21 Haziran 2011 Salı

Ya Rabbi beni ağyare saldırma

Ya Rabbi beni ağyare saldırma

Bu'd firkatin narına yandırma

Mutad et kalbimi zikrinle daim

Uyandır nevm-i gaflete daldırma



Ya Rabbi, beni ağyare saldırma… Ağyar; yardan, sevgiliden gayri olanlardır. “Ey Rabbim, senden gayrı olan şeylerle meşgul olmayayım, bu konuda bana yardım et.” demektir. Bu'd firkat narı; uzaklık, ayrılık ateşi demektir. Aşığın, maşukundan uzak ve ayrı kalması, aşığa nasıl azap ve ateş ise, aynı şekilde Rabbinden uzak ve ayrı kalması kulun ateşidir / narıdır. Bu itibarla “Ey Rabbim, senden uzak ve ayrı kalmak narı ile bende tecelli etme.” buyruluyor. Devamla “Mutad et kalbimi zikrinle daim / Uyandır nevm-i gaflete daldırma…” Yani “Ey Rabbim, benim kalbimi zikr-i daim zevkinin tadıyla uyandır, gaflet uykusunda olmayayım, daim zikrin uyanıklığını bana ihsan et.” demektir.



Bad-ı seher-i aşkını kalbimde

Estir erisin ol şirk-i hafiye

Şems-i hakikatin tığını saldır

Açılsın marifet gülün soldurma



Bad-ı seher-i aşk; sabah seherde esen latif ve tatlı yelin muhabbeti demektir. Mana itibariyle ise; zikr-i daim ve tevhid-i ef’al, tevhid-i sıfat keşfi irfaniyetinin kalbe yerleşmesiyle hasıl olan aşk-ı ilahiye beni mazhar kıl ki, şirk-i hafi yani gizli şirkten kurtulayım, demektir. Çünkü Hz. Resulullah Efendimiz: “Ben ümmetimin açık şirkinden değil gizli şirkinden korkarım.” buyurmuştur.

Hasan Fehmi Hazretlerinin, ilahi aşkla erisin dediği şirk-i hafiye, Hz. Resulullah’ın ümmeti için korkup endişe ettiği, gizli şirk işleyenlerden olmamaktır. Gizli şirkin çaresi tevhid-i hakiki irfaniyetidir. Zikr-i daim uyanıklığıyla tevhid mertebelerinin irfaniyetine ulaşmayan kimse gizli şirkten arınmış olmaz. ‘Şems-i hakikat tığını saldır / Açılsın marifet gülün soldurma’ demek ise: Beni tevhid-i hakiki irfaniyetine mazhar kıl. Tevhid-i hakiki keşfi aydınlığıyla, enfus - afak her nereye baksam, Rabbimi müşahede etme marifetinin zevkine mazhar olayım, demektir. Çünkü ilm-i tevhidin marifeti haricinde kalan cümle anlayışlar fani, geçici olduğundan solar. Bu geçici olup solan anlayışlar, kulu Rabbine kavuşturmaz. Tevhid-i hakiki marifeti ise kulu Rabbine vasıl eder ki, bu vuslat ebedi, yani baki olup solmayan bir marifettir. Bu aynı zamanda meslek-i Resul irşadıyla hasıl olan Muhammedi bir kulluk olduğundan, bu kulluğun marifeti ebedi olup cümle alemlerde devam eder ve kul cümle alemlerde daima Rabbine vuslat zevkiyle yaşar.

Çünkü hadis-i şerifte: “Allah kuluna bir çok nimet verir fakat geri alabilir. İki nimet vardır ki, Allah kuluna verdi mi onları geri almaz. Geri almak, Allah’ın şanından değildir. Bu nimetlerin birincisi, kulun kalbi zikr-i daimle kuruldu mu onu bir daha durdurmaz, diğeri ise; Allah kuluyla arasındaki perdeyi kaldırdı mı, bir daha örtmez.” Buyrulmuştur.



Özümü özünden olduğun bildir

Sözümü sözünden olduğun bildir

Emraz-ı averi gözümden kaldır

Biri bir göreyim, iki sandırma



Kur’an-ı Kerim’de “…Ben çamurdan bir insan yaratacağım. Onu kıvama erdirip içine ruhumdan üflediğimde…” (Sad, 71-72) Başka bir ayette ise “…kendi ruhundan üfledi…” (Secde, 9) buyrulmaktadır. Bu ayetlerin beyanından anlaşılacağı gibi, herkesin özü yani ruhu, Cenab-ı Hak’tan olup, Hakk’ın harici ve gayrısı değildir. Fakat insan cehaletle, kendisini Hakk’ın varlığından ayrı zanneder. Bu cehalet ve zanlardan kurtarmak için peygamberler, pirler; alimler insanlara tebliğ ve irşadda bulunurlar.

İnsanı bu cehalet ve zanlardan kurtaracak tevhid-i hakiki irfaniyetidir. Ki, ancak tevhid-i hakiki irfaniyetine ulaşan kimse, kendi nefsinin, yani öz varlığının Hakk’ın gayrisi olmadığını müşahede eder ve kendi özü ile Hakk’ın özünün aynı olduğuna arif olur. İşte Hasan Fehmi Hazretleri, Beni öyle bir keşf-i irfaniyete mazhar kıl ki, özüm nasıl özündendir, sözüm nasıl sözündendir, ben bileyim.” diyor.

Emraz-ı aver; şaşılık hastalığıdır. Gözleri şaşı olan kimseler, gözlerinin kaymasından dolayı bir olan eşyayı, yani bardak, sandalye, masa vb. iki tane olarak görürler. Mana itibariyle şaşı olanlar ise, kendini, cümle varlığı ve eşyayı; Hakk’ın varlığının harici zannederek, Hakk’ın varlığından ayrı görür. Yani hakikatte tek olan varlığı ikileştirir. İşte Hasan Fehmi Hazretleri: “Ben senin varlığını, kendimin ve eşyanın varlığından gayrı, iki ayrı varlık olarak görmeyeyim. Bir’i bir göreyim, iki zannetmeyeyim.” diyor.

Çünkü Allah bütün mevcudatta ve malumatta, yani bilinen, görülen ve görünmeyen her yerde efal, sıfat ve zat tecellisiyle zahir olduğundan, Allah’tan başka bir varlık yoktur. Bunu beyanla Kur’an’da “…O’nun veçhinden / yüzünden başka her şey helaktadır, yokluktadır…” (Kasas, 88) Buyrulmuştur. Allahualem.



Hadis-i kudsinde kim buyurdun sen

Sevdiğin kuluna hep verirsin sen

Gözünden görmeye göz olursun sen

Bu zümre kullardan beni ayırma



Cenab-ı Hak, hadis-i kudside “Bir kulum bana nafilelerle öyle bir yaklaşır ki, onun görmesine göz olurum, işitmesine kulak olurum; yürümesine ayak, tutmasına el olurum. O benimle görür, o benimle işitir, o benimle yürür, o benimle işler.” Buyuruyor.

Fehmi Efendi Hazretleri, bu kudsi hadise atıfta bulunarak “Ey Allah’ım, beni de kudsi hadisinde bahsettiğin sana nevafille yakın olmuş kullarından eyle, beni o kulların irfaniyetinden ve onlarla arkadaşlıktan mahrum bırakma, ben o kullarınla daima beraber olayım.” diyor.



Sehab-ı cehlimi kaldır arada

Nur-ı irfan ziya salsın her yandan

Göreyim cemalin ben ben olmadan

Sözümü serab-ı zille kaydırma



Nasıl ki bulut güneşin ışığını engelleyip, gündüzü karartıyorsa; irfaniyetin aydınlığına da, cehalet bulutu engeldir. Çünkü cehalet, kulu ariflerden, ehl-i kemalden uzaklaştırarak, mürşid-i kamilin irfaniyetinden ve irşadından istifade edemeyerek cehlin karanlığında kalmasına sebep olur. İşte bunu beyanla Hasan Fehmi Hazretleri “Cehalet bulutu aramıza girmesin, Rabbim ben daima seninle beraber olma irşadının aydınlığı içinde olayım ve göreyim cemalini, ben ben olmadan...” diyor.

Ehl-i tarikatın ve ehl-i zahirin en alimleri, bu alemde Hakk’ın isimleri, fiilleri, sıfatları ile zuhur ettiğine ve Allah’ın zatının mevcut olmayıp mevhum olduğuna inanarak, kendi varlıklarını Hak’tan ayrı zannederler. Bunlar, sıfatıyyun olarak da tabir edilir ki, bunlar makamat-ı tevhidin müşahedesinden mahrum olduklarından, kendi varlıklarını Hakk’ın varlığından ayrı bilir ve öyle inanırlar.

Hasan Fehmi Hazretleri “Ehl-i tarik ve ulema-i zahir gibi, seni kendi varlığımdan ayrı olarak bilmeyeyim; ben fenafillah yokluğu, hiçliğiyle nispet varlığım olmadan göreyim senin güzel yüzünü, cemalini...” diyor.

‘Gözümü serab-ı zille kaydırma’ demek ise: Serap, daha ziyade sıcağın harareti ile görünen su, yeşillik vb. hayaldir ki, karşıdan baktığında var zannedersin, fakat gider bakarsın ki biraz evvel görünenin aslı yoktur. Serap göz yanılması olup, aslı olmayan şeydir. İşte bu alemde ve cümle alemlerde Hak’tan gayrı görünen her şey seraptır. Aslolan Hak’tır, çünkü Hak’tan gayrı yoktur. İşte Hasan Fehmi Hazretleri “Benim gözümü serap olan gayriyete, senden başkasına kaydırma, ben Hak’tan gayri görmeyeyim.” diyor.

Vaslına muhabbet nimettir bana

Birliğe ulaşmak izzettir bana

Hicab-ı cenneti set çekme bana

Huri gılman ile beni kandırma



Bir kulun mazhar olacağı en yüce nimet, Rabbine vuslat etme sevgisidir, muhabbetidir. Çünkü ancak bu muhabbet, kulu, yaradılışının yüce gayesine, yani Rabbine kavuşturur. Mecnun’a ‘Hz. Ali mi haklı idi yoksa Muaviye mi?’ diye sorulunca, Mecnun cevaben: “Bütün güzellikleri kendisinde toplayan Leyla haklıdır.” diyor. Çünkü aşığa maşukunun muhabbetinden daha ziyade zevk olmaz. Onun için Fehmi Efendi “Hakk’a vuslat muhabbeti nimettir bana.” diyor. Kul için rütbelerin en yücesi, izzetlisi ise Rabbin katıdır. Yani makamat-ı tevhid irfaniyetiyle kulun, Hak tecellisinde yok olup, Rabbine kavuşmasıdır. Bir kula bundan daha üstün bir makam olmaz. Bu itibarla ‘Hakk’a vuslat keşfiyle, birliğe ulaşmak izzettir bana’ buyrulmuştur.

‘Hicab-ı cenneti set çekme bana / Huri, gılman ile beni kandırma’ sözünün anlamı ise şöyledir:

Misal olunur ki, padişahın biri, cariyelerinden bir tanesini daha fazla sever, iltifat edermiş. Padişahın bu cariyeye olan iltifatı diğerleri tarafından kıskançlığa sebep olmuş ve dedikodular padişahın kulağına gelmiş. Padişah da, peki öyle ise diyor ve bir imtihan yapıyor: Bütün cariyeleri hazine odasına götürüp “Bugün benim ihsan, bahşiş günümdür. Herkes en çok neyi seviyorsa hazinemden onu alsın.” diyor. Bunun üzerine herkes, hazineden bilezik, taç, kemer, kolye vb. alıyor. Padişah “Herkes en sevdiğini aldı mı?” Diye sorunca, onlar da ‘Aldık.’ diyorlar. Fakat padişahın iltifat ettiği cariye hiç bir şey almamış. Padişah ona “Sen neden hiç bir şey almadın?” Diye sorunca, cariye cevaben “Ey Padişahım, ben senden başka hiç bir şeyi sevmiyorum. Sen, herkes sevdiğini alsın, dedin. Ben senin hazinelerini ve mülkünü değil, ancak seni seviyorum.” diyor. O zaman padişah diğer cariyelere dönerek “Benim buna iltifatımın sebebini şimdi anladınız mı?” diyor.

Bu itibarla, ehl-i ukbanın kulluk ve ibadetteki amacı, Allah’ın mülkü olan ahirette cennet nimetlerine mazhar olmak için olup; ehl-i tevhid-i hakiki ariflerinin kulluğunun amacı ise, bu alemde Rabbine vuslat edip, cümle alemlerde vuslattan ayrılmamaktır.

Fehmi Efendi Hazretleri, Cenab-ı Hakk’a hitaben: “Aramıza cennet, huri, gılman mülkün girmesin; beni hiç bir tecelli senin vuslatından ayırmasın.” diyor. Bu mevzuda, Yunus Emre Hazretleri ise:



Cennet Cennet dedikleri, birkaç evle bir kaç huri

İsteyene ver sen onu, bana seni gerek seni



buyurmuştur.

Mahvedip Fehmi’yi mahz-ı zat eyle

Bekada baki kıl, izzu cah eyle

Cemalin keşfedip dilküşad eyle

Hicr ile berzahta beni durdurma



“Benim cehaletle var zannederek, kendime nispet ettiğim varlığımı ve anlayışlarımı, mahvet. Yani fenafillah keşfi irfaniyetiyle nispet varlığım yokluğa ersin. Beni zat-ı ilahi vuslatına mazhar kılmakla şereflendir. Beka olan, senin ebedi varlığınla beni ihata edip sar. Güzel yüzün olan cemal güzelliklerinin keşfini bana ikram, ihsan et. Gönlüm senin güzelliklerinle mutlu ve coşkun olsun.” diyor. Berzah perde demektir ki “Seninle aramızda hicr (ayrılık) perdesi olmasın!” diyerek, Fehmi Efendi Hazretleri; bu ilahinin her beytinde yüksek bir irfaniyet ve kemalatla, alemlerin Rabbi olan Allah’a niyazda bulunuyor.

Allah, bu güzel duaların kabulü icabetine bizleri de mazhar etsin.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Amin,yarabbilalemin...emin güven