27 Ekim 2017 Cuma

Matemin şah-ı Hüseynin tutalım

ŞİİR:ABDULMALİK HİLMİ

ŞERHEDEN  (AÇIKLAYAN): NEJDETŞAHİN

Matemin şah-ı Hüseynin tutalım
Ciğerimiz dahi hem hûn edelim
Gece gündüz nâle efgân kılalım
Ağla matemdir muharremdir bu dem

      Şah Hüseyin:Hz. Resulullah Efendimiz’in torunu ve şehidlerin şahı / padişahı olan Hz.Hüseyin’dir. Hun: Hor ve zelil olmak,Efgan: Acı ile bağırıp inlemek,Dem: An, vakit demektir.
      Hz. Hüseyin (RA) pençe-i Âl-i aba’dan (yüce örtünün altındaki beş kişiden) olup, hem manevi hemde soy yönüyle ehl-i beyttir. Çünkü Hz. Resulullah (S.A.V) “Hüseyin bendendir Hüseyin’den ben” buyurmuşlardır.
       Hz.Ali’nin şehid edilmesinden sonra şura / meclis tarafından Hz.Hasan “emir el mümin” (müminlerin emiri, reisi) olarak, devletin başına seçildi. Hz.Hasan yaklaşık altı ay bu görevi yaptıktan sonra, Muaviye ile anlaşma yaparak bu görevinden istifa etti. Ve Muaviye devletin başı oldu. Bu anlaşmaya göre, Muaviyeden sonra “emir el mümin” olacak kişiyi şura / meclis şeçecekti. Yani aynı Ebubekir, Ömer, Osman, Ali ve Hasan Hazeratlarının şura / meclis tarafından seçilmeleri gibi, meclis / şura seçecekti. Fakat Muaviye bu anlaşmaya uyup riayet etmedi ve sağlığında oğlu Yezid’i veliahd, yani kendisinden sonraki padişah ilan etti. Ve Yezid devletin başına geçti. İşte Hz. Hüseyin bu oldubittiye itiraz etti ve antlaşmanın gereğine uyulup meclisin seçtiği kişinin devlet başkanı olmasını istedi. Ve yezide biat etmeyip onun padişahlığını kabul etmedi.
      Küfe tarafındaki halk, Hz.Hüseyin’i emir el mümini seçecek meclise yani şuraya reislik yapması için davet ettiler. Hz. Hüseyin bu davete uyarak Küfe tarafına giderken, Kerbelâ mevki’inde Yezid’in gönderdiği adamları tarafından durduruldu. Bunun üzerine, 
-       Hz.Hüsey’in; neden yolumuzu kesip gidişimizi engelliyor-sunuz, dediğinde.
-       Yezid’in katilleri; gitmenize müsaade etmeyiz dediler.
-       Hz.Hüseyin; o halde Medine’ye geri dönelim dediğinde.
-       Yezid’in katilleri; Medineye dönmenize de müsaade etmeyiz dediler.
-       Hz. Hüseyin; peki bizden ne istiyorsunuz dediğinde,
-       Katiller; Yezid’e biat edip onun devlet başkanlığını, yani padişahlığını kabul et, eğer etmezsen hepinizi öldüreceğiz dediler.
-       Hz.Hüseyin asla şuranın / meclisin seçmediği kişiye biat etmem dedi. Ve başta Hz.Hüseyin olmak üzere orada bulunan tüm ehl-i beyt ve mahiyeti şehid edildiler.
Kısaca özetlediğimiz kerbelâ faciası olarak bilinen bu hadise, hicri takvime göre muharrem ayında olduğundan, İslam dünyasında her yıl muharrem ayında bu hadiseyi yâd etmek adına perhizler yapılıp, oruçlar tutulup, kendilerini dövüp kendilerine eziyet etmek gibi çeşitli etkinlikler düzenlenir.
Fakat ehl-i kemâl, bu şekilde aç susuz kalmak veya belli yiyecekleri yememek, kendine zincir gibi şeylerle eziyet ederek yapılan etkinlikler yerine, Hz. Hüseyin’in şahı olduğu makamı şahadete ulaşıp, ehl-i beyt ruhaniyet ve marifetine mazhar olarak, manevi ehl-i beyt / evlâd-ı Resul arasına dahil olmak için gayret ederler. Ki, meslek-i Resul telkin ve irşadına sadakat gösteren bir salik muhakkak şehid’lik makamına ulaşıp, manevi evlâd-ı Resul arasına dâhil olur.         
Bunu beyanlaMatemin şah-ı Hüseynin tutalım, ciğerimiz, dahi hem hûn edelim, gece gündüz nale efgan kılalım, ağla matemdir muharremdir bu dem, buyruluyor.
      Yani bu gün şehidlerin makamına erişip, şehidler şahı olan Hz.Hüseyin’in ruhaniyetine mazhar olup, manevi evlâd-ı Resul arasına karışmak için dertlenip zahmet çekelim, gece gündüz ahı efgan edip inleyelim ki muharrem, bu ruhaniyete erişildiği dem’dir (vakittir), demektir.

Derdimiz ola şehidler aşkıçün
Yattığından kırmızı kanlar için
Kâfir Yezid'e lâ’net câniçün
Ağla matemdir muharremdir bu dem

Kur’an-ı Kerim’in; Allah yolunda öldürülür yahut ölürse-niz, Allah'tan bir bağışlanma ve bir rahmet onların derleyip topladıklarından çok daha iyidir. Ölür yahut öldürülürseniz elbette ki Allah'a götürüleceksiniz.” (Al-i İmran, 157-158) beyanından açıkça anlaşıldığı gibi, Allah yolunda “ölenler” ve “öldürülenler” olmak itibarıyla şehidlik iki kısımdır. Birincisi; Allah yolunda öldürülenler ki, bunlar kılıç şehididir. İkincisi ise Allah yolunda ölenler olup, bunlar Hz. Resulullah’ın “Ölmeden evvel ölün” buyruğundaki hikmet mazharıyetiyle ölmeden evvel ölerek tevhid-i irfan şehidi olanlardır. Ki Hz.Hüseyin her iki şehitliğe, yani hem kılıç hemde irfan şehidliğine mazhar olanlardandır. Manevi ehl-i beyt ise, ölmeden evvel ölen tevhid-i irfan şehidleridir.     
      Hz.Resulullah Efendimiz rüyasında Muaviye zürriyetinin, yani Muaviye nesli seceresinin Mescid-i Nebevi’nin minberine bevlettiğini, yani işeyerek pislettiğini gördü. Bunun üzerine Kur’an’ın; “…sana gösterdiğimiz o rüyayı da, Kur’an’da lanetlenmiş bulunan o şecereyi / ağacı / soyu da insanları imtihan dışında bir sebeple göndermedik…” (İsra, 60) ayeti inzal oldu. Ve Hz.Resulullahın gördüğü bu rüya vahiyle tabir edilerek, rüyada gördüğünün “lanetlenmiş soy” olduğu Cenab-ı Hak tarafından beyan edilmiştir. İşte Cenab-ı Hakk’ın Kur’an’daki bu beyanı gereğince cümle ehl-i kemal, Muaviye’ye ve Yezid’e ve onların şecerelerine, yani soy ve zürriyetlerine, onların misyonunu her zaman ve bu gün dahi devam ettirenlere lânet ederler. Ki daha evvelki beyitlerin açıklamasında Muaviye ve Yezid lâin’lerinden etraflıca behsedildiğinden, bu kadar açıklamayla yetiniyoruz. Ve bizler de, bugün dahi var olan bu Muaviye ve Yezid misyonuna lanet edip, onların hile ve şerrinden Allah’a sığınır, Muaviye’nin de Yezid’in de canlarına binlerce lânet ederiz.”
      Buna göre beytin anlamı, makam-ı şehidlik için dertlenerek ağlayıp, ‘ölmeden evvel ölerek’ şehidliğe erişmeye uğraş. Buna engel ve mani olan zamanın yezidlikmisyonunu temsil eden yezidini de lânet’le demektir.







