9 Mart 2013 Cumartesi

Yüce yaratıcın’ın KÂMİL MİLLET projesi olan TÜRK’ler kimdir?

“Beni cümle yaratılanlar içinde insan, insanlar içinde Müslüman, milletler içinde Türk, Türkler içinde meslek-i resûl saliki olmakla şereflendiren Allah’a hamdederim.” Diyen, insan-ı kâmil, Hak aşığı ve şair “Zeynep hanım (Arıcan)” Hz.lerinin buyurduğu gibi, bizleri önce insan olmakla, Müslüman Türk milleti mensubu ve meslek-i resul irşadı/aydınlığı ile şereflendiren Allah’a hamd, resul’u Muhammed (s.a.v) ve ehl-i beyti’ne selâm olsun. 
        Çok kimselerin bilip aşina olduğu gibi, Türk, kelime anlamı açısından türemek/ töremek yani çoğalmak anlamını ifade eder. Ki Türk’lük hakkında yapılan yorumların genelinde türemekten maksadın Türk ırk’ının çoğalması olarak ifade edilir.
         1980 li yıllara kadar Türklerin yerleşik düzende yaşamaları yaklaşık 2000 yıl olarak kabul edilirdi. Ki, bu 1980 li yıllarda moğolistanda yapılan kazılarda elde edilen altın adam heykeli vb. bulgular, bu görüşü ve kabulu değiştirdi. Ve Türklerin 5000 yıl önce yerleşik düzende yaşadıkları ispat olundu. Bu itibarla, Türk’lük 5000 yıllık yerleşik düzen medeniyetini temsil eder.
        Kur’an’da; “Durumlarını/kıssalarını sana daha önce anlattığımız peygamberler gönderdik. Durumlarını/kıssalarını sana anlatmadığımız nice peygamberler de gönderdik…” (Nisa- 164) Buyrulur. Bu ilâh-i beyandan açıkça anlaşıldığı gibi, yüce Allah’ın kur’anda isimlerini ifade etmediği ve insanlığa tebliğ için gönderdiği birçok peygamberler vardır ki, bazı rivayetlerde 124000 peygamberin yeryüzüne geldiği ifade edilir. Ki bu peygamberler, Hz. Adem’den son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v) efendimize kadar, yeryüzündeki tüm kavimlere ve insanlığa gelerek onları aydınlatmışlardır.     
        “..Biz resul/elçi/peygamber göndermedikçe hiçbir topluluğu azaplandırmayız.” (İsra- 15) ilâh-i beyanından da anlaşıldığı gibi Avusturalya, Afrika, kuzey ve güney Amerika, asya ve Avrupa kıtalarında ve yeryüzünün herhangi bir yerinde yaşayan kavim ve insanlığı imtihan için yaratan Allah, bu kavimlere onları uyaran peygamberler göndermiştir. Bunu ifadeyle Kur’an’da; “Hiçbir ümmet yoktur ki, aralarında bir uyarıcı gelip geçmiş olmasın” (Fatır- 24) Ve “Her ümmetin bir resulu/peygamberi vardır. Onların resul’u/peygamberi geldiği zaman aralarında adaletle hükmedilir..” (Yunus- 47) buyrulur.
       Bu itibarla, yeryüzündeki tüm insanlığa peygamberler gönderen Allah’ın, Türk milletine peygamber göndermemesi imkân dışıdır. Hele hele, 5000 yıllık yerleşik düzenle yaşadığı ispat olunan Türk milletine bir değil, birçok, hem de Türkçe konuşan peygamberler gelmiştir. Bunu ifadeyle Yüce Allah; “Biz her peygamberi, onlara açık-seçik anlatsınlar diye kendi milletinin diliyle gönderdik..” (İbrahim- 4) Buyurur. Ki, birçok araştırmacılarında ifade ettiği gibi, Türklere gelen peygamberler arasında İbrahim (as.) mın olduğu hemen hemen kesindir. Ve kur’andaki “İbrahim babası Âzere şöyle demişti..” (Enam- 74) ifadesinden açıkça anlaşıldığı gibi, resulullah efendimizin de ata’sı/dedesi olan Hz. ibrahim’in, baba adı’nın Âzer olduğu vahiyle sabittir. Ve Âzer, yüzde yüz Türkçe bir isim’dir.
