18 Haziran 2011 Cumartesi

“AŞK’a dair”

Allah’a hamd, cümle alemler ve alemlerdeki tüm varlıkları aşk’ından yarattığı habibullah (Allah’ın sevgilisi) olan Hz. Muhammed’e (s.a.v) evlâdı resule selam olsun. Yüce yaratıcı, “Biz gökleri, yeri ve arasındakileri eğlenmek için yaratmadık. İkisini de sadece Hakk’ı göstermek üzere yarattık..” (Duhan- 38,39) dediği gibi, kutsi beyanında; “Ben gizli bir hazine idim bilinmekliğime muhabbet ettim / aşık oldum ve halkı yarattım” buyurur. Aşk kelimesi arapça lisanda muhabbet olarak ifade edilir. Ki, bu kutsi beyândan açıkça anlaşıldığı gibi cenab-ı Hak, kendisinin yarattıklarınca bilinip arif olunmasına aşık olduğunu ifade ediyor. 
       Yaratılan cümle alemlerdeki varlıklar içinde insan ve cinlerin kulluk mükellefiyetiyle yaratıldığını ifadeyle Kur’an’da; “İnsan cinleri ancak bana ibadet / kulluk etsinler diye yarattım” (Zariyat- 56) beyan olunur. Ki, cinler mükellef olarak yaratılmalarına rağmen cinlerin kulluğu insanın makamından nakıs / eksik bir kulluktur. Bunu ifadeyle kur’an’da, "kuşkusuz biz göğe ulaşmak istedik, fakat onu çetin bekçilerle ve yakıcı ışıklarla dolu bulduk." (Cin- 8) “Onlar Meleil A’la olan en yüksek cemaati / meclisi dinleyemezler. Ve her taraftan kovulup atılırlar.” (Saffat- 8) buyrulur. Ki, ayetteki “gök” ruhaniyet alemini, “gökler” makam-ı insanı, “meleil ala” yani yüce cemaat veya meclis ise ehl-i kemâlin, arifi billâh’ın meclisini remzeder. Bu itibarla, Allah’a iman edip ona ibadet yapmalarına rağmen, “yeryüzünde Rabb’ın halifesi” (Bakara- 30) ve “ahseni takvim / en güzel surette” (Tin- 4) ve en kemâlli yaratık olan insanın makamına ulaşamadıklarından, cinler insan-ı kâmil marifetinden mahrumdurlar.
        Çünkü insan, yeryüzünde Rabb’ın halifesi ve en güzel suret mazharı olduğundan,  yaratılanların içinden ancak ve ancak insan kendisini halife olarak yaratan Rabbı’nı bulup ona kavuşmak potansiyel ve kabiliyetini taşır. Bu itibarla gizli hazine olan cenab-ı Hakk’ı bilmek, yani Rabbı’na arif olmak için yaratılan yegâne varlık insandır. Her insanın donanımında yaratılışından muhabbet / aşk olmasına rağmen, insan bu aşkı’nı ağyâre, yani Hak’tan başka şeylere sarfederek harcar. Ki, bu harcama mal mülk sevgisi, aile efradı sevgisi, spor, doğa, siyaset, karşı cins vb. bir insanın tüm faaliyetleri ile açığa çıkar. Ki, bu şekilde Rabbın’dan gafletle yaşayanlar, cehaletle donanımlarındaki Hak aşk’ını masivaya, yani Hak’tan gayrıye harcayarak kulluk yaparlar.
        Oysa Kur’an’da; “Yemin olsun ki, insanı biz yarattık. Nefsinin ona neler fısıldadığını da biliyoruz. Biz ona şah damarından daha yakınız.” (Kaf, 16) Başka bir ayette ise; “O, nerede olursanız olun sizinle beraberdir…” (Hadid, 4) buyrulduğu gibi diğer bir ayette “Doğu da batı da Allah’ındır, yüzünüzü nereye çevirirseniz Allah’ın yüzü oradadır.” (Bakara, 115) buyrulur. İşte bu ve benzer ayet beyanlarından açıkça anlaşıldığı gibi her insanda ve cümle eşyada Rabb’ın varlığı mevcuttur. Eğer bir insan, kendinde ve cümle eşyada mevcut olan Rabbı’na arif oluverse, o zaman potansiyelindeki aşk “Allah aşkına” dönüştüğü gibi kendisi de “Hak aşığı” olur. Ve Hak aşığı, ilâh-i aşk’la insanı kâmil mertebesine yükselerek Muhammed-i kullukla dünya ahiret cümle alemlerde, Rabb’ın katında bir kullukla var olur.
     Yaratılımış ve yaratılacak tüm insanlar içinde, Rabbı’na arif olma kulluğunun en kemâlli mazharı Hz. Muhammed (s.a.v) olduğundan, Hz. Muhammed kulluğu habibullah yani Allah sevgilisinin kulluğudur. Ve yüce yaratıcının, Muhammed (s.a.v) kulluğuyla kendinin bilinmesine muhabbet adip aşık olmasını ifadeyle Süleyman çelebi Hz.leri mevlidinde;
 Gel habibim (sevgilim) sana aşık olmuşam
 Cümle halkı sana ata kılmışam diyor.
        Bu itibarla arif ve agâh olunması gerekir ki, cümle alemleri alemlerdeki her bir şeyin var olması Hakk’ın Muhammed’çe bilinmekliğine aşık olmasındandır. Eğer Hz. Resulullah efendimiz olmasaydı hiçbir şey yaratılıp var olmazdı. Bunu ifadeyle cenab-ı Hak kutsi beyanında; “Sen olmasaydın, sen olmasaydın felekleri yaratmazdım” diyor.
       Buna göre, her bir şeyin varlık sebebi ve her insanın donanımındaki aşkı cehalet ve gafletle, Hak’tan gayrı şeylere harcayıp sarf etme kulluğunu Muhammedileştirdiği oranda, kişi Allah’ın aşkına mazhar olur. Ve böyle bir kişi ilâh-i aşk’la yaradılışının yüce gayesine erişip Rabbı’na kavuşur. İşte bu kişiler Kur’an’daki; “..onlar Allahı sever Allah’ta onları sever..” (Maide -54) beyanı hikmetince Yaratıcı ile sevişir. Ki, insan olarak yaratılan bir kul’un bundan daha ala keyfiyeti olmadığı gibi, o kul’u bundan daha ziyade mutlu edecek bir oluş yoktur. Çünkü bu kulluktur hacı bayramı veli Hz.lerinin “yâr ile bayram etmesi,” bu kulluktur ehl-i kemâl’in bu alemde dahil olupta bir daha ebediyen çıkmadıkları “irfan cenneti.” vesselam.

                                                                                                              Nejdet Şahin
                                                                                                              23 ekim 2010                                
                                                                                                                cumartesi

Hiç yorum yok: