Allah’a hamd Resulu Muhammed Mustafa (s.a.v)
ve evladı Resul’e selam olsun. Cenabı mevlâm bizleri de evladı Resule dâhil
edip onlardan mahrum etmesin.
Kur’an’ı kerimdeki; “Ey iman edenler, oruç sizden
öncekilerin üzerine yazıldığı gibi sizin üzerinize yazıldı / farz kılındı… Umulur
ki korunursunuz.” (Bakara- 183)
Ve “Ramazan o aydır ki; insanlara kılavuz olan,
iyi-kötü ayrımıyla hidayetten kanıtlar getiren Kuran, onda indirilmiştir. O
halde bu aya ulaşanınız onu oruçlu geçirsin. Hasta olan veya yolculuk halinde
bulunan, tutamadığı gün sayısınca başka günlerde tutsun. Allah sizin için
kolaylık ister; O sizin için zorluk istemez. Tutulmamış olan günleri
tamamlamanızı, sizi doğru yola kılavuzladığı için Allah'ı yüceltmenizi ister.
Ve sizin şükretmeniz umulmaktadır.”
(Bakara-185) ayetler beyanından da açıkça anlaşıldığı gibi Ramazan ayına
erişen her kulun, eğer bir özrü yoksa onun oruç tutması farz olan Allah
emridir.
Bu
oruç, gecenin bitimi olan imsak vaktinden gündüzün bitimi olan akşam vaktine
kadar yemek, içmek, cinsi münasebet vb. orucu bozan şeylerden kesilmek ve
onlara yaklaşmamak şeklinde tutulur. Ki bu oruç hakkında yeteri kadar malumat
ulamayı zahirin, yani dinin dışı olan şeriat âlimlerinin kitaplarında ve
ilmihallerde mevcuttur. Ve bu orucu
Ramazan ayı müddetince tutmak, bir özrü olmayan her mümine farzdır.
Farsça bir kelime olan oruç, Arapça savm
demektir. Savm yemekten içmekten kesilmek, hareketsiz kalmak ve her şeyden
elini eteğini çekmek anlamlarını taşır. Savm, kuranda susmak (konuşmaktan
kesilmek) olarak ta ifade edilmiştir.
Oruç / Savm ibadeti, leddun-i hikmeti itibarıyla değerlendirildiğinde ise, sadece
ramazan ayında değil kulun var olduğu her zaman diliminde ve yaşadığı her mekânda
tutması ve yapması gereken bir ibadettir. Çünkü leddun-i hakikata göre oruç; İnsanın gafletten uyanıp onu rabbin’den
ayıran masivadan(Allah’tan gayrı olanlardan) imsak edip kesilerek, rabbi’ne
vuslat ile / kavuşmakla iftar etmesidir.
Bu
itibarla, masivanın / gayriyetin insanı rabbinden ayırıp alıkoyan dünyasını
oluşturmasını ifadeyle Pir seyyid Muhammed nur Hz; “Dünya ehli olmak mal mülk
zengini olmak değildir, Karun gibi nice zenginler vardır dünya ehli değildir,
kapı kapı dolaşan nice fakir vardır dünya ehlidir. Çünkü kul’u rabbinden ayıran
her ne ise, o dünyadır” buyurmuştur.
Ki bir kulun bu dünyasını, onu rabbin’den
ayıran cümle âlemlerdeki tüm eşya ve varlıklar ile nefsi / kendi oluşturur. Bu
hakikata işaretle Hz. peygamber efendimiz; “Kim kendini / nefsini bilirse o rabbini
bilir” buyurdukları gibi,
başka bir hadisi şerifte “Rabbımı eşya ile bildim” diyor. Ki
Hz. Resulullah efendimiz bu beyanlarıyla, kendimize ve eşyanın hakikatine arif
olmamız ile ancak rabbimize arif olup rabbimize kavuşabileceğimizi bize tembih
ediyor.
Manevi vücudun hafa, ruh, nefs, kalp ve sır olmak üzere beş makamı / mertebesi vardır. Ve oruç; hakikati hikmeti itibarıyla
manevi vücudun Hafa mertebesi mahiyeti
ile ayniyetlik içerir.
Hafa; kelime anlamı
itibarıyla gizli, gizlilik demektir. Ki bu hafa yani gizlilik; “…O
zahirdir / apaçıktır…”(Hadid-3)
Hz. Peygamber Efendimizin ise, ”Rabbiniz apaçıktır. O’nu örtecek hiçbir şey
yoktur” Beyanlarına
rağmen, kulun enfus ve afakında, yani kendinde ve cümle eşyada mevcut ve apaçık
olan rabbini, cehaleti yüzünden müşahede edemeyişinden hâsıl olan gizliliktir.
Ki Hakk’ı gizleyen bu perde, kulun dünyası olan mâsiva / gayrıyet perdesidir.
İşte hakikat göre; kul ile rabbi arasındaki
masiva / gayrıyet perdelerine imsak (kesilme) yapılırsa, oruç ledduni hikmete
uygun olarak tutulmuş olur. Ve böyle bir hikmetle oruçlu olan bir kul,
var olduğu her âlem ve mekânda onu rabbinden ayırıp alıkoyan her bir şeyden
yani gayriyetten imsak edip kesilmekle, kendinde ve cümle eşyada mevcut olan, rabbini
müşahede ve rabbine vuslat (kavuşmak) ile iftar etme mutluluğuna ulaşır.
Bunu beyan ile Hz. Resulullah (s.a.v); “Oruçlunun
iki sevinci vardır, biri iftar ettiği zamandır, ikincisi Rabbine vuslat ettiği
zamandır” buyurmuşlardır.
Bu hadisi şerifte ifade edilen “iftar zamanındaki sevinç,” nefsin
sevinci olup, Ramazan ayında tutulan orucun iftar anındaki yemek içmekle
oruçluda oluşan sevincidir. Ve bu sevinç, nefsin tabiattan tattığı lezzetlerden
hâsıl olan bir sevinçtir.
Hadisi şerifte ifade edilen diğer “oruçlunun
Rabbine vuslat sevinci” ise; orucun ledduni hakikatine ulaşan kulun,
bu âlemde rabbine vuslat edip kavuşmasıyla hâsıl olan sevincidir. Ve bir kul
için bu sevinçten daha alâ ve daha ziyade onu mutlu edecek bir keyfiyeti
olamaz, çünkü bu keyfiyet; kulun Hakk’a kavuşmasıyla hâsıl olan zevkullah ile zevklenmesidir.
Velhasıl; Bir insan Ramazan orucunu muhakkak kesinlikle tutmakla beraber, onu
rabbin’den ayırıp alıkoyan dünya gayriyetinden imsak edip rabbine kavuşmakla
iftar ederse, o zaman ledduni hikmete mazhar ve daim orucunu tutmuş bir kullukla,
her zamanda ve mekânda rabbin katında olur ve “rabbine vuslat sevinciyle” rızıklanır. Allah her şeyi en
iyi bilendir.
Nejdet Şahin