       Bu itibarla, Türk milletinin 5000 yıllık yerleşik düzen geçmişinde, Türk milletine gelerek Türkçe tebliğ yapan tüm peygamberlerin tamamı, yüce yaratıcının “Şüphesiz Allah katında din islâm’dır..”(Ali İmran- 19) hükmü gereğince tevhidi dini olan islâmı tebliğ etmişlerdir. Ve bazı araştırmacılarında dediği gibi, bu peygamberlerin tebliğ ve irşadı neticesinde Türk milletinin örf’ü tevhid’le pekişmiş, türk örfü, hanif’liği, yani tevhid’i ifade eder olmuştur. Ki, biz bunların detaylarına girmeyeceğiz, fakat şunu ifade etmeden geçemem; Türklerin mensubu olduğu Gök tanrı inancının iyi araştırıldığında, hanif/tevhid imanından başka bir şey olmadığı görülür. Ve Gök tanrı örfüne göre, tevhid/hanif inancına mensub olan bir kişinin, bu inancı başka birine inandırıp taşımasıyla ancak Türk olabileceği anlaşılır. Yani, Gök tanrı örfüne göre Türk olmak, mensubu olduğu tevhid/hanif inancını bir başkasına aktarıp iman ettirmekle mümkündür. Ve bu şekilde hanif/tevhid inancına mensub olanların türemesi, çoğalması Türklüğü ve Türk milletini oluşturur. Bu sebepten, Türk kelimesinin ifade ettiği türemek çoğalmaktan maksat, ırk açısından çoğalıp türeme olmayıp, hanif/tevhid mümin’lerinin türeyip çoğalmasıdır.
       Bu itibarla, ahir zaman peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v) zuhur ettiğinde Türkler, kendi tevhid/hanif inançlarıyla aynıyet ifade eden İslâm dinini, peygamber efendimizin sağlığında hemen kabul etmişler ve onun yanında yer almışlardır. Bu Türklerden birisi, islâmın ilk şehid kadını olan Hz. Sümeyye (ra) olup, Hz. Sümeyyenin ailesi o zaman Mekke’de demircilik yapan bir türk ailesidir. Yine Hz. peygamberi, amcası Ebu talib aracılığı ile uyaran müşrikler Ebu talibe; “Al Muhammedini buradan Türklerin yanına git. Al Muhammedini buradan eftalitlerin yanına git demişlerdir. (eftalitler, Türklüğe mensub Akhunlar’dır) Ki, Hz. resulullah ile onu himaye eden amcası ebu talib’e müşriklerin yaptığı bu sürgün, kovma uyarısı: ‘Mekke’yi terk edin, hemdem olduğunuz Türklerin yanına gidin Türklerle beraber yaşayın demektir.  
       Hz. Hasanı zehirletmekle, Hz. Hüseyin’le beraber Ehl-i beyti kerbelâda şehid eden Emevi zalim ve zorbalarının sürüp göçe zorladığı ehl-i beyt, muhacir, ensar ve diğer sahabelere, o zaman çok güçlü devletlere sahip olan Türkler muhabbetle kucak açmış, onları bağrına basmıştır. Ve ehl-i beyti ve sahabeleri işkence ederek şehid eden emevi zorba devletini yine bir Türk olan ‘Eba Müslim horasani’ yıkmış, ikinci ömer olarak anılan emevi emir’i Ömer bin abdülazizin kemiklerini ayırdıktan sonra, Muaviye dahil cümle emevi emirlerinin kemiklerini toplatıp hepsini yakmıştır. Ve yaklaşık 90 yıl süren emevi zülmüne son vermiştir.
       Türkler her zaman, “Allah katındaki din olan islâmın” hizmetkârı ve fedaisi olmuşlardır. Türkler kur’anı ve islâmı, hayat nizamı olarak milli kültür ve örfünde yaşayıp, gönülleri ahlâkı resul ile fethederek, İslâm dinini arzın her köşesine taşıyıp yaymışlardır. Bazı araştırmacılar; “Eğer Türkler islâmın sancaktarı olmasaydı, İslâm dini hicaz bölgesinde lokâl (dar sınırlar içinde) bir din olurdu” demişlerdir.
       Sonuncusunu istiklâl savaşı zaferiyle püskürttüğümüz haçlı sefer ve istilâlarına karşı Türkler, asırlardır canlarıyla kanlarıyla mücadele edip resulullah efendimizin sancak-ı şerifini yaklaşık 1350 yıldır gökyüzünde dalgalandırmaktadırlar. Günümüzde de, tevhid dini olan İslâm için heyecanlanan bir kalp, türk kalbi’dir. Bu itibarla, batıda bir insan İslâm dinine iman edip Müslüman oldumu, o kişi Türk oldu Türk’leşti denir. Bosna katliamında şehid olan Müslümanlar, Haçlı zalimler tarafından “Türk ölüleri” olarak ifade edilmiştir ve halen edilmektedir. 
        Bunun için bu gün, Muhammed isminin kısaltılmışı olan Mehmet denildiğinde dünyanın her tarafında Türk milleti, Mehmetçik (Muhammedçik) denildiğinde Türk askeri akla gelir ve hatırlanır. Çünkü asırlardır bünyesinde yetiştirdiği Mevlâna, yunus emre, hacı bektaşı veli, Niyazi mısrı, pir seyyid Muhammed nur gibi, binlerce eren ve evliyanın, meslek-i resul irşadıyla Türk milli kültür ve örfü şekillenmiştir. Ve tevhid dini İslâmı milli kültür ve örfünde barındıran Türklüğü yüce yaratıcı, ‘kâmil bir millet olarak yaratmıştır.’
      Bunu ifadeyle “Ey iman edenlar! İçinizden kim dininden dönerse duysun: Allah onun yerine öyle bir kavim getirecek ki Allah onları sever, onlar Allah’ı severler, müminlere karşı boyunları aşağıda/bükük, kâfirlere karşı başları yukarıda/dik, Allah yolunda mücahede ederler, dil uzatanın/kınayanın levminden/kınamasından korkmazlar, işte o Allahın fazlıdır, onu dilediğine verir, ve Allah vasi’dir, Alim’dir.” (Maide- 54) buyrulur. Ki bu ayetin zahir anlamına göre, ayette ifade edilen topluluğun/kavmin, İslâm dinini arz’ın her tarafına taşıyarak evrensel din olmasına katkı sağlayan Türk milleti olduğu konusunda bir çok ilim erbabı ittifak etmişlerdir.
      Günümüzde sinsice değerlendirilen her fırsatta, vatan’ına, tarihine, iman ve irfanına, örf ve geleneklerine, gençliğine, aile yapısına, ekonomisine ve milli bütünlüğüne haçlılar ve haçlılarla işbirliği yapan yerli işbirlikçiler, ırkçı bölücüler tarafından zalimce pervasızca saldırılan. Gerek yazılı ve sözlü medya yoluyla her türlü pisikolojik, kültürel ve toplumsal açıdan acımasızca ve patavatsızca yapılan taarruzlara muhatap olan Türk’lük ve Türk milleti, yüce yaratıcının ‘kâmil millet’ projesidir.     
      Bu itibarla, bizi insan, insanlar içinde Mehmet/Muhammed ismi ile müsemma (isimlenen) olan Türk milleti’nin mensubu kılan yüce yaratıcıya, ne kadar şükretsek azdır. Vesselâm.                   
                                                                                                                
                                                                                                             Nejdet Şahin
                                                                                                     21Kasım 2010 pazar