30 Ocak 2020 Perşembe

NAS SURESİ


                         Bismillahirrahmanirrahim
“De ki: Cinlerden ve insanlardan; kıvrılıp kıvrılıp saklanan sinip sinip gizlenen vesveseden, o sinsi vesvesecinin kötülüğünden / şerrinden, insanların Rabbine, insanların Melik’ine, insanların ilâh’ına sığınırım.”
(Nas-1,2,3,4,5,6)
                  NAS SURESİNİN YORUMU AÇIKLAMASI
                    Rahman ve Rahim Allah'ın adıyla...
       Övünmek, cümle âlemleri zatından yaratan ve o yarattıklarında mevcut iken kendini gizleyen âlemlerin Rabbine mahsustur. Selama lâyık olan ise, Allah’ın kulu ve elçisi Hz. Muhammed (sav) ve evladı resuldür.    
“De ki: Cinlerden ve insanlardan; kıvrılıp kıvrılıp saklanan sinip sinip gizlenen vesveseden, o sinsi vesvesecinin kötülüğünden / şerrinden,
     Arapça okunuşunda ayette geçen “hannas” ifadesi, şeytanın sinsilik vasfı/özelliği olup geri çekilerek, büzülerek, sinerek, fırsat bulunca da vesvese vermek için dönüp gelen, Besmeleyi, Allah zikrini işitince kaçan, gaflete dalınca tekrar musallat olan şeytanı ifade eder.
     Her insanda görme, işitme, tatma, dokunma ve koklama olan beş zahir Hissi/duyusu olduğu gibi Akıl, idrak, hafıza, hayâl, vehim olan beş batın hissi/duyusu vardır. Ve her insan bu hisler/duyular ile etkilenip müteessir olur. Şeytan; hannas özelliği ile daha ziyade insandaki vehim hissinde barınır. Ki, eğer bir kişi ilim tahsil ettiği akıl hissini işleterek şeriat ilmini tahsil ile abdestli olarak kuranın emir ve yasaklarına uyarsa. Tarikat ilmini tahsil ile de kâmil mürşidin zikri daim telkini kalbine yerleşirse. O kişinin her nefesi zikrullah ile alınıp verildiğinden şeytan, böyle bir kula musallat olamadığı gibi, onu görünce o kulun olduğu yerden uzaklaşıp kaçar. İşte böyle bir insan ancak, kuran kaynaklı ilmi şeriata ilmi tarikata itaat etmekle yüce Allah’a sığınmış olur.
     Şeytan/İblis insanlara kötülüğü/şerri kendi suretiyle görünüp veremez. Çünkü iblis cin taifesindendir ve cinlerin kendine ait suret ve şekli olmaz. Bundan dolayı Şeytan, vehim duyusundaki vesveseyi genellikle falcılık, büyücülük, astrolog vb. gibi gelecekten gaipten haber verme işleri ile uğraşanlar suretinde verdiği gibi, nakıs sahte kâmil olmayan mürşid, irfanı olmayan arif/âlim vb. insan suretlerinde görünerek te verir. Şöyle ki:
      Şeytan Falcı suretinde göründüğünde; ‘üç vakte beş vakte kadar sen şöyle olacaksın böyle olacaksın gibi vb. söylemlerle...’  Şeytan Büyücü sureti ile göründüğünde; ‘sana şöyle şöyle büyü yapılmış, bu büyüyü bozmazsan hastalanrsın, işlerin olumsuz olur gibi vb. ifadelerle…’ Şeytan astrolog suretinde göründüğünde; ‘bu yıl veya önümüzdeki zamanda şöyle şöyle olaylar olacak, falanca kişi ölecek, falanca burçtakiler sevinecek, falanca burçtan olanlar üzülecek gibi vb. ifadelerle…’ Şeytan; zamanın evliyası, zamanın gavsı, zamanın kâmili, arifi, âlimi, dervişi ve mürşidi vb. suretlerle göründüğünde; ‘şahsının veya kontrolündeki organizasyona maddi yardım ve hizmet etmezsen zillete uğrarsın, başın belâdan kurtulmaz. Eğer hizmet eder yardım yaparsan olumsuzluklar senden uzaklaşır vb. gibi telkin ve söylemlerle…’ Şeytan evham / vesvese vererek insana tesir eder.
Bu bahsettiğimiz vb. türdeki vesveseler; şeytanın/İblisin İnsan suretinde görünmesiyle oluşan vesveselerdir.
      Şeytanın Cin olarak tesir edip vesvese vermesi ise şöyledir:
      Cin; latif, yani cisim ve şekil ve suretle alakası olmadan kalbimize gelip vesveseyi / evhamı hareketlendiren havatırlar, yani akıl ve ilimden yoksun/mahrum olan fikir ve düşüncelerdir. İnsandaki Vehim hissi; akıl ile değil de hayâl hissi ile birleşip ittifak ederse, o kişinin vesvese yüklü havatırları hayalinde şekillenip suretlenmekle o kişi cinlere karışır. Ve böyle bir insan Allah’ın Resulünün yolundan uzak kalır. Eğer bir insan akıl hissini işleterek kuran kaynaklı şeriata ve daim zikre mazhar olmaz ise, o kulun vehim hissinde hannas / sinsi vasfı ile barınan şeytan onu her an sapkınlığa, Allah’a ve elçisine asi olma kötülüğüne / şerrine yönlendirir. İşte bu ayetlerde gerek insan suretinde, gerekse cin olarak açığa çıkan vesvesenin, o sinsi vesvesecinin / şeytanın bu tür kötülükleri/şerleri ifade ediliyor…
      Ve devamındaki ayetlerde Şeytanın bu şer ve kötülüklerinden insanın korunmasını beyanla:
“İnsanların Rabbine, insanların Melik’ine, insanların ilâh’ına sığınırım.” Buyruluyor.
       Bu ayetlerde özellikle ifade edilen insanın Rabbine, Melikine, İlâhına sığınmasının izahı ise şöyledir:
Kuran kaynaklı şeriat ve tarikat ilimleri olduğu gibi Hakikat ve marifet ilimleri de vardır. Bunu ifadeyle Pir Seyyid Muhammed Nur Hz: “Kuran şeriat, tarikat, hakikat, marifet ve yedi mertebe üzerine inzâl olmuştur”. Diyor. Yunus Emre Hz. “şeriat tarikat yoldur varana hakikat marifet ondan içeri”. Ve Niyazi Mısri Hz. Şeriatın sözleri hakikatsız bilinmez, marifetin sırları tarikatsız bulunmaz” buyurmuşlardır.
Rivayet olunur ki: “Hz. Resulullah efendimiz mescidin kapısında gördüğü iblise ne işin var burada der, İblis; içerde namaz kılanın namazını bozacağım fakat orada uyuyandan dolayı giremiyorum diyor. O uyuyan kişinin daim zikir ve hikmet ehli birisi olduğunu gören Hz. Resulullah; “hikmet ehlinin uykusu cahilin ibadetinden efdaldir”  buyuruyor. Ki Hikmet ehli; şeriat, tarikat, hakikat ve marifete mazhar olup her tecellide Rabbini tanıyan insanı Kâmil’dir.
      Bunu beyanla; kuran kaynaklı şeriat ve tarikat ilimlerine mazhar olmak insandan şeytanı uzaklaştırdığı gibi, Hakikat ve marifet ilimlerine Mazhar olmak ise, insanı Hakk’a kavuşturup her tecellisinde Rabbini müşahedeye eriştirir.
        Hakikate göre; Rabbine arif olup Rabbine Kavuşmak için yaratılan insanı; Gözünün gördükleri, sahibi oldukları, muhabbet ettiği / sevdiği şeylerin tesiri Hak’tan ayırır. Ve insanı Hak’tan ayıran bu şeylere masiva, yani kulu cenabı Hak’tan ayıran gayrıyet denir. Ki bir kulun bu masivadan / gayrıyetten kurtulabilmesi için; Gözünün Hakk’ın gayrısı olarak gördüklerinden insanların Rabbine. Kendine ve halka nisbet ederek zan ile sahiplendiklerinden insanların Malikine. Hakk’ın gayrısına muhabbet ederek sevdiklerinden insanların İlâhına sığınması icap eder. Şöyle ki:           

İnsanın Rabbine sığınması
:


      Cümle âlemleri kendi zat-ı mevcudiyetinden yaratan/halkeden yüce Allah’ın, vahdet’inden (Bir’liğinden) kesret/çokluk âlemindeki zahir olup açığa çıkışı Rububiyetidir. Ve bunu ifadeyle; Hadisi şerifte; “Rabbiniz apaçıktır onu örtecek bir şey yoktur” buyrulduğu gibi kuranda “… o zahirdir/apaçıktır…” (Hadid-3) beyanı ve benzer beyanlar vardır. Pir seyyid Muhammed Nur Hz: “Rububiyet mevcudata hastır” diyor. Ki ehli kemal; “Rububiyet umumi Rab ve özel Rab olmakla tesir eder. Umumi olan Rab âlemlerin rabbi’dir, özel olan Rab ise her insanın hiç kimseye benzemeyen kendine ait özelliğidir” demişlerdir.
      Bir insanın gözünün gördüğü masivadan/gayrıyet tesirinden arınıp Rabbine sığınabilmesi için; insanın gerek enfusunda (kendinde), gerekse afakında (kendisinin haricinde) cümle eşyada Rububiyetiyle mevcut ve zahir olan Rabbine itaat etmesi, zikri daim uyanıklığıyla gafletten uyanması, tevhidi Hakiki irfanıyla cehaletten arınıp, Rabbine arif olması ve Rabbine kavuşması icap eder…

İnsanın Melikine sığınması:


       Melik; mülkün sahibi demektir. Ki bunu beyanla Kuranı kerimde; “O gün onlar ortaya çıkarlar. Hiçbir şeyleri Allah'a gizli kalmaz. Kimindir bugün mülk/saltanat? O Vâhid/Bir ve Kahhâr olan Allah'ın!” (Mümin-16) Buyrulur. Yüce Allah Rububiyetiyle cümle varlıkta mevcut ve zahir olduğu gibi, insanın ve cümle varlığın / mülkün sahibi olmakla da Malik’tir. Çünkü cenabı Hak Hz.leri zat’ı tekliğinden sıfatlarını, sıfatlarından isimleri ve fiilleri ile tecelli etmesiyle cümle âlemler yaratıldı ve halen yaratılmakta. Ki dünyada ahrette görünen ve görünmeyen cümle varlıklarda yüce tanrı zatı ile mevcuttur. Eğer Hakk’ın zat’ı mevcudiyeti olmasa hiçbir şey var olmaz. Her şey Hakk’ın zatı ile var olup zindedir. Bu itibarla yüce Allah cümle mülkün varlığın hükümdarıdır Maliki’dir.
       Fakat insan; kendine nisbet ettiği vücudu varlığına, sosyal çevresine, mal mülk ve makamına gaflet ve cehaletle sahip / Malik olduğunu zannetmekle, masivayı/gayrıyeti Hakk’a perde yapar. Ve Malik olan Allah’tan gaflet ederek Cenabı Hakk’a kavuşamaz. İşte bu ayette insanın kendinde ve cümle varlık ve mülkte Malik olan Allah’ı, ilmi tevhid marifetiyle tanıyıp, ona vuslat edip kavuşmasını ifadeyle; İnsanın Malikine sığınması beyan olunuyor...

İnsanın ilâhına sığınması:
      Kuranı kerimdeYerde Gökte Allah’tan başka ilâhlar olsa idi ikisi de fâsid olmuş gitmişti…” (Enbiya- 22) Buyrulur. Bu ve benzer ayet beyanlarından anlaşıldığı gibi Allah’tan başka, Allah’tan gayrı ilah yoktur. Fakat insan cehaletle gaflete düşer ve Allah’tan gayrısını ilâh edinir ki, bunu ifadeyle kuranda; “şu arzusunu/hevasını ilâh edineni gördünmü” (casiye-23, Furkan-43) buyrulur.
      Bir kişinin hevasını / arzusunu ilâh edinmesinin izahı şöyledir:
İnsan, nefsinde/kendinde ve cümle âlemlerde mevcut olan cenabı Hak’tan başka şeylere yönelerek Hakk’ın gayrısına zannıyla muhabbet ederse, o muhabbet ettiği / sevdiği şeyi kişi ilâh edinmiş olur. Bunu beyanla ehli kemal; “her kalpte insanın nefsine hoş gelen şeylerin muhabbeti (sevgisi) vardır, bunların hangisi kalpte galip olursa insan o galip olanla meşgul olmakla, o muhabbet edip sevdiği şey doğrultusunda kulluk yapar,” demişlerdir. Hz. Mevlana ise; “Göz nereye bakar gönül oraya akar, Gönül nereye akar ayak oraya koşar.” Buyurmuştur.
      Oysa Hakikat’a göre insan, Yüce Allah’a Kuran kaynaklı ilmi şeriatla itaat, kuran kaynaklı ilmi tarikatla muhabbet edip, onu tevhidi hakiki marifetiyle tanıyarak Hakk’a kavuşması için yaratıldı. Ve bunun için insan bu yeryüzü âleminde imtihan oluyor. Eğer bir insan, zikri daim ve tevhidi hakiki keşfi irfanıyla kalbindeki gayrıyet muhabbetlerine Allah’ın muhabbetini galip kılarsa, o insanın ilâhı o zaman Allah olur. Ve o kul kendinde ve cümle eşyada mevcut olan Allah’a muhabbetle itaat ederek, vuslat edip kavuşur ve Hakk’ın Beka’sı ile ebedi beka bulur. Ve böylece insanların ilâhı olan Allah’a sığınır… Vesselam.

      Velhasıl; Baştan sona muazzam bir dua / niyaz olan Nas suresinin yorumu / açıklaması hatalarıyla beraber tamamlandı. Yüce Allah her şeyi en iyi bilendir.
                                                Nejdet ŞAHİN
                                                14 Ocak 2020

FELÂK SURESİ


                          Bismillâhirrahmanirrahim
“De ki: Yarattıklarının/Halk ettiklerinin şerrinden, Çöktüğü zaman karanlığın şerrinden! Düğümlere üfleyip tüküren üfürükçülerin şerrinden, Kıskandığı zaman hasetçinin şerrinden, Yarılan karanlıktan çıkan sabahın Rabbine sığınırım! ..."(Felak-1,2,3,4,5)
                   SURENİN YORUMU AÇIKLAMASI
     Allaha hamd Resulüne ehlibeytine/evladı resule selam olsun, Rabbim bizleri onlardan ve meclisinden ayrı kalma şerrinden muhafaza etsin
                    Rahman ve Rahim Allah'ın adıyla...
“De ki: Yarattıklarının/Halk ettiklerinin şerrinden,”
         Allah tarafından Yaratılan / halkedilen herhangi bir şey, eğer insanı Muhammedi kulluktan alıkoyar ve uzaklaştırır ise, o zaman şerdir / kötüdür. Şöyle ki:
      Yüce Allah kendini ve resulünü/elçisini dinleyip itaat etmesi ve rabbine vasıl olup kavuşması için insanı yaratmıştır.
Bunu ifadeyle kuranda, Allah’a itaat edin Resule/elçiye itaat edin ve onlara itaatsizlikten sakının...” (Maide - 92) Ve "Biz gökleri, yeri ve bunlar arasındakileri eğlenmek için yaratmadık. İkisini de sadece Hakk’ı göstermek üzere yarattık…” (Duhan- 38,39) Buyrulduğu gibi, kutsi beyanında ise yüce Allah; “Ben bir gizli hazine idim, bilinmekliğime muhabbet ettim / âşık oldum halkı yarattım.” (Hadisi kutsi) diyor.
       Bu itibarla açığa çıkan bir yaratılış / halkıyet eğer insanı Allah ve elçisinin buyurduğu emir ve yasaklara itaat etmekten, Allah ve elçisinden uzaklaştırıp alıkoyar ise, işte o yaratılış / halkıyet kul için şer’dir. Çünkü Allah’a ve elçisine itaat etmeyip isyan etmek, o kulun ahret âlemindeki amel cehennemini oluşturur. Eğer bir yaratılış / halkıyet insanın kendinde ve cümle âlemde zahir / apaçık olan rabbine kavuşmasına perde olur da, onu cenabı Hak’tan ayrı koyarsa, o yaratılış o halkıyet her ne olursa olsun şer’dir. Çünkü insanın kendinde ve cümle eşyada mevcut ve zahir / apaçık olan rabbine bu imtihan âleminde kavuşamadan rabbinden ayrı kalması, insanın dünya ve ahret ebedi olan cehalet cehennemini oluşturur. Ki böyle bir insan dünya ve ahiret rabbine vuslat/kavuşma rahmetinden ebediyen mahrum kalma şerrine / kötülüğüne mazhar olur, Allah muhafaza etsin.
       Bu itibarla, insanı Allah’a ve resulüne itaatten alıkoyup uzaklaştıran, ve insanın rabbine kavuşmasına mani engel olan her halkıyet / yaratılış şerdir / kötüdür.
“Çöktüğü zaman karanlığın şerrinden!”
     Karanlığın şerri: Cehalet karanlığından meydana gelip hasıl olan şerlerdir. Ki bir kulun başına dünya ve ahrete ait her ne olumsuzluk kötülük gelirse gelsin, onun kaynağı muhakkak cehalettir. Bunu ifadeyle Hz. Resulullah (sav) efendimiz “Cehalet her kötülüğün anasıdır” buyurmuştur.
      İşte bu cehalet karanlığından bir insan ancak ilim ve irfan tahsil etmekle kurtulur. Bunu ifadeyle Hadisi şerifte “Dünyayı isteyen ilme sarılsın, ahireti isteyen ilme sarılsın, her ikisini isteyen de ilme sarılsın,” buyrulur ki, ilim tahsil edilen okullar üçtür:
Birincisi; çocukların tahsil gördüğü ilkokul dengi okuldur ki, orada harfler, rakamlar, okuma yazma öğrenilir.
İkincisi; eskiden medrese denilen şimdiki meslek öğrenilen ihtisas tahsil edilen yüksek okul fakülte ve üniversitelerdir.
Üçüncüsü; İrfan mektebidir / okuludur. Bu okul; zamanın kâmil mürşidinden insanın zikri daim ve tevhidi hakiki tahsili görmesidir. Ki bu okulda insan kendinin ve eşyanın hakikatine arif olur. Ve kendinde ve cümle eşyada mevcut ve zahir (apaçık) olan rabbine vasıl olup kavuşur.
     Bir insan irfan mektebinde kâmil mürşidin irşadıyla aydınlanırsa ancak, cehalet karanlığı şerrinden kurtulup insanı kâmil mertebesine yükselir. Ve Muhammedi kulluk üzere dünya ahret var olur.
Ki, Yunus emre, Hacı bektaşı veli, hacı bayramı veli, Mevlana, Niyazi mısri, Pir seyyid Muhammed nur, Hasan Fehmi tezdoğan, Abdülmalik Hilmi Hazeratları vb. Gibi daha nice insanı kâmil Hak âşıkları Bu irfan mektabinde yetişmişlerdir.
      Velhasıl; bir kulu ilim ve irfan tahsil etmekten alıkoyan her türlü halkıyet / yaratılış, cehalet karanlığının şerridir / kötülüğüdür. Vesselam.
“Düğümlere üfleyip tüküren üfürükçülerin şerrinden!”
      Bu ayette geçen üfürükçülerin şerrini / kötülüğünü ifadeyle yüce Allah; Ey iman edenler! Uyuşturucu / şarap, kumar, tapılmak için dikilen taşlar, fal okları şeytan işi birer pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.(Maide-90) VeBüyücülerin kurtuluşu yoktur." (Yunus-77) Buyrur. Bu ve benzeri ayet beyanlarında açıkça ifade edildiği gibi Bu düğümlere üfleyip tüküren üfürükçüler: Her türdeki Falcılık, astrolog, büyü, tılısım vb. gibi işler yaparak gelecekten ve gaipten haber verdiğini ifade edenlerden meydana gelen kötülük ve şerlerdir.
      Bunlara ilaveten bazı nakıs/eksik kâmil olmayan mürşidlerden hasıl olan şer / kötülük vardır. Ki bunlar, kendilerini hayalen veya resimlerini taraftarlarına rabıta yaptırırlar. Ve ‘şeyhin / mürşidin senin her halini bilir, gece yatakta sağa sola döndüğünü bilir, görür’ derler. ‘Ve o taraftarlarına bir iyilik gelirse bu mürşidin himmeti/yardımıdır’ derler. Eğer bir olumsuzluk gelirse senin sadakatsızlığındandır, hizmet etmediğindendir, rabıtanı veya virdlerini az eksik yaptığındandır’ gibi vb. telkin ve söylemlerle, taraftarı olan insanları evhama vesveseye sürükleyerek onlardan siyasi, ekonomik vb. beşeri menfaatler sağlarlar. İşte böyle kâmil olmayan eksik / nakıs mürşidlerin bu gibi vb. faaliyetleri de insanı doğru yolundan alıkoyup uzaklaştıran şerdir / kötülüktür.
“Kıskandığı zaman hasetçinin şerrinden..."
        Hasetçi: Başkasında var olan nefsani bir değerin, yalnızca kendinde olmasını isteyip, bunun için didinip çaba gösteren kişidir. Böyle haset kişilerde tamahkârlık galip gelir ve o tamahkârlık o insana asla fayda vermez. Çünkü hased ve tamah insanın potansiyelindeki hırs, kin, nefret vb. şer / kötü huyları hasletleri açığa çıkarır. Ki, bu huy ve hasletler o insanın başına her çeşit şer yüklü dert ve bela getirir. İşte bu ayette beyan olunan şer, böyle hasetçilerin şerridir / kötülüğüdür. Vesselam.

 "Yarılan karanlıktan çıkan sabahın Rabbine sığınırım!”.
       Yani; tüm şerlerin kötülüklerin kaynağı olan cehalet karanlığından kullarını çıkarıp, hidayet-i nur-u Muhammed sabahı aydınlığına eriştiren Rabbine sığınırım de, demektir.
Ki bu sığınma: Yüce Allah’ın emir ve yasaklarına itaat etmesiyle beraber insanın; kendinde ve cümle varlıkta rububiyetiyle mevcut ve zahir (apaçık) olan Rabbini, daim zikir uyanıklığı ve Tevhidi hakiki irfanıyla tanıyıp, Rabbine kavuşmasıyla mümkün olur.
      Felak suresinin yorumu açıklaması hatalarıyla beraber tamamlandı. Her şeyi en iyi bilen ancak Allah’tır.
                                                         Nejdet ŞAHİN
                                                        12 OCAK 2020