HASAN BASRİ’NİN KADER HAKKINDA HALİFE
ABDÜLMELİK B.MERVAN’A MEKTUBU
Abdülmelik b.Mervan’ın Hasan
basri’ye mektubu: Emirül müminin Abdülmelik b. mervan’dan Hasan basri’ye : Sana
selam olsun. Zatından başka ilah olmayan Tanrıya hamdü sena ederim. Bundan
sonra: Daha önce geçen alimlerden hiç birinde duyulmamış bir tarzda kader
meselesini izah etmekte olduğun Emirel Müminine ulaştı; Emirel Müminin zamanına
kadar yaşayan sahabeden hiç birinin bu konuyu senin izah ettiğin gibi
anladığını ve hakkında fikir yürüttüğünü bilmiyordu; Halbuki senin salahi
halini, dinindeki faziletini, ilme karşı olan anlayış, istek ve titizliğini
biliyordu. Bütün bunlardan sonra Emirel Müminin senden nakledilen bu sözü beğenmedi.
Bu meseledeki fikrini O’na yaz Bu iddiada nereye dayanıyorsun? Resulullahın
ashabından birinin rivayetine mi yoksa kendi fikrine mi? Yahutta Kur’anın
tasdik ettiği bir hükme mi? Biz bu mesele hakkında senden önce münakaşa etmiş
veya söz söylemiş bir kimse işitmedik, bu husustaki görüşünü Emirel Müminine
bildir ve açıkla. Tanrının selam, rahmet ve iyiliği sana olsun.
Hasan Basri’nin Allah ana rahmet etsin cevabı: Hasan
Basri’den Allah’ın kulu Abdülmelik’e; Ey Emirel Müminin sana selam olsun ve
Allah’ın rahmeti üzerine olsun. Zatından başka ilah olmayan Allah’a hamdü sena
ederim. Bundan sonra; Allah, Emirel Müminin’i salaha erdirsin ve O’nu taat ile
amel ve rızasını talep eden, emrettiği şeylere uymakta sürat gösteren
velilerden eylesin. Emirel Müminin; Allah O’nu salaha erdirsin. Geçip giden
birçok iyi insanların birkaçı arasındadır. Sayısı az olan iyilik ehli örnek
ittihaz(sayma) edilir. Kendilerine itimat edilir ve işlerinde O’na uyulur. Allah’ın
emriyle amel eden, O’nun hikmetini güden ve hazreti Resulullah’ın sünnetine
uyan, seleften birçoklarına ulaştık. Onlar Hak’kı inkar etmezler, batılı hak
göstermezler. Allah’ın kendi nefsine isnat ettiğinden başka şeyleri O’na isnat
etmezler ve Allah’ın mahlukatına karşı kitabında gösterdiği hüccetlerden başka
bir hüccet getirmezlerdi. Allah’ü Teala şöyle buyuruyor; “İnsanları ve
cinleri ancak bana ibadet etmeleri için yarattım. Onlardan ne bir rızık, ne de
beni beslemelerini istiyorum.”(51/56-57) Allah bu ayette ibadeti için yarattığı mahluklarına ibadetle
emretmiştir. Allah onları bir iş için yaratıp sonra iş ile onlar arasına girmemiştir.
Zira Allah kullarına karşı zalim değildir. Daha evvel geçen selefiyeden hiçbiri
bu sözü inkar ve münakaşaya kalkışmamıştır. Çünkü onların hepsi bu konuda bir
tek fikir etrafına toplanmışlardır. Biz herkesi (Allah’ın
-1-
sapıklığa sevk edici heva ve hevese
kapılmış, Allah’a yakınlaşmadan alıkoyan günahlar işlemiş ve Allah’ın kitabını
tahrif etmiş bulduğumuz için bu konuda görüşümüzü ortaya atmış bulunuyoruz.
Allah’ın dininde keyfi fikirlere yer yoktur. Allah’ü Teala şöyle buyuruyor; “Ne
sizin boş arzularınız ne de ahli kitabın boş kuruntuları ile(Allah’ın vadettiği
sevap) elde edilemez.”(4/122) Her kim fenalık bir yaparsa onun cezasını
bulur. Allah’ın kitabından delil getiremeyen her söz muhakkak sapıklıktır. Allah’ü
Teala; “Gerçek söylüyorsanız haydi davanıza isbat getirin.”(2/111) ve heva ve hevesinizle uydurduğunuz ve
bana nisbet ettiğiniz hususlarda delil gösteriniz ve onlar o zaman “Hakkın
Allah’a ait olduğunu bilip anlar ve uydurdukları putlar da onlardan ayrılıp
nihan olurlar.”(28/75) demektedir. Ey Emirel Müminin! Allah’ın hükmünü ve
kazasını bilmeyenlerin boş lafını bırakta kitabın sana söylediğine kulak ver. Allah
bir kavme ihsan ettiği nimeti onlar kendileri değiştirmedikçe üzerlerinden
eksik etmeyeceğini söylemektedir. O halde nimetin başı Allah’ü Teala’dan ve bu
nimetin değiştirilmesi; onlara emrettiği şeylere muhalefetlerinden dolayı
kullardandır. Allah’ın; “Allah’ın nimetini küfre çevirip değiştirenleri ve
kavimlerini cehennem olan helak yurduna sokanları görmüyor musun.”
(14/27-28) Ayetinde buyurduğu gibi, nimet
Allah’tandır, onu tebdil etmek de kullardandır. Çünkü onlar Allah’ın
emrettiklerini terkedip nehyettiklerini işlediler. Allah, “Kötülüğün
gizlisine de aşikarına dayaklaşmayın” (6/15) diyor. Allah’ın nehyettiği kendinden
değildir zira O hoş görmediğine razı olmaz ve razı olduğuna da hoşnutsuzluk
göstermez. Nitekim Allah şöyle buyurmaktadır; “Küfrederseniz şüphe yok ki Hak
Teala sizden müstağnidir.”(her ihtiyacın fevkindedir),kulların küfretmesine
razı olmaz, şükrederseniz hoşnut olur.(39/7) Küfür Allah’ın kaza ve
kaderinden olsaydı, Allah da yaptığından (küfürden ) hoşnut olurdu. Allah’ü
Teala kaza ettiği bir şeyden sonradan hoşnutsuzluk duymaz. Eziyet ve
zulüm,Allah’ın kazasından değildir. O’nun kazası, maruf’u, adl’i,ihsanı ve
akrabalara yardımı emir, fuhuş, fenalık ve azgınlığı nehyetmektir. Allah şöyle
buyuruyor; “Rabbin irade buyurdu ki, O’ndan başkasına tapmayın, ana ve
babanıza iyilik edin”(17/23) Ey Emirel Müminin! İşte Allah’ın kitabı
konuşuyor. Allah’tan daha güzel kim söyleyebilir. “Her şeyi bir ölçüye göre
yapan, sonra yol gösteren”(87/3) buyurmuş,
bu ayette her şeyi bir ölçüye göre yapıp sonra onu sapıtır dememiştir. Allah
kullarına yol göstermiştir. Onları dinlerinde ve işlerinde şüphe içinde
bırakmamıştır. Hatta Allah hidayetin verilmesini kendinden, yanılmanın
peygamberinden olduğuna hükmediyor. Ve diyor ki; “De ki, ben yanılırsam
-2-
yanılmamın vebali bana aittir. Doğru yola gidersem bu da Rabbimin bana olan vahyi sayesindedir.”(34/50) Peygamber yanıldığı vakit yanılmanın vebalinin kendinden olmasını sen (Emirel Müminin) kabul edip, yanlışlığın bizden olabileceğini kabul etmez misin? Allah’ü Teala; “Doğru yolu göstermek bize aittir.”(92/12) buyuruyor. Yanıltmak bize düşer demiyor. Allah’ın kitabına hakkını ver, sakın O’nu tahrif ve olmayacak şekilde tevil etme, Allah bir şeyi kullarına açıkça nehy ettikten sonra, cahil gafillerin dedikleri gibi onların gizlice yapmalarına muktedir kılmaz. Böyle olmuş olsaydı “Dilediğinizi işleyin” (41/40) yerine üzerinize takdir ettiklerimi işleyin der. “Dileyen inansın, dileyen kafir olsun”(18/29) demeyip, bunun yerine istediğim kimse iman etsin, istediğim kimse de kafir olsun derdi. Allah buyuruyor ki... “Allah’ın emri olup bitmiş kat’i bir fermandır.(33/38) O’nun emri kaderi, kaderi de emridir. O, fuhşu ve fena olan şeyleri emretmez. Emretmiş olduğunu iddia eden birtakım insanları Allah şu sözü ile ayıplıyor. “Onlar bir hayasızlık yaptıkları zaman babalarımızı bu hal üzere bulduk, Allah’ta bize bunu emretti derler. De ki, Hak Teala hayasızlığı asla emretmez, siz bilmediğinizi mi Allah’a isnat ediyorsunuz”(7/28) Allah’ın kitabı karanlıkta nur ve ölüm vaktinde de hayattır. Allah kullarına kitap ve peygamberlerinden başka bir hüccet vermemiştir. “Ta ki helâk olacak olan kimse bile bile helak olsun, diri kalacak olan da bilerek diri kalsın.”(8/42) Buyuruyor. Ey Emirel Müminin! Allah’ü Teala’nın “İçinizden ileri geçmek veya geri kalmak isteyenler..”(74/37) Sözü üzerinde düşün. Muhakkak ki Allah iyilik yapıp ileri geçenlere cenneti hak etmeleri, fenalık yapıp geri kalanlara da cehennemi hak etmeleri için kudret vermiştir. Eğer hakikat batıl itikat sahiplerinin iddia ettikleri gibi olsaydı, ne ileri gidebilmeleri ne de geri kalmaları mümkün olurdu. Ne ileri giden yaptığı işten dolayı övülür ve ne de geri kalan azarlanırdı. Böylece iddialarına göre bu (kudret) onlardan da değildir, onlara verilmiş de değildir. Onların işlemiş oldukları bir şey olduğuna göre de Allah bu konuda söz söylemiş ve cezalarının yaptıklarının bir karşılığı olarak onlara yazıldığını şöyle ifade etmiştir. “Bunlar işlediklerinin karşılığıdır.” (56/24) Ey Emirel Müminin! İnsanlar Allah’ın kitabına itiraz ederek O’nu tahrif ettiler. Allah’ın sözlerinin bazısı, diğer bazılarını yalanlamaz. O ancak bazısı bazısına benzeyen beliğ şekilde söylenmiş bir kitaptır. Onun ayetleri birbirine zıt değildir. Zira O (kitap) “Her işi çeviren, her mahluk tarafından övülen Allah’ın vahyidir.”(41/42) sonra....
-3-
Ey Emirel Müminin! Allah’ın “Ruha ve ruhun kemaline (dikkat et),ona
hak yoldan uzak kalmamayı, kötülükten
sakınmayı ilham ile öğretti.”(91/7-8) Sözünü
düşün. Allah, adem oğlunun tabiatına ilhamla iyiliği kötülükten ayırma
(kudretini) vermiştir. Sonra Allah’ü Teala diyor ki! “Kim öz canını tertemiz
tutarsa felah bulur, kim öz canını kirletirse hüsrana uğrar.” (91/9-10) Eğer
onun öz canını kirleten Allah olsaydı hüsrana uğramaması gerekirdi. Ey Emirel
Müminin! Allah’ın, “yine onlar, Rabbimiz diyecekler, kim bizim bu hale
uğramamıza sebep olduysa, onun ateş içindeki azabını kat kat arttır.” (38/61) Ayetini düşün. Onların o hale
uğramasına sebep olan Allah olsaydı ......
Fakat Allah onların bu hale uğramasına ve sapıtmalarına kimin sebep
olduğunu söylüyor ve diyor ki; “Onlar Rabbimiz diyecekler, biz
büyüklerimize, ileri gelenlerimize uyduk, onlar da bizi sapıttılar, yolumuzu
şaşırttılar.”(33/67) O büyükler ve
ileri gelenler onların küfre sapmalarına ve yollarını şaşırmalarına sebep
olmuşlardır.
Ey Emirel Müminin! Allah’ın, kafir
olanlar; “Rabbimiz! Cinlerden, insandan,
bizi baştan çıkarıp sapıklığa götürenleri bize göster ayaklarımızın altına
alalım ki aşağılarda bulunanlardan olsunlar.”(41/29) diyecekler. Sözünü
düşün. Yine Allah “Biz insana yolu gösterdik ya şükredici olur ya da
nankörlük eder.”(76/3) Bu ayetinde cenabı Hak şöyle söylüyor; Biz kula
doğru yolu gösterdik ya şükreder onu mükafatlandırırız yahut da küfreder, küfrüne
karşılık olarak cezalandırırız. “Kim şükrederse kendi öz canı için şükretmiş
olur, kim küfrederse bilsin ki Hak Teala müstağnidir(şükre muhtaç olmadığı
halde) hamdü senaya layık olan O’dur.(31/12) Yine Allah’u azze ve celle ; “Zaten
firavun kavmini saptırmış ve doğru yola götürmemişti.” (20/79) diyor. Ey
Emirel Müminin! Allah’ın dediği gibi sen de, de ki! Kavmini saptıran firavundur.
Allah’ın sözüne muhalefet etme, Allah’ın nefsi için razı olduğundan başkasını
Allah’a isnat etme. O şöyle söylemiştir; “Yolu göstermek bize düşer, sonraki
hayatta önceki hayatta bizimdir.”(92/12-13) O halde yolu göstermek
Allah’tan, sapıtma kullardandır. Ey Emirel Müminin! Allah’ın şu sözünü düşün;
“Bizi ancak günahkarlar saptırmışlardır.”(26/99) ve “samiri onları
baştan çıkardı.”(20/85) ve “şeytan insana apaşikar bir düşmandır.”(17/53) “semuda gelince, onlara dosdoğru yolu
göstermiştik, fakat körlüğü hidayete tercih ettiler. Onları işleyip
kazandıkları yüzünden kör edici azabın yıldırımı tuttu.”(41/17) Yol
gösterme işi Allah’tan başlamış onların körlüğü hak kazanmaları heva ve heveslerine
uymaları ile olmuştur.
-4-
Ey Emirel Müminin! Mektubum ve sözüm
sana uzun gelmesin, çünkü mektubumda zulmü Allah’a nisbet edip, kendilerini
bundan uzak tutanlara karşı açık deliller vardır. Rabbına asi olduğu zaman “Rabbımız!
Kendi nefsimize zulmettik, sen bizi yarlıgamayı(suç ve günahı bağışlama)
esirgersen, muhakkak ki ziyan edenlerden oluruz.”(7/23) dediğinden dolayı
kendisine uyulması en doğru olan babamız Adem(as)’ı misal gösteriyorum. Adem(as)
Rabbına bu başıma gelen senin kaza ve kaderindir dememişti. Yine Musa(as) bir
adam öldürünce “Bu iş şeytan işidir dedi, şeytan apaşikar ve baştan çıkarıcı
bir düşmandır. Musa(as) ulu rabbım dedi, Ben öz nefsimi ziyana uğrattım beni
affet, Allah’da O’nu afetti.(28/15-16) buyurmuştur. Musa(as), bu iş şeytandandır, cahil ise bu Rahmanın
işidir der. Allah’ın bize kitabında kıssasında anlattıkları kimselerin hepsi
bunu kabul etmişlerdir. Allah şöyle buyurmuştur. “Nihayet nefsi onu
kardeşini öldürmeyi kolaylaştırdı, o da onu öldürdü. Böylece hüsrana
uğrayanlardan oldu.”(5/30) İnsanlar arsında sen zalimsin, kötülüklerin
sebebi sensin. Sözünü kabul edecek kimse yoktur. Hoşlanmadıklarını Allah’a hoşlandıklarını
kendi nefislerine isnat ederler. “Kalplerinde eğrilik ve bozukluk bulunanlar,
saptırmak maksadıyla müteşabih ayetlere tabi olan ...(3/7) Kavim, bu işte
ancak helak olmuştur. Bunları münakaşa
ederler ve Allah’ü Teala; “Allah istediğini saptırır, istediğini de doğru
yola götürür.”(13/27) Demiştir derler. Fakat ayetin öncesine ve sonuna
bakmazlar. Ayetlerin öncesinin ve sonunun delalet ettiği manayı düşünseler, dalalete
düşmezler. Allah şöyle buyurmuştur; “Hak Teala iman edenleri bu dünya
hayatında da, ahirette de sağlam sözlerle temkinleştirir. Zalimleri sapıklıkta
bırakır ve Allah dilediğini yapar.”(14/27) Yani iman edenleri imanlarıyla
ve iyilikleriyle yollarında temkinli kılar, zalimleri de Allah’ı inkar ve O’na
düşmanlıkları ile saptırır. İşte Allah’ın iradesi budur. Allah şöyle
buyurmuştur; “Vaktaki onlar döndüler, Allah’ta onların kalplerini
döndürdü.”(61/4-5) O halde onlar dönünce, Allah onların kalplerini
döndürmüştür. Yine Allah şöyle buyuruyor; “Birçoklarını dalalette bırakır, birçoklarına
da hidayet nasip eder. Dalalette kalanlar ancak fasıklardır. Bu fasıklar, Allah
ile müebbed bir surette akdolunan misakı bozarlar. Allah’ın bitişmesini
emrettiği şeyi parçalarlar, yeryüzünde fesat çıkarırlar. İşte asıl öz canlarına
zarar verenler bunlardır.”(2/26-27) Yine
Allah’ın; “Azap hükmünü giyecek olan kimseyi ateşten kurtarmak senin elinde midir?
(39/19) Sözlerinde münazaa ederler. Allah şu sözü ile de kimin azaba layık
-5-
olanların cehennemlik oldukları hakkındaki söz ve hüküm yerini buldu.”(10/33) O
halde onların cehennemlik oldukları hakkındaki söz ancak fıskı işlemelerinden
sonradır. Allah’ın şu sözü de üzerinde münakaşa edilenlerdendir. “Hiçbir
kimse Allah’ın izni olmaksızın iman getiremez.”(10/100) Buradaki izin
kelimesi serbest bırakma manasınadır. O halde Allah herkesi iman karşısında
serbest bırakmış ve iman edebilmeye muktedir kılmıştır. Allah diyor ki! “Gönderdiğimiz
her resulü ona Allah’ın izniyle itaat olunsun diye göndeririz.”(4/64) O
halde Allah’tan itaat edilmesi için bir elçi gönderip sonra onunla, halkı ve
taatı arasına girmek istemez. Bu Allah’ın sıfat adalet ve hikmetinden ne kadar
uzaktır. “İçinizden ileri geçmek veya geri kalmak isteyenler...”(74/37) ayeti
ile “içinizden isteyen doğru yola gider, bütün alemlerin Rabbi olan Allah
bir şeyi dilemeden siz onu dileyemezsiniz.” (81/29) ayeti üzerinde
münazaa(çekişme) vardır. Allah doğru söylemiştir. O hayır dilediği zaman bizim
için diler. Mesela biz dilemeden bizim için dilemiş olduğu hayırlardan birisi
bizi iyiliğe yöneltip onu bize göstermesidir. Şöyle buyuruyor; “Allah size
kolaylık ister, zorluk değil. Allah, sizlere bilmediklerinizi bildirmek, sizden
öncekilerin yollarını size göstermek ve tövbenizi kabul etmek istiyor. Allah
her şeyi çok iyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir”(4/26) Allah bizim
tevbe etmemizi isteyip sonra ondan bizi menetmez ve men etmemiştir. Gayrı meşru
çocukları ve bu gibilerini yaratmış olduğundan dolayı ona itiraz ederler. Allah
zaniye çocuktan dolayı değil, emrine karşı gelmiş olmasından dolayı azap eder. Bu
karşı gelme çocuktan ayrı bir şey olan zina işidir. Meşru olmayan yere nutfeyi
koyan zani, kendisinin olmayan yere tohum eken çiftçi gibidir. İstediğini
yetiştirir istemediğini yetiştirmez.Allah’ın şu sözü üzerinde de çekişiyorlar: “Yeryüzünde
veya kendi öz canınızda uğradığınız hiçbir müsibet yoktur ki yaratılmadan evvel
kitapta bulunmasın” (57/22) Bunu kendi görüşleriyle küfür ve iman, taat ve
masiyetle tevil ediyorlar. Halbuki bu böyle değildir. Bu müsibetler ancak
mallarda, nefislerde ve yapılan işlerin neticelerindedir. Allah bize böylece
bildirmiştir. Bu dünyanın meta ile şımarık kimselerin yaptıkları gibi
sevinmememiz ve ele geçiremediğimiz şeylere müteessir olmamamız için bizi
zenginlik ve fakirliğe, zorluk ve
kolaylığa müptela kılmıştır. Sonra bize sabredenleri beyanla diyor ki; “Fakat sen sabredenleri müjdele, onlar ki
bir müsibete uğradıkları zaman biz Allah içiniz ve Allah’a dönücüyüz derler. Bunlar
onlardır ki, Rableri tarafından yargılanır, bağışlanırlar. Doğru yol üzerinde
olanlar da onlardır.” (2/156-157) Eğer bu iman ve küfürde olmuş
-6-
verdiği ile sevinip
şımarmayınız.”(57/23) Buyurmaz, bilakis ta ki, imanınızı kaybettiğinize
tasalanmayınız ve Allah’ın size verdiği ile sevinip şımarmayasınız derdi. O
halde insan dininden çıkan şeye müteessir olmaz da neye olur? Allah’ü teala buyuruyor
ki; “De ki Allah’ın inayeti ile rahmeti ile ve yalnız bunlarla sevinsinler.
Bu onların bütün toplayıp yığdıklarından daha hayırlıdır.” (10/58) Uyanık
olan kimseler için hakikat açıktır lakin birçokları bunu farketmezler.
Ey Emirel Müminin! Allah bir kulu
kör edip sonra gör yoksa sana azap ederim. Veya sağır edep sonra işit yoksa
sana azap ederim, yahut dilsiz edip, konuş
yoksa sana azap ederim demeyecek kadar insaflı ve adildir. Ey Emirel Müminin! Bu
akıl sahipleri için gizlenmeyecek bir hakikattır. Allah’ın “onların bir
kısmı bedbaht, bir kısmı da bahtiyar olacaktır.” (11/106) Sözünde münazaa(çekişme)
ve bu ayeti şöyle tevil ettiler; Allah Teala kullarını annelerinin karnında
bedbaht ve bahtiyar olarak yaratmıştır. Bedbaht yarattığının bahtiyarlığa ve
bahtiyar yarattığının da bedbahtlığa çevrilmesine imkan yoktur. Eğer hakikat
tevil ettikleri gibi olmuş olsaydı, Allah’ın kitap ve Peygamberlerinin bir manası
kalmadığı gibi, peygamberlerin onları takvaya davetleri ve salaha teşviklerinin
de fayda ve manası kalmazdı. Gerçekte bu ayetin tevili onların iddia ettikleri
gibi değildir. Allah şöyle buyurmuştur; “O gün bütün insanların bir araya
toplanacakları bir gündür. O gün ana baba günüdür” (11/103) sonra şöyle
devam ediyor; “Allah’ın emri yerine geldiği gün hiç kimse O’nun izni
olmaksızın bir söz söyleyemez. O gün onların bir kısmı bedbaht, bir kısmı
bahtiyar olacaktır.”(11/105) O günün bahtiyarı, bugün Allah’ın emrine uyup
o şekilde amel eden ve o günün bedbahtı, Allah’ın dinini istihfaf(hor görme, küçümseme)
ederek emirlerini hiçe sayan kimsedir. Ey Emirel Müminin! Bil ki, Allah’ın
emir, kitap ve adaletine muhalefet edenler dinlerinde çok ifrata gitmiş olanlar
ve cehaletlerinden dolayı her şeyi kadere yüklemiş olanlardır. Dünya işinde
ise, bununla yetinmeyip bu gibi işlerde azimli ve tedbirli davranırlar. Bu
hakikatın ağır batılın hafif olmasından ileri gelmektedir. Onlardan birine dine
ait bir emir verecek olsan; Kalemler kurumuş ve alınlara bahtiyar veya bedbaht
yazılmıştır cevabını verir. Birisine, dünya yolunda nefsini yorma, sıcak veya
soğukta kendini işe koşma ve canını yolculukta tehlikelere atma, nasıl olsa
rızkın hazırlanmıştır desen kabul etmez. Yine koyunlarının başına çoban bırakma,
kurtların yiyeceği ve hırsızların çalacakları, ölecek ve kaybolacak olanlar
takdir
-7-
korumaya muktedir olamazsın. Allah’ın
muhafaza edilmesini takdir ettiği hiç bir şeyi zayi olmaz desen kabul etmez. Yine,
atını ve deveni kaçacak diye iple bağlama, ne takdir edilmişse o olur, bağlasan
da bir bağlamasan da desen kabul etmez. Yine sakın dükkanını ve evin kapısını, malının
ve eşyanın kaybolmasından korkarak kapama, zira senin kapıyı kapaman Allah’ın
takdirini değiştirmez desen bunu da kabul etmez. Dünyaya ait herhangi bir işinde
bütün ihtiyat tedbirlerini alarak sağlamlaştırmaksızın hareket etmez. Eğer
böyle yapmamasını söylersen bilgisizliğini öne sürer, sonra da söyleneni kabul etmez.
Bütün bunlara rağmen din meselelerini kadere terkeder. Bunlar hakkın ağır
batılın hafif olmasından ileri gelir. Allah’ın şu sözünde münazaa(çekişme)
ederler “Allah dileseydi hepsini hidayet üzere toplardı, öyleyse sakın cahillerden
olma.”(6/35) Bu, müşriklerin müslüman olmamalarından dolayı müteessir
olduğu için Allah’ü Teala’nın peygamberine ettiği sitemdir. Bir ayetinde de
buyuruyor ki; “Sen onların bu söze inanmayıp, yanından çıkıp gitmeleri
yüzünden üzüle üzüle kendini öldürecek misin.”(18/6) Allah’ü Teala bu
ayetinde peygamberine kudretinden haber veriyor ve Allah onları itaata
icbar(mecbur) etseydi muhakkak buna gücü yeterdi. Bu O’nu aciz kılmazdı. Fakat
O, herkesi kendi ameline göre mükafatlandırmak için onların bu şekilde hareket
etmelerini irade etti. Buyuruyor ki; “Eğer Rabbin dileseydi
yeryüzündekilerin hepsi elbette iman ederlerdi. O halde sen inanmaları için
insanları zorlayacak mısın?(10/99) Allah’ın şu sözü de münazaa(çekişme)
ettiklerindendir. “Biz cehennem için ins ve cinden birçoğunu cehennem için
yaratmışızdır, kalpleri vardır onlarla idrak etmezler, gözleri vardır onlarla
görmezler, kulakları vardır onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta
daha da şaşkındırlar. işte asıl gafiller onlardır.”(7/179) Bu ayeti şöyle
tevil ettiler: Allah yaratma işine başladığı vakit bazı kimseleri cehennemlik
kıldı. Bunlar Allah’ın istediği taati yerine getirmeğe muktedir değillerdir. Diğer
bazı kimseleri de cennetlik yaratmıştır. Bunlar da Allah’ın istemediği
masiyeti(isyan) işlemekten acizdirler. Nitekim (Allah) kısayı uzamaya kudreti
ve siyahı da beyazlanmaya kabiliyeti olmaksızın yaratmıştır. Cehennemlik
olanları mümin olmakları için azaba düçar etmiştir. Böylece Allah’ı en çirkin
sıfatlarla tavsif ettiler. Halbuki Allah şu sözüyle onların kötü işleri ve şüphelerinden
dolayı cehenneme gideceklerini bildiriyor. “Kalpleri vardır bu kalplerle
idrak etmezler, gözleri vardır onlarla görmezler,(7/179) Nitekim Allah şu
ayetinde şöyle demişti; “Firavun hanedanı, sonradan kendine düşman kesilecek
ve onların üzülmelerine sebep olacak olan Musa’yı aldılar.”(28/8) Halbuki
onlar
-8-
almışlardı. Yine
Allah; “Onlara mühlet vermemiz
günahlarını arttırmaları içindir.”(3/177)
Ayetiyle Allah onların ibadeti terketmeleriyle günahlarının
çoğaldığını bildiriyor. Allah arapların aşina oldukları dille konuşuyor. Mesela
bir arap şairi şöyle söylemiştir. Zamanın harap etmesi
için bina yapılması gibi Anneler de yavrularını ölüm için beslerler. Burada
şair, çocukların sonunun ölüm, binaların sonunun da harabiyet olduğunu
bildiriyor. Halbuki yavrular, ölüm için değil, beka için beslenirler. Meskenler
de harap olmaları için değil, mamur kalmaları için yapılırlar. Ey Emirel
Müminin! Kur’an da arapça bir kitaptır
ve Allah onu araplara kendilerinin bildikleri dille indirerek, onlara alışık
oldukları bir dille hitap etmiştir. Allah’ın ilmi konusunda da münakaşa ederek;
Bir kavmin küfrünü Allah bilir bunlar iman edemezler. Zira mani olan Allah’ın
ilmidir derler. O halde onların iddiaları şöyle oluyor: Allah kullarına
kaldıramayacakları ve terk edemeyecekleri şeyleri yüklüyor. Allah şu ayetle onları
yalanlar; “Allah bir kimseye gücünün yetmeyeceğini yüklemez.”(2/286) Ancak
onların küfür ihtiyar etmelerinin kendi heva ve hevesleri ile olduğunu bilir. Onlar
bu bilgiyi Allah’ın, dışına çıkamayacakları renk, suret, uzunluk ve kısalık
gibi alacakları şekli bilmesine benzetirler. Hakikat dedikleri gibi değildir, zira
uzunluk, kısalık, suret ve renkler Allah’ın fiilleridir. Bunlarda onların
seçmek ve değiştirmek kudretleri yoktur. Allah onların küfrü kendi hevalarına
uymakla ihtiyar ettiklerini bilir. İman ve adalet hususunda onları tecrübe
etmek gayesiyle, kendilerine verdiği kudretle bunu yapmağa muktedirdirler. Yine
Allah, onların istemediklerini bırakacaklarını bilir. Nitekim Hızır’ın
kusurlandırdığı gemi de böyledir. Eğer bu gemi sağlam olarak kralın yanına
uğrasaydı onu gasp edeceğini ve Hızır onu kusurlandırınca almayacağını, yine
Hızır’ın öldürdüğü çocuğun, yaşadığı takdirde ebeveynini küfür ve azgınlıkla
yıldıracağını, öldürürse, ebeveynin küfür ve azgınlığından kurtulacağını, yine
Hızır’ın tamir ettiği duvar; duvar tamir edilmemiş olsa, altındaki hazinenin
kaybolacağını, yapıldığı takdirde ise duvarın altındaki hazinenin kalıp iki
çocuğun yetişerek Allah’ın fazlu keremiyle hazinelerini çıkaracaklarını bilir. Sonra
Musa’ya (hızır) şöyle der; “Ben bunları kendi reyimle yapmadım.”(18/83) Zira
bunu bana Allah öğretti. Nitekim Allah’da şöyle buyurmuştur. “O’na kendimizden
ilim öğrettik.” Resulullah(sav) yol uzun ve meşakkatli olduğu için terk eden münafıkların
durumunu bilir. “Kazanç kolay yol yakın olsaydı arkasından gideceklerini
bilir fakat mesafe onlara uzak geldi. Onlar Allah namına yemin edecekler, gücümüz
yetseydi elbette sizinle beraber çıkardık diyecekler. Bunlar kendi
-9-
Zira
onlar isteselerdi sefere iştirak edebilirlerdi. Allah’ın şu ayetleri üzerinde
de ihtilaf ederler. “Sana gelen her iyilik Allah’tandır. Sana gelen her fenalık
ise kendindendir. De ki, hepsi de Allah’tandır.”(4/79) “Fakat bu adamlara ne oluyor
kendilerine anlatılanı anlamağa yanaşmıyorlar ”(4/78) Bunu kendilerine göre
taat ve masiyetle tefsir ediyorlar ve küfür, fısk, isyan, zulüm, cevr, bühtan
ve bütün kötülüklerin Allah’tan geldiğini iddia ediyorlar. Hakikat böyle
değildir fakat münafıklar, Allah kendilerine geçim ve sağlık hususunda bir
lütufta bulunursa “bu Allah’tandır” ve geçim darlığı, hastalık, çoraklık, kıtlık
ve kısırlık gibi hoşlanmadıkları bir şeye Allah onları düçar ederse “Hz.Muhammed
(as) dandır” derler. Allah “de ki: Hepsi Allah’tandır” diyor. Yani hepsini
Allah yapıyor. Nuh kısasındaki Allah’ın şu sözü üzerinde münakaşa ederler, “Hak
Teala sizin helakınızı istese, benim size öğüt vermem hayırlıkta bulunmam size
hiçbir fayda vermez. Rabbiniz O’dur dönüşünüz O’nadır.”(11/34) Bunu bilgisizliklerinden şöyle tevil
ediyorlar; Nuh (as) kavmi arasında 950 sene kaldı. Allah yoluna davet edip
nasihatta bulundu. Halbuki O, kavminin kendine icabeti ve nasihatlerini kabul
etmesinin kendilerine bir faydası dokunacak mı dokunmayacak mı bilmediği gibi, Allah
onlara bu nasihatleri kabul ettirecek mi,
ettirmeyecek mi onu da bilmiyordu. Hakikat onların tevil ettikleri gibi
değildir. Nuh kavmi usanıncaya kadar
onlarla münakaşa etti. Sonunda O’na şöyle dediler! “Ey Nuh bizimle çok uğraştın, çekiştin
(artık yeter, davanda) gerçek isen haydi bizi ne ile tehdit ediyorsan onu getir.
Nuh onlara dedi ki; Onu size dilediği takdirde ancak Allah getirir ve siz ondan
kaçıp kurtulamazsınız.” (11/32) Yani getirdiği vakit azabından kurtulamaz
ve ondan korunamazsınız. “Size azabın içinde “size nasihat etmek istesem” o
vakit nasihatlerim fayda vermez. (11/34)” Nuh(as) azap inipte onlar tarafından
görüldükten sonraki imanın onlara bir fayda vermeyeceğini biliyordu. Allah şu
sözüyle helak ettiği milletleri beyan ediyor. “Onların ceza ve azabımızı görünce
böylece iman etmeleri onlara bir fayda vermedi. Allah’ın kullar arasında öteden
beri kanunu hükmü budur. Kafirler işte o zaman ziyana uğrayacaklardır.” (40/85)
Bu Allah’ın sünnetidir. Azap
müşahede edildiği vakit artık tevbeyi kabul etmez. Allah’ın şu sözüne gelince; “Hak
Teala sizin sapmanızı istese benim size öğüt vermem, hayırlıkta bulunmam bir
fayda vermez. Rabbiniz O’dur, dönüşünüz O’nadır.” (11/34) Esasında sapmak manasına gelen gayya’dan murad, Allah’ın şu sözünde olduğu gibi azabıdır.
“Onlardan sonra bir nesil geldi ki, namazı bıraktılar, şehvetlerine uydular.
Bunlar azgınlıklarının
-10-
filanca bugün gayyaya (azaba) atıldı derler. Bu
filancayı, emir şiddetle dövdü, yahut büyük bir cezaya çarptırdı demektir. Allah’ın
şu sözü üzerinde münakaşa ettiklerindendir. “Hak Teala her kimi doğru yola
iletmek isterse, onun gönlünü islamiyete açar. Her kimi sapıklıkta bırakmak
dilerse onun gönlünü darlaştırır, sıkıştırır ve bu adam zorla göğe çıkıyormuş
gibi olur. Hak Teala böylece iman etmeyenleri belaya ve horluğa uğratır.”
(6/125) Bu ayeti bilgisizlikleri yüzünden şöyle tevil ettiler; Allah’ü
teala salih amel işlemeden bazı kullarının gönüllerini islamiyete açmış, bazı
kullarının da küfür, fısk ve sapıklığı olmadıkları halde gönüllerini
darlaştırmış ve sıkıştırmıştır. Halbuki bu kimselerin Allah’ın kendilerini
mükellef kıldığı ibadeti yapmaları imkanı olabilirdi. Bunlar ebediyen
cehennemde kalacaklardır.
Ey emirel müminin! Hakikat
cahillerin iddia ettikleri gibi değildir. Rabbimiz kullarına bunları
yapmayacak, çünkü O Rahim, adil ve kerimdir. O buyuruyor ki; “Allah bir
kimseye gücünün yetmeyeceğini yüklemez. Herkesin kazandığı iyilik kendine, işlediği
fenalık yine kendinedir.” (2/286) İnsanlar
ve cinler Allah’a ibadet etmeleri için yaratılmışlardır. Allah onlara teklif
ettiği ibadetlerin birkaç katını yapabilecek kudrette işitmek, görmek ve sezmek
kabiliyeti vermiştir. Eğer emredilenleri yapıp, nehyedilenleri yapmamaya
kudreti varsa, Allah emredilenleri yapan kimsenin ibadetlerinin karşılığı
olarak bu dünyada gönlünü islamiyete açar.
İyi işleri kolay kılar, küfür, itaatsizlik ve isyanı zorlaştırır. Büyük
olsun küçük olsun ibadet yönünden bu mertebeye ulaşan herhangi bir kimsenin
hakkında Allah’ın hükmü böyledir. Tevbe ve itaate gücü yettiği halde dünyada Allah’ın
emrettiği itaatten ayrılıp küfrüne devam eden kimsenin gönlünü, sanki o göğe
yükseliyormuş gibi darlaştırır, sıkıştırır. Bütün bunlar, onun bu dünyada olan
küfür ve dalaletinin cezasıdır. Tevbe emredilmiş ve yapılmasına çağrılmış bir iştir.
İtaatsizlik ve küfür bakımından bu mertebeye ulaşan bir kimse hakkında Allah’ın
hükmü yine budur.
Ey Emirel müminin!Allah hikmetinde
gönüllerini açmakla kullarını yapmaları gereken işlere teşvik ve yine
hikmetinde onların gönüllerini darlaştırmakla
yapmamaları gereken işlerden uzaklaştırmasını kulları için rahmet
olarak kitabında zikretmiştir. Allah
bunu iyi hareket ettikleri zaman rahmeti ve fazlından ye’se (üzüntü)
kapılmaları, bağışlanma, af ve kereminden ümitsizliğe düşmeleri için zikretmemiştir.
Allah’ü Teala kitabında bunu beyan ederek buyuruyor ki; “ Yahudiler ve
Hıristiyanlar dediler ki, biz Allah'ın oğulları ve
-11-
azap ediyor?" Hayır, siz de O'nun yarattıklarından birer
insansınız. Dilediğini affeder O, dilediğine azap eder. Hem göklerin hem yerin
hem de bunlar arasındakilerin mülk ve yönetimi Allah'ındır. Dönüş de O'nadır.
(5/18)” Ey Emirel
müminin! Bunu iyi düşün ve anla, Allah’u Teala , O kullarımı müjdele ki; “Sözü
dinler ve onun en güzeline uyarlar, Allah’ın hidayet ettikleri bunlardır. Tam
akıllı insanlar da bunlardır.” (39/18) Allah’u Teala’nın şu ayetinde
buyurduklarına kulak ver; “Ehli kitap olanlar inanıp sakınsalardı, şüphe yok
ki, kötülüklerini örter onları nimet cennetlerine korduk. Onlar Tevrat’ı
İncil’i ve onlara gönderileni yerine getirmiş olsalardı tepeden yağan ve yerden
çıkan bütün nimetler içinde kalır ve onları yerlerdi.”(5/68-69) ve yine
“Şehir halkı iman edip sakınmış olsalardı gökten yerden bereketler
yağdırırdık. Fakat onlar inkar ettiler, biz de onlara yapıp kazandıklarının cezasını
verdik.”(7/95)
Ey Emirel müminin! Bilmiş ol ki, Allah
kullara yapılacak işleri kesin olarak mukadder kılmamıştır. Fakat şöyle
yaparsanız size böyle yaparım, böyle yaparsanız size şöyle yaparım diyor ve
onları ancak yaptıkları amellere göre cezalandırıyor. Allah kendine ibadet, dua
edilmesini ve kendinden yardım dilenilmesini emrediyor. Eğer kullar Allah’ın indinde
ecri isterlerse Allah onlara yardım eder ve iyiliği elde etmek, kötülükleri
bırakmak hususunda onlara başarmaları için kolaylık gösterir. Allah’a itaat
edip yanındakini isteyen kimse hakkında Allah’ın hükmü budur ki bence de söz
budur.Ey Emirel müminin! Dikkatli ol, sakın Allah’ın yasakladığı şeyi
kullarına takdir etmiştir, kulları ile emrettiği şeyin arasına girmiştir, kulları
arasında kaza ettiğinin zıttına davet eden peygamberler göndermiştir. Sonra
yola gitmelerine izin vermediği halde emirlerine uymayan kullarına ebediyen
azap edecektir. deme, zira Allah
zalimlerin iftiralarından beri ve yücedir. Bu cahiller kime itiraz ettiklerinin
farkındalar mı? Onlar “iman ediniz, hakkınızda hayırlı olur.(4/169) diyen Allah’u Teala’ya itiraz ediyorlar. Cahiller;
Onlar iman edemezler. Allah’u Teala; “Allah’a davet edene icabet edin.”(46/31) Cahiller;
Allah, onlarla icabet arasına girmiştir. Allah’u Teala; “Rabbiniz tarafından
bağışlanmaya koşa koşa yarışın.” (57/21) Cahiller; Onlar nasıl
yarışabilirler? Allah onlara kati olarak hareketleri konusunda cebretmeştir. Allah’u
Teala; “Onlara ne oluyor da iman etmiyorlar”(84/20) Cahiller; Zira Allah
onları iman etmekten alıkoymuş ve küfre daldırmıştır. Allah’u Teala; “Ey ehli kitap! Hak’kı
-12-
gördüğünüz halde ne diye Allah’ın ayetlerini inkar ile kafir
oluyorsunuz ?” (3/70) Cahiller;
Çünkü Allah onların kafir olmalarını takdir edip, bu şekilde bırakmıştır. Bu
Allah’a karşı itiraz ve kötü niyettir. “Bundan vazgeçmek hakkınızda daha
hayırlı olur.”(4/170) Cahiller; Allah’ın, “Size kaza ettiğimden vazgeçin, bu
sizin için daha hayırlıdır.” Demek istediğini zannediyorlar. Allah’u Teala
buyuruyor ki; “Allah’a karşı yalan uydurmayın”(20/61) ve “Öksüzün malına ergenliğe
ulaşıncaya kadar en güzel bir tarzdan başka bir surette yaklaşmayın.”(6/152) ve
(17/34)” “Zinaya yaklaşmayın” (17/32)” “Allah’ın öldürülmesini haram kıldığı
hiçbir canlıyı öldürmeyin, meğer ki hak ile ola.(17/33)” “Ayetlerimi az bir
karşılık ile satmayın.(2/41)” Cahiller, Kur’an-ı Kerim’deki bunlara benzer
bütün ayetlerden, Allah kaza ve kaderinden kullarını yasakladı manasını
çıkarıyorlar. Yine; “Allah, peygamberine helal kıldığı bir şeyi haram kıldıktan
sonra kazasıyla amel etmesinden dolayı O’nu azarlamıştır.” Diyorlar. Allah şöyle
buyurmuştur; “Ey nebi! Allah’ın sana helal ettiği şeyleri nefsine niçin
haram ediyorsun? (66/1)” Cahiller diyorlar ki; Allah peygamberine kaza
ediyor, sonra ona izin veriyor, sonra da yaptığı işten dolayı onu azarlıyor. Allah
buyuruyor ki; “Allah seni affetsin! doğru söyleyenler belli olmadan,
yalancılar bilinmeden, onlara niçin izin verdin? (9/43)” Her nebi hata işlediği takdirde bunu
rabbına değil, kendi nefsine nisbet eder. Allah’ın konuşturduğu hüdhüd diyor
ki; “Kendisini de kavmini de Allah’ı bırakıp güneşe secde eder gördüm. Şeytan
onların işlediklerini gözlerine süslü göstermiş, onları doğru yoldan alıkoymuş,
bu yüzden de onlar doğru yolu bulamıyorlar.”(27/24) Bu şekilde Kuran’ın
Kerim’de birçok ayet vardır.
Ey Emirel müminin! işte
cevaplandırılmasını istediğin soruları böylece açıklayıp beyan ettim. Bu mektup
üzerinde dur, iyi düşün, çünkü “O
kalplere şifadır.” (10/57) Risale
tamam oldu.........
-13-
Çevirenler: Lütfi DOĞAN ve Yaşar KUTLUAY
Mesleki resule kazandıran: Mehmet Naci GÜNEY