11 Ekim 2011 Salı

28.BÖLÜM:ZİKİR,ZAKİR VE MEZKÛR SADELEŞMESİ

Bedreddin hz.leri(ks) süluk,vird ve zikrin faydalarını açıklamak istemişlerdir.Dua ve zikirler, kalbin yönelmesi içindir,gafil olan yani uyuyan kalbin yönelmesi için dua ve zikire devam edilir.Çünkü zikir;gafiller için,tevhid;Mahcuplar(perdeliler)içindir.Gafilin kalbi nereye yönelir?Talep edilene yönelir.Talep edilen;Zikir edilen ve amaç edilen yani Hak’ka yönelmedir.Güya dua ve zikir,rabıta(bağlanma) demektir.Güya zamirinin muhatabı zikirdir. Zikretmek,zikir eden ve zikir edileni birbirine bağlar.Taki,zikir eden ve zikir edilen bir şey olsun.Bu durum haldir,makam değildir.Leyla ve Mecnun’un haline benzer.Makam ile hal arasındaki fark şudur ki,Makam;Gerçekte olandır.Hal;Aşk’ın galip olmasıdır.Zikir,kalbin Allah’a yönelmesine tesir ederek,etkisi altına alır.Şu da vardır ki,Zikrin;zikre yönelmeyen,  yani zikirden gafil olan kalp üzerindeki tesiri yoktur.O kalp üzerinde farklılık oluşturur.
Kesret olan eşyanın bilinmesindeki amaç,tevhid makamları,ittihad makamları ve ehadiyettir.
Bunlardan başka hakikat ilminde olanların belirtilmesidir.Bedreddin(ks) Hz.leri buyurur:Bu tevhid zikri,bir şeyi daha açık eder.gaflet ehline gizli olan ve gaflete neden olanı ortaya çıkarır,yani perdeli olan gaflet ehline,gizli olanı açıklar.İbadetsiz ilim,iman olmadan yapılan amele benzer veya amelsiz ilim,ruhsuz beden gibidir.Bu hakiki sırdır.Şimdi,ibadet olmadan,o ilim, fayda vermez ve sahibinede bir menfaat sağlamaz.Fakat kelamcılar derler ki,Yüce Hak, kudret ve irade sahibidir.Bu söz ile şunu söylemek istemektedirler;Yüce Allah,kafirin küfrünü ve zalimin zulmünü murad eder,yani gerçek olarak,zulüm ve küfür,Allah’ın meşiyyet ve ihtiyarıyladır.Kelamcıların verdikleri bu mana ve inanç,Allah’a cebir (zor) ve zulüm yakıştırması ve buna benzer sıfatları içine aldığı için boştur,geçersizdir.Kelamcıların söylemek istedikleri,küfür ve küfrün diğer kısımları meşiyyet(dileme) ve ilahi istektir.Zatın gereği olan istidattan gafil olduklarından ötürü,zulüm ve küfrü Allah’a isnat etmektedirler. Oysa kabiliyetler zatın gereğidir.İlim istidata bağlıdır, irade ilme bağlı olup,kudret de iradeye bağlıdır.Oluşumu talep eden istidattır.
Hak istidat gereğini ilmiyle bilir,iradesiyle ister ve kudretiyle açığa çıkarır.Burada şunu da ilave edebiliriz,Muhyiddin Arabi(ks) Hz.leri,ilim maluma tabidir der.Malum biziz alim ise Allah’tır.Demek oluyor ki,kul gösterdiği istidat üzere ister ve kabul eder,Allah’ta murad ve halk eder.Daha önce de geçti,Adülgani Nablusi hz.leri(ks);Allah,kulunun fiiline ve iradesine cebir kulanmamıştır demektedir.Bu görüş üzerine dayanan inanışlar gerçektir ki,zulüm,küfür vb. sıfatlar kulun istidatına bağlı olup Allah’ın meşiyyeti ile halk olunur ve açığa çıkar.Ebu Ali Sina ve benzer düşüncede olanların dediklerine göre,Yüce Hak’kın gerekliliği kendi zatıyla,zatınadır.Söylenmek istenen şudur ki,Hak’kın vücudu,alemlerin vücuduna zıttır. Ancak alemlere tesir eden yine kendisidir.Bu durum ateşin suya olan eseri gibi,biri diğerine zıt ve uyumsuzdurlar.yani,Hak’kın sıfatı halkda zuhur etmesi,ateşin suya olan tesiriyle, suyun, ateş sıfatı olan yanmayı kazanması gibidir dediler.Ebu Ali Sina ve bu düşüncede olanların sözleri boştur.Çünkü ikilik zıtlığı ve buna benzer şeyleri içinde barındırır.Hak’ka ait olan kadim sıfatlar,yaratılmış halkı ayakta tuttuğu gibi,Allah’ın sıfatlarının hem zatı ilahide hem de halk da bulunması mevsufun da ayakta kalmasını sağlar.Sıfatların,yaratılmışlarda bulunması, zat ile sıfatın birbirine zıt olmasına benzer.Sufiyeden olan birçok kişi de bu sözleri kabul etmişlerdir.Sözü edilen bu iki inanç boştur,faydasızdır.Onların bu inanışları sadece cahilliklerinden olup,Hak’kı bilmediklerinden ortaya çıkmıştır.Yüce Hak’ka zalimlik sıfatı veren sözlerinden,Yüce Hak pak ve temizdir.Bu iki görüş yukarıda açıklanan kelamcıların ve Ebu Ali Sina ve benzer düşüncede olanların görüşleridir.Bu iki görüşünde inançları boştur,  faydasızdır.
                 Gerçektir ki,insan bazı kere gamlanır bazı kereler de ferah bulur.İnsan bunun sebebini bilmez..Bunun sebebi bir şeyin ortaya çıkmasıdır.Eğer insan o şeyi bilseydi gam çekmezdi.O şey de,insanın istidatını keşf etmesi yani bilmesidir.İşte bu istidat bilinince keder ve gamlanma da ortadan kalkar.Buna da kaderin sırrı denir.Kaderin sırrını bilenler ve istidatını keşf edenler emirlere karşı gelmezler,teslim olurlar.Bu sebebten hiç kimseyi işlediği fiilden ötürü kınamazlar ve hiç bir şeyden gam çekmezler.Belki,kaderin sırrını keşf eden ve istidatını bilen kul daima ferahtadır,huzurludur.Kul belki iç huzurda bir elem hissedebilir,gam ve elemle çevrilmiş olduğu halde kaderin sırrını bilen yine huzurlu olurdu ve iç huzurunu zenginleştirmeye gayret ederdi.Fakat kaderin sırrını ve istidatını bilmeyenler gamlı,kederli ve sıkıntılı olur.Allah,kulların istidatlarını daha iyi bilir.  Vesselam…….

Hiç yorum yok: