12 Mayıs 2018 Cumartesi

ORUÇ’UN ledduni hikmeti


        Allah’a hamd Resulu Muhammed Mustafa (s.a.v) ve evladı Resul’e selam olsun. Cenabı mevlâm bizleri de evladı Resule dâhil edip onlardan mahrum etmesin.  
       Kur’an’ı kerimdeki; “Ey iman edenler, oruç sizden öncekilerin üzerine yazıldığı gibi sizin üzerinize yazıldı / farz kılındı… Umulur ki korunursunuz.” (Bakara- 183)
 Ve “Ramazan o aydır ki; insanlara kılavuz olan, iyi-kötü ayrımıyla hidayetten kanıtlar getiren Kuran, onda indirilmiştir. O halde bu aya ulaşanınız onu oruçlu geçirsin. Hasta olan veya yolculuk halinde bulunan, tutamadığı gün sayısınca başka günlerde tutsun. Allah sizin için kolaylık ister; O sizin için zorluk istemez. Tutulmamış olan günleri tamamlamanızı, sizi doğru yola kılavuzladığı için Allah'ı yüceltmenizi ister. Ve sizin şükretmeniz umulmaktadır.” (Bakara-185) ayetler beyanından da açıkça anlaşıldığı gibi Ramazan ayına erişen her kulun, eğer bir özrü yoksa onun oruç tutması farz olan Allah emridir.
      Bu oruç, gecenin bitimi olan imsak vaktinden gündüzün bitimi olan akşam vaktine kadar yemek, içmek, cinsi münasebet vb. orucu bozan şeylerden kesilmek ve onlara yaklaşmamak şeklinde tutulur. Ki bu oruç hakkında yeteri kadar malumat ulamayı zahirin, yani dinin dışı olan şeriat âlimlerinin kitaplarında ve ilmihallerde mevcuttur. Ve bu orucu Ramazan ayı müddetince tutmak, bir özrü olmayan her mümine farzdır.
       Farsça bir kelime olan oruç, Arapça savm demektir. Savm yemekten içmekten kesilmek, hareketsiz kalmak ve her şeyden elini eteğini çekmek anlamlarını taşır. Savm, kuranda susmak (konuşmaktan kesilmek) olarak ta ifade edilmiştir.
       Oruç / Savm ibadeti, leddun-i hikmeti itibarıyla değerlendirildiğinde ise, sadece ramazan ayında değil kulun var olduğu her zaman diliminde ve yaşadığı her mekânda tutması ve yapması gereken bir ibadettir. Çünkü leddun-i hakikata göre oruç; İnsanın gafletten uyanıp onu rabbin’den ayıran masivadan(Allah’tan gayrı olanlardan) imsak edip kesilerek, rabbi’ne vuslat ile / kavuşmakla iftar etmesidir.
      Bu itibarla, masivanın / gayriyetin insanı rabbinden ayırıp alıkoyan dünyasını oluşturmasını ifadeyle Pir seyyid Muhammed nur Hz; “Dünya ehli olmak mal mülk zengini olmak değildir, Karun gibi nice zenginler vardır dünya ehli değildir, kapı kapı dolaşan nice fakir vardır dünya ehlidir. Çünkü kul’u rabbinden ayıran her ne ise, o dünyadır” buyurmuştur.
Ki bir kulun bu dünyasını, onu rabbin’den ayıran cümle âlemlerdeki tüm eşya ve varlıklar ile nefsi / kendi oluşturur. Bu hakikata işaretle Hz. peygamber efendimiz; “Kim kendini / nefsini bilirse o rabbini bilir” buyurdukları gibi, başka bir hadisi şerifte “Rabbımı eşya ile bildim” diyor. Ki Hz. Resulullah efendimiz bu beyanlarıyla, kendimize ve eşyanın hakikatine arif olmamız ile ancak rabbimize arif olup rabbimize kavuşabileceğimizi bize tembih ediyor.  
       Manevi vücudun hafa, ruh, nefs, kalp ve sır olmak üzere beş makamı / mertebesi vardır. Ve oruç; hakikati hikmeti itibarıyla manevi vücudun Hafa mertebesi mahiyeti ile ayniyetlik içerir.
Hafa; kelime anlamı itibarıyla gizli, gizlilik demektir. Ki bu hafa yani gizlilik; “…O zahirdir / apaçıktır…”(Hadid-3) Hz. Peygamber Efendimizin ise, ”Rabbiniz apaçıktır. O’nu örtecek hiçbir şey yoktur” Beyanlarına rağmen, kulun enfus ve afakında, yani kendinde ve cümle eşyada mevcut ve apaçık olan rabbini, cehaleti yüzünden müşahede edemeyişinden hâsıl olan gizliliktir. Ki Hakk’ı gizleyen bu perde, kulun dünyası olan mâsiva / gayrıyet perdesidir. İşte hakikat göre; kul ile rabbi arasındaki masiva / gayrıyet perdelerine imsak (kesilme) yapılırsa, oruç ledduni hikmete uygun olarak tutulmuş olur. Ve böyle bir hikmetle oruçlu olan bir kul, var olduğu her âlem ve mekânda onu rabbinden ayırıp alıkoyan her bir şeyden yani gayriyetten imsak edip kesilmekle, kendinde ve cümle eşyada mevcut olan, rabbini müşahede ve rabbine vuslat (kavuşmak) ile iftar etme mutluluğuna ulaşır.
Bunu beyan ile Hz. Resulullah (s.a.v); “Oruçlunun iki sevinci vardır, biri iftar ettiği zamandır, ikincisi Rabbine vuslat ettiği zamandır” buyurmuşlardır.
        Bu hadisi şerifte ifade edilen “iftar zamanındaki sevinç,” nefsin sevinci olup, Ramazan ayında tutulan orucun iftar anındaki yemek içmekle oruçluda oluşan sevincidir. Ve bu sevinç, nefsin tabiattan tattığı lezzetlerden hâsıl olan bir sevinçtir.
Hadisi şerifte ifade edilen diğer “oruçlunun Rabbine vuslat sevinci”  ise; orucun ledduni hakikatine ulaşan kulun, bu âlemde rabbine vuslat edip kavuşmasıyla hâsıl olan sevincidir. Ve bir kul için bu sevinçten daha alâ ve daha ziyade onu mutlu edecek bir keyfiyeti olamaz, çünkü bu keyfiyet; kulun Hakk’a kavuşmasıyla hâsıl olan zevkullah ile zevklenmesidir.
       Velhasıl; Bir insan Ramazan orucunu muhakkak kesinlikle tutmakla beraber, onu rabbin’den ayırıp alıkoyan dünya gayriyetinden imsak edip rabbine kavuşmakla iftar ederse, o zaman ledduni hikmete mazhar ve daim orucunu tutmuş bir kullukla, her zamanda ve mekânda rabbin katında olur ve “rabbine vuslat sevinciyle” rızıklanır. Allah her şeyi en iyi bilendir.
 
                                                                                                                                           
                                                                             Nejdet Şahin