Hem semâdan nevhâ geldi zâr u zâr
Çeşm-i pak-i Mustafa'yı kırdılar
Ah meded beyt-i rasüle nettiler
Ağla matemdir muharremdir bu dem

      Ehl-i beyt’i sevip saymak, vahiy ile sabit olup bunu ifadeyle Kur’an’da; “Peygamberlik yapmamdan dolayı sizden herhangi bir ücret istemiyorum, ancak benim yakınlarımı / ehli beytimi sevmenizi istiyorum…” (Şura, 23) buyrulur ki, Ehl-i beyte muhabbet etmek ayet ile belirtilmiş olduğu gibi, birçok hadisi şerifte ehl-i beyt’in kıymet ve değerinden bahisle, Resulullah’ın ehl-i beyte olan muhabbeti beyan edilir.
Manevi ehl-i beyt tüm zamanlarda mevcut olduğundan, Yezid ve Muaviye misyonunu temsil edenler de her zaman yeryüzünde var olur. Çünkü “…lanetlenmiş bulunan o şecereyi / ağacı / soyu da insanları imtihan dışında bir sebeple göndermedik…” (İsra, 60) ayet beyanından açıkça anlaşıldığı gibi, kıyamete kadar yeryüzündeki insanlık Muaviye ve Yezid misyonunu taşıyanlar ile imtihan olmaktadır. Bu Misyonla imtihan, kulun mesleki resul irşadıyla ruh-u Muhammed abasına / örtüsüne bürünüp örtünmesine mani olan her türlü değer ve faaliyetler olduğu gibi. Manevi ehl-i beyt’in tebliğ ve irşadını türlü şekilde engellemek olarak zahir olur. Bunu beyanla hadisi şerifte; “Her peygamberin bir firavunu vardır, benim firavunum ebu cehildir.” buyrulur. Ki her peygamberin bir Firavunu olduğu gibi, manevi ehl-i beyt’in de her zamanda bir Muaviye’si ve Yezidi var olur.  

Döktüler hem Hüseyin’in kanını
Tanımadılar âlemin sultânını
Hâviye’de kodı yezid cânını
Ağla mâtemdir muharremdir bu dem

Hâviye’nin mahiyeti hakkında Kur’an-ı Kerim’de; “Ameli hafif olana (günahları ağır-iyilikleri hafif olana) gelince; artık onun yeri haviyedir. Bildin mi hâviye nedir? O, yakıcı bir ateştir.” (Kâria, 8…11) buyrulur ki, Hâviye cehennemin yedinci tabakası olup burada inanmadıkları halde inanmış gibi görünen münâfıklar ile Müslüman iken İslâm dinini terk eden mürtedler azâb görecektir denilmiştir.
      Bu itibarla Mekke, Hz. Resulullah’ın ordusu tarafından kuşatılıp, birkaç defa uzatılan müsadelerden sonra teslim olmak zorunda kalarak fetholmuştur. Bazı araştırmacılar, Mekkeli müşriklerden olan Muaviye’nin ve Yezid’in, inanmadıkları halde Mekke’nin fethinde aciz ve mecbur kaldıkları için Müslüman gibi göründüklerini söylemişlerdir. Yani iki yüzlülük olan münâfıklık yaptıklarını ifade etmişlerdir. Ki Kerbelâ katliamından sonra Yezid’in; “Bedir’de kaybettiklerimizin intikamını şimdi aldık” dediği rivayet edilir.
      Bunu ifadeyle Kur’an’ın sevip saymamızı istediği, Hz. Resulullah Efendimiz’in müminlere emanet ettiği ehl-i beyti ve şehidler sultanıHz. Hüseyini, Yezid ve işbirlikçileri bu âlemde tanımadılar. Ve Yezid’in gönderdiği katiller kerbelâda canice, başta Hz.Hüseyin olmakla oradaki tüm ehli-i beyti ve mahiyetini şehid ettiler buyruluyor. Ve devamla Yezid’in canı haviye’ye yani ikiyüzlü münâfıkların cehennemdeki çukuruna gitti, deniliyor.
Her zamanda ve bu gün dahi Muaviye ve Yezid misyonunu temsil edenler, manevi ehl-i beyti / evlad-ı Resul’u tanımazlar. Ve Şeyhül Ekber Muhiddin Arab-i Hz.nin ve Nesimi Hz.nin şehid edilmesi, Niyazi Mısri Hz.nin sürgün edilmesi, Abdülmalik Hilmi Hz.nin irşad faaliyetlerinin engellenerek tekkesinin kuşunlanması vb. gibi, evlad-ı Resul’e her türlü zulmü yaparlar.  

Kande idi ol muhibbân-ı Ali
Yası tuttu âh u vâh eyledi
Gözlerinden döktüler kanlı yaşı
Ağla matemdir muharremdir bu dem

       Kande:Nerede,Muhibbân-ı Ali: Hz.Ali’yi sevenler demektir. Ki Hz. Ali’yi lâyıkıyla sevmek, Kur’an-ı Kerim ahlakına mensub olmakla beraber velâyet keşfi irfanına erişmekle mümkündür. Çünkü Gadr-ı Hum vadisinde irad ettiği Hadisi şerifte Hz. Resulullah Efendimiz; “...Ey insanlar size iki emanet bırakıyorum bu emanetlere sarılın, bu emanetler cennetin Kevser havuzunda birleşirler. Emanetleriminbiri Kur’an diğeri ehl-i beyt’imdir.” demiş ve Kur’an ile ehl-i beyti birbirine endekslemiştir. Bu itibarlaKur’an ahlâkı ve velâyet irşadına mazhar olanlar, her zaman ehl-i beyt muhabbet ve derdi ile yaşarlar. Fakat Kur’an ahlâkına ve velâyet marifetine mazhar olmayanlar, Hz.Ali’yi ve ehl-i beyti lâyıkıyla tanıyamadıklarından, bunların ehl-i beyt muhabbetleri şeklen, sureta ve takliden olur.

Zar ile ağladılar dokuz felek
İns u cinn ü hûr ü rizvan hem melek
Arş u kürside bulunan ferşe dek
Ağla matemdir muharremdir bu dem

Velâyet irşadı aydınlığı cümle felekleri, insanları, cinleri, melekleri, cennet nimetlerini, ferşi, arşı ve kürsiyi ihata edip kuşattığından, velâyet merifetinden mahrum olmak, aynı zamanda cümle varlık âleminin hakikatı mahiyetinden gafil olmaktır. Bu itibarla ehl-i kemâl velâyet irşadı marifetinden ayrı ve mahrum olmaktan çok korkup Allah’a sığınırlar.

Mâliki-i ejder yanuben hem derdile
Şah Hüseyin’im çağırırken virdile
Ya meded hey meded hem derdile
Ağla matemdir muharremdir bu dem

      Mâlik-i ejder:Daha evvelki beyitlerin açıklamasında ifade edildiği gibi Hz.Ali’nin sadık bir komutanıdır. Ve Malik bin eşter / ejder (ra), Hz.Ali’ye bağlı olup daima onun yanında yer almış, birçok kahramanlıklar ve faydalı hizmetler yapmıştır. Muaviye’nin isyan ederek hırıstiyanlardan ve kendi aşiretin-den topladığı kuvvetlerle gelip, mızraklarının ucuna Kur’an sayfalarını taktığı Sıffın isyanında, Hz.Ali’nin ordu komutanlığı-nı Malik Bin Ejder yapmıştır. Ve Hz.Ali’nin emirliği döneminde Hz. Ali, Malik Bin Ejder’i Mısır’a vali tayin etmiş ve kendisinin halka nasıl davranacağına dair Hz.Ali bir mektiup yazmıştır ki, bu mektup çok meşhur olup adeta tüm zamanlardaki devlet idarecilerine hitab eden bir manifesto ve beyanname niteliğinde-dir. Rivayetlere göre Malik Bin Ejder, Muaviye tarafından zehirli bal ile zehirletilerek şehid edilmiştir.
      Bunu ifadeyle Malik Efendi Hz; hem şah beyit mahlası olarak, hemde zamanın velâyet mürşid-i kâmili olduğunu beyanla, Malik-i Ejder gibi şehidler şahı Hz. Hüseyin’in ulaştığı makamı şehadete erişmek, ehl-i beyt ruhaniyet ve irşadını devamlı kılmak gayreti derdimiz, imdadımız ve muharremimizdir diyor. Allah, cümlemize makamı şehadete ulaşmakta ve ehl-i beyti maneviye dâhil olarak hizmet etmekte, yardımcımız olsun.  

Hiç yorum yok: