18 Haziran 2011 Cumartesi

ŞEHİTLİK VE GAZİLİK

   Şehitlik ve gazilik mertebesini müminlere ikram eden Allah, övülmeye lâyık olandır. Selam, Hz. Muhammed s.a.v ve şehitlikle şereflenen başta Hz. Ali, hz. Hasan, hz. Hüseyin ve cümle evladı Resul’e ve şehitlerin gazilerin her an diri olan ruhaniyetlerine olsun.    
        Yüce yaratıcı olan Allah Kur’anı Kerim’de; “Allah yolunda öldürülenler için << ölüler >> demeyin. Tam aksine onlar diridirler ama siz farkında olmazsınız.” (Bakara -154) beyan ettiği gibi başka bir beyanında ise;“Allah yolunda öldürülmüş olanları ölüler sanma sakın. Hayır! Onlar diridirler. Rablerinin katında rızklandırılyorlar – Allah’ın lütfundan kendilerine verdiğiyle sevinçlidirler: Ve arkada kalıp kendilerine katılmamış olanlara şunu müjdeliyorlar: Onlar için korku yoktur; tasalanmayacaklardır onlar.” (Ali İmran-169, 170) buyurur. İnsanlığa gelen tüm peygamberler, insanı kâmil olan veliler ve alimler, tebliğ ve irşadları ile insanın ana karnında 9 ay geçici bir müddet kalıp yaşaması gibi, bu yeryüzü olan dünya yaşantısının da aynen geçici olduğunu, gerçek yaşantının ise öldükten sonra dirilerek intikâl edeceğimiz ahiretteki ebedi hayat olduğunu haber vermişlerdir. Ve bu tebliğ imanın temel şartlarından ahiret imanı olmuştur.
        Ölümle bu alemden ayrılanlar, ahirette ya cehennemin sıkıntısı ve azabı içinde, veya amel cennetinde nefsini lezzetlendirerek, cennet zevki sefası içinde ebediyen hudutsuz bir yaşantıyla var olurlar. İnsan için ahiretteki cehennem ve amel cenneti yaşantısının haricinde bir yaşantı daha vardır ki, o yaşantı Allah katında olan bir kulluk hayatıdır. Bunu ifadeyle Kur’an’da; “..Kim güzel davranışlar sergileyerek yüzünü Allah’a teslim ederse, Rabb’i katında ödülü vardır onun. Korku yoktur böyleleri için; tasalanmayacaklardır onlar.” Buyrulur. Ki bu yaşantıya ulaşan kimseler, bu yeryüzü olan imtihan aleminde Rabbine kavuşmuş olup, her tecellide mevcut olan Rabbın müşahadesiyle cümle alemlerde zevki ilâhiyle, yani Hakk’a vuslat zevkiyle var olurlar. Bunların Allah katındaki kulluk ahvâli, ahiretteki amel cenneti yaşantısından daha yüce ve efdâldir. Bunu ifadeyle Yunus emre hz.leri;
Cennet cennet dedikleri
Birkaç evle birkaç huri
İsteyene ver sen onu
Bana seni gerek seni der. Yine milletimizin yetiştirdiği veli ve insanı kâmil ulularından olan Hasan Fehmi hz.leri;              
Vaslına muhabbet nimettir bana
Birliğe ulaşmak izzettir bana
Hicabı cenneti set çekme bana
Huri gılman ile beni kandırma buyurur. Ki amel cenneti yaşantısından daha ulvi ve efdâl olan bu kulluğa ancak peygamberler, mukarribler, sıdıklar ve şehidler, mazhar olurlar. Bunu ifadeyle Kur’an’da; “Allah şahittir ki, kendisinden başka bir ilâh yoktur. Melekler ve adaleti ayakta tutan ilim sahipleri de (buna şahittir)…” (Ali İmran- 18) buyrulur. Çünkü peygamberler, mukarribler ve sıddıklar bu alemde, Allah aşkı ve hz. Resulullah’ın; “Ölmeden evvel ölünüz..” beyanı hikmetince “Ölmeden evvel ölerek” şehidlik mertebesine yükselip ebedi diriliğe ulaşırlar. Bu şehidlik mertebesiyle ebedi diriliğe mazhar olanlardan olan Yunus emre hz. leri, bu mazharıyetini beyanla;
          Aşık yunus öldü diye salâ verirler
          Ölenler hayvandır aşıklar ölmez diyor.  
Bu itibarla Şehid; cenab-ı Hakk’ın güzel isimlerinden (esma-i hüsnasından) olup, en yüce şahit / tanık, her şeyi en iyi görüp gözetleyen. Ve insana tanıklık / şahitlik etme gücünü veren anlamlarını ifade eder. Allah hangi kul’unda şehid ismi ile tecelli ederse, o kimse şehid olarak Hak katına yükselip daima Rabb’ın müşahadesi ile şereflenir. Ki, Bu şeref kul’un bu yeryüzü aleminde yaratılmasının yüce gayesidir. Çünkü amel cennetinde nefsini cennet nimetleriyle gıdalandırmaktan daha yüce efdâl bir kulluğa, yani Hakk’a vuslat ederek Hakk’ın bekâsı ile daimi, sonsuz, hudutsuz bir dirilikle hayat bulmak, ancak şehidlik makamına erişmekle mümkün olduğundan, hiçbir ölüm şehidlik ile mukayese edilemez. Bunu ifadeyle Kur’an’da; “Andolsun eğer Allah yolunda öldürülür veya ölürseniz, Allah’ın bağışlaması ve rahmeti onların tapladıklarından daha hayırlıdır.” (Ali imran -157) buyrulduğu gibi Hz. Resulullah s.a.v efendimiz; “Ruhumu kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, Allah yolunda savaşıp öldürülmemi, sonra tekrar dirilip savaşarak tekrar öldürülmemi, yine dirilip savaşta öldürülmemi arzu ederim.” Demiş, başka bir şerefli sözünde ise hz. Resul; “Hiç kimse cennete girdikten sonra bütün dünya’ya sahip olsa bile tekrar dünya’ya dönmek istemez. Yalnız şehitler, mazhar oldukları keramet sebebiyle dünyaya dönüp on defa şehit olmayı arzu ederler”  buyurmuştur.
Gazi ise, şehid olmayı göze alarak, vatan millet uğruna gayret, mücadele eden demektir. Ki şehid’liğe ait bütün değerlere gaziler de mazhardır. Ve şehidlik mertebesi hiç şüphesiz gazilerin mertebesidir. Bunu ifadeyle hadisi şerifte; “Bir kimse Allah yolunda olmayı canı gönülden isterse yatağında ölse dahi Allah onu şehitler derecesine ulaştırır.” Buyrulur.
Velhasıl yüceliğini ifade etmekten aciz kaldığımız şehidlik ve gazilik, milli kültür ve örfümüzde vahye ve Muhammedi tebliğe uygun olarak, her türlü ibadetin ve kulluk faaliyetinin üzerinde, sevap günah sorgusuna muhatap olmayan, cenab-ı Hak’la vuslat diriliği olarak kabul görmüştür. Bu sebeple şehidlere yapılan her türlü muamale diğer ölümlerdekinden farklı yapılmıştır. Mesela diğer ölüler gasl edilerek (gusul abdesti aldırılarak) defn edilmelerine rağmen, şehid’ler kanlı elbiseleriyle beraber gasledilmeden defnedilmiştir. Diğer ölülere yapılan günahlarının affedilmesi ve cennete kavuşması vb. dualar şehitlere yapılmayıp, bu dualar yerine şehid olup şehidler makamına yükselme niyazı yapılmıştır. Ve şehidlerin şefaatı istenmiştir.
Fakat günümüzde milletimizin sinesindeki şehitliğe ve gaziliğe olan bakış açısı, bazı dini guruplar tarafından ve çağdaş olduklarını ifade eden bazı kimseler tarafından tahrib edilmektedir. Mesela din adına konuşanlar, sakal bırakmak veya falanca kıyafeti giymek gibi bir faaliyeti yapmanın 40 şehidlikle, 100 şehidlikle mükafatlanacığını ifade ederek. Allah’ın ve Resulu’nun çok açık ve net bir şekilde kulluğun zirve mertebesi olarak medhettiği şehidiği, tıraş şekli veya kıyafet şekli veya bir faaliyet ile mukayese ederek, bu faaliyetlerin şehidlikten 40 veya 100 kat üstün olduğunu söylemekle şehidliği hafife alıp, adeta şehidlikle alay ediyorlar. Ve bu anlayışa göre vatan uğrunda bir kere şehidlik kazanacağına, sakal bırakmak veya hicaz fistanı giymekle 100 kat şehilik sevabı kazanılır. Böyle şehidlik ve gaziliği başka ibadet ve kullukla mukayese edenleri ifadeyle yüce Allah; “Siz hacılara su vermeyi ve Mescid-i Haram’ı imar edip bayındır hale getirmeyi, Allah’a ve ahiret gününe imân edip Allah yolunda cihâd eden gibi mi tuttunuz? Bunlar Allah yanında eş değerde değildirler..” (Tevbe- 19) Buyurur.
Yine bu zihniyet, Türkiye cumhuriyetinin laik devlet oluşunu ima ederek veya açıkça söyleyerek, vatan millet uğruna ölenler acaba Allah yolunda ölenlerden sayılırmı sayılmazmı gibi ifadelerle, asırlardır milli bünyemizdeki vahiy ve Muhammedi kulluğa uygun oluşmuş şehidlik anlayışını, şeytanca vesveseler şüpheler üreterek sulandırmaya çalışıyorlar. Halbuki ehl-i kemâl’in “din insanı muhafaza eder, vatan da dini muhafaza eder” buyurduğu gibi, din insanı, vatan dini ayakta tutar. Bu itibarla vatan ve millet uğrunda öldürülen gerek asker, gerek sivil memur, gerek öğrenci veya sivil vatandaş her kim olursa olsun, bunlar tepeden tırnağa kadar günahkâr da olsa hiç şüphesiz hiçbir sorgu suale muhatap olmadan şehit’liğe yükselirler. Çünkü o, dini muhafaza eden vatanı uğruna canını, kendini feda etmiştir. Bu itibarla hiç kuşku yok ki, bu zihniyettekilerin değerlendirmeleri, milli kültürümüzdeki ve milletimizin sinesindeki vahiy ve Muhammedi kulluğun oluşturduğu şehitlik gazilik kabul ve anlayışını, dini söylemlerle sulandırarak bu kabul ve anlayışı yok etmeye yönelik faaliyetlerden başka bir şey değildir.
Bir de çağdaşlık adına şehitliğe ve gaziliğe saldıran kimseler vardır. Bunlar anaların gözyaşı dinsin, benim oğlum olsa askere göndermem, vah yazık oluyor gençlere vb. söylemlerle her müminin özenip gıpta etmesi gereken şehitlik makamı hakkındaki gafletlerini ifade ediyorlar. Halbuki asırlardır beşikleri Muhammed (s.a.v) kulluğuna erişmek, şehitler şahı hz. Hüseyni yâd etmek, ya şehit ya gazi olasın gibi ninnilerle büyüyüp askerliği peygamber ocağı bilerek, kına yakılıp davul zurna eşliğinde askere giderek, Mehmetçik (Muhammed’çik) olma şerefi ile şereflenmek, Türk milletinden başka bir hiç bir millette olmayan haslettir.
Bu haslet, milletimizin ve milli kültür varlığımızın temelini oluşturan en temel olgudur. Çünkü dünyada Mehmet (Muhammed) ismi ile anılan yegâne millet Türk’lerdir. Ve aynı Süleyman isminin sülo, İbrahim isminin ibram veya ibo olarak kısalıtılarak söylenmesi gibi, Muhammed (s.a.v) isminin kısaltılmışı da Mehmet ismidir. Bunu ifadeyle, avrupa’da bir kimse Müslüman olduğunda, mehmet oldu (Muhammedileşti) türk oldu demişlerdir. Yine yakın tarihte Bosna’da katledilen her Müslümanın cesedi, Sırplar tarafından türk cesedi olarak ifade edilerek her türk kellesi getirenlere mükafat vaad edilmiştir.         
Velhasıl, milli kültürümüzde var olup yaşayan şehidlik ve gazilik kabul ve anlayışını, aşağılayarak yok etmeye yönelik gerek din adına gerekse çağdaşlık adına, cehaletle yapılan bu tür tahribatlara karşı her Müslüman uyanık olduğu gibi, şehitlik ve gazilik mertebesine ulaşabilme heves ve gayreti içinde olması yaradılışının gereğidir.
Bu yeryüzü aleminde nefse birçok şey tatlı gelir ve insan bunları sever. Şeyhül ekber Muhiddin Arabi hz.leri; “Bu alemde nefse tatlı gelen değerler üç temel üzere olup bunlar mal sevgisi, aile efradı sevgisi ve can sevgisidir” diyor ve devamla “bu üç değerden en kıymetli olanı can sevgisidir” buyuruyor. İşte bu imtihan aleminde kul’un canını feda etmekle ulaştığı şehitlik mertebesine ulaşanların her an diri olan ruhaniyetlerini selamlayıp, yüce yaratıcıdan bizlere de şehitlik makamına erişmeyi ve şehitlerin şefaatına mazhar olmayı ihsan ve ikram etmesini niyaz ederiz.
                                                                                                             Nejdet Şahin
                                                                                                         01 Temmuz 2010
                                                                                                                SALİHLİ

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Amin. İnşallah