11 Ekim 2011 Salı

20.BÖLÜM:RAB,HAK VE HALK KONUSUNUN SADELEŞMESİ

Ey irfaniyet ve hakikat yolunu isteyen ! şunu bil ki,gerçek ve tek mevcud Hak’tır.
Yani,var olan ancak Hak’tır.Yüce Allah kitabında buyurur:Rahman suresi 26.ve 27.ayetler:
“Yeryüzünde bulunan herkes yok olucudur,sadece O kerem ve celal sahibi Rabbinin yüzü bakidir.”Diğer bir ayette de (Bakara 115) şöyle seslenir:”Doğu da batı da yalnız Allah’ındır.Ohalde nereye dönerseniz dönün Allah’ın yüzü oradadır.”Burada yüz’den kasıt,Hak’kın cemalinin ve güzelliğinin Açık olduğunun vurgulanmak istenmesidir.Cemal,yüz olarak yorumlandı.Çünkü yüz,cemalin göründüğü yerdir.İşte bu yüz yani cemal ile insan bilinir.Bu yüz öyle bir yüzdür ki,bütün görünen güzellik O’dur ve O yüz,Rab isminin aynıdır ki,O,dünya ve ahirette görünür.Nebi (as) buyurur:Ay’ın ondördü gecesi siz Ay’ı nasıl görürseniz,Rab’bınızı da öyle apaçık görürsünüz.Rab;zatıyla,sıfatıyla,esmasıyla ve ef’aliyle  zahirdir.Rububiyet budur.Hz.Pir,Evrâd-ı seb’asında buyurur:Rububiyetin sırrı vardır,bu sır sonu olmayan görüntü ve tecellilerdir.Görüntü ve tecellilerin nihayeti ve yokluğu yoktur. Rububiyet o’dur ki,bütün bu oluş ve işler yok olur ise,Rububiyetin de yok olması gerekir. Rububiyetin gerçeğidir ki,zat tecellileri daimdir.Buradan hareketle sıfat tecellileri ve fiil tecellileri de daimdir.Bilmemiz gereken şudur ki;İlahi tecelliler sonsuzdur,ebedidir.
          Yüz,Hak’kın güzelliğinin ve eksiksizliğinin görüntüsüdür ve Rab’bın aynıdır.Bundan dolayıdır ki, Cenabı Hak Dünya ve Ahiret’te ancak Rububiyetiyle görünür.Hadisi şerifi yukarıda verilmişti.Kıyamet suresi 22.ve 23.ayetlerinde o günde inananların yüzleri parlak olur,  yüce Rablerine perdesiz bakarlar.Bu da üç tecelli ile gerçekleşir.
Birinci tecelli,ehadiyet tecellisidir ki,Bu tecelli zatından zatınadır.İkinci tecelli:Uluhiyet tecellisidir ki:Sıfat ve esma tecellileridir.Bu tecellinin müşahedesi batın kalb ile olur.Başka şekilde görülmesi mümkün değildir.Üçüncüsü:Rububiyet tecellisidir:Eserleri ile açığa çıkmasıdır.Bunun şuhudu yön ile kayıtlanamaz,yön belirtmek haddi aşan bir tutum olur,çünkü kayıt ile yakınlığı uzak yapar,yön ile de O’nu sabitlemiş olursunuz.Yüce Allah bütün bunlardan temizdir,arınmıştır.Demek oluyor ki,’siz nereye dönerseniz ’sözü hissiniz,aklınız, zannınız ve ilminiz ile nereye dönerseniz orada Hak’kı açık seçik bulursunuz anlamındadır.
Bedreddin haz.leri buyurur:Ehadiyet yönüyle gayrı yoktur,mevcud ancak Hak’tır.Siz ayın ondördü gibi Rab’bınızı göreceksiniz ve nereye dönerseniz Rab’bınız oradadır gibi şerefli sözler,Yüce Allah’ın bütün güzelliğinin açığa çıktığı kesret halini belirtir.O,her an bir görüntüdedir.( Rahman suresi 29. ayet).Yüce Allah buyurur:Meşiyyeti gereğince kudretini her an kullanmadadır ki,yasakladıklarından kaçınmak gerekir yoksa seçkin kimselerden olmaya men olursun.Ahirette;ceza,hesap ve sevap seçkinler için perdedir.Görüntüler,O’nun halleridir,yani Hak’kın vücudundan gayrı olmayıp Ehadiyet yönüyle mevcut ancak O’dur. Bütün kesret yani yeryüzündeki gördüğümüz bu çokluk Hak’kın görüntüsünden başka bir şey değildir.Tasnif edenin de söylemek istediği ve maksadı böyledir.Yani,Hak’tan başka mevcut olmadığı gibi istenen de ancak Hak’tır.Alemde Hak’tan başka istenen yoktur sözün açıklamasında şöyle denir:İstenen ancak Hak’tır,sözünün amacı uluhiyyet yönüyledir. Uluhiyyet;Hak’ka ait isimlerle halka ait isimlerin kesretidir.Bundan dolayı,Hak’ka ait isimler istenen yani arzu edilen,halka ait isimlerse açığa çıkmayı isteyendir.Ancak mevcut ve amaç Hak’tır.Bunlara Kamil şeyhlerin sözleri delildir. İstenen ve amaç Hak’tır risalesinin açıklamasında geçer:Ehadiyet ve vahidiyet yönüyle istenen ve arzulanan ancak Hak’tır.Mevcudun iki yönü vardır:Bunlar,vücudun vahid ve ehad oluşudur.Ehadiyet ve Vahidiyet mertebelerinin açıklaması daha önce geçti.İstenen ve mevcut ancak Hak olup,bu takdir üzere de cenabı Hak bütün eşyayı kuşatmıştır.İster birbirine zıt mazharlar (alet) olsun,isterse çoğalmış olsun bütün eşya vücut içindedir.Çünkü Hak’kın vücudundan başka vücut yoktur.Vücut birdir,O da Hak’kındır.Eğer eşyanın kendine ait vücudu yani çoğalan bir vücut olsaydı,bunun için ittihad (iki şeyin birleşmesi) ve hulûl(bir şeyin başka bir şeyin içine girmesi) veya uygunluk gerekirdi.Bu ise aynı hıristiyan sözüdür. Uygunluk,hıristiyanlıktan olan yakubiye sözüdür ki, onlar şöyle dediler:Uluhiyet nasutiyete (insan alemi) uygundur,mühürün bal mumuna uygun olduğu gibi.Uluhiyet ile üç esası ortaya koyarlar ki,bunlar,vücut,hayat ve ilimdir.Nasutiyet ile de İsa(as)’mı murad ederler.Bu söz de batıldır,Çünkü bu inanışta İsa, mevsufu temsil eder ve sıfatlar onu kuşatmıştır.Bu inanış aynı zamanda hululiye inanışıdır,bu ise hıristiyanlığın nasturiye mezhebinin görüşüdür.Bütün bu inanışların hepsi batıldır.Nasturiye mezhebine göre;Yukarıda verilen üç esas(vücut,hayat,ilim) İsa(as)’da hulul  etmiştir.Tıpkı gül suyunun güle girmesi gibi.Hristiyanlardan bir grup şöyle dediler:Şu gerçektir ki,İsa,bulaşmış bir huya sahip olup üç asıldan(vücut,hayat,ilim) ve bedenden oluşmuştur.Bu ise,soğuk ve sıcak suyun karışmasından oluşan ılık suya benzetildi. bu benzerliğe üçlü huy denilir.Buna da ittihat görüşü denir ki,Bu görüş de batıldır.Kuşatma ve ait olmanın iç yüzünü avam olan insanların bilmesi mümkün değildir.Bunu bilirim diyen, Allah’a iftira eder ve yalan söylemiş olur.Hristiyanlar çoğalan bir vücuda inandıkları için, hulul,ittihat ve uygunluk onların imanlarının temelidir.Oysa çoğalan vücut yoktur.Yüce Allah kitabında buyurur:Nisa suresi 131.ayet:Ey insanlar siz,Yüce Allah’ın rızık, bağışlanma ve yardımına muhtaçsınız.Allah ise cümleden zengindir.Bütün var olan herşey,O’nun nimetlerine muhtaç olmakla O’nun öğülmesi gerekli oldu.Yine bir ayeti kerimede şöyle gelir:Ankebut suresi 6.ayet:Herne şey ki,kendinden başka bir şeye ihtiyaç duymaz,işte Allah odur.Allah herşeyden zengindir ve cümle O’na muhtaçtır.
Nebi (sav) buyurur:En doğru söz,şair Lübeyd’in söylediği sözdür.Lübeyd,cahiliye zamanı yaşamış ve Araplar arasında şöhret kazanmış bir şairdir.O’nun sözü de şudur:”Allah’tan başka her şey batıl,yoklukta ve perişandır”.Bu söze,üstün halkiyet olan  efendimiz(sav) şahittir ve O’nunla sabittir.Zıtlık ve birbirine ters olma mertebe yönüyledir.Hz pir.buna şiddetle özen göstermiş ve bundan muradım esma yönündendir demiştir.Çünkü intikam,bağışlama ismine, bağlanma ismi de,geri bırakma ismine zıttır.Bunlardan başka isimlerde de zıtlık ve aykırılık vardır. Bu zıtlık,ancak herbir ismin dalgalanmalarından ortaya çıkar ve esmanın saltanatındandır.O saltanat esma mertebesidir.Yani bu zıtlık ve aykırılık saltanat gereğidir.
         Şeyh muslihiddin buyurur ki:Eşya arasındaki zıtlık,mertebe ile ilgilidir.O mertebede evvellik daha mühimdir.Şiddet ve zayıflık yönüyle de bunlardan başka olan,var gibi görünen  bütün eşya harcanmış olup,gerçekte vücutları yoktur.Vücut yönüyle de zıtlık yoktur.Vücut ancak O’dur.Vücudunda;kesret,birleşme,sıfat,öğme,isim,resim,kıyas ve hüküm yoktur.Belki vücut,öz ve gizlidir.Hak,zıtlık ve aykırılık kavramlarından arınmıştır.
Hz.Pir şerhinde buyurur:Gerçekte birbirine aykırı ve zıt olan mertebeden Hak temizdir.
Bu ne gibidir diye sorulursa,Cebrail(as) örnek olarak gösterilebilir.Cebrail(as),Nebi(sav)’in gözüne melek görünürken,meclisinde bulunanalara ise Dıhye suretinde erkek olarak
görünürdü.Cebrail(as),Nebi(sav)’in gözünde melek iken diğerlerinin gözünde erkek insan olarak gözükmesi,O’na cismani vücut vermez,yine latif suret üzerine kalır.Cebrail(as) Dıhyetü’l kelbi veya başka bir kişinin suretinde göründüğünde,Fahri cihan Efendimize göre
melek, diğerlerine göre ise erkek kişidir.Halbuki cebrail(as) bu iki görüşten de arınmıştır.
O letafetten de yüce olup,madde yönü kesinlikle yoktur.Hz Pir,Bunu doğrulayan delil olarak  da Hz Ali Efendimizin beyitlerini gösterir.Şöyle diyen Hz.Ali (kv) doğru söylemiş.
               Yaratılan her şey temsilde kar gibidir.
                Kar dediğin şeyin aslı akar su gibidir,                                                                                                            
                Kar gerçekte suyun gayrı değildir.
                Kar ile su şer’i hükümlere göre birbirine zıttır.
                Ancak kar eridiğinde hükmü kalkar,
                Suyun hükmü açığa çıkar.
                Zıdların görünmesi tek olan Zat’ın varlığı ile olur.
                Onların bu görünüşleri,aynı Hak’tır,O’nun üzerine olur.
İmam Ali Keremallahü veche’nin,onaylayıp ve doğruladıkları beyitlerinin tercümesi şöyledir:
Me’l halku fi’t timsali:Bütün yaratılanların vücutları birşeye benzemedi.Ancak kara benzetildi.Nasıl,karın müstakil vücudu yoksa,mahlukatın da kendilerine ait müstakil vücutları yoktur.Çünkü karın vücudu suyun vücududur,başka vücudu yoktur. Halk da böyledir,vücutları Hak’tır.Ve ente ‘sen’edatı,Allah Tealaya hitaptır ki,(’leha’)onun için,halkın vücutları ve zuhurları için ( “El mâu ellezi hüve nabiun”)zahiren akar su gibidir.(Me’s selçü fi’t tahkiki gayru mâhi),Hakikatte ve işin doğrusunda kar,suyun gayri değildir,ancak havanın soğukluğu ile kar olarak görünür,su ismi gizli kalır,kar ismi açığa çıkar.İşin gerçeğinde de eşya birdir. Yani,halk Hak’kın görüntüsüdür.Her bir suretle görünüp bu görüntü halka şan ve isim oldu.
Hakikatte Zat’tan başka varlık yoktur.Bütün görünen,O’nun halk ismi ve şanıyla olan cilvesi ve zuhurudur.(Ve gayrane fî hukmi deati’ş şerâiı),Yani kar ile su,şer’i ve zahir hükümlere göre birbirine zıttır.Çünkü su ile temizlik olur,fakat kar ile olmaz.Eğer su bulunamaz ve karı eritecek bir kaynak da yoksa,kar ile ancak teyemmüm olur,karın vücudu teyemmüme engel değildir.Buradan anlaşılıyor ki,zahirde yani şer’i hükümlerde kara su özelliği verilmez.Çünkü karın müstakil vücudu yoktur.Bunun için kara su denmez.Böylelikle,bakışta ve anlamda Hak’kın tecellisi olan halk,Hak’kın gayrıdır.Çünkü,Hak’kın Zatından başka Zat yoktur ki, O’na Hak denmiş olsun.Buradan hareketle,kar suyun mazharı ve ve sureti olduğu gibi,halk da Hak’kın mazharı ve cilvesidir.(Lâkinne yezübü’s selcü biraf’i ve yûzau hukmü’l mâi vel emru vâkıun) Yani,kar eriyip namı ve hükmü olan,temizlenmezlik anlamı ve teyemmüm ortadan kalkar.Su ismi ve hükmü olan temizlik ortaya çıkar.Böylece,Cenabı Hak tevhid dersi görenlere, yüce kitabında tenbihte bulunur.Zariyat suresi 56.ayet:”Ben,cinleri ve insanları sadece bana ibadet etsinler diye yarattım”Cümle halka yokluk gerek,tevhidi Zat ile halk perişan ve yok olur.Bundan sonra Hak’kın zatının görünmesi,Hak ile olur,ve bu yolla müşahede edilir.Yani halkın yokluğu ve Hak’kın bakiliği müşahede edilip,Hak zahir olur.
  Ancak tevhid görmeden(makam ve mertebe görmeksizin) Halka Hak demek küfürdür.
Böyle bir görüşten Allah’a sığınırız.Bektaşiye mensuplarının düşünce ve görüşlerinde,tevhid görmedikleri halde,halka Hak demek ve halka vücut vermek vardır.Allah korusun,bu şekilde halka Hak demek küfürdür.Bu tıpkı Firavun’un “ben sizin en yüce rabbinizim”iddasında bulunması gibidir.Nâziât suresi 24.ayet.Ey Allah’ım!kovulmuş ve taşlanmış şeytandan sana sığınırım.Yukarıda konu edilen bu makama,cem makamı ve Hazreti Ruh makamı ve de kurbu ferâiz makamı adı verilir.Bu makamda ‘Ene’l Hak’(ben Hak’kım) demek mümkün olur,fakat bu sırrı açık etmek doğru değildir.Hallacı Mansur’un bu sırrı saklamaya sabrı kalmadığından, ”ben Hak’kım” sırrını açık etti.Bu söz ile kendisinin katledilmesini istemiş oldu.Allah ehlinin duasıdır:Bu sırrı açık edenin cezası,suretinin yokluğu ve bu yücelikten indirilmesidir. (“Tecemmeati’l ezdâdü fî vâhidin ileyhâ ve fihi telâşet fehüve anhünne sâdiun”) Yani, Hazretül Cem makamı, cemi sıfatın Hak’kın Zatı ile var olduğunu müşahede etmektir.Ancak bazı isimleri arasında zıtlık vardır,örneğin;İlk-son,zahir- diğerleri gibi.İşte,esma ve sıfatlar, yani güzelliği ve yüzü Cenabı Hak’kın yüce Hakikatının cilveleri ve vasıflarıdır. Cemü’l cem makamı ise,görünen cemi ef’alin,Hak’kın zatı ile zahir olduğunun müşahedesidir.Ancak aralarında zıdlık vardır. Su-kar,ağaç-taş,hayvan-bitki ve diğerleri gibi.Bunların hepsi,gerek sıfat gerekse ef’al,Zatı Hak ile zahirdirler ve kendilerine ait vücutları yoktur.Zuhurlarının aynı Hak’kın zuhuru olduğunu keşf etmekle beraber,(“ve fihi telâşet fehüve anhünne sâtıun”) mısranın da işaret ettiği gibi,cümle sıfat ve ef’al,gerek mana gerekse suret olsun hepsinin Hak’kın görüntüsü olduğunun müşahede edilmesidir. Cümlesi,Hak’kın zatında yok ve batın olup,görüntüde görünen ve batın olan Hak’kın zatından başkası değildir.Görmezmisin ki, aynaya baktığın zaman ayna kaybolur senin suretin görünür. Bundan dolayı aynaya bakmak sünnet oldu. Hatta,halk,Hak’kın görünmesine delil ve ayna oldu.Selam,Peygamber(sav) ve onun arkadaşlarına ve onun evladı üzerine olsun.Hz.ti Pirin (sırrı kutlu olsun) açıklamasını yaptığı beyitler son buldu,buraya aynısı yazıldı.Tekrar konuya dönecek olursak:Yüce Hak, tüm eşyayı kuşatmış olup,mertebe yönüyle eşyanın çoğalması ve aralarında zıtlık görünür. Bunlar,esma dalgaları olup,Yüce Hak’kın ilahi saltanatı ve mertebeleri gereğidir.Gerçekte ise Yüce Hak, gerekli ve zıtlık gösteren mertebelerden temizdir,arınmıştır.Yüce Hak,yine de ilgi ve mertebe saltanatından, esmalarının çoğalması ve de zıtlığından ayrı değildir.Yani,Hak,yine bu mertebe ve esma zıtlıkları ile görünür. Evvel,ahir,zahir ve batın Hak’tır.Ebu Said Hak’kı nasıl bildi sorusuna verdiği cevap:Hak’kı bilip arif olmam,zıtlık arasındaki cem ile deyip arkasından Hadid suresi 3.ayeti söyledi. (Evvel,ahir,zahir ve batın O’dur.) Şeyh Ebu’l Hasan Şazeli (ra) buyurdu:Allah kendisinden başka bir şey olmadığını bildirdi.Hadid suresi 3.ayete göre Evvel O’dur,Zahir,Batın ve Ahir de O’dur.Hani mahlukat nerede denilirse, cevaben mahlukat mevcuttur fakat hükmü Hak ile beraberdir.Bu şu gibidir;Bir küvetin içinde Güneş’i görürsün, O’nu avuçlamak istersin ama avucunda bir şey göremezsin.O şuhutta mevcut,vücutta yoktur. Yüvakıt adlı kitapta bu böyle yazılıdır.Cenabı Allah itibardan, esmalarının zıt olmasından ve mertebelerinin zıtlık göstermesinden hali olmamasının hikmetlerinin sebebi budur.İşin gerçeği olarak;Bedreddin hz.leri der;Vücut yönüyle batıl, Haktır.Hz. Pir Şerhinde bunu şöyle açıklar: Yani, görüntüsünden dolayı batılı inkar etme, çünkü o,Hak’kın görüntüsünden bir görüntüdür beyitiyle gerçektir.Şimdi, gerçeği bilen bir kişi isen,Bu,kötü görülmüş,makbul olmayan batıl bir şeyi gördüğünde,gerçek yönden onu inkar eyleme,çünkü o’Hak’kın görüntüsünden başka bir şey değildir.Şeyh Ebu Medyen(ra) şöyle demiştir:’Batılı inkar etme’ Çok şey vardır ki, yanlış görünür, sen onu batıl görürsün, O’nda Hak zahir ve apaçık bellidir. O’nun batıl olması izafidir.Hz.Pir şerhinde devamla, görünenlerin bazısı bazısına, görüntüsüne göre batıldır.Bütün mertebeler,cisimler alemiyle ilgili olup onları kuşatmıştır.Bu tıpkı; Hurmanın çekirdekte toplandığı gibi ve ateşin çakmakta toplandığı gibidir.Eğer cisimler ortadan kalkacak olsa,ruh ve ona bağlı değerler de kalkardı. Yani,cisimler yok olmuş olsa,ister madde olsun isterse latif olsun,bu eşya ortadan kalkardı. Görünenin kalkmasıyla,görüntüler de kalkar.Çünkü,Hak,bu alemden varlığını çekmiş olsa halk diye bir şey kalmaz.
              Gözlem yapan,meyve şekeri ve özsuyuyla örnek vermiştir.Suretlendi ki;cisimleri özsu yerine koyup ruhani mertebeler üzere meyve şekeri ile misallendirdi.Beyaz şeker,bitki ve kalıp şekerleri olarak bölümlere ayırdı.Yani,cisimleri özsu yerine,ruhani mertebeleri de beyaz şeker,bitki ve kalıp şekerleri ile örneklendirdi.Vücutta gerçekleşen, ruhların bedenden ayrıldığını ve ayrı olması gerektiğini zan eder.Gerçekte ise durum böyle değildir.Belki insan bedeni ruh idi,ruhtur.Bunu doğrulayan Peygamber(sav) efendimizin sözü vardır.”Ruhlarınız cesedlerinizdir,cesedleriniz ruhlarınızdır.”Yani.ruh ve cesed aynı şey olup birdir.Hakikattaki derslerinden bilmiş idin.Derslere uyan da budur. Gerçekte herşeyin bir ruhu vardır.O şey, cevher (asıl) olsun geçici olsun ruhu vardır.Hakikatte vücut ancak ruhundur başka vücut yoktur.Ancak ruh şekillenip isim alır.Bu cisimler,bu kuvvetler,insan vs.Bu ruh ile zahir oldu ve olmaktadır.
            Gözlemcinin yukarıda belirtmiş olduğu örnek yanlıştır.O’nun verdiği misalde görmek,
Şüphe ve düşünmek vardır.Çünkü usâre(öz)ye Türk dilinde tortu denir.Tortu ve telve sıkılmış birşeyden arta kalandır.Oysa,zahir olan ruh ile ruhun mazharı olan cisim arasında gayriyet yoktur.Ancak gayriyet bizim düşüncemizdedir.Gözlem yapanın,cisim,kalıp ve beyaz şekerleri şekerin dört çeşiti olan,meyve şekeri,bitki,kalıp ve beyaz şekerle misallendirmiş olsaydı misal doğru,sözü de gerçek olurdu.Belirtilen bu misaller,Hak bilgisi için verilmiş misallerdir.
Bundan dolayı Hadisi Şerifte gelir:”Nefsini bilen Hak’kı bildi.”Buyurulduğu için,Bedreddin Hz.retleri dedi:Belki Hak,suretlerin çoğalması ile görünür.Her nezaman,suret ortadan kalktığında Hak aşikar olur ve O’nun ortağı yoktur sırrı baki kalır.Yani,Hak’kın çoğalması ancak suret ile olur.Suretler ortadan kaldırılıp Hak görüldüğünde,O’nun ortağı yoktur sırrı açığa çıkar.Hak,bu suretlerin ortadan kalkması yani suretlerin fena bulmasıyla görünür ve birliği aşikar olur ve ehadiyet sırrı baki kalır.Bunların hepsi,Yüce Hak’kın zuhuruna nisbetledir.Fakat Hak’kın zatı,’el’an kemâ kâne’sırrı üzerinedir.(Şu anda ve eskiden olduğu gibi).Yukarıda,suretlerin,Hak’kın göründüğü yerler olarak belirtilmişti.İşte,suretlerin yokluğunda Hak’kın zahir olmasıyla’O’nun birliğine ortak yoktur.’sırrı açığa çıkar.
Bu da Hak’kın zuhuruna nisbetle olmaktadır.Zuhursuz Hak’kın zatının’el’an kemâ kâne’sırrı manası üzerine misal verilirse,bu misal şöyle olabilir:Dönerek parlayan yani dönen ve parlaklıkla zahir olan isme,güneş denilir.Halbuki nur ismi,parlamaklıktan,dönmeklikten ve diğer mülklerinden temizdir arınmıştır.Sonuç olarak;Hak’kın mazharlarla zuhurunu ve Hak’kın keyfiyetini(iç yüzünü) ne enbiya ne de evliya bilir,ne de bunlardan başkaları bilir.
           Kaside-i Bürde adlı risalesinde,Busri Hz.leri buyurur:İnsan, insanın içyüzünü ve durumunu idrak edemezken,Nerede kaldı ki,Cabbar(galip olan) ve sonsuz olan Hak’kın iç yüzünü bilmiş olsun.Muslihiddin Hz.leri buyurur:Hak,suretlerle bir araya gelmesiyle çoğalma gösterir.İçtima (toplanma) ile olan bu suretler ortadan kalkınca bu çoğalmada yok olur.Letafet üzere latif bir suret alır.Ta ki,’birliğine ortak yoktur.’sırrı baki kalır.Yani vücudunun ortağı yoktur,sırrı anlaşılır.Yüce Allah kitabında buyurur:Mülk suresi 14.ayet:Allah yarattığı kimseyi bilmezmi?Latiftir O,habirdir.Allah halk ettiği şeyde sır yönüyle latiftir.Halkda,dahil olmaksızın ve hululsuz olarak zahirdir.Bu yönde sorulan soru da anlamsız kalmış olur.
Soru şu:Ruhları ceset ve cesetleri ruhtur.Nebi(sav) buyurduğu hadis ile,burada belirtilen İsa(as) kıssasında zıtlık vardır.Burada anlaşılması gereken zıtlık beden ile ruh arasındadır.
Bedreddin Hz.leri buyurur:”İsa (as),cesedi ile ölü ruhu ile diridir.Ruh ise Hadisi şerife göre aynı ceset olunca İsa(as) konusunda zıtlığın gerçek yönü ne olmalıdır? şeklinde bir soru yöneltmiştir.Ruh ile bedenin ayniyetini akıl kabul etmez.İleri sürülen zıtlığın kaldırılması ve bu müşkülün cevabı şu olmalıdır:Gerçek olarak İsa(as)’ın bedeni,kesif olan maddesi ile yükseldi ve göründü.Yani,İsa(as)’a özel olan şekil ve suretin değişmesi ile göründü.Bundan dolayı,İsa(as)’ın bedeni aynı ruh oldu.Burada kesinlikle aykırılık anlaşılmaz.Fakat madde ile görünen beden,misal alemine ait beden olup,unsurlarla(hava,su,toprak,ateş) görünen misali bedenidir.“El hakku min haysi’t te’siri ilâ hüm”Onlar,Hak’kın tesirindendir.Çünkü ilahi mana onların,öncelikli olarak Hak’ta yok olmalarıdır.Gerçekte de,Kainatta olan bir oluşum,Haktan ayrı değildir ve ayrı olmadı.Yüce Hak,tesir eden yönüyle ilah,tesir olunan yönüyle kuldur, mahluktur ve yokluktadır.Şu hüküm üzere cümle ef’al Hak’tır.Suret O’nun için alettir. Görünen aletlerdeki zuhur Hak’tır.
       Şeyhül Ekber Hz.leri Fütühatı Mekkiyesinde buyurur:Eğer Hak dersen gayibi hazır etmiş olursun,sana gayib hazır olur.Eğer halk dersen halkda Hak’kı gizlemiş olursun,halkda Hak’kı gizlersin.Senin ayıplanman bu şekilde Hak ve halk tabiri yapmandır.Çünkü,O,tesir etmesiyle
Hak,tesiri kabul etmekle halkdır.Bundan dolayı halk olarak suretlenmiş Hak’tır.Ağaç,taş vs,
gibi olan bu suret alemi halka ait olan isimlerdir.Ancak,suret ve halk olarak isimlenen Hak’tır. Hakikatül Hakayıkta der ki:’Hak tesir eden yönüyle ilah,tesir olunan yönüyle halktır.’
Bedreddin Hz.lerinin mukadder soruya cevabı:Şunu belirterek,insan bedeni aynı Hak’tır dediniz, bu durumda,alemde,mümkün,mahluk ve kul baki kalmaz.Belki,yukarıda belirtilenlerin hepsi, vacip,halık ve mabud olur.Oysa zahirdeki durum böyle değildir.Kullar üzerindeki teklifat ise lüzumsuz olur.Çünkü teklif,kendi nefsine olur.
