11 Ekim 2011 Salı

40.BÖLÜM:TEVHİD VE İTTİHAD KONUSUNUN SADELEŞMESİ

Uyku,rüya ve zuhur eden ne varsa,açık,aşikar ve bütün görünen suretler,tevhide delil olup marifet derecelerini oluşturur.Tevhid marifetin atf tefsiridir yani aynı anlamda iki kelimedir.
Çünkü tevhid makamları aynı marifettir.Makamlar,hakikat birliğidir.İleride bunun açıklaması gelecektir.Yukarıda belirtilen uyku,rüya ve zuhur eden,açık,aşikar ve bütün görünen suretler, marifet ve tevhidi işaret etmektedirler.Bunlardan amaç,salikin çalışması ve gayret etmesi ile aslını bulmasıdır.Yani,yaratılışın yüce gayesi olan Hak ile buluşmasıdır.İşte bu yüce gaye tevhidin anlaşılması ve zevk edilmesidir.Tevhid ile elde edilen zevk,yukarıda işaret edilenlere zıttır.Yani zevke ait olan tevhid hali,uyku,gaflet,suretler ve benzeri saireye aykırıdır.Çünkü bir kişi rüyada gördüğü bir olay ve suretlerden anlam çıkarmak için rüyasını tabir eder.İşte tevhid de böyledir,yani uyanıkken görmüş olduğu eşya ve suretlerin tabir olması gerekir. Çünkü görünen suretlerden geçip amaca ulaşmak elzemdir.Bu kainatta bulunan ne varsa, kendilerine tutulup kalanlara her dakika ve an şöyle seslenirler;Biz fitneyiz,bize aldanmayın maksada geçiniz ve nimetlere karşı küfürde bulunmayınız.Zuhuratı gayrı gören ve gaflette olan kişiler tevhide uzak kalırlar.Bunu da ancak vasıllar bilir.Rüya gören kişinin uyanmasıyla birlikte yanında bir şey görüp bulamaz.Çünkü gördüğü hayaldir ki,hayalin vücudu ise rüya ile kayıtlıdır.Gerçek ise,uyanan insan kendinde Hak’kın vücudunu bulur ve görür.Bu öyle vücuddur ki,bâki olup ona yokluk yoktur.Bunun için Şeyhül Ekber Hz.buyurur:Bir kamilden telkin alıp,daim zikri tahsil eden bir salik,zakir olduğunda bir daha sakin olmaz,gözünden perde kalktığı zaman da artık bir daha mahcub olmaz.Çünkü kutsi hadisde Cenabı Hak buyurur:İki şeyi verdiğimde geri almak şanımdan değildir;Birincisi:Bir kulumun kalbinde zikri kurduğum zaman durdurmam.İkincisi:O kulumun gözünden perdeyi kaldırdığım zaman bir daha örtmem.Bir salik kendi varlığından geçip tam fenafillah olduğu zaman uykuda değildir,o zaman kendi nefsini genişlemiş olarak görür,o kadar geniş görür ki,bütün alemde ne varsa,dağlar,dereler,ağaçlar,bahçe,bostan vs.nin nefsine dolduğunu ve onları içine aldığını görür.Sonuç da,nefsinin bu külliyatın aynı olduğunu müşahede eder.Kendini aynı kül görür ve ben külüm der.Aynı kül olmakla,hangi şeyi görse ben o’yum der.Nefsinden gayrısını görmez, hangi eşyaya baksa görür ki,o baktığı şey kendisidir.Zerre ve güneşi birbirinin aynı müşahede eder,aralarında fark görmez.O’na göre zamanda evvellik ve ahirlik yoktur.Âdem(as)’ın ve Muhammed(as)’ın zamanı diyerek konu açıldığında,Âdem(as) zamanı şöyledir, Muhammed (as) zamanı böyledir şeklinde konuşanlara hayret eder ve şaşar.Çünkü o’na göre evvellik ve ahirlik ortadan kalkmış,evvel ve ahir kalmamıştır.O’nun nazarında zaman hiç değişmemiştir. Her şey o’na göre bir an’dır.Belirtilen bu hal ancak hakikat yoluyla açığa çıkar ve bulunur. İmamı Gazali ihya’yı ulum’da der ki;Tarikat yolu güçtür,neticesi ise yalnız haldir.Hakikat yolu ise kolaydır,neticesi de makamdır.Ancak hakikat yolunun mürşidini bulmak zordur. Bununla beraber hakikat,tarikatın neticesi değildir.Belki hakikat bizzat tektir.Salik,bu müşahededen çıkarak,son bir hale geçirilir.Bu halinde bazı kere alemin vücuduna meyl eder bazı kereler de halkın yokluğunu müşahede eder ve cümle eşyayı Hak’kın vücudu ile yokluk arasında görür.Bu müşahede de hayran kalır.Bazı kere kesreti görür halkdır der,Bazen de kesretten mahcub olur Hak’dır der,işte bununla hayran olur.Bu hayret beğenilmiş,meth edilmiş bir hayrettir.Çünkü bu,hayreti ilmiyedir.Hayretin kaynağı kişinin kendi bilgisine cahil olmasıdır.Bu sebepten dolayı Hz.Sıddık(ks) buyurdu:“Ya Allah’ım benim seninle ve sende olan hayretimi ziyade et” buyurdu ve hayreti ilmiyenin artmasını talep etti.Bu durum,Hak’kı zahir,cümle eşyayı batın gören için de böyledir.O kişiye kesretten soru sorulduğu zaman,o kesretten cevap veremez.Çünkü kesretten gerçek olarak mahcubdur.Bundan dolayı Bedreddin Hz.leri buyurur:Bütün eşyayı yok görüp kesret yönüyle perdelenir ki,kesret ile kayıtlanmaz. Bu makam Cem’dir ki,Ruh makamıdır.Bu makamda kesretten perdelenmek vardır.Amma bu perde kalktığı zaman kesreti müşahede eder.Kesretin göründüğü bu makama da Hazretül Cem denir.Bedreddin hz.leri bu makama işaret edip buyurur,mevcut olan alemde kesret müşahede edilir.Malik Hz.leri bu makam için salikin halk görmesi zorunludur demiştir.Bir zaman burada kalarak halk müşahedesini gerçekleştirir.Bundan sonra Cemül Cem makamına nakil olur. Cemül Cem makamı tam uyanıklığın hasıl olduğu makamdır.Salik bir zaman da bu kesret müşahedesinde kalarak anlayışını arttırır.Daha sonra bu kesretten de yok olarak kendi hissinin huzuruyla son makamı bulur.Resulü Ekrem(sav) efendimiz;“Bu hal benim ashâbımın bazı vakalarındandır” buyurmuştur.Bu makamın tertib ve müşahedesi,kendi hissinde zuhur eder ve hazır olur.Yukarıda halk dediğimiz bu eşyanın,sırf yokluğu keyfiyeti demektir.Yani bu mertebede eşya için vücud ve sabitlik yok demektir.Bu ifade ile Ehadiyet mertebesine işaret edilmiştir.Bu mertebede eşya için vücud olmadığı gibi isim ve resim de yoktur,bu makam sırf zattır.Belirtilen kesret ile tecelliye işaret edilir.Yani vahidiyetle ifade edilmiş esma tecellisidir. Çünkü bu esma tecellisinde kesret zahir olur.Kesretten murad,Hak’kın vücudunun aynı olan halkın suretleri zuhur eder.Gördüğü her şey de benim vücudum demesi tevhide işaret eder. Mansur’un enel Hak,Mevlana Celâleddini Rûmi’nin minallah,Ebu Said Harraz’ın cübbemde Allah’tan başka mevcud yoktur dediği gibi bazıları da arş,kürs benim,bulut benim, yağmur benim demişlerdir.Bu sözlerin aslı ve esası şudur ki;Arif için iki hal vardır.Biri Cem halidir, bu halde arif,aynı Hak’tır,sözü de Hak’kın sözüdür.Yani Hak’kın diliyle söyler. İkinci hal fark’tır.Bu halinde arif,halk lisanıyla konuşur.Şimdi Cem,Hak’kın Hüviyyeti,fark da Eniyyetidir.Hüviyyet Hak’kın batınıdır.Eniyyet Hak’kın zahiridir.Hak’kın batını tenzih, zahiri de teşbihtir.Allah’ı zikreden için şu anlayış olmalıdır:Diliyle veya kalbiyle veyahut sırrıyla Allah dediği zaman,zikrinde hissiyle teşbih ve kalbiyle tenzih ederek tenzih ve teşbih arasını cem etmelidir.Zikrini bu tertib üzere yaparsa bu birliktelikten fayda görür.vesselam……  
                               

Hiç yorum yok: