11 Ekim 2011 Salı

16.BÖLÜM:KAZA VE KADERİN SADELEŞMESİ

İlahi kaza yönüyle feyzi akdesde(zat tecellisi) hüküm ezelidir.Bu hüküm de, esmanın ilgi ve yönlenmesinden ibarettir.Kader ise,feyzi mukaddesdir(sıfat tecellisi).Feyzi mukaddes, kaza’nın derecesi ve iradesi üzerine zuhur eder.Bu cümlelerden de anlaşılıyor ki tecelli iki kısımdır.
Birincisi:Tecelli akdesdir;Buna ezeli kaza da denir.Tecelli akdesden ilmi ezeli üzere maluma kabiliyet verilir.Bu sebepten malum ilme tabidir ve ilim malumatı talep eder.
İkincisi:Tecelli mukaddesdir;Kader anlamına gelir.Bu tecellide malum,kabiliyeti ölçüsünde talepte bulunur ve ilim maluma tabidir.Bu günde ve durumda zulüm yoktur.Nahl suresi 33. ayet;Neyi bekliyorlar? Kendilerine meleklerin gelmesini mi, yoksa Allah'ın emrinin gelmesini mi? Onlardan öncekiler de aynen böyle yapmışlardı. Allah onlara zulüm etmemişti. Tam aksine, onlar kendi kendilerine zulüm ediyorlardı.Nahl suresi 118.ayet; Sana anlattıklarımızı daha önce, Yahudilere haram kılmıştık. Biz onlara haksızlık etmedik; aksine, onlar kendi benliklerine zulmediyorlardı.
Araf suresi,ayet 160; Biz onları,“ oniki torun kabileye ayırdık. Toplumu kendisinden su istediğinde de Musa'ya, "asanı taşa vur" diye vahyettik. Taştan, oniki göz fışkırdı. Her oymak, su içeceği yeri belledi. Onların üzerlerine bulutları gölgelik yaptık, kendilerine kudret helvası ve bıldırcın indirdik. "Yiyiniz size verdiğimiz rızıkların temizlerinden!" onlar bize zulmetmediler, ama öz benliklerine zulmediyorlardı.”
Feyzi akdes,ilahi kaza’nın hükmü olup kaza’nın temeli üzerine açığa çıkan feyzi mukaddes de kaderdir.Yüce Allah Kuran’ı Keriminde buyurur:Yüce Allah’ın sağlam delilleri vardır.Dilese elbette cümlenizi doğru yola hidayet eder.O sağlam delil ilahi kazadır.Oysa ilahi kazaya karşı gelecek hiç kimse yoktur. Nerede kaldı ki O’ndan delil isteyebilsin.
 Allah’ın açık ve seçik sağlam delilleri vardır.Dilediğini doğru yola ulaştırır.Nur suresi 46.ayet.“Bu sağlam ve açık,seçik olan deliller ilahi kaza’nın hükmüdür.Oysa,ilahi kaza’ya karşı gelen kimse yoktur,nerede kaldı ki ondan delil isteyebilsin.Allah dilediğine hükmeder.” maide-1.ve hacc-18.İlahi emir ile perdelerin açıldığı ve gerçeklerin ortaya çıktığı günde onlara secde ile emir olunduğunda secde yapmaya güçleri yetmez.Kalem-42.Gerçekten amaç ise,emrin hakikatıdır. Sende galip olan değerlerin,ilahi hükümünü doğrulayan ve buna delil olan ayet budur.Verilen hüküm ilahi kazanın gereği olup,kader de bu hüküm üzerine açığa çıkar.Bu sözlere destek olacak bir olay vardır;Bir adam,Hz.ti Ömer(ra) hilafeti zamanında hırsızlık yapar,Hz.Ömer(ra) hırsızın elinin kesilmesini emir eder.Bu emir karşılığında hırsız kendini savunmak için şöyle der. “Rabbim,benim üzerime hırsızlıkla kaza etti,”bu hırsızlığım rabbimin kazasıyladır,niçin elimin kesilmesi için emir verirsin ya Ömer! Hz.ti Ömer(ra) hırsızdan bu sözü işitince buyurdular: Hırsız,yüce Allah’a iftira ederek haddini aştı,onun için iki elini de kesiniz.Çünkü hırsız,ilahi kaza ve kadere itiraz etti ve onun kaderi eli kesilmektir.(Takva sahibi içtihatçılardan) Şeyh Rüsulan,şerhinde der ki,hayrı Hak’ka, kötülüğü nefse vermek kulluğun adabındandır.Hz.ti Ömer’in halifeliği zamanında kişinin birisi hırsızlık yaptı. Hz.Ömer(ra)’da,devrin kanunları çerçevesinde hırsızın elinin kesilmesine emir verdi. Hırsız;Ya Ömer,hırsızlığımı Hak Teala kaza etmiştir niçin elimin kesilmesini emredersin? dediğinde Hz.Ömer;Hak Teala Hz.lerine iftira eyledin.Evvela iftira suçunu,daha sonra da elinin kesilmesini yerine getiriniz.Diyerek emir verdi.Şeyhi Rüsulan’ın kaza tercümesi eserinde yer alan doğrulanmış bir söz olan hadisi şerifte Nebi(sav) buyurdu: “Siz hemen amel ediniz.”Herkes ne için halk olunmuşsa o suret kendisine tesir olunup kolaylaşır. Sahabenin önde gelenlerinden bazıları Resulü Ekrem Efendimize,Rabbimizin kitabı ve kazası üzerine biz tevekkül olalım mı?dedikleri zaman, Efendimiz amel ile emretti.Çünkü amel Hak’kın emridir.Amel kapısında büyük hikmetler vardır.Füsus şerhinde Abdül Gani Nablusi hz.ri buyurur:Gerçekte,Allah Teala kendi isteği ile kaza ve takdir etmez,ancak kulundan meydana gelecek hayır veya şerre yönelik,kuldan bildiğini kaza ve kader olarak halk eder. Kulundan bilmeside,kulunun ayanı sabitesinde olan hal üzere kaza ve kaderi halk olunur. Bundan dolayı Hz. Ömer’den ulaşan ve onun emirliği zamanında bir hırsıza sordu;seni bu hırsızlığa sevk eden kimdir?sebebi nedir? Hırsız cevap verir;Beni hırsızlığa sevk eden ilahi kaza ve kaderdir.Ömer(ra) hırsıza dönerek, niçin yalan söyledin der ve yanındakilere hırsız için yasaların uygulanması emrini verir.Daha sonra da Allah’a iftirada bulunduğu için diğer elini de kessinler.Bu olayın açıklaması şudur ki:Hırsız için kaza ve kader,Allah’ın ilminde olanı hırsız için bilmesi ve işlerin bu durum üzerine halk edilmesidir.Allah’ın ilmi de,hırsızın hakikatında olan ve mevcut halindeki ayanı sabitesinde olanı keşf etmesi ve onu halk etmesidir.Yoksa kaza ve kader ve dahi ilmi ezeli hırsızlığa sevk etmedi.Hırsızın ayanı sabitesinde olanı Allah ilmi ile bildi ve fiili halk etti.Ruhu’l beyanda İsmail Hakkı Hz. şöyle buyurur:Amr bin Şuayip rivayet edip der ki;Biz Resulullah yanında oturmakta iken Ebubekir ve Ömer bir grup insanla geldiler,Resulullah’a selam verdiler.Gelen insanlardan bazısı,Ya Resulullah dediler;Ebubekir diyor ki,“iyilikler Allah’tan,kötülükler bizdendir.”Ömer ise, “iyiliklerin ve kötülüklerin hepsi Allah’tandır.” Demektedir.Bu durum karşısında insanların bir kısmı Ebubekir,bir kısmı da Ömerin yanında yer aldılar.Resulullah (as) buyurdular; “Cebrail ve Mikail (as) arasında aynı olay geçti ve israfil(as) aralarında hakemlik yaptı. Cebrail(as) senin gibi dedi ya ömer,Mikail(as) senin gibi dedi ya Ebubekir.İsrafil(as)’a giderek aralarında hakemlik yapmasını istediler.İsrafil(as)’ın sözü şu oldu;”Kader olan hayır ile şer Allah’ü Tealadandır.”Resulullah dedi;”Benim hükmüm de böyledir.”Ebubekir de şu sözüyle cevap verdi;”Cenabı Hak,yeryüzünde isyan olmamak dileseydi iblisi halk etmezdi.”
                   Hafız söyler:     “Aşk kârhanesinde küfürden naçar lazımdır,
                                              Ateş yakar eğer ebu leheb olmaya.”
Tarikatı Muhammediye şerhinde Abdül Gani Nablusi Hz.şöyle der:Gerçek olan şudur ki, Allah’ın ilmi,kulun fiili ve iradesine zor kullanmaz.Kulun işlediği fiil,kulun kendi seçimi ve iradesiyledir.Hz.Ömer(ra) emirliği zamanında bu hüküm üzere işlem yapılmıştır.Hz Ömer
(ra)’ın huzuruna bir hırsız çıkarılır,Hz.Ömer hırsıza sorar,hırsızlık fiilini işlemeye seni kim sevk etti?Hırsız cevap verir,”Kaza ve Allah’ın kaderidir.”Hz.Ömer yasalara göre işlem yaparak hırsızın elini kestirip ilaçladıktan sonra değnek ile dövdürdü.Hırsıza  da şunları şöyledi,”hırsızlık yaptığın için elini kestirdim,Allah’a iftira ettiğin için de değnek cezası verdim.”Buradan devamla;Allah’ın ilmi ve kader,kulu fiili işlemeye zorlamadığı gibi seçim yapmayı da engellemez.Şöyle rivayet olundu:Şam şehrinden bir şeyh,siccin civarında olan sıffin bölgesinde Hz.ti Ali(kv)’nin yanında bulunmakta idi.Şeyh,Hz.Ali’ye dedi:”Ya müminlerin emiri,Şam’a gideceğimiz yoldan bize haber ver,gitmemiz Allah’ın kaza ve kaderi ile mi dir?Hz.Ali(kv) efendimiz olur vereyim der.”Ya şam’lı kardeşim,Taneyi felek edip halkı yaratan Allah’a yemin ederim ki,Allah’ın kaza ve kaderi olmadan bir yere basmak,bir vadiye inmek veya bir tepeye tırmanmak mümkün değildir.”Şamlı dedi;Şikayetimizde ve kötü isteğimizde zannederim fayda ve kazanç yoktur.Gerçek olarak,Allah yolculuğunuz ve seyriniz de büyük fayda ve kazançlar hazırlamıştır.Siz şimdi yolculuktasınız eğer makamınızda yani bulunduğunuz yer ile kayıtlı olsanız da suret ve şekillerinizde tekrar olmaz,aynı suret ve şekilde bir daha yaratılış olmadığı gibi halerinizde ve davranışlarınızda zor kullanma ve önceden yazılma gibi durum söz konusu değildir.Şamlı tekrar sorar;”O zaman bu işlerin iç yüzü nedir? “Kaza ve kader bizi sevk ediyorsa,yolculuğumuzda meydana gelecek ve karşılaşacağımız olaylar kaza ve kader ise,bu olayların gerçeği nedir?Hz.Ali Efendimiz cevabında: “Vay senin haline ey şamlı kardeşim!Galiba sen,kazayı ve kaderi önceden yazıldı çizildi ve son buldu zannedersin.Eğer düşündüğün gibi olsaydı sevap ve günah,emir ve yasaklar boş olur, cennet için söz vermek ve cehennem ile korkutmak gibi değerler de geçersiz olurdu.Senin söylediğin bu sözler putperestlerin ve şeytanın dostları olanların sözleridir. “Bu durumda şamlı dedi; “Bizim yolculuğumuz kaza ve kader ile ve ondan ise bizi sevk ve idare eden kaza ve kader nedir gerçeğini bize bildir?”Cenabı Haydar cevabında Allah’ü Teala’nın emri şu şekildedir diyerek,Allah’ın buyurduğu emri şerifi söyler.
        Bu olayın aynısı İbni Kemal Paşa’nın kaza ve kader risalesinde de belirtilmiştir. 
Allah’ın kıymetli şeriatını ortaya koyan,sırları ve kalpleri nurlu kişilerin,ağızdan anlattıkları ve eserlerinde ortaya koydukları bilgilerden anlıyoruz ki;İyilerin saadetine dair işler ön plana çıktı ise o kişi iyilerden oldu.Eşkiyanın kötülüklerine ait işler öne çıkmış ise o kişi eşkiyadan oldu.Bu ifade şöyle açıklanmıştır;Gerçektir ki,Allah’ın tecellisi iki çeşittir.
İlki:Tecelli Akdestir.Ezeli olan kazadır.Ondan maluma ilimde kabiliyet verilir.Bu durumda malum ilme tabidir.
İkincisi:Tecelli Mukaddesdir.Kaderdir.Ondan,malum olan,kabiliyeti ölçüsünde istekte bulunur.Bu durumdan dolayı da ilim maluma tabidir.Hal böyle olunca,büyük günde zulüm ortadan kalkmış olur.Ayetleri: Araf suresi ayet 160,Nahl suresi 33.ayet ve Nahl suresi 118. ayettir. Bu ayetlerin mealleri bu konu içinde yukarıda verildi.
                          Onu hayretteyim ki hüda razı ve amel makbul bil
                          Muhammad ve Ali ve ehli beyt o amelden razı değil.
Bu beyitlerin açıklamasında hz.Pir Muhammed Nuru’l Arabi(ks) buyurur:Sevgili olan ezelde de sevgilidir.Gazaba çarpılan ezelde de gazaba uğramış olandır.Hal böyle ise,sevgili olan gazaba uğramaz.Gazabda olan da sevgili olmaz.Sevgili üzerine galip olan ilahi nimettir. Müsibet olmuş olsa da,Dünya nimetlerinden olsa da,gazaba uğrayanların üzerinde galip olan  cezadır..Bunu böyle bilince,hedefe ulaşan ehli beyt üzerine galip olan nimet olup Allah katında makbuldur.İsterse müsibet şeklinde olsun ve ehlibeyt yanında kabul  görmesin,Allah yanında kabul görür.Ehli beyte zenginlik kazandırmaya yönelik olan dünya nimeti,Allah yanında onlara müsibettir.Ehli beyt düşmanı olan kişiler üzerinde dünya nimetleri ve lezzetleride olsa,Allah yanında onlara cezadır.
  İnsanı kamilde ve lügatı sehyi Muhyiddin sözünün açıklamasında,Hz.Pir efendimiz buyurmuşlardır:Hakikat üzere konuşan ve söz eden yani kamiller zümresinden olan ulemaya göre,ilim maluma tabidir,sözüne şu açıklamayı yapmışlardır:Gerçektir ki,ilim maluma tabidir
ve ondan faydalanır.Bu anlam ile,kudret,irade üzerine etki eder.İrade de ilim üzerine tesir eder
İlim de hayat üzerine etki eder.Bu hüküm akılda olup,İlim maluma tabidir ve ondan yararlanır.Zat yönünden ilim maluma tabi değildir ve ondan faydalanamaz.Çünkü burada ilme ilim ismi verilmez.Bizim anlayışımıza göre,bu ilimden istifade edilmez çünkü burada malum ilme bağlıdır ve ilim,malumat talep eder ve ondan kazanç sağlar.Fakat,ilim sıfatından da kazanım olmayıp malumada tabi değildir.Şu parçadan anlaşıldı ki;Gerçekten Şeyh Muhyiddin’in kelamı doğrudur.İnsanı kamilin yazarı Abdülkadir Ciğli’nin insanı kamilde ifade ettiği ibare yanlıştır.İnsanı kamilde gelir, bil ki ilim ezeli ve nefsi bir sıfattır.Allah’ü Teala’nın ilmi kendi nefsindendir. O’nun ilmi ile yarattıklarının ilmi tek ilim idi.Tafsil kabul etmez,sayı da yoktur.Lakin O, kendinde olanı mahlukata öğretir. Mahlukatta O’nun ilmini bilir.Bilgileri, Allah kendi nefsinden verdi demek doğru olmaz.(ilim halkta bölünmemiştir. sadeleştiren).Böyle olmasaydı başkasından istifade gerçekleşmezdi.Oysa Muhyiddin İbnül Arabiyye(ra)’e göre,Hak nefsinden ilim verdi.Allah’ın ilminin sonu yoktur.                                                                                        

Hiç yorum yok: