18 Haziran 2011 Cumartesi

NAMAZIN HİKMETİ


   Yerleri gökleri ve arasındakileri vahdeti vücudundan yaratan, bunlar içinde insanı kendi için yaratıp, Rabbı’na kavuşmayı kulluğun yüce gayesi kılan Allaha hamdolsun. Kulluğun en kemalli zuhuru Muhammed s.a.v’e ve ehli beyte selam olsun.
Farsça bir kelime olan Namaz, Arapça salat olarak ifade edilir. Kuranı kerimde; “..Namaz, müminler üzerine vakti belirlenmiş bir farz olmuştur.”(Nisa- 103) buıyrulur ki, namaz ibadeti islamın temel ibadetleri içinde kulu en fazla Rabbı’na yönelten ibadettir. Çünkü hac ömürde bir kere, zekat yılda bir defa, oruç ise on iki ayda bir ay, ifa edildiği zamanlarda kulu Hakk’a yönelttiği gibi, namaz her gün beş vakitte kulu Rabbı’na yöneltir. Ve namaz kılınırken dünyevi hiçbir değerle meşgul olunmaz. Bu yönü ile namaz her gün beş vakitte kulu Allah’ın huzuru ile şereflendirdiğinden, zahiren bedenle yapılan ibadetlerin en değerlisidir. Ki bunu beyanla Hz. Peygamber efendimiz ; “Namaz dinin direğidir” buyurmuştur.
   Kur’anı kerimde : “ ..Namazı da kıl! Çünkü namaz çirkinliklerden ve kötülüklerden alıkoyar..” (Ankebut-45) beyanından açıkça anlaşıldığı gibi, namaz kılan bir kimse kötülüklerden uzaklaşır ve onda güzel ahlak ve iyi huylar zahir olur. Eğer bir kimse hem namaz kılıp hem de kötülükler üretirse, o kimse namazını dosdoğru bir şekilde kılmıyor demektir.
   Kuran’ın Nisa -101, 102 ayetlerindeki açık ifadeye göre namaz, harp/savaş dahil kulun her hal ve şartta mutlaka kılabileceği bir ibadettir. Buna göre bazı kimseler kıyas yolu ile namazın kaza edilmesine hüküm veriyorlar ki, bu hüküm kuran ile çelişen tutarsız bir görüştür. Çünkü aklı başında olan ve yaşayan bir müminin, namazı kazaya bırakacak bir ahvali, durumu, pozüsyonu olamaz. Namaz aklı başında fakat bitkisel hayattaki bir hastanın dahi tefekkür ile kılabileceği bir ibadettir. Cenabı Hakk’ın Kuranı kerimdeki ; Bir korku ve endişe duyarsanız yürüyerek veya binit üzerinde kılın..”(Bakara-239) açık beyanına göre at, deve veya her hangi bir hayvan üzerinde yolculuk yaparken kılındığı gibi, eğer bir korku veya sıkıntı varsa, yürürken veya koşarken dahi namaz kılınabilen bir ibadettir. İmamı Azam Hz.lerine “Kuran harpte namazın kılınabileceğini ifade ediyor, fakat bu, savaşın sakin olduğu zamanlarda olabilir, harbin kızışkın ve şiddetli oldığu ve kale surlarına merdiven vb. araçlarla hücum ederken de kılınır mı” diye sorulduğunda Büyük imam ; “evet o zamanda namaz terk edilmeyip iki defa Allah’u ekber Allah’u ekber demekle iki rekat olarak kılınır” demiştir. Bütün bu ve benzer apaçık beyanlara rağmen kaza namazı kılınır demek kuran’ın ve islamın ruhuna aykırılıktır.
   Uyku veya herhangi bir sebeple unutulan namazlar, ne zaman hatırlanırsa o zaman kılınır. Çünkü Hadisi Şerifte “Namazı unuttuğunuzda ne zaman hatırlarsanız kılın, onun vakti o zamandır ”buyrulmuştur. Hz. Resulullah’ın Hendek muharebesinde harbin şiddeti ile “ikindi namazını unuttuğunu” rivayet edilir. Yine bir yolculuk esnasındaki dinlenmede, sabah namazına kaldırması için Bilali Habeşi hz.lerini nöbetçi bıraktıklarında, Bilali habeşinin uyuması üzerine Hz. Peygamber ve sahabelerin “sabah namazını güneş doğduktan sonra kılmışlardır.” Rivayeti mevcuttur. Bu itibarla, unutarak veya uyumak sebebi ile vaktinde kılınmayan namazları sonra hatırlandığında kılmak kaza değildir. Bir de insanların mükellef olduğu halde cehaletle ömrünün bir döneminde kılmadığı namazlar vardır. Bu namazlar da kaza edilemezler. Bu emri ilahiye itaat edilmeyip isyan edilerek kılınmayan namazlar için tövbe edilerek Allah’ın “tevvab” yani tövbeleri affediciliğine sığınılır. Çünkü Allah’ın emrini yapmamak günahtır, yasaklarını çiğnemek ise haramdır. Ve her mümin işlediği isyan, haram ve günah yüzünden Allah’ın affediciliğine, bağışlayıcılığına sığınması da kuranın emridir. 
   Velhasıl, Namaz her şart ve ortamda kılınarak kulu Rabb’ın huzuruna yönelten ibadet olduğu için, Hadisi şerifte ; “Namaz müminin miracıdır” buyrulmuştur. Ki, miraç kulun Hak katına yükselip Rabbı’na kavuşması demektir. Bunu beyanla namaz kılan bir kul, kıbleye yani beytullaha (Allah’ın evine) yöneldikten sonra tekbir alarak Allah’ı yüceltir. Sonra devamla Allah’a kıyam, rüku ve secde eder, selam verip namazdan çıkıncaya kadar daima cenabı Hakk’ı zikreder, tesbih eder ve hep ona yönelip onu tazim eder ve ona dua eder. Namaz kıldığı müddet içerisinde kul hiçbir şeyle meşgul olmadan hep cenabı Hak ile meşgul olduğu için namaz, o kul’un miracı olur. Bu itibarla kul bedeni ile vakit namazını kıldığı müddetçe ilmi şeriat’a göre miraç yapmış olur. 
   Namaz ledduni hikmet yönü ile değerlendirildiğinde ise, beş vakit bedeni ile her gün muhakkak kılmasıyla beraber namaz, o kulun her vakit ve her an Rabb’ı ile vuslatta olmasını ifede eder. Buna işaretle Kuran’da ”Onlar namazda daimdirler” Mearic (23) buyrulduğu gibi. Yunus emre hz. leri; “Aşk oldu imam bize gönül cemaat, kıblemiz dost yüzüdür daimdir salat” Diyor. Çünkü namazın hakikatına ulaşan bir kul önce gafletten uyanıp Rabbın’dan onu ayıran ve alıkoyan cümle gayrıyeti abdest almakla, yani abdestin hakikatına ermekle fena (yok) eder. Ve abdestin sırrı ile Rabbın’dan onu ayıran hiçbir gayrıyeti kalmayıp cümlesi fena bulduktan sonra o kul, namaza yönelip tekbir alarak Hakk’ın huzuruna ulaşır. Ki, böyle bir Kul Hak ile beka bularak ebediyyen Hak’tan ayrılmaz. O her nerede ve hangi alemde olursa olsun, daima Hak’la vuslatta olur. Çünkü namazın kıyamındaki hakikat gereğince, kulun nazarında Hakk’ın zatından gayrı olmaz. Rüku’nun hakikatı icabınca ise, Rabbın sıfat ve isimlerinin tecellisinden başka bir şey görmez. Secde de, “Secde et ve yaklaş.” (Alak -19) Hadisi şerifteki “Kulun Allah’a en yakın olduğu an, secde anıdır.” Beyanlarındaki hikmet gereği, kul ile Allah arasında perde kalmaz ve o kul her tecellide cenabı Allah’ı tanıyıp müşahade etme marifet ve kemalatına ulaşır. Böyle bir kul secdeden sonra oturduğunda Her namazda okunan ve miraç’ta Hz. peygamber efendimiz ile cenabı Hak arasındaki selamlaşma olan; “Ettehiyyatü lillahi vessalevatü vettayyibatü esselamü aleyke eyyühenebiyyü ve rahmetullahi ve berekatühu. Esselamü aleyna ve ala ibadillahissalihin. Eşhedü enla ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resulüh” kelimelerindeki ledduni hikmete erişir. Böyle namazdaki kıyam’ın, ruku’nun ve secde’nin hakikatına ulaşmış Kamil bir kul, Hz. peygamber efendimizin miraç esnasında ; ”Ettehiyyatü lillahi vessalevatü vettayyibatü” / “Her türlü ta’zim ve hürmet salavat ve dua ve bütün iyilikler Allah’a mahsustur” buyurmasındaki sırra mazhar olarak; ‘Müşahade ediyorum ki cümle işler ve işlerim, cümle sıfatlar ve sıfatlarım, cümle varlıklar ve varlığım fenadır / yoktur. Benim ve alemin cümle işlerinde, sıfatlarında ve varlıklarında mevcut ve var olan sensin ey Allah’ım’ şuur ve marifetiyle Hakk’a hürmet ve tazim eder. Miraç’ta Hz. Resulullah’ın kendisini böyle bir fena/yokluk irfaniyetiyle olan hürmet tazim ve övgüsüne karşılık Allah; ’esselamü aleyke eyyühenebiyyü ve rahmetullahi ve berekatühu’ ’Ey nebim! selamım, rahmetim ve bereketim sanadır.’ Buyurmasındaki sır ve hikmet gereği, kendisine tazim ve hürmet eden kulun’un yokluğunda/fenasında Allah, uluhiyetinden rahmet selamet ve bereketiyle zuhur edip, (açığa çıkıp) kuluna Rububiyeti ile gözükerek onu selamlar. Ve miraçta Rabb’ı ile Hz Resululah’ın arasındaki bu selamlaşmayı işiten Cebrailin; ‘Esselamü aleyna ve ala ibadillahissalihin  / bu selamlaşma salih/iyi kullara da olsun’ demesindeki hikmet icabınca, yokluğuyla hürmet ettiği Rabb’ın kuluna rahmet bereket ve selamet tecellisi ile gözükmesi üzerine o kul, bu selamlaşmaya Salih/iyi kullarında mazhar olsun şuur ve niyazı ile; ‘Eşhedü enla ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resulüh /  görüyor, müşahade ediyorum ki Allah’tan başka ilah yoktur, görüyor müşahade ediyorum ki Muhammed Allahın elçisi ve kul’u dur.’ Der. Yani tevhidi hakiki irfaniyeti ile zahir batın bütün his ve duygularımdaki müşahadeyle şahitlik ediyorum, Allahtan gayrı hiçbir varlık yoktur. Zahir batın bütün his ve duygılarımla  müşahade ederek şahidim ki, Allah’tan gayrı görmemek Muhammed’çe kulluğa ulaşıp ancak, Muhammedileşmekle mümkündür. demektir. Bundan sonra o kul her iki tarafa selam verir, yani bir selam gayb alemine, bir selam da suretler alemine vererek, namazını tamamlar.    
     İşte günde beş vakit bedenle kesinlikle/muhakkak kılınmakla beraber namaz, ledduni hakikatına ulaşılmış bir kullukla ifa edilirse ancak, namazın hikmeti, o arif ve kamil kullukla zahir olup açığa çıkar. Bu hakikata işaretle Kuranı kerimde Namazları ve orta namazı koruyun / muhafaza edin..” (Bakara-238) Buyrulur. Ki, bu ayette ifade edilen “namazlar”dan maksat günde beş vakit bedenle kılınan namazlardır “orta namaz” ise namazın ledduni hakikatına ulaşarak her tecellisinde rabbın müşahadesiyle kulun her an Allah’ın huzurunda olmasıdır. Ve cenabı Hak bu ayet beyanı ile biz kullarına, beş vakit bedenle ifa etmekle beraber, namazın ledduni manasına erişmiş kulluğu “koruyun / muhafaza edin” buyuruyor. Her şeyi en iyi bilen Allah’a hamd, Resulu Muhammede ve evladı resule selam olsun. Rabbım bizleri onların meclisinden ayrı kalmak mahrumiyeti ile mahzun etmesin.  
                                                                                     
                                                                                     15 Ramazan 2009 Eylül
                                                                                                Nejdet Şahin
                                                                                                    Salihli

Hiç yorum yok: