11 Ekim 2011 Salı

5.BÖLÜM:RUH VE BEDENİN SADELEŞMESİ

Bedreddin hazretleri;şu cismin iadesizliğinin yani tekrarının olamayacağının delil edilmesini isteyerek,ayrıntılı açıklamada bulunur.Beden,unsurlardan oluşmuştur.Her bir oluşum, sonradan yaratılmış ve yok olucudur.Şekli önceden belirlenmiş ve sonuçlanmış beden, sonradan yaratılmış olmasıyla yok olucudur.Zira her bir yaratılışın baki yani ebedi olması mümkün değildir.Bu yüzden beden de sonradan yaratılmış olması yönünden ebedi değildir. Fani olan şu bedenin bütün cüzleri için,ölümden sonra birleşme yoktur. Çünkü,bedenin cüzleri unsurlardır.Unsurlar ise basittir,birleşik değildir.Pir Hz.leri şerhinde şöyle der;Beden yokluğundan sonra birleşmez,cüzleri de birleşmez.Zira bedenin cüzleri unsur denilen hava,su, toprak ve ateştir.Çünkü,hava,su,toprak ve ateş cisim değildir.Bu unsurlar asıldır.Halbuki unsurlar latif oluşumlardır.Latif oluşum ve emirlerle,huy, mizaç ve karakterler ortaya çıktı.Bu unsurların hepsine ıstakısat denir. Tarifatı siddede istakısât,asıl manasındadır ve yunanca bir kelimedir. Dört anasıra da istakısât adı verilir ki bunlar;su,toprak,hava ve ateştir.İstakısât(asıl) bir de terkib yönünden hayvan,bitki ve madendir.Eldeki belgelerde istakısât yerine iktezâet geçer.Kâmusda el- kazâü açılımında tulum ve su kabı çürüyüp yıpranmakla parçalanıp,sapır sapır dökülmek anlamındadır.Uzun süre nemli ve rutubetli yerde kalmış giyecekler gibi. Unsurlar basit olup onun için ceza yoktur.Evvel zamanda olduğu gibi.Evvel zaman demek; Beden oluşumu olmazdan evvel demektir.Evvel zamanda basit unsurlardan oluşan beden için ceza olmadığı gibi şimdi de yoktur.Hz.Pir,basit unsurların (anasır) ceza olmadığını şöyle açıklar;Anasırdan olan ateş,su,hava ve toprağın birleşmesi olmaz.Adı geçen unsurların,şu beden,yok olduktan sonra birleşmesi söz konusu değildir.Zira o beden ki, kendi terkibiyle batıl(gerçek olmaması) yani yok olucudur.Unsurların birleşmesinden oluşan o beden, yok olduktan sonra aslına erişir.Çünkü her bir şey aslına döner.Asıl da unsurlardır. Ancak,su,hava ve toprak ateşe dönüşür.Çünkü ateş,unsurların aslıdır.Emir böyle olduğundan hiçbirisi baki kalamaz.Yani,su,toprak ve havanın hiçbirisi kalmaz.Ancak cehennem ile isimlendirilmiş ateş baki kalır.Hz.Pir bu olayın sırrını şöyle açıklar;Unsurların aslı ateş olduğundan baki değildir. Cehennem baki olduğundan ateş de bakidir.Bunun sırrı ve hikmeti,ilahi iradenin hararet ile ilgisidir.Bu ilgi,bilinmekliğini istemesi ve sevmesi sırrıdır.Basit olan unsurların aslı ateştir,  anlayıp bildiğin gibi.İşin gerçeği böyle olduğundan,bedenler ateş ile yer değiştirir.Ancak! Hak ehli olanların bedenleri eteşle yer değiştirmez,yani ateşe dönüşmez.Zira,Hak ehli olanların bedenleri onlar için ruh olur.Ruh’ları da onlara beden olur.(Ervahuna eşbahuna,eşbahuna ervahuna.)Yani ruhları beden, bedenleri ruh sırrı onlarda açığa çıkar.Hz.Pir,bedenin yok olmasını ve terkibinin gerçek olmamasını açıklarken şu ifadeleri kullanır;Bedenin kimyasında,yokluğundan sonra tekrar unsurlarla birleşmesi yoktur.Bu konu Ebu Talip Mekki(ks)den rivayet edilmiştir.Şeyh’ül Ekber(ks) kırküçüncü bölümünde iadeyi şöyle açıklar: İade, benzeri veya aynı vücutla tekrarına denir. Aynının tekrarı mümkün olabilir ancak gerçekleşmesi yoktur.Şeyhül Ekberin, tekrar ile bilinmesini istediği nokta şudur: Aynısının tekrarı mümkün dediğim,Cenabı Hakkın vermiş olduğu bolluk ve genişlikten dolayıdır. Yani, Cenabı Hakkın kudreti geniş ve sonsuzdur.Dilediğini yapmakta herşeye kadirdir.Benzeri ile tekrar ve iade eder.Fakat,yeni yaratılıştan şüphededir.Yeni yaratılış misli ile olur.Mislini fark ve ayırt etmek güçtür.Emsalin, kuvvet benzerliğinden dolayı ayırt edilmesi gerekir.Yoksa tekrar edilen mislidir.Şimdi, iade,hüküm ve hükmün kıyası ile olur. Aynide olmaz.Nitekim,sultan,bir kimseyi valiliğe atar,sonra onu valilikten alır,yine atar. Valilikten alındıktan sonra,iade ve tekrar,valilik rütbesinde olup,valilik,hüküm ve nisbettir. Ayniyet ve vücudu yoktur.Kıyamet gününde,zamanın iade edilmesi ile anlaşılır. Ancak o iade, hikmetle iş yapan yaratıcının elindedir.Bir şeyin hikmet ölçüsünde yaratılmasına delil ise Resulallah(S:A:V) efendimizin sözüdür:Dünya hayatı arasından seçip ayırdı.Seçip ayırmanın nedeni,dünya hayatında etki edenin ruh olmasıdır.Dönüş de,bir hüküm ve ölçü gereğidir. Kirli,pis,isyankar ve perişan olmuş karakter ile pis,isyankar ve perişan olmamış karakter arasında fark çoktur.Cevher,vücudun aynısıdır.iade olunması için vücuttan ayrı olması gerekir.Belki,cevher, vücuttan ayrı olmayıp,aynı vücuttur.Vücudu iade etmek mevcut için yoktur.Çünkü mevcuttur,nereye iade edecek? iade edilecek olan,dünyada iken sahip olduğu düşünce ve ilgidir. Vücut iade etmez.Vücutla mevcut olan,kendi mevcutluğudur. Fakat aynın iade edilmesi vardır.Kamillerin sözüdür ki:Bizler;Hak ve keşf ehli olarak, açıkladığımız iade ancak mümkündür sözü,kişinin dünyadan gittiği anlayış,düşünce ve karakter üzerine iade edilmesidir.Sözümüz;Ankebut suresinde 19.ve 20. ayetlerdeki Hakkın sözüdür.“0nlar Allah’ın yaratmaya nasıl başlayıp,sonra onu nasıl tekrarladığını görmüyorlar mı? kuşkusuz bunu yapmak Allah’a kolaydır.”(ayet 19)“De ki!yeryüzünde dolaşında bakın ki,Allah yaratmaya nasıl başlamıştır.Sonra Allah son yaratmayıda aynı şekilde yapacaktır.Kuşkusuz Allah’ın herşeye gücü yeter.”(ayet 20) Ayeti kerimeler, Cenabı Hakkın,meşiyyeti ile iadesine karşılık gelmektedir.Biz de bu sözlere tabi olduk. Halbuki Cenabı Hak dilemez,dileseydi meşiyyetle alakalı olmazdı.Onun için Abese suresi 22.ayette (Sümme iza şae)sonra,dilediği zaman diriltip ortaya çıkardı onu,deyip meşiyetle alakalandırdı.Çünkü Allah’ın habercisi (sav) bu iadeyi dünya neşesi ve ahiret neşesi olarak ikiye ayırdı.Neşelere karşılık gelen zümreleri de; iyiler ve kötüler olarak belirtti. Şimdi;Saadet neşesinde olanlar yani iyiler için,iyilik ve acıma vardır dedi.Bu husus,insanlığın elçisini görmekle beraber,düşünceleri Hak ve Allah’ın elçisine yönelik şeriatta büyük bilgisi olan gönlü incitilmiş topluluk içindir.Zira,gönlü incitilmiş olan topluluklar Resul ile aynı cinstir. Cinsleri,tabi oldukları güzel huy ve ahlaktır.Bu topluluklarda güzel ahlak için üstünlük söz konusu olduğunda haset etmek alışkanlık olmakla beraber,güzel ahlaka hasetlenmek bu zümreler için yükselen bir değer almıştır.Gönlü incitilmiş topluluklar için göklerden ve yerden ulaşan iyilik ve güzelliklere açılma vardır.
          Şaki yani kötüler için azap ve azabın ötesine açılma vardır.Şeriatın gerçekleşmesi için, Cenabı Hakkın ayetlerinde belirttiği gibi,kötülerin kalbinde cehalet,maraz ve inkar artınca azap da artar.Saadete ulaşmışlar ve gönlü incinmiş olanlar ve de kötüler feth edicilerdir. Herkes kendi kapısını feth edici yani açıcıdır.Ancak ne ile feth ederler yani açarlar?dikkat edip bunu bil!Zira enfüsi(iç) ilimde,Allah ehli olanlar katında açıklanan fetihler (açılmalar) dakiktir.Allah Teala gerçeği söyler ve doğru yola hidayet eden O’dur.Mûid (tekrar ettiren,iade ettiren) esmasında buyurur ki,iade olacak kul bu esmaya davet olunur.Çünkü Allah Teala, aletsiz,mekansız, maddesiz ve zamansız yaratandır ve iade eden O’dur.Yukarıda sayılan özelliklerle yaratma ve iade Allah’ın hükümleridir.Allah Teala bir şeyi iade etmedi,o şey gittikten sonra ancak,Cenabı Hak giden şeye denk olanını icada davet etti.Çünkü mûid O’dur,yoksa iade eder değildir.Zira,giden şeyin aynısı ve tekrarı olmaz.Çünkü Allah giden şey’den daha vasi yani her şeyi kaplayandır.Kudreti icada daha büyüktür.Allah Teala, aletsiz, mekansız, zamansız ve maddesiz yaratandır ki O,bu özelliklerle vasıflanır.Bir mevcut yoktur ki,Allah onu yaratsın ve ondan ayrı olsun.Sonra bakarız şu mevcudu görürüz,Allah’a geri döndü ve son yaratılışı için ahirete vardı deriz.İnanırız ki ilahi hüküm sonsuza dek böyledir. Herşeyin özü ve yaratanı Allah Tealadır.Kendi işini iade edendir,emirle hüküm eder.Onun hakkında, yani konu edilen hükümlerin aynısı son olursa,o emirden ayrılır.Onun üzerine hükmü verilmiş emre rağmen son emrin hükmüne geri döner.Geri dönen emirde iade ile hüküm verilir.
                     Şeyh’ül Ekber Hz.leri,Fütühat’ın 215.bölümünde buyurur;Gerçek Hak ehli olanlar, ’latife’ (ruh) kelimesini iki kısma ayırırlar.Birinci kısımda insanın gerçek yönü vardır.Bu kısımda latife kelimesinin anlamı şu olur ki;beden onun bineği ve hakim olduğu yer olmakla beraber, manevi bilgilerin ve duyguların elde edildiği yerdir.Yine, latifenin (ruhun) bedene olan hakimiyetinde ehlullah görüş olarak ikiye ayrılır.Bir kısım ehlullah der ki; latife (ruh) bu bedenden ayrıldığında hakimiyetini kaybettiğinden eriyici oldular. Ruh, ahlak,ilim ve bilgiden hal ve keyfiyet kazanırken,ayrıldığı alemde kazandığı hal ve keyfiyet ile ruhani kardeşleri arasında yer alır.Ruh bedende iken kemal yani olgunluk derecelerini istemesi gerekir. Olgunluk derecelerini elde etmediği zaman,ölüm ile bu bedenden ayrıldığında çok üzülür ve kederlenir.Bu sınıf,ehlullah’dan olsa bile keşf ehli değildir.Belki fikri,kendi üzerine galip olup sadece düşüncede kalan bilgi onun üzerine hakimdir ve ona hükm eder.İkinci kısım ise; Gerçek Allah ehli olanlardır.Ayrılık ile kayıtlı olmayıp nerede bulunursa bulunsun daima ilmi isteyendir.Çünkü ruha mensup olanlar, Allah’ın hakim ismine uygun hareket edenlerin hükümdarıdırlar.Madde ve cisimler yani unsur varlıklar, dünyada, berzahta ve ahirette ilim ve hikmetle iş yapanın kuşatması içindedir.Bu kısım ehlullah dirilmenin cesedle olacağına inanan müminlerdir.bunlar gerçek keşf sahipleridir.Çünkü ilahi letafet,ayrılma ile açığa çıkmaz,ancak;hakim,engin ilme sahip ve hikmetle iş görenden açığa çıkar.Bütün mevcudatı ihata eden onları şekillendiren ve suretlendiren, hikmetle iş yapanın vücudu,gerek bu suretlerin gerekse,Latif varlığında asıl vücududur. Vücut;tek varlık olan mevcudun vücududur.İşin gerçeği böyle olduğundan daima latif varlıklar bu mevcutla beraberdirler. Onlar,bu mevcuttan ayrı olamazlar.
                  Yine fütühatın 292.bölümünde;Marifetin açığa çıkmasına ve vücut bulmasına sebep olan,görünür aleme şöyle seslenir.Şu tenezzül eden varlık,bütün görünen alemi kaplamıştır.Açık yani görünen alemin, gizli yani görünmeyen alemin içinde olmasından dolayı;Açık olan,gizli,gizli olanda açık olarak görünür. Ariflerin bazısı bu sözlere dayanarak şöyle bir fikir ileri sürdüler;Ahiretteki toplanma cisim ile olur,ruhlar,cisimlere zarf olup, dünyadaki durumunun zıddı ile görünür.Ahiret yurdunda ruhlar açığa çıkar.Ahiret yurdunda hüküm ruhundur.Cisim için hüküm yoktır.Bundan dolayı ruh dilediği suret ile görünür.Bu kimseler ruhaniyeti yüce olanlardır.Onların cisimleri,ruhaniyetlerinde yok olduklarından, bugün de olduğu gibi ve ruhlar aleminde de diledikleri surette görünürler.Burada,cesedle dirilmeyi inkar eden keşf ehli hatada bulundu,çünkü ahirette,emrin vuku bulmasıyla gördüler ki, ruhaniyeti yüce olanlar suretten surete geçebilmektedirler.O’nların ruhları cisimlerini örtmektedir.Dünya hayatında yani beşeriyette ruhaniyet gizli olup cesedler ruhlara kabir oldu.Ahirette ise bunun tersi olur,ruhlar görünür,cesedler gizlidir.Burada ruhlar cesedlere kabir olur.Ruh’da cesed batın(gizli) olup,ruh görünüp cesed görünmediğinden dolayı keşf ehli   cesedle dirilmeyi inkar etti.Bu keşf,yüksek bir keşf olup,bizlere,kamiller topluluğu olarak böyle bir keşf ikram olundu.Bizler burada ruhların durumunu keşf ettik.Tabiatın tesirleri görünen suretler üzerinde galip oldu.Cesedlerin göründüğü yerde ruhlar görünmez,ancak eserleri görünür.Ölüm ve uyku olmasaydı keşf ehlinden başka kimse ruhu bilemezdi.Zahirde görünen şey üzerinde yoğunlaşmaya emir vardır.Onlar,ölünün vücuduyla sükun(hareketsiz)ve  oluştuğu eserlerden daha temiz bir cismle ortaya çıkışını gördüler.
                       Fütühatın sekizinci cildinde 114.kısımda der ki;Bir zamanda,Allah Teala,ruhları şükredici bir suretten kendine davet etti.Ruhlarda o davete meyl ederek yöneldiler.Davet olunan ruhların,bedenleri hükümsüz olduğundan ayrılmaları yani serbest kalmaları gayet kolay oldu.İnsanlardan bazısı kendi görüşlerine göre fetva verip,ruhlar yüksek menzillerde olmakla beraber,tabiat tesirlerinden ve cismin hükmünden ayrılmıştır.İnsanlardan bazısı ise,  eserleri yerliyerine koyandan,halk olunduğu şeyle beraber anladılar da şunu dediler;Ervah bakidir, ölümsüzdür, şeriat delilleri de buna müsade ederek,ruhları,ruhani gıda ile vasıflandırdı.İlk görüşle yani soyunma ile fetva verenler o ruhlara,(subbuhün) övülmüş ve (kuddusün) temizlenmiş sıfatlarını verdiler.İade emrine inanlar iki kısma ayrıldılar,her bir kısım gittiği yola razı olup onun üzerine güven duydular ki mutlulukta buradadır.Onlardan bazısı da iade ile razı olup,o iade külli nefs’e dönmeyi murad etti.Onlardan bazısı şöyle dedi;Ahiret aleminde,iade cesededir, toplanma cesedle olacaktır dediler.Toplanma emrine inananlar kamillerdir.
                      Hakikat ehlinin sultanı olan Bedreddin hazretleri(K:S) bazı risalelerinde buyurmuşlardır;İnsan bedeni gerçek olmayan terkibinden aslına ulaşır da,yaratılmazdan evvel olduğu gibi şuur,marifet ve ilmi kalmaz.Zira,şuur,marifet ve ilim,nefsi natıka(konuşan nefs)
özelliğidir.Nefsi natıka,insani ruha yükselmiş olandır.Ruh bedenden ayrıldığında ilmi,külli ilimle,marifeti,külli marifetle olur,cüz’iyeti(kendine nisbeti) kalmaz.Demek olur ki,ruh bedenden ayrıldığında öyle bir aleme ulaşır ki,o alem,mananın neticesidir,O mana alemi,ilim ve marifetin kaynağıdır.Şu uygun görülür ki,ruh,ilimlerin aynısı ve marifetlerin aynısı olur.
Beden için,ölümden sonra unsurlarla(hava,su,toprak,ateş) birleşmek yoktur.Emr böyle ise, öldükten sonra dirilmek vardır dedikleri nedir?Bu soruya Bedreddin hazretleri şöyle cevap verir;Bu dirilmeden murad,unsurların birleşmesiyle oluşan bir iade değildir.Bu iade belki misli bir surettir.Bunun açıklaması daha önce verildi.Şeyh Hz.leri devam ederek;Neredesin ey! Gafil?ehli Hak’kın sözünden gafil olan neredesin?senin meşguliyetin dünya iledir.Dünya ile meşgul olup,Hakkı bilmekten hata edersin.Hakkı bilmemene sebep, Hak’tan dönmektir. Hak’tan dönmekle,Hakkı batıl,batılı da hak bilip aksini idrak edersin.Bedreddin hazretleri devam ederek der;Hak’kın kemalatı hayal ettiğin şeyden gayrıdır Düşündüğün şey doğrudur diye,Hak’tan dönersin.Halbuki anladığın şey hayaldir,kemal değildir.Fakat sen,Hak’tan uzak kalmakla bu yönde bir istidat kazandın.Bu kabiliyetten dolayı O’na ulaşamazsın.Hakk’ın kemalatını elde edemezsin.Eğer hakikat ehlinin sözlerine kulak vermiş olsaydın gerçeği bilir ve sana Hak’kı görme gözü verilirdi.Bunları bilseydin kalp yönünden Hak’ka meylin olurdu. Hakkı Hak ve batılı batıl bilmiş olsaydın,Hak ehlinden belirtilen ki,gerçek,ahiret alemi,alemi melekutten olduğunu görüp,Hakka kalp ile yönelirdin ve sadık bir kalp sahibi olurdun. Bununla beraber ruh,nefs, beden ve kendi variyetinden geçip fenafillah makamatlarını zevk ve keşf edince Bekabillah makamatlarına ulaşıp ‘ricalullah’mertebesine ererdin.Gerçekte olduğu gibi,ahiret alemini keşf ederdin.Ehli basiret(Hakkı bilen ve gören)olurdun,âma(kör) olmazdın Resul Ekrem(SAV) Efendimiz bir hadisi şeriflerinde buyurur:”Asıl âma olan,basarı(göz)kör değil,belki basireti kör olandır.”Mertebe ve makam görmeyip,manevi yönden er olmayanlar, gerçek lezzetlerden mahrum olup küçük çocuk durumunda kalırlar.Er kişilerin tatmış oldukları lezzet ve zevkleri bilmeyip tabiat lezzetlerine aldanırlar.Bedreddin hz.leri buyurur: Devamlı olan,gerçek lezzetlerden ve ruhaniyetten uzak kalanlar nefis ehlidir. Nefis ehilleri çocuk gibidirler.Çünkü nefis,lezzetler sevdasındadır.Nefis ehlinin çocuk gibi olduğunu şeyh Busîrî hz.leri kasideyi bürdesinde şöyle belirtir;Bu nefs küçük çocuk gibidir, sen,o,çocuğu anasının memesinden ayırmazsan büyük olur gider.Eğer küçük iken memeden ayırırsan kolaylıkla ayrılıp kesilir.İşte nefis de böyledir.Nefisin çocuğa benzemesinin bir nedeni de, çocuk daima,yiyecek,içecek gibi tabiat lezzetlerine yönelir.Güzel yemek,para, altın, elbise, içecekler ve bunların gayrıları ile aldanıp avunur.Çocuk tabiatı gereği eşyaya meyleder ve eşya sevdasıyla işlerini yapar,bu işlerde de üşenmez.Bazı oyunların çocuğa izin verilmesi, ilim öğrenmede nefret etmemesini ve okumaktan kaçmasını önlemek içindir.Okula ve sanata devam ederek avunmuş olur.
Ey! Çocuk gibi oyuna dalan ve gaflet eden,Hakka giden yolu terk ederek,Haktan gafil kalp ile sen! Allah’ı,enbiyayı ve onlar nedir?bildinmi?Yani,Allah’ın ve peygamberin vasıfları nedir? nicedir?bildinmi?Onların,amacı ve muratları nedir?bilmedin,hatta inkar derecesine varan düşünce ürettin.Yani,Cenabı Allah’ı ve peygamberi ve de onların vasıflarını ve maksatlarını şu gafil kalp ile bilmedin demektir.Belki kitaplardan onları öğrendin,taklit ve delilli yolla onları bildin.Gerçek üzere açıklıkla onları bilmedin ve görmedin.Allah Teala kayıp mıdır veya yok mudur ki,onu bilmeğe deliller talep edersin.Uzakmıdır ki,O’na ulaşmak istersin.Bu şekilde delil tutanların delili hangi devenin izine delil olur?Onların söyledikleri bu sözler, yolunu şaşıranların kelamıdır.
       Abdülgani Nablusi Hz.leri,divanı muhakkikler adlı eserinin başında şöyle buyurur;Allah Teala hz.lerine hamd olsun ki,O’nun yüce ve büyük yüzü olan,celal ve cemal tecellilerinin keşfi nasip oldu.Noksan örtüsü ile perdelenip kemal sırrı ile zahir oldu.İhsan edici makamından,iyilikler yayarak,yeni yaratılmış insanı kuşatarak yakın olan ve kutsi isimleri ile süslenip,kalp sahiplerine tecelli etti.Kalp sahipleri onun kayıtlı ve mutlak yüzüne aşık olarak hayran kaldılar.Sad suresi 72.ayette Cenabı Hak buyurur;”O’nu tamamlayıp,içine de ruhumdan üfürdüğüm zaman,”ayeti ile izafi ruhun gerçeğine ulaşıp kulluğun zirvesine vardılar.Tabiat zevklerinden ve hayal olan suretlerden uzaklaşarak onlardan geçtiler.Dünyevi
akıl ve kuruntu duvarlarını yıkarak bu kelepçeleri çözdüler ve nefsani tuzaklardan uzaklaştılar. Zaman ve mekan ölçülerinden sıyrılıp,göklerin ve yerin her bir noktasına nüfus edip arif oldular.Allah’ın celali tahtında,sonsuz lütuf ve yardımına eriştiler.Batı ve doğuya ait olmayan kutlu ağacın zatı korumasında,herbir yönden onun gölgesi altında bulunmak için dahil oldular.Onların sevapları,kendi kalplerindeki sevgililerinin nur ışıkları ile yanar oldukları halde rağbet ve talep edileni elde ettiler.Onlar,sakilerin (içki dağıtan) ellerinden içtikleri içkilerin tesiri ile hem zahiri(dış) hemde batıni(iç) ilim ve irfaniyetleri elde ettiler.
Rableri,onları temiz içki ile sulayarak,susuzluklarını giderirdi.O,Allah’ı tesbih ederiz ki, O’ndan gayri yoktur,ancak mevcut O’dur.O,Allah’ü Teala ki,mahlukattan yücedir ve bütün bereket O’na mahsustur.Aklı rehber tutanlar,O’nun marifetinde seçmece davranarak bölüklere ayrıldılar ve dalalet yoluna gittiler.Allah bir kavime hidayette bulundu.Okumakla yani ilim tahsil etmekle müminler kurtuluşa erdiler.İnanların kurtuluşa erdiği yerde dalalette olan kavmin cehlini,Allah Teala ilim kıldı.Yani,bilmemekte bilmeyi kıldı.Ali-imran suresi 66.ayette Cenabı Hak buyurur;”İşte siz böyle insanlarsınız,hakkında biraz bilginiz olan şeyde çekişmeye girdiniz.Peki,hakkında hiçbir bilginiz olmayan şeyde neden tartışmaya giriyorsunuz? Allah bilir ama siz bilmezsiniz.”Bilmemekte bilmeyi şiar edinenler bu ayetin sırrına eriştiler de,onların işitmesi ve görmesi Allah Teala ile oldu.Kendilerine nisbet ettikleri işitmek ve görmeklikleri kalmadı.Allah Teala bilir,fakat siz bilmezsiniz,Ayeti kerimesine boyun eğdiler.Kendi ilimlerini cehle verip,Hak’kın ilmiyle ve bilmesiyle bilip,Hak’kın işitmesiyle işitip,Hak’kın yürümesiyle yürür oldular.Kendi variyetlerinden geçtiler.Bundan dolayı,yüksek derece ve yüce mertebelere ermek,bu mertebelere ulaşmak mümkün olduysa; Ey! Göklerin ve yerin Rabbisini bilmeği tasdik ediciler ve düşünceye itimat ediciler!Ne vakte kadar çocuksu akıllarınıza ibadet edeceksiniz,amacı olmayan ilminizden ne zaman vazgeçeceksiniz,şu gerçektir ki;Allah Teala ihlas suresinde:”De ki;0,Allah birdir,sameddir, O,doğurmamış ve doğurulmamıştır,hiçbir şey O’na eş ve denk değildir,” buyurmuştur.
Ta nereye kadar neticesiz ve amaçsız fikirlerinizi delil kılarsınız.Tebbet suresinde Cenabı Hak buyurur;”o,odun taşıyıcısıdır,odun bağlamak için onun boğazında hurma lifinden bükülmüş bir ip olduğu halde karısıda ateşe girecek”.Bu tür insanlardan olma.Yahut, Peygamber(sav) yoluna çalı ve diken atanlardan olmamaya dikkat et!.Zariyat suresi 21.ci ayette Cenabı Hak buyurur;”Kendi nefislerinizde de ibretler vardır.Görmüyor musunuz?”Yani,nefsinizdeki toplu güzellikleri,hayret verici terkipleri,işleri,çeşitli sanayi ve olgunlukları görmezmisiniz. Bütün bu sanayilerin sanatı vicdani bir kudrete delil ve ibrettir. Ayetin açık anlamı budur.Yine, Cenabı Hak,Bakara suresi 171.ayetinde şöyle buyurur; ”Sağırdırlar,Hak’kı işitmezler, dilsizdirler,Hak’kı söylemezler,kördürler, Hak’kı görmezler,onların akılları yoktur.”Bu ayetlerin gerçek anlamları üzerine yoğunlaştığınızda ve gerçek anlamlara kulak verdiğinizde,akli ve fikri delillerinizle manadan manaya varırsınız. O’nun,sizden isteği emin belde olan büyük ve şerefli örtü altında bulunmanızdır. Çünkü, herşeyle zahir O’dur.Şeylerden herbir şey yoktur,ancak O’nun yüzü bakidir.Hüküm O’nundur ve O’na döneceksiniz.Şu belirtilen örnekler nedir ki?,kendinizi, nefsinizle kayıtlamış ve haps etmiş olarak,nefsinize ve aklınıza ibadet edersiniz.Bu akıl ve fikirle ne zamana kadar gideceksiniz.Ömür bitiyor....................
Bedreddin Hz.leri buyurur:Şahitlik yolu;açık ve keşfsiz yorumlanan,okunan ve söylenen kitaplar ve dersler ile gidilen yol değildir.Müşahedesiz yol,Hak’tan uzak olmağa sebebdir.
Bedreddin Hz.leri buyurur:Ey Allah’a ulaşmayı isteyen!Bilmen gereken bir gerçek var; Sen, ders ile meşgul oldukça, Hak’ka olan uzaklığını arttırmaktasın.Çünkü,şekli olan ve surette kalan ilimlerle meşgul olmak,vaktini boşa harcamak ve ömrünü boşa geçirmek demektir. Onun için hakikat ehli kamiller buyurdular;Gerçek şudur ki;şeriat,tarikat ve hakikat ilmini bilen alim’dir.Sadece şeriat ilmini bilen alim değildir.Ancak öğrendiği ilmin hamalıdır.Şekli olan ve surette kalan ilimlerin sahibi,şeriat alimi derecesinde dahi değildir.Şeyh Nureddin Zade buyurur;Allah Teala,ehadiyet mertebesinde,sıfat ve ef’alden arınmıştır. Şimdi,ders ile meşgul olan kimse,ilmi hakikata talip olmadıkça yani istemedikçe o,kişi kesrettedir.(İlmi hakikat,Zatı Ehadiyete ulaştırır.)Tevhid zevkîdir.Talep etmedikçe o,kişi kesrette kalır.Kesret ise Hak’tan perdeli olmaktır.Nitekim,Peygamber (sav) buyurmuşlardır;Allah’ın yetmiş bin nurani (aydınlık) ve zulmani(karanlık) perdesi vardır.Perde nuranidendir.O,ilim ki,onunla meşgul olan kişi,kesrette(çoklukta) kalıp vahdetten(birlikten) habersiz olur.Ali(k.v) buyurdu; Kesret,birliğe aykırıdır.Emir böyle ise, derslerle meşgul olanlar,Hak’kı anlamaktan uzak olurlar.Nefsül emirde atıldır yani işe yaramazdır.Çünkü,ilim,vasıftır.Halbuki vasıf,Zatın hakikatına göre kesrettir ve teferruattır. Şeyh Sadreddin Hz.leri buyurmuşlardır;Her bir fark, cemsiz batıldır,her bir cem dahi farksız zındıklıktır.Cem asıldır,fark ise geçicidir.Burada anlatılmak istenen:Cem ile Ehadiyet mertebesine,fark ile kesbi ilimlere(sonradan kazanılan) işaret edilmektedir. Şimdi,cem’in sıhhatı fark ile,farkın sıhhatı cem iledir.Böyle gerçek olur, yani daha açık olur.İlim ile meşgul olmaktan murad,ehadiyet mertebesine ulaşmak için öğrenilen ilimdir.Şu teferruat yani kesret ile uğraşıp bunları mekan tutarlar,onlar ziyandadır. Kesb edilen yani sonradan kazanılan ilim, soyuttur.Yani;eşyayı ve işleri Allah’ın vücudundan ayrı düşünmektir. Emir,zatın gerekliliğinden ibarettir.Boş şeylerle meşgul olanlar Hakkın emrinden uzak kalanlardır.Zatın gerekliliği ile murad edilen;Ezeli ilimde yaratılan eşyanın kabiliyetleri gereği açığa çıkmasıyla duyulan yüksek sevgiye denir.Bu sebeple eşya görünür, bu duruma olağan emir denir ki,o,emir,telaffuz,harfler,arapça ve diğer diller,hep hadis olup sonradan olmadır.Muhabbet yani sevgi ise kadim olup sonsuzdur.çünkü sevgi gerçekte sevendendir. Muhib(seven) ve mahbub(sevilen) arasındaki değişmeler ve zıtlıklar izafidir, gerçek değildir.
    Nablusi Hz.leri divanında buyurur;Namaz ve selam,herçeşit dua ve ikram,kensinden kendisinedir.bunun gerçekleşmesi ise,noktanın gayri görülmemesi,perde ve çokluğun yok olmasından sonra olur.Sözün özü olarak,şeriat,tarikat ve hakikat ilimlerini bilip,bunları keşf eden kişi için kitap okumasında kusur olmayıp bilhassa fayda vardır.Sadece kendisinde şeriat ilmi olan alim,o,ilim ile ahiret alemini anlayamaz,gerçek ilim ve keşfi olmadığı sürece bilemez.son.

Hiç yorum yok: