11 Ekim 2011 Salı

25.BÖLÜM:HAŞR KONUSUNUN SADELEŞMESİ

Bedreddin hz.lerinin haşr konusunda belirttiği görüşler ayeti kerimenin özüne uygundur ve biri yukarıda söylendi.Daha önce de belirtildiği gibi,bu kitabta yazılan ve açıklanan hep ruhani haşırdır.İmamı Gazali ve diğer ehlullahın söyledikleri bunları doğrulayıcıdır.Bununla beraber Kur’anda ruhani dirilişi belirten ayetler olduğu gibi,cismani dirilmeye dair delil olan ayetler de vardır.Mevakıb’da belirtildiği üzere,Cismani dirilmeye delil olan ayet bakara suresi 259.ayettir.Bu ayette Cenabı Hak şöyle buyurur:”Şu kişi gibisini görmedin mi ? çatıları çökmüş,duvarları-damları yere inmiş bir kente uğramıştı da şöyle demişti:          “Allah şurayı ölümden sonra nasıl hayata kavuşturacak?”Bunun üzerine Allah,o kişiyi yüz yıllık bir süre için öldürmüş,sonra diriltmişti.”Ne kadar bekledin?”demişti.”Bir gün veya günün bir kısmı kadar bekledim.”dedi, hayır dedi,aksine sen yüzyıl kaldın. Yiyeceğine,içeceğine bak!Henüz bozulmamış.Eşeğine bak!Seni insanlara bir ibret yapalım diyedir bu. Kemiklere bak,nasıl yerli yerince düzenliyoruz onları ve sonra et giydiriyoruz onlara.”İş kendisi için açıklık kazanınca şöyle dedi o:”Allah’ın her şeye kadir olduğunu biliyorum.” Bu ayeti kerimenin tefsirinde geçen şahıs için,Hızır(as) veya dirilmeyi inkar eden bir kimse olduğu belitilmiştir.Aslında ise,meşhur olarak adı geçen Azir Bin Şerehya’dır.O bir Tevrat hafızı idi ve O’ndan haber verirdi.Buhtu’n Nasır adlı bir hükümdar,Mekke şehrini harap ederek ve halkını da esir alarak onları Babil’e götürdü.Esir alınanlar içinde bu şahıs da vardı. Bir zaman sonra Azir Bin Şerehya serbes kalır,yüküyle beraber Kudüs’e gitmek üzere yönelir.Bir süre sonra bir şehre ulaşır ve burada konaklar. Ağaçlardan bir miktar incir ve üzüm toplar, yediklerinden arta kalan incirleri sepete yerleştirir,üzümün ise suyunu sıkarak tulumuna koyar.Bu sırada gün kuşluk vaktindedir. Eşeği,önünde olacak şekilde arkasını bir duvara dayar ve harap durumda olan şehre bakarak, şehrin,nasıl imar olacağını hayal ederek aklından geçirdiği sırada uyuya kalır.Yüz sene sonra gün batımı sırasında uyanır.Bir gün veya daha az bir zaman uyuduğunu zanneder.Hüda’nın emri ile eşeğine bakar,ölmüş halde olan eşeğinin kemiklerinin toplanarak et giydiklerini ve eşeğin dirildiğini görünce bir nara atar. Aziri’n köylüleri ve akrabalarının ihtiyarları O’nu tanıyamaz.Bütün bu olayların nedeni, hükümdar Buhtu’n Nasır ülkeyi işgal ettiğinde ne kadar Tevrat varsa yakmıştı.Azir’de Tevrat hafızı olduğundan onunla imtihan olması gerekli oldu.
                Ruhu’l Beyan’da der ki:Çatıları çökmüş,damları yıkılmış bir şehre uğrayan kişiyi görmedin mi?ayetine benzer şekilde sebep arayan insanlar vardır,çünkü dirilmeyi inkar eden çoktur.Dirilmenin iç yüzü bilinmediğinden cahillerin bu konudaki yanılgıları fazladır.Ruhu’l beyana göre şehir beyti mukaddestir.Ruhu’l Beyanda Zikredilen ayet`bakara 259`dur … zikr olunur ki: Ya şu kişi gibisini görmedin mı? Çatıları çökmüş, duvarları-damları yere inmiş bir kente uğramıştı da şöyle demişti: "Allah şurayı ölümünden sonra nasıl hayata kavuşturacak?" Bunun üzerine Allah, o kişiyi yüz yıllık bir süre için öldürmüş, sonra diriltmişti. "Ne kadar bekledin?" demişti, "Bir gün veya günün bir kısmı kadar bekledim." dedi. "Hayır, dedi, aksine sen, yüz yıl kaldın. Yiyeceğine, içeceğine bak! Henüz bozulmamış. Eşeğine bak! Seni insanlara bir ibret yapalım diyedir bu. Kemiklere bak, nasıl yerli yerince düzenliyoruz onları ve sonra et giydiriyoruz onlara." İş kendisi için açıklık kazanınca şöyle dedi o. "Allah'ın her şeye kadir olduğunu biliyorum."
Mişkatü’l Envar’da belirtilir:Şunu bil ki,Ruh bedenin yok olmasıyla fena bulmaz belki ölümle tasarrufu kesilir.Haşrın ve neşrin manası,ruhun tekrar kalıba girmesi ile yeniden tasarruf etmesidir.Bu evvelkinden ciddi olarak kolaydır,çünkü ruh ve bedenin cüzleri mevcuttur. Bundan dolayı bu haşr birinciden daha kolaydır çünkü evvelki yaratılışta iade şartları yoktur. Ruhun çıktığı bedene girmesi daha kolaydır.Ruh için beden,süvari için at gibidir.Merkebin değişmesi binicinin değişmesini gerektirmez.Mesela,yediği şeylerden dolayı küçüklükteki bedenle yaşlılıktaki beden aynı değildir.Şu müşkülatları halletmek zordur. Mesala bir insan başka bir insanı yese hangisi haşr olacak.Bir kafir,kafir iken eli ayağı kesilse sonra müslüman olsa ve cennete girse,kesilen eli ayağı müşrik olduğu halde cennete girmesi gerekir.Eğer elsiz ayaksız girmiş olsa cennete elsiz ayaksız girmesi gerekir.Bunlar zor şeylerdir ve insanın hakikatının bedenden ibaret olduğu zannını verir.Eğer bir insan bütün eczası ile diriltilmezse o zaman insan ayniyle dirilmemiş olur.Bu takdirde dirilme ve haşır inkar edilmiş olur. Tamamıyla dirilirse asla müşkülat olmaz. Yüce Allah dedi: “İlk yaratmada âcizlik mi gösterdik? Hayır, onlar yeni bir yaratma hususunda şüphe içindedirler.”Kaf 15. İmam Gazali bunları aynen Kimyayı Saadet’te söylemiştir.Kimyayı Saadet tercümesinde şöyle belirtilir:Ey ilahi sırlara talip olan,sana aşikar oldu ki, insan ruhu,zatıyla ve sıfatıyla mevcut ve bakidir,ayrıca kalıp denen bedene de ihtiyacı yoktur. Ölümün manası ruhun yok olması değildir.Belki bedenden ayrılmasıdır.Yokluktan sonra belli bir kalıp ile var olmak,haşrın yani dirilmenin manası değildir.Ruha bir kalıp tahsis etmek yanılgı olur ki,birinci nöbette(ilk yaratılışta) bedende tasarruf ettiği gibi ikinci nöbette de (ikinci yaratılışta da) tasarruf eden O’ dur.İkinci yaratılışta tasarruf daha kolaydır.Birinci yaratılışta ne kalıp ne de ruh vardı,ikinci yaratılışta ruh,kendi aynıyla mevcuttur ve kalıbın kısımları dahi mevcuttur.Ancak birbirinden farklıdır.İkinci yaratılışta ruhun tasarrufu kolay dediğimiz,bizim noksan olan aklımıza kıyasladır ve bizim fiilimize nisbetledir.Diğerlerinin de anlaşılması zaruretten dolayıdır.Kutlu ve yüce Allah’ın,kur’anı keriminde,O,bir an üzeredir buyurduğu söz,insanın idrak etmesine yöneliktir. Yoksa yüce Allah’a,birinci nöbette de zorluk yoktu.çünkü yüzbin gibi alemi bir anda maddesiz halk etmek O’nun yanında hiçbirşey değildir.Bu sözden haraketle şunu söyleyebiliriz,dirilme ve iadenin şartı aynı kalıpla olmayacağı şeklindedir.Çünkü amaç binicidir,merkep değildir. Dünya’da bile insan bedeni değişir.Mesela,anne karnındaki cenin gelişerek bedenin kısımları oluşur.Bu durum gıdanın ete dönüşmesidir.Bazıları ise hastalıktan dolayı bozulur,erir ve yok olur,ve tekrar taze et oluşur.Bazıları vardır ki,dirilme bu bedenin aynı iadesidir,farklılık olması da mümkün değildir derler.Onlara birçok soru sorulabilir,o sorulara cevap vermede zorluk çekilebilir.Örneğin;Bir insan,bir insanı yese,hatta yenen, yiyicinin bir parçası olsa,o parça yiyici ile mi haşr olur?yenen ile mi haşr olur?Yine derler ki; İnsan bir damla meniden yaratılır.Damla olan meni anne göğsünde mi,yoksa anne dışında mı haşr olur?Veya çocuk ile mi haşr olur.Şunu da derler;İnsan nutfeden oluşur,o nutfe de gıdadan oluşur?O gıda ise,bir hayvanın ya etidir,ya yağıdır,ya da sütüdür.Şimdi o gıda hangisi ile haşr olur.Yine dediler;Bir hırsızın eli kesilse,sonra o hırsız,hayır hasenat gibi iyi işlerde bulunup cennete girmiş olsa,o kişi cennete elsiz mi girer?Bu onun kendi noksanıdır,kişinin cennette noksan olmaması gerekir.Yoksa eliyle mi girer?çünkü hayır işlerin de elsizdi.Bu boş sözlerin dayanağı olarak da haşrın yani toplanmanın bu bedenle olmasını gösterirler.Ruhun da bedene bağlı olduğunu iddia ederek,beden olmasaydı insan da olmazdı derler ve ruhun olgunluğu bedendedir sözünü savunurlar.Yine,haşrın cesed ile olduğunu belirten diğer bir ayeti hz.Pir (ks) açıklar:Bu ayetin manası Mevakıb’da şöyle tercüme edilir:Bakara suresi 260.ayet:”bir zamanlar İbrahim’de Rabbine “Ey Rabbim!ölüyü nasıl dirilttiğini bana göster” dedi. Rabbi O’na”yoksa inanmadın mı?deyince”evet olgun bir inanışla iman ederim ancak kalbimin tatmin olması için sorarım dedi.Yüce Allah buyurdu,”öyleyse dört cins kuş al. Bu kuşlar; tavus, horoz,güvercin ve kargadır denildi.O kuşları kendine alıştır sonra şüphe olmaması için onları kesip parçala ve birbirine karıştır.Başlarını yanında tut. sonra bu karışımı dört kısıma ayır ve dört dağ üzerine birer miktar koy ve dağıt.Sonra o kuşları,Allah’ın izniyle gelin diye çağır.Onlar süratle sana gelirler.Bilki Allah azizdir, hakimdir.Her işte açık bir hikmeti vardır.”
                          Kuşeyri dedi:İbrahim (as) bu soru ile kalbin hayatını diledi.Bu duruma da kuşların kesilmesi ile işaret edildi.Dört kuşta dört mana vardır.O dört mana da kişinin nefsindedir.Dört kuşun taşıdığı anlamlar şöyledir:Tavus:Ziynet,Karga:Emel,Horoz:Şehvet,
Kaz:hırs’ı temsil ederler.Bu olayla,işaret edilmek istenen nokta şudur:Çalışma ve gayret ile nefsini kesmeyenin kalbi dirilmez ve hayat bulmaz.Müşahede eyle.Yani,nefsi ile mücadele etmeyen,müşahede ile kalbi dirilmez.Mesnevide buyurur:
                         Bu hırs,elli seneden beri kaz hırsıdır
                         Hırs ve şehvet yılan,ilgisi ejderhadır.
           Aynü’l Hayat da belirtilir ki:Dört kuş,unsurlardan doğan dört sıfatı belirtir.Adem’in yaratılışı ve  yoğruluşu unsurlardandır ki,bunlar;toprak,su,ateş ve havadır.Şimdi her bir unsur yakını ile birleşir ve ondan da iki sıfat meydana gelir.Toprak,yakını olan madenden hırs ve tamahkarlık doğar.toprak ve maden birbirine yakındırlar.Biri bulunmakla diğeri de bulunur.
Ateş ve yakını olan havadan gazap ve şehvet doğar.Bunlar yakın olduklarından beraber bulunurlar,bu yüzden belirtilen sıfatlardan her birisi kendisinden halk olur.Bunların birlikteliği tatminlik ve alışkanlık çifti gibidir.Yani Adem ve Havva birlikteliği gibi.
Bu belirtilen sıfatlardan(hırs,tamah,şehvet,emel) diğer sıfatlar doğar.Şimdi,hırsın eşi hased,
Tamahkarın eşi kin,gazabın eşi kibir,şehvetin özel eşi yoktur.fakat şehvet,sıfatlar arasında maşuka(sevilen) gibidir.Herbir sıfatla ilgilenir.Şehvetin bu sıfatlarla eşleşmesinden birçok sıfat meydana gelir.Belirtilen bu sıfatlar yedi kapılı cehennemdir.Yedi kapısı olan cehenneme bu özellikteki halk dahil olur.Her kapıda,halkdan bir parça arzusu olanlar vardır.İşte bu sıfatlardan biri kimde galip olursa,o sıfatın kapısından cehenneme girer.Bundan dolayı Cenabı Allah,Bu sıfatları kesmeyi Halil’ine emretti.Onlar da dört kuştu.Tavus:tamahkarlık perisidir.
Eğer mal,tamahkarın gözünde tavus gibi bütün ihtişam ve süsü ile görünmezse o mal sahibinde tamahkarlık oluşmaz.İkincisi karga idi bu ise hırsı temsil eder.Üçüncüsü horoz olup şehveti belirtir.Dördüncüsü ise akbaba suretinde olup gazabtır.O zaman ki,dört kuş sureti ile zahir olan sıfatları,Halil olan İbrahim sadakat bıçağı ile kesti.Böylece,kötü sıfatlar ve onlardan doğacak diğer sıfatlar da kesilmiş olduğundan cehenneme giden kapılar da kapanmış oldu.
O’na,ateş,selamet ve soğuk oldu.Bunun işareti kuşların tüyleri ve etlerinin birbirine karışması ve yok olmasıdır.Belirtilen bu dört sıfatın açığa çıkardığı eserlerinin yok olması ve onlar,İlahi emir ile belli bir düzen içinde İbrahim’in emrine verilmiş oldu.Şeri emir ile ve Hak’kın vekili olan şeyhin emriyle bu kitapta yazılmış olanlar ruhani haşırdır.Fakat cismani haşra delil olan ayetler de vardır.Bu ayetler yukarıda belirtildi.
Hak ehlinin amacı cismani haşrı inkar değildir.Çünkü,Onlar dediler ki,Âriflerin ruhları hiçbir suretle kayıtlanmaz,belki melekler gibi her bir suretle şekillenebilir.Takva sahiplerinin ruhları ise kendi suretleriyle ve letafetle illiyyinde zahir olurlar.Eşkiya ruhları ise,ahlakı reddiyelerine uygun suretleri ile siccinde yer alırlar.Hak ehli sadece unsur olan cesedle haşrı inkar ettiler. Çünkü unsurlar için beka yoktur.Oysa ahiret bakidir,yok olması söz konusu değildir.Şimdi, ruhlar nefisleri ile cesedlenirler,fakat bu cesedlenme,unsurlarla olmaz.Bunu daha önce ayet ve hadislerle açıklamıştık.Unsurlarla olan haşır ve neşir ancak dünyada gerçekleşir.Bundan dolayı,dünya fanidir,baki değildir.Çünkü dünya,unsurlarla kurulmuştur,ruhların dünyada ki zuhurları ancak unsur suretlerle olur..Yukarıda bunlar anlatıldı.                                                    Bununla beraber arifibillah olan Bedreddin(ks) hz.dedi:Cesed ile haşr olma,avamın düşünceleridir.Unsur olan bedenin aynıyla iadesini savunan avamın bu düşünceleri sıhhatli olmayıp sözleri de doğru değildir.Çünkü,ahiret bakidir,devamlıdır,oysa unsurlar ise,bir halden bir hale dönerek yok olucudurlar.Bedreddin hz.leri dünyada,unsurlarla olan haşır ve neşire işaret ederek şöyle der:Bir zaman gelir ki,o zamanda insan cinsinden hiçbir şahıs kalmaz. Sonra bir insan anasız ve babasız topraktan doğar.Daha sonra da tekrar çoğalırlar.Bedreddin hz.leri,bir zamanın gelmesi mümkündür sözünü,İbni Abbas’dan rivayet edilen bir hadisi şerife işaret eder.Hadis şöyledir:Nebi(sav) der ki:Yüce Allah,Adem’den evvel yüzbin Adem yarattı. Bedreddin hz.lerinin yukarıdaki sözünden anlaşılan,bu hadis kesin değildir.Feraha’r ruh’ta gelir ki:Bazı keşif sahipleri;Araf suresi 29.ayette belirtilen kema bedeekum teudûn (başlangıçta sizi yarattığı gibi döneceksiniz.) sözünün manasını,zahir anlamı ile düşünüp, dünyada ki gibi,gelecekte bir zaman diliminden sonra nikah ve çoğalma yoluyla, Adem huyundan tekrar yaratılacağı düşüncesindedir.Bu fikre göre Adem’in cesedinin çürümesi gerekir.Bu durum ise meşhur hadise ters gelir.
Müneccimlerin çoğu dünya süresi hakkında bir takım şeyler söylediler,bazıları onun ömrü yıldızların adedine göre 7000 senedir ki onlar 7 ve bazıları 12000 senedir burcların adedine göre ve bazıları da  feleklerin derecelerine göre 360000 senedir demişlerdir.Bunların hepsi sadece akli deneme yolu iledir,delilleri  yoktur.Şerhi Muhammediyeden.
Şeyhü’l ekber(ks) buyururlar ki:Ben,bir gece beyti tavaf etmekte iken,nurani bir şahıstan,  “Bizde sizin gibi senelerce bu beyti saf,saf tavaf ettik.”sözünü işittim.O’na,sen kimsin?diye Sordum.Ben senin ecdadındanım dedi.Ne zaman vefat ettin?dedim.Cevabı,yüz yirmi bin yıl şeklinde oldu.O’na dedim ki;Adem’in müddeti ve zamanı bu kadar yoktu dedim.Nurani şahıs devam ederek,hangi Adem’den soruyorsun?size yakın olandan mı?yoksa uzak olandan mı? dedi.Bunun üzerine İbni Abbas’dan rivayet edilen hadisi şerif aklıma geldi.Yüce Allah, Adem’den evvel,şu bizim bildiğimiz ve soyundan geldiğimiz Adem’den evvel yüz bin Adem yarattı.Feraha’r ruh’ta kıyamet konusunda geçer;Şeyh’ül Ekberin sözünde;Tabiat alemi yetmiş bin senede yaratıldı.Onu bozduktan sonra cennet,cehennem dokuz bin sene sonra yaratıldı.Allah cemadat,nebat ve hayvan arasında mevcudatın yaratılışını tamamladı.Bunun sonunda tabiat alemini yarattı.Tabi alemin yaratılışından yetmiş bin sene sonra dünyayı yarattı.Tabi alemin düzeni bozulduktan sonra elli bin sene sonra ahireti yarattı.Cenneti ve cehennemi ise dokuz yüz bin sene sonra yarattı.     
Hazreti şeyhü’l Ekber (ra) efendimiz buyururlar ki:İdris(as) ile buluştum ve dünyanın ömründen sordum.Cevabında,Dünya’nın evveli vardır fakat onunla ilgili bizim bilgimiz yoktur,dedi.Bu konun tamamı Fütühat’ı Mekkiye’de belirtilmiştir.Nurani şahısın sözü,üçüncü cildin sonunda yedi yüz on sekizinci sayfasındadır.
Yine şeyhü’l Ekber(ks) Fütühat’ın ikinci cildinde yüz altmış yedinci sayfasında der ki:Dünya var olduğundan beri senelerle tekrar eder.Oysa gerçekte sene tekrarı yoktur.Son tekrarı ise,üç yüz altmış senesi misli ile çarpılır elde edilen sonuç dünya ömrü olur.Yani üç yüz altmış senesi,üçyüz altmış ile çarpılırsa dünya ömrü ortaya çıkar.Şeyhü’l Ekber(ks) fütühat’ın son üçüncü cildinde üç yüz altmış yedinci sayfasında şöyle der:İdris(as)’a sordum.Bir rüyada beyti tavaf ederken bir şahıs gördüm,o şahıs bana,senin ecdadındanım dedi.Ne zaman öldüğünü sordum,cevabı kırk bin sene oldu.Tarihimizde süresi belli olan Adem’den sordum.
Bana dedi ki hangi Adem’den soruyorsun yakın olan Adem’den mi?İdris(as) cevabında: “Sözünde doğrusun ancak,ben Allah’ın nebisi olduğum halde alemlerin ömrüne vakıf değilim. Sözün özü olarak,yüce Hak,daim olan yaratıcıdır.Yokluk ancak Dünya ve Ahiret içindir.
Onlar,belirlenmiş ömür ve tayin edilmiş zamanla kayıtlıdır.Bu halk için değildir.Halk, nefeslerle yenilenir.Cenabı Hak’kın bize bildirdiğini biliriz.O’nun ilminden ancak, kendisinin dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar. Bakara 255.ayet.
O’na sordum,Kıyamete ne kadar kaldı?Cevabında dedi.Enbiya suresi 1.ayeti söyledi. Yaklaştı insanlara hesapları! Ve onlar hâlâ gaflet içinde yüz çevirip durmadalar.
İnsanların,hesab vermeleri yakındır ancak onlar,anlamsız korku içinde olup gafletlerinin etkisindedirler.Yine dedim:Yakınlığın şartlarını ve belirtilerini tarif edermisin?Adem’in vücudu belirtidir ve kıyamet zuhurundandır.Sormaya devam ederek: Dünya’dan evvel,başka yer var mıydı?İdris(as) dedi:Vücud yurdu birdir.Dünya,ancak sizinle ve sizin nisbetinizle olur. Ahiret de,dünyadan ayırt edilemez yani ondan farklı değildir,ancak sizinle ve sizin nisbetleriniz ölçüsünde ayırt edilir.Cisimle kayıtlıdırlar.Yani yer:ehil olma, yemek yenmesi ve düşüncede değişir.Hakikatte onlar daimidir ve yok olmazlar.Tekrar sorarak:hata ve sevap nerede olur?Hata izafidir,yani geçicidir,fakat sevap asıldır ve kalıcıdır.
Cenabı hak’kı ve alemi bilen,asıl olanı da bildi.Hatanın karşılığı düşünce ile ortaya çıkar ve yapılan işlerin mutlaka karşılığı vardır.Hata olunca karşılığı gerekli olur.Dinde,kişinin son anına kadar hata ve sevap işleme kabiliyeti vardır.
                 Haşiye-i Sulukûtiyede iki yüz seksen dört sayfasında der ki:İmamı Gazâli’nin ihya’ sından söz ederek,Bütün görünen her şey,gerçekte daima yokluktadır.Yoksa,yok olacak anlamında değildir.Bu sürekliliğe delil,bütün isimlerinin açık ve aşikar olmasıdır.
Mişkatü’l Envar’da buyurulur:Arifler,mecazi lezzet ve saadetlerden gerçek devire,yani,gerçek birliğe yükseldiler ve gönül gözü ile gördüler ki,Hak’kın vücudundan başka mevcut yoktur.
Eşyadan her biri daima yokluktadır,yoksa belli bir zaman sonra yok olacak değildir,belki geçmişten geleceğe yoktur ve yokluktadır.
                  Fatiha tefsirinde Mevlana Fenari hazretleri buyurur ki: Alemin yaratılışının başlangıcından,insanın yaratılışının başlangıcı arası yetmiş bir bin senedir.Çünkü zamanın başlangıcı bir ölçü ile belirlenmiştir.Bu ölçünün gereği meleklerin hükmü altı bin senedir.
Buradan,akrep meleğinin yetmiş bin,kavsin meleği dört bin,cedi meleğinin üç bin,devlin meleği iki bin,hud meleği bin sene,haml meleği on iki bin,sertân meleği dokuz bin sene,
Esed meleğinin sekiz bin sene,toplam yetmiş bir bin sene olup,bu sürenin sonunda sümbül meleğinin müddeti olan zaman içinde insanın cesedi yaratıldı.Bunlar,Fenari Hz.lerinin üç yüz altmış altıncı sayfasında vardır.
                   Bazı gerçek iman sahipleri dediler:Mısır’daki sivri taş şeklinde olan,firavun mezar piramitleri yedi tanedir.İnsanlar,onları şeffaf görüntüde olan ve gökte saman yolu adı verilen Kehkeşanların(gökyüzünde ışıklı yol) belirtisi olarak inşa ettiler.Seyir halinde olan bir Kehkeşan,yalnız bir burca yüz yirmi bin sene sonra uğrar.İnsanlığın babası olan Adem atamızdan önceki insanlığın yaptığı yedi adet mezarlar,bir kehkeşanın,Hamel burcundan terazi burcuna kadar olan dolanımı ve seyrine ait delildir.Fakat seyir bununla tamamlanmaz,
belki,içinde bulunduğumuz ay devri tamamlandığında kıyamet kopar.
                   Fütühatta der ki:Mısır piramit mezarlarının ilmi tarihi bulunmuş,bu tarihe göre,o günde seyir,aslan burcunda idi,şimdi ise oğlak burcundadır.Geçen senelere bir göz atıldığında şu yıldızların sahip oldukları seyirdir ki,bu sabit yıldızlar altmış senede,bir felekten bir derece yol alır.Bazı kişilerin iddasına göre yüz senede bir derece yol alır.Bunların dolanmalarını his idrak eder mi?seyyar olan utarid,Zühre,Merih,müşteri ve zühal yıldızlarının idrak edilmesi gibi.Seyir halinde olan yıldızlar ayetinde Ruhu’l beyan’da der ki:Akıcılık,akan giden kelimesinin çoğuludur.Gece görünen yıldızlar (künnas):Yıldızların tümünü içine alan anlamındadır.Bu yıldızlar,daire çizen ve geri dönen yıldızlardır.Parlak ve ışıklı olmasından başka geri dönücüdür,gündüz gizlenirler gece ise görünürler.Gökyüzünde akıcıdırlar.
Güneş’in etkisi altında olan burçlar beş tanedir.Merih yıldızı buna behram adı da verilir,
Zühal:keyvan olarak da isimlenir.Utarid:Diğer adı katib dir.Zühre:Hind olarak da adlandırılır.
Müşteri:Diğer adı revavis’dir.Bu beş yıldızdan başka şeffaf olan ve dolanan yıldız yoktur.
Şeyhü’l Ekber,gizli sırların sahibi(ks) Fütühatının ikinci cildinin sonunda,”mukadder ismi” konusunda der ki:Burçlar feleğinde dönen sabit yıldızların sureti bin yirmi bir dir.Yedi semada akıcı olan Yedi yıldızın suretleri toplam olarak bin yirmi sekizdir.Hepsi burç feleğinde olup,kimisi hızlı kimisi de yavaş dolanırlar.Onlardan her bir yıldızın günü,felek içindeki dolanımı kadardır.İçlerinde en hızlı olanı Ay feleğidir.Ay’ın bir günü(devri) yirmi sekiz gündür.Günler olarak belirtilen ve büyük devir olarak adlandırılan bu günler takvim olarak kullandığımız bizim günlerdir.Cenabı Allah,ayeti kerimesinde buyurur:Hac suresi 47.ayet”Rabbiniz indinde bir gün saydığınız bin senedir.”Bu yıldızların içinde günü en kısa olan Ay’dır ki,bizim sayımıza göre yirmi sekiz gündür.En uzun dolanımı olan bir yıldızın devridir ki,miktarı bizim saydığımız senelerden otuz altı bin yıldır.İlahi isimlerden olan yevmi zil miraçlar olup elli bin senedir.Rab isminin günü,bizim saydığımız senelerden bin senedir. Herbir ilahi ismin bir günü vardır.Tüm yıldızların seyri,bilinen günlerden hesap edilmek istenirse:Bin yirmi bir,otuz altı bin ile çarpılır,bu çarpımdan yedi yıldızın toplam günü çıkarılırsa,elde edilen rakam yıldızların toplam seyirleri olur.Burçların toplam senesi ile, üç yüz altmışın misli ile çarpımları toplanırsa ortaya çıkan miktar,Cenabı Allah’ın alemlerin yaratılışının başlangıcından sona ermesine kadar geçen süre kadardır.
Şunu bilmek gerekir:Üç yüz altmışın misli,burçların senesi ile toplamından elde edilen sonuç iki yüz yedi bin altı yüz eder.Bu toplam,yıldızların tümünün günler sayısı ile çarpılırsa ortaya çıkan sonuç,aziz ve alim olan Yüce Allah’ın takdir ettiği ve vakitlendirdiği yıldızların senesi olur.Burçların seneleri ile ilgili geniş bilgi,Fütühatın son iki cildinin beş yüz altmış altıncı sayfasındadır.

                                                       360 x 360 =129600
                            Burçların senesi                       78000
                                                                         ------------
                                                                          207600        aded
Yukarıda,bazı gerçek sahiplerinin belirttiği,Mısır piramitlerinden söz edildi.Şimdi bu mezar piramitleri yedi tanedir.Hirm:Firavun tepesi adı verilen meşhur tepelerden her biri.Bütün piramitler kendi aralarında tektir ve birbirinden farklıdır.
Murat bey tarihinde der ki:Piramitler,sağlam zemin üzerinde bulunan binaların en büyükleridir.Bir piramit için kullanılan taşlardan,altı kademe yüksekliğinde ve bin mil uzunluğunda bir duvar inşa edilebilir.Piramitlerin içinde birçok oda vardır.Odaların birinde piramiti yaptıran hükümdarın tabutu bulunur.Piramitlerin en küçüğü olan Gize’de merhumun kabri bulunmuştur.Kaamus’da der ki:’El hereman ’he’ve ‘ra’ harflerinin birleşmesinden oluşmuştur.Bu isim,Mısırda iki büyük binaya verilir ki,bu binaları,İdris(as) ilim öğrenmek ve tufandan korunmak için inşa ettirmiştir.Kitaplarını da o binalarda sakladılar.Kul Sinan birbirine bitişik bin yapı inşa etti,veya binaların bir kısmı daha önce bazı kişiler ki,onlar Mısır sultanları tarafından inşa olunmuştur.Onların,fen ve yıldız ilimlerinin yardımıyla Nuh(as) tufanını yaşadıkları tesbit edilmiştir,bunun yanısıra anlaşılması zor resimlerin yanında tıp,fen ilimleri ve sihir ile ilgili resimleri bu binaların duvarlarına işledikleri görülmektedir.Mısır’da bunlardan başka daha birçok piramit bulunmaktadır.Hz.Pir bu binaların en meşhuru,hz.ti İdris (as) binası olduğunu belirtmektedir.Devlet dairesinde çalışan kişilerin düşüncelerine göre de bu binaların birinde Şit(as) ve oğlu Sabi’nin kabri bulunmaktadır.Yakınlarında da Ebu’l hevl (Hul) namında bir şahsın mezarı bulunmaktadır.Merhum İbni Kemal’in yayınlamış olduğu, gerçek tılsım konulu risalesinde bu parça vardır.Fatımîlerden El-Hakim Emrullah, Mısır’ı feth ettiğinde bazı hazineler ele geçirildi.Bu hazineler içinde bir adam bulundu ki, bu adamın adı Ebu’l Hevl idi.Mısır’daki felsefecilere göre,kimsenin bilip,çözemediği kuvvetli ve tesirli bir ruha sahipti.Gizli işlerden ve yapılan hırsızlıklardan sorulduğunda bunlardan haber verirdi. Hakim Emrullah birgün emir vererek,bu gece,hiçbir evin ve dükkanın kapısı kapanmayacak dedi.Her kimin eşyası kaybolur veya çalınırsa,çalınanlara kefil olduğunu ve karşılığını vereceğini ilan ettirdi.Halk bu emre uyarak,evlerinin ve dükkanlarının kapısını açık bıraktı.O gece dört yüz dükkandan,mal ve para çalındı.Ertesi gün mağdur olan kişiler hakim Emrullahın huzuruna çıkarak mal ve paralarının çalındığını haber verdiler.Hakim Emrullah, Ebu’l hevl’i çağırarak,kimlerin çaldığını birbir sorduğunda,Ebu’l Hevl,çalanları ve nerede olduklarını birbir haber verdi.Emrullah adamlarını göndererek hepsini yakaladılar.Çalınan eşya ve paraları sahiplerine geri verdiler.O gün dörtyüz hırsız idam olundu.Bu olaydan sonra hiçbir kimse hırsızlık yapmaya cesaret edemedi.Dükkanlar ve evlerin kapısı gece gündüz açık kaldı. Hakim Emrullah’ın ölümünden bir süre sonra,bir hırsız fırsatını bulup Ebu’l Hevl’i bıçaklıyarak ölümüne sebep oldu.Bu hikayeye göre yazar başka bir şey belirtmiş olmaktadır.
Sözün özü ve sonuç olarak Pir Muhammed Nur Hz.leri buyurur:Bu kitabı şerh edenlerin bu yerde söylediklerinin düşüncelerine kapılma.Onlar dediler ki,İnsanın yaradılışının başlangıcı,
olarak,Zühal’den başlayıp,Ay’ın devrinin tamamlanması ile sona erdiğini belirtirler.Bu sözler felsefecilere ve tabiatçılara aittir.Felsefe ve tabiatçılara göre,ulvi alem,süfli aleme etki eder.
Bu ise ulvi alemin yaratılışı gereğidir,ayrıca süfli alemin devamlılığı ulvi alemin bekasıyladır derler.Oysa bu söz,Kur’an ve hadisi şeriflere karşıdır.
Şeyhü’l Ekber(ks) Hz.leri fütühatında buyururlar:Yüce Allah,bu cisimler alemini,cesedleri tam ve ruhaniyete yükselebilecek kabiliyette ruhsuz olarak yarattı.Yani,Allah cisimler alemini ruhsuz halk etti ve Adem’i ona ruh kıldı.Bu durumda İnsanı kamil ahirete geçip,Allah’ın velisi olarak hiçbir kul kalmadığında dünya harap olur,gökyüzü yere iner ve hayat ahrete intikal eder.Nebi(sav) buyurdular:Yer yüzünde,gerçek anlamı ile Allah Allah diyen ve müşahede eden olduğu sürece kıyamet kopmaz.Söz ve müşaheden amaç,kamil velilerin zikir ve müşahedeleridir.Bu hadisde Sıbhatü’z zâkikinde Kuşeyri(ks)’dan rivayet ederek der ki:
Zikir,Hak’ka giden yolda esastır,temel noktadır.Bu yolda temel fikir,zikirdir.Bir an dahi zikirden gaflet eden kişi,Allah’a ulaşamaz.
            Buradan hareketle;Bazı,bu kitabı şerhedenler,Arifler sultanın muradını bilemediklerinden,akıllarınca,bunları felsefe ve tabiatçıların sözü olarak onların üzerine yüklediler.
                            Ey Allah’ım!Bizi hakkal yakinle rızıklandır,şeytanın şerrinden bizi koru, günah ve isyandan dönmeye takatım yoktur,ibadete dahi kuvvetim yoktur,ancak sana dua eder,senden yardım dileriz.Amin…….
Sonuç olarak:Cennet ve cehennemin,geniş açıklamalarında büyük manalar vardır.Cennet; Güzel işlerin,cehennem kötü işlerin suretleridir.Daha önce belirtildi.Bu manalar,cahillerin akıllarına göre yer etmiş anlamların dışındadır.Bunların anlam ve değerlerini yukarıda Bedreddin Hz.leri açıkladı.

Hiç yorum yok: