31 Mayıs 2024 Cuma

ASR SURESİ

               ASR  SURESİ              

 بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

 وَالْعَصْرِۙ اِنَّ الْاِنْسَانَ لَف۪ي خُسْرٍۙ اِلَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ 

Bismillahirrahmanirrahim

1. Vel'asr.

2. İnnel'insane lefi husr. 

3. İllellezine amenu ve amilussalihati ve tevasav bilhakkı ve tevasav bissabr.

"Asra yemin ederim ki insan gerçekten ziyan içindedir. Bundan ancak iman edip iyi ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesna."                                                                                                                                                                                                                                                                       ASR SURESİ

                                      BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

A-S-R kökünden türemiştir. Lügatte bir şeyin suyunu veya özünü çıkarmak gibi anlama gelir ki, bu anlam usare olarak halk lisanında yer almıştır. Bu kelimeye “zaman”la ilgili olarak da farklı ifadeler yüklenmiştir. Zaman anlamında kullanıldığı gibi zamanın bir bölümü olan akşam vakti, gece-gündüz anlamlarında da kullanılmıştır. Namaz ile ilişkilendirildiğinde ise ikindi namazı kast edilmiştir. Daha sonraları metinlerde kişinin yaşadığı devir, yüzyıl gibi ayrıca bir peygamberin yaşadığı zaman dilimi olarak da kullanıldığını görmekteyiz. Allah bazı harfleri Kur’anda yemin olarak vermiştir. Bu harfler vav (vallahi), be(billahi), te(tallahi) anlamları olmuştur. Surenin başındaki vav harfi bu yemini işaret etmektedir. Yemin ise kıymeti olan bir değer üzerine olmaktadır. Burada yeminin asr üzerine olması asr’ı kıymetli bir konuma getirmektedir. Asr’ı kişinin yaşadığı devir olarak kabul edersek ki bu bir insanın ömrü olarak da alınabilir. Bir insan ömrü boyunca inanmada, Allah’ın emir ve yasaklarını uygulamada geri kalır yani yerine getirmezse o aynı zamanda Hakk’ı ve sabrı tavsiye etmede de  emri yerine getirmemiş olur. Bu durumdaki insanların halleri hüsrandır, zarar ve ziyandır. Yani kişinin ömrü boşa geçmiştir. Kişi ömrünün sonunda bu hayal kırıklığını yaşar. Secde suresi 12. Ayet bunu ifade eder; “Günahkarları Rablerinin huzurunda başlarını eğmiş olarak şöyle derken bir görsen; Rabbimiz! gördük, duyduk, geri gönder bizi ki, hayra yönelik iş yapalım. Artık kesin olarak inanıyoruz.” Bu tür insanların geri gelmeyi istemeleri hakikatı görüp hüsranı yaşadıkları için gerçek kulluk yapmayı istemeleridir.        

Bu surenin ledünni manada yorumu ise; Asr’ı usare(öz) anlamı ile zamanın elçisi olarak kullanmak aynıdır.“ Onsekiz bin alem bir havanda dövülüp ondan macun yapılmak istenseydi bu macun insanı kamil olurdu.” demiş bir arif. İşte öz budur.

Zamanın özü evvel emirde hz.Resulullah (sav) efendimizdir. Bir kutsi hadisde “seni kendi nurumdan alemleride senin nurundan yarattım” Her şey maddi manevi hz peygamber (sav) efendimizin nurundansa alemlerin özü bu nurdur. Mevlid yazarı Süleyman çelebi hazretleri bunu ifadeyle;          

Hak Teala çün yarattı Âdemi
Kıldı Âdem’le müzeyyen âlemi
Âdem’e kıldı feriştehler sücud
Hem anâ çok kıldı ol lûtf issi cûd
Mustafa nurunu alnından kodu
“Bil Habibim nurudur bû nur dedi”
Kıldı o nur anın alnında karar
Kaldı anın ile nice ruzigâr
Sonra Havva alnına nakletdi bil
Durdu anda dahi nice ayü yıl
Şit doğdu anâ nakletti bu nur
Anın alnında tecelli kıldı nur
Erdi İbrahimi İsmaile hem
Söz uzanûr eğer kalanın der isem
İşbu resm ile müselsel muttasıl
Ta olunca Mustafa´ya müntekil
Geldi çün ol rahmeten lil´alemin
Vardı nur anda karar etti hemin

Adem (as) ile başlayan ve kıyamete kadar var olacak olan bu nur, elçiden elçiye aktarılmak suretiyle her zamanda mevcuttur. İşte asr dediğimiz zamanın özü bu nurun açığa çıktığı insanı kamildir. Elçilik ise iki şekilde olur.

1-Nübüvvet elçiliği(nübüvvet-i risalet); Bu elçilik Hz.peygamber (sav) ile son buldu ancak hidayeti nuru Muhammed irşadı devam ediyor. Çünkü Allah adildir.

2-Velayet elçiliği(nübüvveti teşriya); Veliler ve kamiller vasıtasıyla kıyamete kadar devam edecek olan elçiliktir. Bu irşadın nuru Muhammedle silsile yoluyla devam edeceğini Süleyman Çelebi Hz.leri yukarıda sözlerini verdiğimiz mevlidi şerifinde beyan ettiği gibi birçok ayette bunu belirtmektedir. Bu nur gerek manevi gerekse kan yoluyla gelen evlad-ı resul (ehli beyt) vasıtasıyla nesilden nesile aktarılarak kıyamete kadar devam edecektir. Asrı saadet ve ehlibeyt bitmedi çünkü şeriatı muhammediye ve hakikatı muhammediye son bulmadı. Elçiliğin devam ettiğini beyan eden ayetler ise;

Hucurat 7.ayet; Şunu da bilin ki, aranızda Allah'ın Resulü vardır. Eğer işlerin birçoğunda o size uysaydı sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah size imanı sevdirdi ve onu kalplerinizde süsledi; inkârı, günahı ve isyanı da size çirkin gösterdi. İşte doğru yolda olanlar bunlardır.

 Bakara 151 ayet; Nitekim size aranızdan bir resul göndermişiz; size ayetlerimizi okuyor, sizi temizleyip arıtıyor, size Kitap'ı ve hikmeti öğretiyor, size, daha önce bilmediklerinizi belletiyor.

Fetih suresi 29 ayet; Muhammed Allah'ın elçisidir. Onun beraberinde bulunanlar, inkarcılara karşı sert, birbirlerine merhametlidirler. Onları rükua varırken, secde ederken, Allah'tan lütuf ve hoşnudluk dilerken görürsün. Onlar, yüzlerindeki secde izi ile tanınırlar. İşte bu, onların Tevrat'ta anlatılan vasıflarıdır. İncil'de de şöyle vasıflandırılmışlardı: Filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş, ekincilerin hoşuna giden ekin gibidirler. Allah böylece bunları çoğaltıp kuvvetlendirmekle inkarcıları öfkelendirir. Allah, inanıp yararlı işler işleyenlere, bağışlama ve büyük ecir vadetmiştir.

Fetih suresinin 29. Ayeti Muhammed’le beraber olanlardan söz etmektedir. Hz Musa(as) ve Hz.İsa (as) zamanında Hz Muhammed (sav)le beraber olanlardan bahsedilmektedir. Hz. Musa (as), Hz. Peygamberden 1800 sene, Hz. İsa (as) ise 600 sene öncedir. Bu sebeple Muhammed’le beraber olmaları nasıl olur sorusu akla geliyor. İşte ayet bunu açıklıyor. Hz. Peygamberin evlatlarından ve Melami kutbu olan Seyyid Muhammed Nurul Arabi Hz.leri, Hz Resulü Ekrem efendimizin üç vücudu bulunduğunu ifade etmektedir. Bunlar,1-vücudu unsuriyesi, 2-vücudu misaliyesi, 3-vücudu nuraniyesi. Vücudu unsuriyesi Abdullahtan olma ve Amineden doğma 63 sene yaşayıp Medinede vefat eden vücudu. Vücudu misaliyesi, Hz. Peygamberin rüyada görülen vücududur bu itibarla, kim beni rüyasında görmüştür beni gerçekten görmüştür dediği vücududur. Vücudu nuraniyesi, yaratılan ilk cevher olup aklı kül olarak da ifade edilir, bu konuyu açıklayan kutsi hadis de Cenab-ı Hak şöyle buyurur; “Seni kendi nurumdan alemleri de senin nurundan halk ettim” başka bir kutsi hadis de ise, “Levlake levlak lema halaktül eflak” sen olmasaydın sen olmasaydın bu felekleri halk etmezdim.  buyuruyor. İşte Muhammed (as) ile beraber olanlar bu nuru Muhammede mazhar olanlardır. Yukarı da sözlerini verdiğimiz Mevlid de Süleyman çelebi Hz.lerinin söylemek istediği de bu mana dır. Yani Fetih suresinin tefsirini yapmıştır. Muhammed Cabir Hz lerinin Resulu Ekrem (sav) efendimize sorduğu soru meşhurdur, “İlk yaratılan nedir? Ya Resulallah” dediğinde Hz. Peygamber (sav) cevaben, “Allah önce benim nurumu, ruhumu, aklı, kalemi ve arşı yarattı” olmuştur. Bu söz, hadis ve ayetlerden de anlaşılıyor ki, Nuru Muhammed tüm zamanlarda mevcuttur. Dolayısı ile bu nura mazhar olanlar daima Hz. Muhammed (sav) efendimizle beraberdir. İşte zamanın elçileri ve irşadla görevli olanlar bunlardır. Bunlardan 600 senede bir gelenler vardır, 12yy yaşamış Muhyiddin İbnül Arabi (ra) ve 18yy yaşamış Seyyid Muhammed Nurül Arabi (ra) gibi bunlar zamanın sahibi olup asr suresinin beyan ettiği ve üzerine yemin ettiği asr bu zatları işaret etmektedir. Sözün özü olarak asr suresinin ihtiva ettiği mana, bu zatlara ve onların halifelerine ulaşıp hidayeti nuru muhammed ile irşad olanlar hüsrandan kurtulanlardır. Kim ki bu elçiyi bulmadı veya inkar etti onlar hüsrandadır ve ziyandadır. Onların bu öğretileri Kur’an kaynaklı olup ilmi ledün olarak geçmektedir. Kehf 65; “Biz ona kendi katımızdan ilmi ledün bağışladık” Şimdi ayete dönersek; ayeti de dört bölüm halinde inceleyecek olursak, 1-İman, 2-Ameli salih, 3-Hak’kı tavsiye, 4-Sabrı tavsiye. Bu dört ayet Kur’anın nazil olduğu dört ilmi ifade eder. Şöyle ki, 1-İman etmek; ilmi şeriat, 2-ameli salih işlemek; ilmi tarikat, 3-Hak’kı tavsiye etmek; ilmi hakikat, 4-sabrı tavsiye etmek; ilmi marifet.                                                 

Bir hadisi şerifte, Kur’an dört ilim ve yedi mertebe üzerine inmiştir, Ebu Talip oğlu Ali bu ilmi bilenlerdendir sözü meşhurdur. Selanik Melami halifelerinden hacı Ali Urfi efendinin beyanı üzerine, şeriatın nihayeti tarikatın başlangıcı tarikatın nihayeti, tevhidi hakikinin başlangıcı, tevhidi hakikinin nihayeti marifetullahın başlangıcıdır demektedir. Şeriat; şer’i şerifin ahkamını söz ile tahsil edip öğrenmektir. Tarikat; Şer’i şerifin hükümlerini fiilen uygulamaktır. Bunların ikisi de zahirdir. Hakikat; “Allah’ım eşyanın hakikatını bana göster” hadisine dayanarak aleyhisselatı vessellemin sözü üzerine eşyanın özünü, nisbet olmaksızın gerçekte olduğu gibi anlamak ve şüphe duymamaktır. Marifet; “Nefsini bilen Rabbini bilir” hadisi nebevi sözü üzerine kendi nefsini bilmektir. Bunların ikisi de batındır, bu irfaniyet kitaplardan araştırmakla öğrenilmez ve anlaşılmaz ancak bir mürşidi kamilden tahsil edilerek öğrenilir.                                                                                                                             

1-İman; İlk önce şeriatı yerine getirmektir, amentünün esasıdır. Allah’a, Resulüne, meleklere, kitaplara, ahiret gününe inanmak şeriatın olmazsa olmazlarıdır. Ayrıca bu iman gerçek imana davet olup Kur’an ayetleri ile sabittir, Enfal suresi 2,3 ayetleri bu imanı vurgulamaktadır. 2. ayet; “Gerçek müminler şol kimselerdir ki, Allah anıldığında kalpleri titrer ve onlara bir ayet okunduğunda bu onların imanlarını artırır ve onlar yalnız rablerine güvenip dayanırlar. 3.ayet; Namazı yerine getirirler onlar ve rızık olarak verdiklerimizden dağıtırlar.”                                                                                                           

Nisa suresi 136.ayet;“ Ey iman edenler! Allah’a, O’nun resulüne, resulüne indirmiş olduğu kitaba, daha önce indirdiği kitaba iman edin.” Tevbe 124.ayette; İnen sure ve ayetlerin iman edenlerin imanlarını arttırdığını beyan etmektedir. Bu ve benzeri ayetler gerçek imanı ortaya koymakta olup taklit imanda kalmış olanları gerçek imana davet etmektedir. Sen daha önce taklit imanla Allah’a, Resulüne ve inen kitaba takliden iman ediyordun şimdi asr dediğimiz zamanın mürşidi kamilin şahsında açığa çıkan ilmi ledün ile iman ederek hakiki imana ulaşın demektedir. İşte asr suresin de kim iman eder ayeti bunu vurgulamaktadır, yani  zamanın kamil mürşidinde açığa çıkan hidayeti Nuru Muhammed irşadı ile iman etmiş olanları ifade etmektedir. Çünkü bu şahsiyetler vermiş olduğu telkin ve irşad ile Allah’ı, ve O’nun resulünü ve kitabı tanıtarak ve kendisine tabi olanların kalplerine Zikrullahı nakşederek gerçek iman sahibi olmalarına imkan vermektedir. Kişi daha önce anasından babasından, çevresinden hocasından vs. duymuş olduğu dine ait bilgiler vardı işte bu bilgiler onda taklidi imanı oluşturmakta idi, kamil mürşide gelerek taklidi imandan veya delilli imandan, gerçek imana ulaşmış olmaktadırlar. Bu gibi taklit imanda kalmış olanlara Allah nerededir? diye sorsan Allah bu alemi yarattı ve çekildi derler veya ressam gibi resmi yaptı ve çekildi örneğini verirler oysa Bakara 115.ayet ise; “Doğuda batıda Allah’ındır siz nereye dönerseniz dönün Allah’ın yüzü oradadır.”  demektedir. Kaf 16.ayette ise; “Biz ona şah damarından daha yakınız.  Hadid4.ayette ise; O, nerede olursanız olun sizinle beraberdir. Allah bu ve benzeri ayetlerde kendisinin mevhumda değil bilakis mevcutta olduğunu beyan etmektedir. Bu itibarla ayet bizi mevcutta olan Allah’a, Resulüne ve kitaba iman etmeye davet olduğunu algılamamızı istemektedir.                                                                                                                          

2-Ameli Salih; İlmi tarikattır. Zikrullahın telkin olunmasıdır. Rad 31; Kalpler ancak Allah’ın zikri ile mutmain olur, dikkat edin kalpler Allah’ın zikri ile tatmin olur” Enbiya 7, ve nahl 43; “Siz zikri bilmiyorsanız ehline sorun” Araf 69; “İçinizden bir recülün size zikri öğretmesine şaştınız mı?” ayetleri bize zikrin öğrenilmesinin farz olduğunu beyan eden ayetlerdir. Şeriatın fiilen uygulanmasının birinci yolu zikri talim etmekten geçer. İkinci yolu ise işlerin ihlas üzerine yapılmasıdır. İhlas; katkısız, şirksiz yapılan amellerdir.                                                                                                           

Ayrıca, İsmail Hakkı Bursevi (ra) “İbadeti Hak’la eda etmektir” İşte salih amelin en alası budur bundan aşağısı nefisle yapılan ameldir ki; bunda da bir talep sahibi olmamak icap eder. Aksi halde amel batıl olur demektedir. Hz. Ali efendimiz de bir sözlerinde  “ilim ameli sesle davet eder, amel icabet ederse ne ala etmezse ilim oradan firar eder” buyurmaktadır. İşte ameli salih, ameldeki ruhtur, bu ruh olmazsa yücelerin yücesine hareket edemez.                                                   

3-Hak’kı Tavsiye; Tevhidi hakikiye süluk etmeye yönlendirmektir. Araf 181; “Bizim yarattıklarımızdan bir topluluk vardır ki! Hak ile kılavuzluk yapar ve yalnız O’nunla adalet sunarlar” Maide 8; “Ey iman edenler,adil şahitler olarak, Allah için hakkı ayakta tutun.” Yunus 108; “De ki, ey insanlar, şüphesiz size Rabbinizden hak gelmiştir. Kim hidayet bulursa o ancak kendi nefsi için hidayet bulmuştur. Kim saparsa, o da kendi aleyhine sapmıştır. Ben sizin üzerinize vekil değilim.”  Rad 14; “Hak olan çağrı yalnızca O’na dır.” Bu ve benzeri ayetler Hak’kı ve gerçeği tavsiye edilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Çünkü gerçeğin gelmesiyle batılın yok olması kaçınılmazdır. Yine birçok ayette, biz Kur’anı hak olarak indirdik gibi beyanlar Kur’ana daveti ve Kur’anda açığa çıkan çıkan değerler üzerine davettir. Bu davetler hep hakka davettir. Yani doğruya davettir, hidayete davettir ve tavsiyedir. Ankebut 44; “Allah gökleri ve yeri hak olarak yarattı şüphesiz bunda iman edenler için bir ayet vardır.” Göklerin ve yerin hak olarak yaratılması ve bunların birer ayet olması bir hikmeti vurgulamaktadır. Bu ayetler resulü nebevinin (sav) hadisine atıf olmaktadır “ya rabbi eşyanın hakikatını bana bildir” sözü bizi bu ayetleri anlamaya çağırmaktadır.                                                                                                    

Hep kitabı Hak’tır eşya sandığın                                                                                           

Ol okur kim seyri evtan eylemiş.                                                                          

Dizelerinin sahibi Niyazi Mısri hazretleri yine bizleri eşyanın hakikatını çözmeye yani Hak’ka davet etmektedir.                                                                                        

4-Sabrı Tavsiye; Marifetullahı tavsiyedir. Nefsini bilen Rabbini bilir hadisi şerifin bir kişide geçekleşmesidir. Rabbini bilen bu eşyanın iç yüzünü de bilir. Hz Resulullah (sav) bir sözlerin de eşyayı Rabbimle bildim ifadesini kullanmıştır. Pir Muhammed Nurül Arabi Hz.leri Rububiyetin mevcudata has olduğunu beyan ederek, ilim akılla elde edilir marifet ise müşahade ile elde edilir demektedir. Sabrın marifetle ilişkilendirilmesi, Rabbin her tecellisine ve esmasına arif olmayı gerekli kılar. Bu ise müşahede ile olur. Genelde sabır hiçbir şekilde şikayet etmemek olarak söylenir ve kabul edilir oysa derdini söylemeyen derman bulamazmış kibarı kelamını duymayan yoktur. İşte sabır burada başlıyor. Derdimizi Hak’tan başkasına söylemeyeceğiz. Yine bir kibarı kelam vardır, şikayeti Hak’tan başkasına yapmamak. Yakup (as) Yusuf (as)’ı kaybettiğinde gelene geçene Yusuf (as)’ı sordu. Diğer oğulları Yakup (as)’ın bu durumunu kınadılar. “dediler ki! Sen bir peygambersin yaptığın doğru mu?” Yakup (as) cevaben, “ben Yusuf (as) ‘u kime sorduğumu biliyorum” dedi. İşte bu hal sabrın ta kendisidir çünkü şikayet Hak’tan başkasına yapılmamış oluyor. Bu ise Hak’kın esmasını tanımayı gerekli kılar, çünkü rububiyet vahidiyetin zuhuru olup cenabı Hak’kın zahir isminin açığa çıkması ile igilidir. Bu ise Hak’ka ait esmalarla halka ait esmaların ilişkisidir. Bu alemde bu esmalar birlikte açığa çıkar ve halka ait isimler Hak’ka ait isimlerin mazharıdır. Bu da marifeti oluşturur. İşte sabrı tavsiye etmek de bu marifete ulaşmayı sunmaktır. Vesselam…………………….                                                                       

Sahabelerden iki kişi karşılaşıp sohbet ettikten sonra asr suresini okumadan ayrılmazlarmış. Mezhep imamlarından Şafi Hz.leri “şayet Kur’an da başka bir şey nazil olmasaydı asr suresi insanlara yeterdi” kibarı kelamını kullanmıştır. Çünkü yukarıda da ilmimizin yettiğince açıklamaya çalıştığımız bu sure Kur’an ın içeriği olan dört ilim ve yedi mertebeyi kuşatmaktadır. Ayrıca zamanın mürşidi kamilini işaret ettiği için irşat fırsatının her zamanda ve anda mevcut olduğunu ifade ederek, kişilere insanlığını açığa çıkarma yetisini verdiğini de anlatmak istemiştir. Mürşidi kamilden yani zamanın elçisinden irşat olmayan asr suresinin belirttiği ilmi şeriat, ilmi tarikat, ilmi hakikat ve ilmi marifeti tahsil etmeyen insanlığını açığa çıkaramaz ve noksan kalır. Hz. İsa (as) “iki kere doğmayan melekuta dahil olamaz ve melekutun sırrını keşf edemez.” Demektedir. Hz. Pir Muhammed Nurül Arabi’nin birinci kuşak halifelerinden hacı Kadir Bey “hiçbir kişi davetsiz insanlığını açığa çıkaramaz” buyurmaktadır.  İşte asr suresinin içeriğinde bunların hepsi mevcuttur ve bunları işaret ederek, insanların daha bu alemde iken uyanmaları ve hakiki kullukla ibadet etmelerini istemektedir. İsra 72. Ayette; “ Bu dünyada kör olan ahirette de kördür. Yolca da daha sapıktır o” Yusuf 108.ayette; “De ki! İşte benim yolum budur. Ben ve bana uyanlarla Allah’a basiret üzere çağırırım. Allah süphandır, ben müşriklerden değilim” Hz peygamber (sav) efendimiz bir hadisi şeriflerinde “körlük basarı kör olan değil basireti kör olandır” yani körlük, baş gözü kör olan değil gönül gözü kör olandır.Buyurmaktadır. Zariyat 56.ayettede; “Ben insi ve cinni ancak bana ibadet etsinler diye yarattım” bu ayete göre bizim yaratılışımızın amacı Allah’a ibadet olduğu anlaşılmaktadır. Sahabeler Hz. Peygamber (sav) efendimize sorarlar “İbadet nedir? Ya resulallah” Hz peygamber cevaben: “Ehli arifun, ehli vahidun” olmak der. Yani Allah’ı bilmek ve Allah’ı tevhid etmek olarak belirtir. İşte bizim dünyaya gelişimizin yüce gayesi budur. Rabbimizi bilip O’nu birlemektir. Allah’ı bilmek ve tevhid etmek de ancak bir mürşidi kamili bulup ondan irşat olmakla gerçekleşir.   

Sözün özü olarak da, Allah’ın, asr suresi üzerine yemin etmesiyle, zamanın elçisini bulmayı ve O’ndaki ilmi ledün ile irşat olmayı tavsiye etmektedir. Vesselam…………………                   

    En iyisini Allah bilir. Hataları ve doğruları ile Asr suresi tamam olmuştur.                                              

                                                                                                                 30/05/2024

                                                                                                       Mehmet Naci GÜNEY

                                                                                                             Emekli öğretmen


Hiç yorum yok: