25 Nisan 2020 Cumartesi

RAMAZAN AYI (Abdulmalik Hilmi divanı şerhinden/açıklamasından)


BİSMİLLÂHİRRAHMANİRRAHİM

                                             Hamdulillah kim yetişti ramazan
Kalbimiz buldu hayat ve Cavidan

Cavidan; daimi, kalıcı, ebedî demektir. Hac ibadeti insanın ömrüyle, zekât ibadeti seneyle, (yılla) namaz her gün beş vakit saatle kayıtlı olduğu gibi oruç, ramazan ayı ile kayıtlı İslam’ın beş şartından/farzından biri olan ibadettir. Bunu beyanla kuranda;Ramazan o aydır ki; insanlara kılavuz olan, iyi-kötü ayrımıyla hidayetten kanıtlar getiren Kur'an, onda indirilmiştir. O halde bu aya ulaşanınız onu oruçlu geçirsin…” (Bakara- 185) Buyrulur.
 İslam dininin her temel değerinin ilmi şeriat ile alâkalı zahir/dış yönü olduğu gibi,ilmi hakikat ile alâkalı batıni içeriği de vardır.

Orucun şeriat ile ilgili zahiri yönü: Ramazan ayına ulaşan müminin ramazan ayı bitene kadar, sahurvakti olan sabahtan akşam olan iftar vaktine kadar yemekten, içmekten ve orucu bozacak şeylerden imsak etmesidir.(kesilmesidir) Yani orucu bozacak şeylerden kesilip uzak kalmasıdır. Her kim bu şekilde ramazan ayında oruç tutarsa o kimse, ilmi şeriata göre Allah’ın emri olan oruç farziyetini yerine getirmiş olur. Vesselam.

Orucun hakikati ile ilgili batıni içerik yönü ise; Kul’u rabbinden ayıran masivadan/gayriyetten imsak edilmesidir. Yani Hak’tan ayrı olan her şeyden kulun uzak kalıp kesilmesidir. Ki bu oruç, ramazan ayı ile kayıtlı olmayıp her zamanda tutulan daimi oruçtur. Bir kimse ancak bu oruçla Hakk’ın gayrısı olan masivadan, yani kulu rabbinden ayıran her bir şeyden imsak edip kesilir ise, rabbine kavuşmakla iftar eder. Bunu ifadeyle Hz. resulullah efendimiz; “Oruçlunun iki sevinci vardır, biri iftar ettiği zaman, biri de rabbine kavuştuğu zamandır” Diyor. Ki hadiste ifade edilen sevincin biri, şeriat orucunu tutan müminin iftar ettiği andaki sevincidir. Diğeri ise, hakikat orucunu tutan müminin rabbine vuslat etmesinin, yani rabbine kavuşmasının sevincidir.

    Gelmiş geçmiş ve mevcut olan cümle ehli kemal ve arifibillâh, hem ramazan ayında yemekten içmekten ve orucu bozacak şeylerden imsak ederek şeriat orucunu tuttuğu gibi, orucun hakikati icabınca tüm masiva ve gayriyetten daima imsak ederek Hakk’a vuslatla/kavuşmakla iftar etmişlerdir. Ve hadisi şerifte buyrulan oruçlunun her iki sevincini tatmışlardır.
      Bu itibarla; mesleki resul-u Melami salikleri ve kâmili, muhakkak ramazan ayında orucunu tatmakla beraber, orucun hakikati gereği cümle gayriyetten imsak ederek rabbine vuslat iftarı ile yaşadıkları için Malik Efendi Hz; Allaha hamdolsun ki ramazan ayı gelip yetişti de, kalbimiz hayatı câvidan buldu diyor. Yani ramazan orucunu zahiren tutmakla beraber, orucun hakikati gereği Hakk’a kavuşma iftarıyla rabbin ebedi ve daimi diriliği ile kalbimiz hayat buldu, demektir. 

                      Serteser hep nurula doldu cihan
                      Arş u ala hem zemin ve asuman

Serteser; baştanbaşa. Zemin; yeryüzü. Asuman; Gökyüzü, sema.Demektir.
Ki Ramazan ayı geldiğinde tüm İslam âleminde iyiliklere, rahmeti rahime yönelik değişiklikler olur. Ve bu değişiklikle müminler hayır ve hasenata daha çok rağbet ederek önem verirler. Bu itibarla zekâtlar, sadaklar, infaklar genellikle ramazan ayında verilmeye gayret edilir ve bu ayda oruçlu olunduğu için günahlardan uzak kalmaya daha dikkat edilir. Bu ve benzer davranışların sergilendiği ramazan ayının gelmesi, müminler için hidayet yüklü rahmeti rahimin galip ve hâkim olduğu bir iklimi oluşturur.
     Ramazan ayına mahsus olan orucun hakikati mazhariyetiyle gayriyet ve masivadan imsak ederek, Hakk’a kavuşmakla iftar etmek ise; Kişinin müşahedesinde kendinde ve cümle âlemde Hak’tan gayrı bir şey bırakmadığından kul, her nereye baksa Hak’tan gayrı görmez. Ve böyle bir kulun nazarında “Allah göklerin ve yerlerin nurudur…” (Nur- 35) beyanı hikmetince, daima rabbini müşahede nur-u aydınlığı hâkim olur.  
      Bunu ifadeyle; Ramazan gelince serteser (baştanbaşa) hep nurula doldu cihan. 'Arş u ala hem zemin (yeryüzü) ve asuman (sema, gökyüzü) buyruluyor.

                      Masiva savmını kim tuttu ey can
                      Oldu Hak maksûdı onun bi güman

Masiva; Gayriyet, Hak’tan ayrı olanlar, Maksud; istenen şey, savm; oruç, bigüman; şeksiz şüphesiz, anlamlarına gelir.
Bu itibarla; Orucun leddun-i hakikati gereğince masivadan, yani Hak’tan gayrı olan cümle varlıktan imsak ederek (kesilerek) hakikat savmını/orucunu her kim tuttu ise, bigüman yani şeksiz ve süphesiz ehli zikrin ve ariflerin maksadı olan Hakk’a vuslat (kavuşmak) o kişinin iftarı oldu, deniliyor.

                            Perhiz olan variyetten bil heman
                           "Vahtisaba" sırrı bildi sadıkan

     Perhiz; Var olan nimetlerden yasaklı olarak onlardan uzak olmak ve yememek içmemek, variyet; varlıklar, nispet varlıklar, vaktisaba; sabah, imsak vakti, sadıkan; sadıklar, anlamındadır.
İlmi hakikate göre vaktisaba, kulun cehaletle kendinin ve cümle âlemin var olduğunu zannettiği nispet varlıklardan/variyetten perhiz etme vaktidir. Ki bu vakit fenafillâh mertebeleri olan tevhidi efal, tevhidi sıfat ve tevhidi zat makamlarıdır. Ve gelmiş geçmiş cümle ehli kemal ve sadıklar bu fenafillâh makamlarının keşfi irfanına mazhar olmuşlardır.
Bunu ifadeyle vaktisaba sırrını, yani imsak ve sabah vaktinin sırrını cümle mesleki resul sadıkları bilip arif oldular demektir.    
                     
                      Canın içre dinle Mâlik ramazan
                      Şafak verir hem nur-ı iman tâlian

İman: imanı taklit, imanı istidlâl (delilli iman) ve hakiki (kâmil) iman olmakla iman üç kısımdır. Ki hakiki imana mensup olan kâmil müminlerin nazarında hep Hak olur. Ve onlar, Hak’tan başka bir şey görmezler.
Bunu beyanla Malik ef. Hz. kendini muhatap ederek bizlere; Ramazan ayındaki şeriat orucunu kesinlikle, muhakkak tut. Fakat bu orucu tutmakla yetinmeyip hakikat orucunu da tut. Ve bu orucu görmek, işitmek, tatmak, dokunmak, koklamak, akıl etmek, idrak etmek, hıfzetmek, hayal ve vehimetmek olan tüm zahir batın hislerinle/duyularınla rabbini müşahede ederek canında/ruhunda hisset. O zaman “Allah göklerin ve yerlerin nurudur…” (Nur- 35) imanının şafağına yani yerlerde göklerde, cümle âlemlerde ve kendi varlığında vahdet-i zat tecellisinin nur-u aydınlığına kavuşup, hakiki/kâmil iman tulûuna/doğuşuna mazhar olursun, diyor.
Allah her şeyi en iyi bilen ve açıklayandır. Vesselam.

Şiir: Abdulmalik Hilmi Hz.
Şerh/açıklama: Nejdet ŞAHİN



7 Nisan 2020 Salı

BERAT KANDİLİN’DEKİ HİKMETLER


Kullarına, Hz. Muhammed (sav) kulluğuna erişebilmeyi ve manevi evlad-ı Resule / ehli beyte dâhil olabilmeyi lütfeden Allah’a hamdolsun. 
Hicri takvime göre şaban ayının onbeşindeki Berat Kandili, zahiren yani şeriat âlimleri tarafından günahlardan af olunup berat etmek olarak değerlendirilerek kutlanır.
      Ehli kemâl ve ehli irfan ise Kur’an’daki; “Ha mim o ayan beyan/apaçık gösteren kitaba yemin olsun ki biz onu mübarek/ kutlu/ bereketli bir gecede indirdik hikmetlerle dolu her iş ve oluş o gecede ayırt edilir.” (Duhan suresi, 1-4) ayet beyanlarında geçen “mübarek / kutlu gece” den maksadın berat gecesi olduğu, “Mübarek gecede inen”den maksadın ise “Nur-u Muhammed” (sav) olduğunu belirtmişlerdir. Ayrıca birinci ayetteki “Ha”ve“Mim” harflerinden “Ha”nınCenab-ı Hakk’ı, “Mim”in ise Hz. Muhammed’i remiz ettiği ifade edilerek; Hak tecelli ederek Muhammedi zuhura getirdi.” veya “Hak, Muhammed yüzü ile göründü.diyerek, bu ayetlere mana vermişlerdir.
     Bizim de aynen katıldığımız bu ehli irfan ve ehli kemal beyanları ışığında, berat gecesinin leddun-i manası şöyledir:
Mevlid kandilinde halk kesreti / çokluğu içinde Nur-u Muhammed zuhuru aydınlığını bulan bir kulun, Regaip’ le kalbine sirayet eden “zikrullah Muhammed mayasının” kabarıp, o kulun zahir ve batın bütün duygu ve hislerini kaplayarak kulluğunda, Nur-u Muhammed’in hakim olmasının berat’ını ifade eder.Çünkü Berat bir rüşt olgunluk erişimidir. Bu rüşd yani kemalât kulun Nur-u Muhammed mazhariyetine ulaşıp, Muhammed-i bir kullukla, yani Muhammed’çe yaşamasıdır.Ki bu aynı zamanda “şaban benim ayımdır,” hadisi şerifindeki hikmetin, Muhammed-i kulluk marifetiyle kulda açığa çıkıp etrafını aydınlatışıdır.
   Berat gecesinde Hz. Peygamber Efendimiz secdede iken, yüksek ve duyulacak bir sesle; “Azabından affına, gazabından rızana, senden yine sana sığınıyorum, ben seni lâyıkıyla övemem sen kendini övdüğün gibi yücesin.” buyurmuş. Ve bu duayı Hz. Ayşe validemizden etrafına yayıp duyurmasını istemiştir. Ehli kemal olan arifler, bu duası ile Hz. Resulullah’ın “azabından affına” dediğinde ilmi şeriat’a göre, “gazabından rızana” dediğinde ilmi tarikat gereğince,“senden yine sana” dediğinde ilmi hakikat icabınca,“ben seni lâyıkıyla övemem sen kendini övdüğün gibi yücesin.”Dediğinde ise ilmi marifet hikmetince Allah’a sığındığını beyan etmişlerdir. Bu itibarla berat kandilinin ledduni manasına ulaşan bir kul, şeriat, tarikat, hakikat ve marifet’in sırlarına aşina bir kemale erişerek, Muhammed-i kulluk marifetiyle Cenabı Hakk’ın halk zuhurunu, yani vahdetin kesreti olan tecellilerini müşahede eder. Ve böyle bir kul, ayetteki “Hikmetlerle dolu her iş ve oluş o gece ayırt edilir” beyan gereği vahdetin kesretini oluşturan her tecelliyi, kemalâtıyla yerli yerinde ayırt ederek tanır.
İşte böyle berat kandilinin hikmetine ulaşmış Muhammed’çe yaşayan bir kul’da, hidayeti nur-u Muhammed marifetininBerat’ı, ayın bedir yani ayın tam yuvarlak (dolunay) olarak açığa çıktığı zaman ki gibi parladığından, berat kandili şaban ayının 15 inde kutlanır. Allah her şeyi en iyi bilendir. 

   10 Ağustos 2009 Salihli                                                                                                                          
Nejdet Şahin