27 Mayıs 2012 Pazar

CEMRE DÜŞMESİ

Cemre’nin sözlükte  kor,ateş ve sıcaklık gibi karşılığı vardır.Halk arasında ise Mart ayında önce havaya sonra suya daha sonra da toprağa düştüğü kabul edilir..Yeryüzünde gerçekleşen bir tabiat olayı olarak algılanır.Baharın ve yazın müjdecisi olarak benimsenmiştir.Gerçekte ise yeryüzüne ne kor ne de ateşin düştüğü gözlenir yani mecazi bir olgu olarak eskiden beri söylenegelir.Düşen bu cemrelerden sonra  hava ısınır,suya ılıklık gelir ve toprakta bir canlılık başlar akabinde ağaçların çiçek açtığı ve toprak üstündeki  bitkilerin yeşerdiği gözlenir.Doğa kıştan çıkar bahara girer.

Bu inanış daha çok Türk ve İslam coğrafyasında  vücut bulur.Bu ve buna benzer olay ve değerleri arifi billah olan Allah dostları halk arasında yaymışlar ve onların bu olayları düşünüp kendinde bulma fikrini  aşılamaya çalışmışlardır.Öyle ya insan dediğimiz varlıkta bir alemdir,insanda da doğada gördüğümüz olayların benzerleri yaşanmaktadır.Buradan hareketle tabiatta gerçekleşen cemre olayı bir alem olan insanda da olur mu? sorusu ile beyin fırtınası oluşturabiliriz.İşte arifi billah olan şahsiyetler, kişileri bu tür düşünceye yönlendirmek amacıyla çaba harcamışlar,Müslüman dünyasındaki insanları yaratılışın yüce gayesi olan Allah’a ulaşma ve onunla beraber olma keyfiyetini  oluşturma gayreti içersine girmişlerdir.

-Cemre’nin havaya düşmesi:Hava insan için hayati önem taşır.Kişi yemeksiz  7-8 gün,susuz 3-4 gün, ama nefes almadan ancak birkaç dakika yaşayabilir.Nasıl,nefes insanın hayatının devamı için gerekli bir vasıta ise,nefesin hakikatını bilmek ve uygulamakta ,O’nun tüm alemler olan yeryüzü,berzah ve ahrette de beka ile hayat bulmasını sağlayan bir ibadettir.Bunun için nefesler çok kıymetlidir.Bir hadisi şerif vardır, “Allah’a giden yol nefesler sayısıncadır.” Yani aldığın her nefesin seni Allah ile buluşturması demektir.Yine kibarı kelam olarak söylenegelen bir söz vardır; “Her an Yusufu bir kuyuya atmaktasın ve O’nu yok bahasına satmaktasın.” Büyükler burada Yusuf’u  nefes olarak teşbih etmişlerdir.Nefeslerin mahiyetinden habersiz olanlar her nefeste Yusuf’u kuyuya atar ve O’nu yok bahasına satar.Hz.Pir Muhammed Nur (ks)’un damadı olan Abdürrahim fedai Hz.lerinin şeriat alimi olan Murat efendi ile ilgili bir hatırası olan olay anlatılır.Abdürrahim Fedai Hz.leri bir seyahat sırasında bir handa mola verir,mola esnasında Murat efendi ile tanışır,hoş beşten sonra din konularına girilir.A.Fedai Hz.leri tevhid yani hakikat üzere olan bilgilerin insan için elzem olduğunu ve tahsil edilmesi gerektiğini belirtir.Bu söze Murat efendi karşı çıkar.Geç vakitlere kadar bu konu tartışılır fakat Murat efendi ikna olmaz. Fedai Hz.leri,Murat efendiye dönerek sana bir şey daha söyleyeceğim bunda da anlaşamazsak konuyu kapatırız der.Şunu söyler;Biz insanlar yemeğimizi hayvanlardan ayırırız,bizler temiz kaptan yeriz artan yemekleri hayvanlara veririz onlara  götürdüğümüz kabın temiz, pis olmasına bakmayız,biz,temiz su ve temiz kaptan içeriz,hayvanlar ise içtikleri suyun ve kabın temiz veya pis olduğuna bakmazlar.Nasıl ki yemeğimizi ve suyumuzu hayvanlardan ayırmış isek nefeslerimizi de ayırmamız gerekir ,fakat ben seni bu sofrada hayvanlarla beraber görmekteyim der.Bu söz üzerine Murat efendi bunun nasıl olacağını sorar,A.Fedai Hz.leri,kişi nefesi paf puf diye alıyorsa hayvan da böyle alıyor der,işte insan nefesi nereden ve nasıl alıyor,nereye ve nasıl veriyor önemli olan budur. Kişinin nefesle hayvanlardan ayrılması zikrullah ile olur ve bu nefes insana fayda verir der.Bunun üzerine Murat efendi ikna olur ve sohbeti uzatırlar.Rivayet olunur ki,Murat efendiye bütün makamları telkin eder ve O’nu gittiği yere görevli tayin eder. Bunun üzerine Muradiye adlı risale yazar.

Peki;nefesin hakikati nedir?Ne yapalım ki her nefesimiz hayvanlardan farklı olsun,ne yapalım ki her nefeste  Yusuf’u kuyuya atmayalım ve yok bahasına satmayalım.süleyman çelebi  Hz.leri mevlidi şerifinde buyurur:    “Her nefes Allah adın de müdam

                                     Allah adın ile olur her iş tamam” 

Demek ki nefes Allah’ı anmakmış yani nefesi Allah olarak almak ve Allah olarak vermekmiş.Buna Kur’an tabiri ile Zikrullah denir.Kur’an da zikrullah ile ilgili bir çok ayet vardır,bunlardan bazılarını yazacak olursak.Ra’d suresi 28.ayet (13/87) “İnanların kalpleri ancak Allah’ın zikriyle tatmin olur, dikkat edin/gözünüzü açın!kalpler yalnız Allah’ın zikriyle tatmin olur.” “Bilmiyorsanız zikir ehline sorun”nahl 43(16/43),enbiya 7(21/7).Bakara 239.ayette; “Güvene kavuştuğunuzda  bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği şekilde Allah’ı zikredin.” Ankebut suresi 45.ayet “Kitaptan sana vahyedileni oku,namazı da dosdoğru kıl,çünkü namaz insanı hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar Zikrullah /Allah’ı anmak en büyük ibadettir.”

Bu zikrullah nasıl elde edilir?diye soru sorulursa,buna  ayetle cevap veriliebilir.16/43 ve 21/7 ayetlerde verildiği gibi ehline sorulmasını istiyor.Şimdi de ehli kimdir?denirse cevabı yine ayetle verilir.Ali İmran 191.ayette: “ Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. “Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru” derler.Ayetin onlar dediği  ricaller yani er kişilerdir,bunlar her zamanda var olan ve kıyamete kadar var olacak insanı kamillerdir. İşte zikrullah bu kamillerin kutlu ağızlarından alınır.Zikrullah’a aynı zamanda mayayı Muhammed de denir.Bu maya vasıtasıyla kişi,cenabı Hak’kın aşık olduğu kulluk olan Muhammedi kulluğa erişir ve bahara çıkar. Zikrullaha mazhar olan kişinin nefeslerine böylece cemre düşmüş olur.Kor ateş olan bu cemre kişinin kalbindeki  Allah’tan başka sevgileri yakar ve orada Allah sevgisinden başka sevgi kalmaz.Böylece hava yani heva olan nefsani istek ve arzuları yanar.Vesselam….

Kişinin nefeslerine cemre düşmesi bu kadardır…

-Suya cemre düşmesi:Su girdiği ve düştüğü her yere hayat verir,bu yüzden su hayat mazharı olarak tanımlanmıştır.İnsanın hayatını tanzim eden fikirleri ve bilgileridir.Bu bilgiler,anadan,babadan, çevreden,medyadan vs. elde edilir.İnsandaki suyu ,taşıdığı bilgiler olarak da yorumlayabiliriz.

İnsan sosyal bir varlıktır bu sebeple birçok bilgiyle donanmıştır.Kişi bu bilgilerle yaşantısına yön verir. Birçok bilgi,kişiyle beraber ancak mezara kadar gider ve diğer alemlerde ona fayda sağlamaz.İnsana her alemde yarar sağlayacak bilgi var mı dır?sorusu sorulursa,evet vardır deriz.Bu bilgi Allah hakkındaki bilgilerdir.Çünkü Allah hakkındaki  bilgilerimiz Kur’andaki bilgilerle örtüşmesi gerekir. Kur’an dışındaki bilgiler yine Kur’an tarafından zan olarak adlandırılır.Necm suresi 28.ve Yunus suresi 36.ayetlerde; “Hâlbuki onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece zanna uyuyorlar. Şüphesiz zan, hakikat namına hiçbir şey ifade etmez.” Salihli’de yaşamış kamil şahsiyetlerden olan Kemal  Zurnacı efendi (ruhu şad osun) yetmiş yaşlarında bir şahısla sohbet ederken O’na  Allah hakkındaki bilgilerini ve bu bilgileri kaç yaşında öğrendiğini sorar.Şahıs da bunları yedi yaşlarında anadan babadan ve hocalardan öğrendiğini belirtir.Şimdi Allah’ı nasıl biliyorsun dediğinde,Kişinin  cevabı aynı olur.O zaman Kemal efendi bak der,her şeyin değişmiş,boyun uzamış sakalların ağarmış, kamburlaşmışsın  yedi yaşındaki suretin yok diye seslenir ve devam eder,her şeyin değiştiği halde Allah hakkındaki bilgilerin değişmemiş  der.Bir an önce değiştirmesini ve doğru bilgileri elde etmesini söyler.Peki bu bilgilerin doğrusu nasıl elde edilir?her tarikat bizim yolumuz doğru demektedir,biz doğru olanı nasıl ayıracağız?bunun bir çok örneği vardır ancak en önemlisi,Kur’anla ayniyet  göstermesi gerekir.Bilgileri ve ışığını Kur’andan alması ve Kur’anla yüzleşmekten kaçmaması gerekir. 16.yy  yaşamış arifibillah şahsiyetlerden Niyazi Mısri hz.leri  bakın ne diyor.

           “Her mürşide dil verme kim  yolunu sarpa uğratır,

             Kamil olan mürşidin yolu gayet asan imiş.”      

Kamil mürşitlerin yolu gayet kolaydır,diğerleri gibi fazladan ibadet ve tesbihler yüklemez. Bilgileri Kur’anla ayniyet ifade eder.Yine kamil kişilerden Hasan Fehmi Hz.lerine sorarlar, dervişlik nedir? Hasan Fehmi hz.leri cevabında,dervişlik nedir bilmem ancak ilmimiz Kur’an da var.diyerek cevap verir.

İşte bir kimse kamil bir mürşidin meclisini bulursa doğru bilgileri ancak buradan öğrenebilir,daha önceki zandan ibaret olan bilgileri,doğru olanla yer değiştirir ve ebedi bir hayat elde eder ve hangi alemde bulunursa bulunsun bu bilgilerden fayda görür.

İnsanın Allah hakkındaki bilgilerinin geçek bilgiye dönüşmesi ve kur’an ile ayniyet göstermesi suya düşen cemre gibidir.Vesselam…

Toprağa cemre düşmesi:Toprağı, insanın vücudu olarak tevil edebiliriz.İnsan vücuduna cemre düşmesi ,bu vücudun mahiyetinin açığa çıkması ile olur.Resulü Ekrem efendimiz bir hadisi şeriflerinde;  Nefsini (kendini) bilen rabbini bilir.”demektedir.Kişinin kendisini  ancak bir kamil mürşidin  vereceği telkin ile bilebilir.Kitap ve benzeri şeyleri okumakla insan kendisini öğrenemez.     Cenabı Hak ,yüce kitabında isra suresi 14.ayetinde “oku nefsin kitabını ,sana hesap görücü olarak yeter”Bu kitap kişinin kendisidir,kendisini okuması ile Hakkı tanır.Bu okuma insana fayda verir. Yine,Cenabı Hak yüce kitabında alak suresinin hemen birinci ayetinde,  “Yaratan rabbinin adıyla oku! İkinci ayette ise,O insanı bir embriyodan/Kan pıhtısından/alakadan yaratmıştır.” Hz İsa,insanın iki doğuşu olduğunu belirtir.Birincisi anasından doğması diğeri ise kendinden doğmasıdır.İkinci doğuşu yapmayan melekutun sırrını bilemez ve buraya dahil olamaz, demektedir.İşte insanın alakadan yaratılması budur. Önce, annesi ve  babası birbirlerine ilgi ve alaka gösterirler ve çocuk bu aleme doğar,ikincisi ise kişinin kendisine alaka göstermesidir.Ben kimim,bu  aleme nereden geldim, niçin geldim nereye gideceğim, Beni bu aleme getiren Rabbim nasıl bir varlıktır?görünür mü?gibi soruları sorması ile arayıcı konumuna girmesidir.Bu arama onu zamanın kamili olan velayet  irşatçısı ile buluşmasını sağlar. O’ndan alacağı telkin ile alak suresinin birinci ayeti olan oku,yani  kendini  oku ayetine mazhar olur. Bu okuma ile kişi, Şirkten kurtulmuş olur ve  Rabbini öğrenmiş ve görmüş olur. Her alemde Rabbi ile beraber olur ve yaratılışın yüce gayesine ulaşır. Kişinin ikinci doğuşu budur. Şirkten kurtulamayan,kendisini ayrı ve Allah’ı ayrı bilir.Lokman suresi 13.ayetinde Cenabı Hak buyurur; “Lokmanın oğluna öğüdünü an,O şöyle öğüt veriyordu, “Ey oğlum,kesinlikle Allah’a ortak koşma çünkü ortak koşmak çok büyük zulümdür.” Kuran  bir çok yerinde şirkten söz eder ve bunu Allah’a karşı yapılan büyük zulüm olarak görür. Şirkin zıttı nedir? Yani ne yapalım da şirk işlemeyelim? Bunun cevabı Allah’ın bilinmesi ve O’nun tevhit edilmesi şeklinde olur.

 Cenabı Hak ; Zariyat suresi 56.ayetinde “ben insanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler için yarattım” demektedir.İbni  Abbas Hz.leri bu ayette geçen ibadet kelimesini ,Allah’ı bilmek ve O’nu tevhit etmek şeklinde yorumlamaktadır.

Bir kimse zamanın velayet irşatçısı ile buluşur ve O’ndan Allah’ı tevhit edici ayetleri öğrenir ve  bunu müşahede haline dönüştürürse bu eşyanın ve kendisinin hakikati ortaya çıkmış olur.Kendisinde ve cümle eşyada rabbini görür ve bu alemin O’nun zuhuru olduğunu anlar dolayısıyla şirk işlemekten kurtulmuş olur.

İşte kişinin vücut şirkinden kurtulması  O’nun vücuduna cemrenin düşmesi şeklinde açıklanabilir   vesselam….

En iyisini Allah bilir.                                                       

20/05/2012                                                                                                                      MEHMET NACİ GÜNEY

SALİHLİ

Hiç yorum yok: