ŞİİR:ABDULMALİK HİLMİ
ŞERHEDEN (AÇIKLAYAN): NEJDETŞAHİN
ŞERHEDEN (AÇIKLAYAN): NEJDETŞAHİN
Matemin
şah-ı Hüseynin tutalım
Ciğerimiz
dahi hem hûn edelim
Gece gündüz
nâle efgân kılalım
Ağla
matemdir muharremdir bu dem
Şah Hüseyin:Hz. Resulullah Efendimiz’in
torunu ve şehidlerin şahı / padişahı olan Hz.Hüseyin’dir. Hun: Hor ve zelil olmak,Efgan:
Acı ile bağırıp inlemek,Dem: An,
vakit demektir.
Hz.
Hüseyin (RA) pençe-i Âl-i aba’dan
(yüce örtünün altındaki beş kişiden) olup, hem manevi hemde soy yönüyle ehl-i
beyttir. Çünkü Hz. Resulullah (S.A.V) “Hüseyin bendendir Hüseyin’den ben”
buyurmuşlardır.
Hz.Ali’nin şehid edilmesinden sonra şura / meclis tarafından Hz.Hasan
“emir el mümin” (müminlerin emiri, reisi) olarak, devletin başına seçildi.
Hz.Hasan yaklaşık altı ay bu görevi yaptıktan sonra, Muaviye ile anlaşma
yaparak bu görevinden istifa etti. Ve Muaviye devletin başı oldu. Bu anlaşmaya
göre, Muaviyeden sonra “emir el mümin” olacak kişiyi şura / meclis şeçecekti.
Yani aynı Ebubekir, Ömer, Osman, Ali ve Hasan Hazeratlarının şura / meclis
tarafından seçilmeleri gibi, meclis / şura seçecekti. Fakat Muaviye bu
anlaşmaya uyup riayet etmedi ve sağlığında oğlu Yezid’i veliahd, yani
kendisinden sonraki padişah ilan etti. Ve Yezid devletin başına geçti. İşte Hz.
Hüseyin bu oldubittiye itiraz etti ve antlaşmanın gereğine uyulup meclisin
seçtiği kişinin devlet başkanı olmasını istedi. Ve yezide biat etmeyip onun
padişahlığını kabul etmedi.
Küfe tarafındaki halk, Hz.Hüseyin’i emir el mümini seçecek meclise yani
şuraya reislik yapması için davet ettiler. Hz. Hüseyin bu davete uyarak Küfe
tarafına giderken, Kerbelâ mevki’inde Yezid’in gönderdiği adamları tarafından
durduruldu. Bunun üzerine,
-
Hz.Hüsey’in; neden yolumuzu kesip gidişimizi engelliyor-sunuz,
dediğinde.
-
Yezid’in katilleri; gitmenize müsaade etmeyiz dediler.
-
Hz.Hüseyin; o halde Medine’ye geri dönelim dediğinde.
-
Yezid’in katilleri; Medineye dönmenize de müsaade etmeyiz dediler.
-
Hz. Hüseyin; peki bizden ne istiyorsunuz dediğinde,
-
Katiller; Yezid’e biat edip onun devlet başkanlığını, yani
padişahlığını kabul et, eğer etmezsen hepinizi öldüreceğiz dediler.
-
Hz.Hüseyin asla şuranın / meclisin seçmediği kişiye biat etmem
dedi. Ve başta Hz.Hüseyin olmak üzere orada bulunan tüm ehl-i beyt ve mahiyeti
şehid edildiler.
Kısaca özetlediğimiz kerbelâ faciası olarak
bilinen bu hadise, hicri takvime göre muharrem ayında olduğundan, İslam
dünyasında her yıl muharrem ayında bu hadiseyi yâd etmek adına perhizler
yapılıp, oruçlar tutulup, kendilerini dövüp kendilerine eziyet etmek gibi
çeşitli etkinlikler düzenlenir.
Fakat ehl-i kemâl, bu
şekilde aç susuz kalmak veya belli yiyecekleri yememek, kendine zincir gibi
şeylerle eziyet ederek yapılan etkinlikler yerine, Hz. Hüseyin’in şahı olduğu makamı şahadete ulaşıp, ehl-i beyt ruhaniyet
ve marifetine mazhar olarak, manevi ehl-i beyt / evlâd-ı Resul arasına dahil
olmak için gayret ederler. Ki, meslek-i Resul telkin ve irşadına sadakat
gösteren bir salik muhakkak şehid’lik makamına ulaşıp, manevi evlâd-ı Resul
arasına dâhil olur.
Bunu beyanlaMatemin şah-ı Hüseynin tutalım, ciğerimiz, dahi hem hûn edelim, gece
gündüz nale efgan kılalım, ağla matemdir muharremdir bu dem, buyruluyor.
Yani bu gün şehidlerin makamına erişip, şehidler şahı olan Hz.Hüseyin’in
ruhaniyetine mazhar olup, manevi evlâd-ı Resul arasına karışmak için dertlenip
zahmet çekelim, gece gündüz ahı efgan
edip inleyelim ki muharrem, bu
ruhaniyete erişildiği dem’dir
(vakittir), demektir.
Derdimiz ola
şehidler aşkıçün
Yattığından
kırmızı kanlar için
Kâfir
Yezid'e lâ’net câniçün
Ağla
matemdir muharremdir bu dem
Kur’an-ı Kerim’in; “Allah yolunda öldürülür yahut ölürse-niz,
Allah'tan bir bağışlanma ve bir rahmet onların derleyip topladıklarından çok
daha iyidir. Ölür yahut öldürülürseniz elbette ki Allah'a
götürüleceksiniz.” (Al-i İmran, 157-158) beyanından açıkça anlaşıldığı gibi, Allah yolunda “ölenler” ve “öldürülenler”
olmak itibarıyla şehidlik iki kısımdır. Birincisi; Allah yolunda öldürülenler
ki, bunlar kılıç şehididir. İkincisi
ise Allah yolunda ölenler olup, bunlar Hz. Resulullah’ın “Ölmeden evvel ölün”
buyruğundaki hikmet mazharıyetiyle ölmeden evvel ölerek tevhid-i irfan şehidi olanlardır. Ki Hz.Hüseyin her iki şehitliğe,
yani hem kılıç hemde irfan şehidliğine mazhar olanlardandır. Manevi ehl-i beyt
ise, ölmeden evvel ölen tevhid-i irfan şehidleridir.
Hz.Resulullah
Efendimiz rüyasında Muaviye
zürriyetinin, yani Muaviye nesli seceresinin Mescid-i Nebevi’nin minberine
bevlettiğini, yani işeyerek pislettiğini gördü. Bunun üzerine Kur’an’ın; “…sana
gösterdiğimiz o rüyayı da, Kur’an’da lanetlenmiş bulunan o şecereyi / ağacı /
soyu da insanları imtihan dışında bir sebeple göndermedik…” (İsra, 60) ayeti inzal oldu. Ve
Hz.Resulullahın gördüğü bu rüya vahiyle tabir edilerek, rüyada gördüğünün “lanetlenmiş
soy” olduğu Cenab-ı Hak tarafından beyan edilmiştir. İşte Cenab-ı
Hakk’ın Kur’an’daki bu beyanı gereğince cümle ehl-i kemal, Muaviye’ye ve Yezid’e ve
onların şecerelerine, yani soy ve zürriyetlerine, onların misyonunu her zaman ve bu gün dahi devam
ettirenlere lânet ederler. Ki daha evvelki beyitlerin açıklamasında Muaviye ve Yezid lâin’lerinden etraflıca behsedildiğinden, bu kadar
açıklamayla yetiniyoruz. Ve bizler de, bugün dahi var olan bu Muaviye ve Yezid
misyonuna lanet edip, onların hile ve şerrinden Allah’a sığınır, Muaviye’nin de
Yezid’in de canlarına binlerce lânet ederiz.”
Buna göre beytin anlamı, makam-ı şehidlik
için dertlenerek ağlayıp, ‘ölmeden
evvel ölerek’ şehidliğe erişmeye uğraş. Buna engel ve mani olan zamanın yezidlikmisyonunu temsil eden yezidini de lânet’le demektir.
Hem semâdan
nevhâ geldi zâr u zâr
Çeşm-i pak-i
Mustafa'yı kırdılar
Ah meded
beyt-i rasüle nettiler
Ağla
matemdir muharremdir bu dem
Ehl-i beyt’i sevip saymak, vahiy ile sabit olup bunu ifadeyle Kur’an’da;
“Peygamberlik
yapmamdan dolayı sizden herhangi bir ücret istemiyorum, ancak benim yakınlarımı
/ ehli beytimi sevmenizi istiyorum…”
(Şura, 23) buyrulur ki, Ehl-i beyte muhabbet etmek ayet ile belirtilmiş
olduğu gibi, birçok hadisi şerifte ehl-i beyt’in kıymet ve değerinden bahisle,
Resulullah’ın ehl-i beyte olan muhabbeti beyan edilir.
Manevi ehl-i beyt tüm zamanlarda
mevcut olduğundan, Yezid ve Muaviye misyonunu temsil edenler de her zaman
yeryüzünde var olur. Çünkü “…lanetlenmiş bulunan o şecereyi / ağacı /
soyu da insanları imtihan dışında bir sebeple göndermedik…” (İsra, 60) ayet beyanından açıkça
anlaşıldığı gibi, kıyamete kadar yeryüzündeki insanlık Muaviye ve Yezid misyonunu
taşıyanlar ile imtihan olmaktadır. Bu Misyonla imtihan, kulun mesleki resul
irşadıyla ruh-u Muhammed abasına / örtüsüne bürünüp örtünmesine mani olan her
türlü değer ve faaliyetler olduğu gibi. Manevi ehl-i beyt’in tebliğ ve irşadını
türlü şekilde engellemek olarak zahir olur. Bunu beyanla hadisi şerifte; “Her
peygamberin bir firavunu vardır, benim firavunum ebu cehildir.” buyrulur.
Ki her peygamberin bir Firavunu olduğu gibi, manevi ehl-i beyt’in de her
zamanda bir Muaviye’si ve Yezidi var olur.
Döktüler hem
Hüseyin’in kanını
Tanımadılar
âlemin sultânını
Hâviye’de
kodı yezid cânını
Ağla
mâtemdir muharremdir bu dem
Hâviye’nin mahiyeti hakkında Kur’an-ı
Kerim’de; “Ameli hafif olana (günahları ağır-iyilikleri hafif olana) gelince;
artık onun yeri haviyedir. Bildin mi hâviye nedir? O, yakıcı bir ateştir.” (Kâria, 8…11) buyrulur ki, Hâviye
cehennemin yedinci tabakası olup burada inanmadıkları halde inanmış gibi
görünen münâfıklar ile Müslüman iken İslâm dinini terk eden mürtedler azâb
görecektir denilmiştir.
Bu itibarla Mekke, Hz. Resulullah’ın ordusu tarafından kuşatılıp, birkaç
defa uzatılan müsadelerden sonra teslim olmak zorunda kalarak fetholmuştur.
Bazı araştırmacılar, Mekkeli müşriklerden olan Muaviye’nin ve Yezid’in,
inanmadıkları halde Mekke’nin fethinde aciz ve mecbur kaldıkları için Müslüman
gibi göründüklerini söylemişlerdir. Yani iki yüzlülük olan münâfıklık
yaptıklarını ifade etmişlerdir. Ki Kerbelâ katliamından sonra Yezid’in; “Bedir’de kaybettiklerimizin intikamını
şimdi aldık” dediği rivayet edilir.
Bunu ifadeyle Kur’an’ın sevip saymamızı istediği, Hz. Resulullah Efendimiz’in
müminlere emanet ettiği ehl-i beyti ve şehidler sultanıHz. Hüseyini, Yezid ve işbirlikçileri bu âlemde tanımadılar. Ve Yezid’in gönderdiği
katiller kerbelâda canice, başta Hz.Hüseyin olmakla oradaki tüm ehli-i beyti ve
mahiyetini şehid ettiler buyruluyor. Ve devamla Yezid’in canı haviye’ye yani ikiyüzlü münâfıkların cehennemdeki
çukuruna gitti, deniliyor.
Her zamanda ve bu gün dahi Muaviye ve Yezid misyonunu
temsil edenler, manevi ehl-i beyti / evlad-ı Resul’u tanımazlar. Ve Şeyhül
Ekber Muhiddin Arab-i Hz.nin ve Nesimi Hz.nin şehid edilmesi, Niyazi Mısri
Hz.nin sürgün edilmesi, Abdülmalik Hilmi Hz.nin irşad faaliyetlerinin
engellenerek tekkesinin kuşunlanması vb. gibi, evlad-ı Resul’e her türlü zulmü
yaparlar.
Kande idi ol
muhibbân-ı Ali
Yası tuttu âh
u vâh eyledi
Gözlerinden
döktüler kanlı yaşı
Ağla
matemdir muharremdir bu dem
Kande:Nerede,Muhibbân-ı
Ali: Hz.Ali’yi sevenler demektir. Ki Hz. Ali’yi lâyıkıyla sevmek, Kur’an-ı
Kerim ahlakına mensub olmakla beraber velâyet keşfi irfanına erişmekle
mümkündür. Çünkü Gadr-ı Hum vadisinde irad ettiği Hadisi şerifte Hz. Resulullah
Efendimiz; “...Ey insanlar size iki emanet bırakıyorum bu emanetlere sarılın, bu
emanetler cennetin Kevser havuzunda birleşirler. Emanetleriminbiri Kur’an
diğeri ehl-i beyt’imdir.” demiş ve Kur’an ile ehl-i beyti birbirine
endekslemiştir. Bu itibarlaKur’an ahlâkı ve velâyet irşadına mazhar olanlar,
her zaman ehl-i beyt muhabbet ve derdi ile yaşarlar. Fakat Kur’an ahlâkına ve
velâyet marifetine mazhar olmayanlar, Hz.Ali’yi ve ehl-i beyti lâyıkıyla
tanıyamadıklarından, bunların ehl-i beyt muhabbetleri şeklen, sureta ve
takliden olur.
Zar ile
ağladılar dokuz felek
İns u cinn ü
hûr ü rizvan hem melek
Arş u
kürside bulunan ferşe dek
Ağla
matemdir muharremdir bu dem
Velâyet irşadı aydınlığı cümle felekleri, insanları, cinleri, melekleri, cennet nimetlerini,
ferşi, arşı ve kürsiyi ihata edip kuşattığından, velâyet merifetinden
mahrum olmak, aynı zamanda cümle varlık âleminin hakikatı mahiyetinden gafil
olmaktır. Bu itibarla ehl-i kemâl velâyet irşadı marifetinden ayrı ve mahrum
olmaktan çok korkup Allah’a sığınırlar.
Mâliki-i
ejder yanuben hem derdile
Şah
Hüseyin’im çağırırken virdile
Ya meded hey
meded hem derdile
Ağla
matemdir muharremdir bu dem
Mâlik-i ejder:Daha evvelki beyitlerin
açıklamasında ifade edildiği gibi Hz.Ali’nin sadık bir komutanıdır. Ve Malik bin eşter / ejder (ra),
Hz.Ali’ye bağlı olup daima onun yanında yer almış, birçok kahramanlıklar ve
faydalı hizmetler yapmıştır. Muaviye’nin
isyan ederek hırıstiyanlardan
ve kendi aşiretin-den topladığı
kuvvetlerle gelip, mızraklarının ucuna Kur’an
sayfalarını taktığı Sıffın isyanında, Hz.Ali’nin ordu komutanlığı-nı Malik
Bin Ejder yapmıştır. Ve Hz.Ali’nin emirliği döneminde Hz. Ali, Malik Bin Ejder’i
Mısır’a vali tayin etmiş ve kendisinin halka nasıl davranacağına dair Hz.Ali
bir mektiup yazmıştır ki, bu mektup çok meşhur olup adeta tüm zamanlardaki
devlet idarecilerine hitab eden bir manifesto ve beyanname niteliğinde-dir.
Rivayetlere göre Malik Bin Ejder, Muaviye tarafından zehirli bal ile
zehirletilerek şehid edilmiştir.
Bunu ifadeyle Malik Efendi Hz; hem şah beyit mahlası olarak, hemde
zamanın velâyet mürşid-i kâmili olduğunu beyanla, Malik-i Ejder gibi şehidler şahı
Hz. Hüseyin’in ulaştığı makamı şehadete erişmek, ehl-i beyt ruhaniyet ve
irşadını devamlı kılmak gayreti derdimiz,
imdadımız ve muharremimizdir
diyor. Allah, cümlemize makamı şehadete ulaşmakta ve ehl-i beyti maneviye dâhil
olarak hizmet etmekte, yardımcımız olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder