedim, “İşte
haber verdim ya “dediler.Sonra,zilhiccenin onbeşinci günü babıs seba bölgesinde
Derviş Mehmet’le buluştuğum sırada daha önce gördüğüm zat ki Resulullah (sav) ,yine zuhur etti.Bu sırada
derviş Mehmet çekildi.O zat dua yaptı,O zat duadan sonra Beyti şerife karşı
dönerek fakir için tevazu halinde niyazda bulundu.Sonra odaya gelip
hizmetimizde bulunan garad salil hac emini görerek manen cem makamını telkin
etti.O’na yiyecek teklif ettim ,O yemek yemez dediler.Sonra “ Medine’ye gitmek
isterim selam var mı?” dedi,fakir de “ selam ederim dedim.” Yarın inşallah bu
vakit yine gelirim dedi.Ertesi gün
belirtilen zamanda o yerde buluştuk.Konuşmadan önce,fakir için beyti şerife
karşı dua ve niyazda bulundu.Sonra odaya geldi,hazretül cem makamını telkin
etti.Yine yiyecek teklif ettim,yemek yemem dedi,yemek yemez isen elbise
giyersin diye hırka hediye ettim.Aldı ve giydi.sonra,bana “ Medine’de
buluşuruz” dedi.Fakir de hemen Medine’ye gittim.Belirtilen zamanda babıs selam
da buluştuk.Cemül cem makamını telkin etti.Fakir de bir hafta daha Medine’de
kaldıktan sonra Mısır yönüne yöneldim.Konak konak gidip bir gün cin kalesine
vardık.Bir koyun alıp pişirterek fukaraya dağıttım koyunun başını ise kendim
yedim.Gün uykusu sırasında manada kendimi Medine’ye varıp babıs selam kapısından
içeri girerken gördüm.Resulullah (sav) hazretlerinin yanına vardım.O anda
hazreti Resulullah (sav)’in unsur sureti olmayan nurani suretini gördüm.Güneşin
nurundan daha saf ve nurlu idi. Hazreti resulullah da şebekeyi şerifin içinden
mübarek ellerini açıp fakire “yürü” dedi.Fakir de yürüdüğüm de beni şebekeyi
şerifin içine aldı.O anda şebekeyi şerifte yok olup kendimden
geçtim
(çıktım) ve ehadiyyetül cem makamını telkin etti.
Hicri bin iki yüz doksan yedi
(1297),miladi bin sekiz yüz seksen iki (1882) tarihinde Usturumca’da odamda
otururken aşıkların sultanı olan Ömer
İbni Fâriz hazretlerinin divanını inceliyordum.Bu sırada kendinden geçtim
,kendimi Mekke’yi Mükerreme’de Müzdelife’de meş’aril haramda buldum ve bu
sırada asker taburları gibi üçer üçer üç tabur asker gördüm.Önlerinde üç kişi
vardı.Sağ tarafta olan zata baktım, “acaba Mekke’yi mükerreme’de odada bize
telkin veren Resulullah’mı dır? Derken o zat cemali şerifini açtı,gördüm ki
Resulullah’tır.yanına vardım,bana dedi ki, “evliyayı ihvanlarımızdır.” Ancak
onları bildiğini,onlara belli etme diye emir de bulundular.Sonra,biz Arafat
tarafına yöneldik,onlar da Müzdelife yönüne gittiler.O’nlardan bize konuşan
olmadı ancak Davud (as) bakıp güldü.Sonra kendime geldim,bu kendinden geçme
yarım saat kadar sürmüştü.
Yine mana da Üsküp’te dışarıda
avluda,hazreti Resulullah (sav)’i gördüm.Abdest almak üzere idi,Fakir de bir
ibrik ile havlu getirdim.suyu dökerek
Hazreti Resulullah’ın abdest almasını sağladım.Avuçlarına su alarak üç
defa başı şeriflerini mesh etti.Elini başından kaldırmadı yani,avucu ile
aynı şekilde önden geriye,geriden öne ve
önden geriye mesh ettiler. “Abdestim böyledir” dediler.Elhamdülillah abdest
senedini kendilerinden almış oldum.Fıkıh
kitaplarında
bunun suretini aradım Halebi Haşiyesi halyetün Naciye’de buldum.
Yine bir rüyada Hazreti Ali
(kv) ve radıyallahü anh ile görüştüm.Bana “Ehli beytten yani evladı resuldensin”
diye müjde verdiler.Hazreti Ayşe(ra) validemizin evlerine girdiler.Ayşe(ra)
validemiz dünya meşrebli olmadığından üzerinde ziynet ve takı yoktu. Hazreti
Hatice (ra)’ın kabri şeriflerinin de
gayet nurlu ve süslü olduğunu gördüm.
Yüce Allah’a hamd olsun
evladı manevi olduğumuz müjdesini aldık.Allah dilediğini doğru yola iletir.
HU
Vefatları
29 cemaziyel ahir 1305 hicri,miladi 12 Mart 1887 tarihinde olup nurlu kabirleri Selânik vilayetine ait
Usturumca kasabasındadır. Allah O’ndan razı olsun..
SADELEŞTİREN : NACİ GÜNEY