Soruya cevap olarak Bedreddin Hz.leri şöyle devam eder:”Hak tesir eden yönünden ilah,tesir olunan yönünden ise kuldur,mahluktur.Yani haricde görünen vücudun iki yönü vardır.
Biri tesir etmesi diğeri de tesir olunmasıdır.Vücut,tesir eden yönüyle kadim,vacip ve mabudtur.Tesir olunan yönüyle mümkün,yaratılmış ve kuldur.Alemde,mutlak vücuttan başkası yoktur.Tesir olunmuş bütün mümkünat onun eserleridir.Mümkünatın da kedilerine ait müstakil vücutları yoktur.İşin gerçek yönüyle belki, mümkünatın vücudu,tesir edenin aynıdır,
Zıtlık,tesir ettiği yön iledir,tesir olunma da kıyas ölçüsü dahilindedir.Ef’al ve tesirler O mutlaka bağlıdır ki,alemde mevcut ve mabut ancak O olan mutlak vücuttur.Zat’ın görüntülerinden bir görüntü olan kulun suretiyle kayıtlanan ve görünen mutlak vücuttur.
Bu ilgi yönüyle mabut O’dur.Aynı kul yokluk üzere bakidir.Yine Fütühatı Mekkiyede;
                   “Kul Rabdır ve Rab kuldur.
                   Ne olaydı mükellef kim olduğunu bilseydin
                   Kul mükellef dersen gerçekte kul ölüdür ve yoktur.
                   Rab mükelliftir dersen,Rab ne yönden mükelleftir.”
Şeyh’ül Ekberin buyurduğu bu beyitleri,Pir Hz.leri Seyyid Muhammad Nur (ks) tercüme ederek anlam ve maksadı açıklamışlardır.Kul Rab’dır ve Rab kuldur.Ne olaydı,mükellefin kim olduğunu bilseydin.Kul mükelleftir dersen,kul,hakikat yönünden yoktur ve ölüdür.
Eğer mükellef Rab’dır dersen,Rab nasıl mükellef olur.Gerçekçiler bu beyitlerin yorumunu şöyle yaparlar:Allah’tan başka mevcut yoktur.Bu mevcut hakikat yönünden Allah’tır ki,esma ve sıfatları ile tecelli eder.Bu kesret denilen çokluk alemi O’nun isimleri ve sıfatlarının görüntüsüdür.Şimdi,kul da bir mazhardır,bu yönden kulun vücut aynasında görünen Hak’tır. Kul kendinde zuhur eyleyen tecelli yönüyle Rab’tır.Rab da,bu kayıtlı vücuttan zuhur etmesi yönünden kuldur.Tevhid ehli olan bir kişinin şuhudu bu mertebeye erdiğinde,kulu yok ve ölü görüp cümle eşyada Rabbisini müşahede eder.Eğer görüşünde kesret hükmü galip gelirse kul mükellef ve Rab’ba kul olur.Eğer vahdetle kesretin hükmü ve manası birlikte kulda zahir olursa,hayrette kalır ve der ki,ne olaydı da mükellefin kim olduğunu bilseydim. Burası da kemal ehline açıktır.Çünkü burası ve bundan sonra gelen ve yüce olan aşağı makam sözle anlatılmaz ve anlaşılmaz.Bu makam,ev-edna’dır,Ehadiyet makamıdır,Makamı Muhammed’dir.Vesselam.....
                Ey hakikatı isteyen şunu bil ki,Hakikat:Alemde tesir eden,alemden hariç ve aleme dahil değildir.Çünkü,yüce Hak’tan başka tesir eden yok ki hariç veya dahil olsun.Tesir edenin alemden hariç olması,vücutta ikiliği icat eder,bu anlayış boştur,yanlıştır.Tesir edenin aleme dahil olması ise ittihad ve hulûl veya intibaı(uygunluk) gerektirir.Bu anlayış ise hıristiyan görüş ve düşüncesidir.Yukarıda bunlar anlatıldı.Belki,tesir eden yüce varlık,tüm yaratılmışların hakikatıdır ve aynıdır.Zıtlık,tesir yönünden ve isimleri gereği olur.Bunlar esmaya kıyasla meydana çıkar.Bundan dolayı mutlak vücut olan Yüce Hak,kendi nefsinde eser sahibi  olup tesir eder.Eserlerin sahibi ancak Hak’tır,gerçek yönden de eserlerinde masivası yoktur.Tesir eden Hak Teala Hazretleri,eser,eser sahibi ve tesir olunan aynıdır. Yani, eser,tesir eden ve tesir olunan Hak’tır.Zıtlık ise mertebelerdeki perde yönüyledir. Alemler ve tüm kainat,hepsi hakikatte birdir.Kıyas yönüyle çokluktadır.
             Suyun kendi yuvasında aktığı gibi,altın,gümüş,kalay,kurşun ve bakır,vb madenler ateşe atıldığında hepsi su olur,fakat bazıları yavaş erir bazıları da çabuk erir.Bunlar çoğalmış gibi görünür.Güneş feleğine dikkat edilirse;Güneş doğduğunda,cami ve hamam gibi cam bölümleri çok olan yapılara girdiğinde çoğalmış gibi görünür.Halbuki Güneş de su da birdir, çoğalmamıştır.Bedreddin Hz.lerinin dikkat çektiği ve anlaşılmasını istediği konu budur.
Yani Bedreddin Hz.lerinin dediği gibidir.Kulun sureti Hak’tan gayrı değildir,Kulun suretinde  ittihad ve hulûl olmaksızın Hak’tan başka suretlenen ve şekillenen yoktur.Kul bundan gafil oldu.Yani,hulul ve ittihad olmaksızın Hak’kın,kul sureti ile şekillendiğinden gafildir.
Bu gaflete sebep olan ise,kulun kendisinin Hak’tan ayrı olduğunu zannetmesi ve kendine ait müstakil bir vücut,irade ve fiil olduğunu hayal etmesidir.Zahir ehlinden olan,nasipsiz ve hakikatten haberi olmayanların anlayışları gibidir ki bunlar böyle zannederler.Bunların kalpleri kördür ve hiçbir faydadan istifade edemezler.Kulun gafleti,Hak düşüncesinden gafil olmasından dolayıdır.Bir sanatkarın aleti olsa ve aletin vücudu da sanatkarın vücudundan olsa sanatkarın vücudundan olan alet,sanatı kendisinin yaptığını zannetse bütün hayal ve düşünceleri kötü düşüncedir kabul görmez.Alet gerçek yaratıcısından gaflet ettiğinden dolayı,
Yaratıcının bütün faaliyetlerini aletten bilmek,aleti fail olarak görmek ve düşünmek,gerçeğe uygun düşmez ve bu hal düşünce sahibini müşrik yapar.
                      Bir kimse,Hak’ka arif olsa,o fiili kendi irade ve nefsine isnat etse,bu isnat etme bir mertebe yönünden doğru olur.Çünkü bu mertebe yönüyle Hak kendisidir.Fakat bu irfaniyet ve müşahede,şarhoşluktan sonraki tam uyanıklığın gerçekleşmiş olmasıyladır.Bu ise Ehadiyetül cem makamına inmekle olur.Ehadiyetül cem,ev ednâ makamıdır.Bu makamı Yüce Allah,kitabında şöyle belirtir:Necm suresi 8. ve 9. ayetler:Döndü sonra iyice yaklaştı ve sarktı,İki yayın beraberliği gibi,belki ondan da yakındı.Yani,Hazretimize yükseldi, ef’al, sıfat ve Zat’taki ehadiyetimizle hazretimize yükseldi.Ef’al,sıfat ve zat olan bu üç tevhit mertebesi Allah’ı seyirdir.Bu seyirin sonu yüce makam olan cem makamıdır.Bu seyir,seyri billah yani Allah’ta seyir olur.Bizden yani hazretimizden indi manasına’fetedellâ annâ’ilahi söz,Hazretül cem makamıdır.Hazretül cem makamı seyri anillah yani Allahtan seyirdir. ’Fekâne kâbe kavseyn’ ilahi sözü seyri meallah’tır ki,cemül cem makamıdır.Allah ile seyirdir. Yüce Allah’ın buyurduğu,ev ednâ sözü de ehadiyetül cem makamıdır.Bu makam son makamdır ve bundan başka seyir yoktur.Bu makama ulaşanlar için ben yaptım ben işledim demesi ve bunları kendi nefsiyle kayıtlamasında bir kusur yoktur hatta gerekli olur.İşte velayet makamı denilen makam burasıdır.Her yaptığını ve işlediğini,bu makamın irfaniyetiyle kendine isnat etmesi, nefsine gerekli olduğu içindir.Bedreddin Haz.leri buyurur;Velayet yani Ehadiyet makamına ulaşan ben yaptım ben işledim dese kötülenmez.Çünkü bu fiil yani kendisine mal ettiği fiil, suretlerden bir surettir.Bundan dolayı O’kişiye ait olan fiillerin faili Hak’tır.Çünkü ehadiyet mertebesinde Hak’tan gayrı yoktur.Ben yaptım diyen Hak’tır.Burada iyice düşünüp bu hakikatı anlamaya çalışmak gerekir.Bütün ef’al Hak’kındır.Suretler alettir. Bu mertebenin açıklaması daha önce geçti.Arif bir kulun,yaptığı işi kendine mal etmesi, ehadiyet mertebesine göre olumlu karşılanması,bu makama ulaşan arifi billah ve kamil için ben yaptım ve işledim sözü ile isabet etmiştir.Eğer bu söz bir cahilden çıkarsa kaderiyeden olur.
                          Ey Hakikat yolunu isteyen!şunu bil ki;İki alem olan Dünya ve Ahiret,mutlak olan vücudun görüntüleridir.Görünen bu mutlak vücuttan başka birşey yoktur.O görünen  de, mutlak vücuttan,mutlak vücuda,mutlak vücut için ve mutlak vücudun aynısıdır.Bu görüntüler Hak’tandır,Hak iledir,Hak içindir ve Hak ile beraberdir.Belki aynı Hak’tır.Bedreddin haz.leri bu söz ile yukarıda isimleri geçen seyirleri işaret etmektedir.Belki aynı Hak’tır demekle de son makamı belirtmektedir.İki cihanda da ancak mutlak vücudun görüntüsünden başka birşey yoktur.Makamların sonuncusu için dediği,Belki aynıdır ifadesinin yüklendiği anlam şudur; Zahir(açık) ve mazharda(aletlerde) mutlak olan vücuttan başka birşey yoktur.Vücudun görüntüsü,zatının gereği meydana çıkıp açık oldu.Çünkü mutlak vücut yokluğa karşılıktır. Bundan dolayı mutlak vücudun haricde gerçekleşmesi zaruridir.Ancak haricde gerçekleşme ve zahir olması mutlak yönüyle olmayıp suretlerle kayıtlanma yönüyle olmaktadır.Mutlak vücut,alemler ile kayıtlıdır.Alemler de Rububiyet,yani ef’al,sıfat ve imkan mertebesindendir. Kayıt olan bu alemlerin kendi müstakil vücutları yoktur. Çünkü kayıt suretlerdir.Kayıtlı olan bu suretlerin kendine ait vücudu yoktur.Suret için vücut olmayıp,  suretlerin vücudu,suretlerle kaim (ayakta) olan O’nun vücududur.Yani vücut,bu suretlerle kaim olan zatındır. Bedreddin Hz.lerinin’Min mertebeti Rububiyeti ve’s sıfatı vel ef’ali vel imkani’ (Rububiyetin mertebeleri sıfat,efal ve imkandır.) cümlesindeki min kelimesini halka açık etmek için kullanmıştır.Vücudun karşılığı olmadı,ancak vücut karşılığı yokluktur.Birbirini yok eden zıtlık,varlık ve yokluk gibi. Yokluk ancak vücut karşılığı olan zıtlıktır.Yoklukta olan (adem) kesinlikle vücut kabul etmez ve vücuda öz ve kaynak olmakta da yetkisi yoktur.Vücut ile yokluk arasında zıtlık vardır,yani biri diğerine zıttır.Birbirine aykırı ve zıt olmak,noksanlık karşılığıdır.Şimdi alemlerin ve kainatın tümü,Hak’kın zatının zuhuru ve gereğidir.Zatının zuhuru ve gereği demek;Hak’kın zatının talebi ve isteğidir.İlahi meyil olan istektir. Zuhursuz,kur’an cem olmadığı gibi fark da olmaz.Yani cem ve fark ancak zuhur iledir.Gerçek hal ve şan budur.Bundan dolayı Kur’anın vücudu yoktur.Ancak vücudu ya kendi nefsindedir, ya kalbindedir,yada lisanında ve kitabtaki satırlardadır.Zat için zuhur,ancak zatıyla yahut sıfatıyla,yahut esmasıyla yada ef’ali iledir. Ef’alden murat eserler ve ahkamdır.Zuhuratın bazısı vasıta ile açığa çıktı ve göründü. Şimdi;Ef’al esma vasıtasıyla,esma sıfat vasıtasıyla, sıfat da zat vasıtasıyla zahir olur ve görünür.Bu sıralamanın tersi de söylenebilir yani,sıfat esma ile,esma ef’al ile zahir olur.Ancak yüce zatı,kendi zatıyla kendi zatında vasıtasız zahir olur ve oldu.Onun için Bedreddin hz.leri(ks) dedi:Zuhuratın bazısı vasıtasız zahir oldu.
Şeyh Sadreddin Konevi Hz.leri buyurdu:Önce Konevi Hz.lerini tanıtalım;Sadreddin Konevi Şeyhül Ekber Hz.lerinin öğrencisidir,lakabı şeyhül kebirdir.Kamus-u ağlamın tercümesinde halini belirtirken şöyle der:Ebu’l meâli Muhammed bin ishak kibar şeyhlerden ve alimlerden olup Konya’lıdır.Çocuk yaşta iken babasının vefat etmesi ile dul kalan annesinin,o zamanda Şam’dan Konya’ya gelmiş olan Muhyiddin Arabi Hz.leri ile evlilik yapmasından dolayı kendisinin de bu yüce kişi tarafından terbiye olmasına vesile olmuştur.Zahir ve Batın ilimlerde asrın tek ferdi olmakla ün salmıştır.Öğrencilerinden nice meşhur alimler yetişmiştir.
Mevlâna Celâleddin Rûmi’nin bile tercüme sahibinden ilim öğrendiği rivayet edilmektedir.
Füsus,fükuk,Nefahat-ı ilâhiye,Mefâtihu’l gayb,Fatiha tefsiri,hadis şerhi,adlı eserleri bulunmaktadır.Altıyüz yetmişbir tarihinde vefat etmiştir ve türbesi Konya’dadır.
Konuya dönecek olursak,zuhuratın bazısı vasıtasızdır.Gaybın anahtarları adlı kitabında bütün sırların keşfi bölümünde şöyle buyurur:Eğer sen,Hakikat yoluna uyarak,bu yolda yüksek irfaniyet marifetiyle bu eşyanın Hak’kın nuru ile ziyade olduğunu ve de İlahi sırların kainatı kuşattığını müşahede etmişsen,sen herşeyde Hak’kı açıktan ve aşikâre görenlerden olursun.
Şu sırrı,Nebi (as) sözüyle işaret etmiştir:Siz nefsinize haşin olunuz,zira nefs kesrete meyl eder.Kesret ise şirktir.O halde maneviyat için,siz nefsinize haşin olunuz ve bu ilahi emire sarılarak,kuru ağaç gibi dimdik olunuz.Çünkü kuru ağaç,yöneldiği istikamette kalıp sağa sola eğrilmez.Parça parça kırılır yöneldiği istikametten sapmaz ve yüz çevirmez.Ayrıca,kuru
ağacın yanıp kül olmağa da tam kabiliyeti vardır.Yani herzaman ateş olmaya hazırdır.İşte ey ümmetim!,siz de gerçekleri ve Kur’anın anlaşılması dikkat isteyen konularında ve aşk ateşini elde etmek için kuru ağaç gibi olunuz.Aşk ateşinin verdiği hal ile hazır bulununuz.Fena makamlarında çıplak yürüyünüz,Bilinir ki,seyri süluk,fena makamları ile beka makamlarını görmektir.Çünkü fenaya layık başka birşey olmayıp,salikin önceki görüşleri değişip,varlığı müşahede ettikçe ve bu şuhutlarında yükseldikçe,seyri süluka gelmezden önceki müşahedeleri yok oldu denilir.Bu yokluk harice özel bir durum değildir ancak kişinin kalbinin idrak etmesiyle olur.Bu yönden salik,tam fena sonunda bekaya mazhar olur.Hak’kın bekasıyla şeref bulur.Belki fena ve beka olmayıp,görünürdeki mevcudiyetin,birin(vahidiyetin) hakikatı olduğunu,yani birliğin ebedi olduğunu anlar.O zaman,Allah’ı aşikare görürsünüz müşahedesi
gerçekleşir.Gerçek seçme,bilincin çıktığı yerdir.Yani bilinç varsa seçme de vardır.Bu bilinç ise yüce Hak’kı idrak etmektir.
Şeyhül Ekber fütühatında buyurur:Hak’kın meşiyyeti vardır,aynı vahidiyettir.Ortağı olmadığından ikilik yoktur.Yani,Hak’kın iradesinden başka irade yoktur.Varlıklar üzerindeki
hükmü böyledir.Varlık yok olunca seçme de yok olur,aynı vahid kalır.

Hiç yorum yok: