17 Temmuz 2012 Salı

ORUÇ’UN ledduni hikmeti

Allah’a hamd Resulu Muhammed Mustafa (s.a.v) ve evladı Resul’e selam olsun. Cenabı mevlâm bizleri de evladı Resule dâhil edip onlardan mahrum etmesin.  

       Kur’an’ı kerimdeki; “Ey iman edenler, oruç sizden öncekilerin üzerine yazıldığı gibi sizin üzerinize yazıldı / farz kılındı… Umulur ki korunursunuz.” (Bakara- 183) Ve “Ramazan o aydır ki; insanlara kılavuz olan, iyi-kötü ayrımıyla hidayetten kanıtlar getiren Kuran, onda indirilmiştir. O halde bu aya ulaşanınız onu oruçlu geçirsin. Hasta olan veya yolculuk halinde bulunan, tutamadığı gün sayısınca başka günlerde tutsun. Allah sizin için kolaylık ister; O sizin için zorluk istemez. Tutulmamış olan günleri tamamlamanızı, sizi doğru yola kılavuzladığı için Allah'ı yüceltmenizi ister. Ve sizin şükretmeniz umulmaktadır.” (Bakara-185) ayetler beyanından da açıkça anlaşıldığı gibi Ramazan ayına erişen her kulun, eğer bir özrü yoksa onun oruç tutması farzdır.

      Bu oruç, gecenin bitimi olan imsak vaktinden gündüzün bitimi olan akşam vaktine kadar yemek, içmek, cinsi münasebet vb. orucu bozan şeylerden kesilmek ve onlara yaklaşmamak şeklinde tutulur. Ki bu oruç hakkında yeteri kadar malumat ulamayı zahirin, yani dinin dışı olan şeriat âlimlerinin kitaplarında ve ilmihallerde mevcuttur. Ve bu orucu Ramazan ayı müddetince tutmak, bir özrü olmayan her mümine farzdır.

       Farsça bir kelime olan oruç, Arapça savm demektir. Savm yemekten içmekten kesilmek, hareketsiz kalmak ve her şeyden elini eteğini çekmek anlamlarını taşır. Savm kuranda susmak olarak ta ifade edilmiştir.

       Oruç / Savm ibadeti, leddun-i hikmeti itibarıyla değerlendirildiğinde ise sadece ramazan ayında değil, kulun var olduğu her zaman diliminde ve yaşadığı her mekânda tutması ve yapması gereken bir ibadettir. Çünkü hakikata göre oruç; İnsanın gafletten uyanarak onu rabbin’den ayıran masivadan, Hak’tan gayrı olanlardan imsak edip rabbi’e vuslat / kavuşmak ile iftar etmesidir.

      Pir seyyid Muhammed nur Hz; “Dünya ehli olmak mal mülk zengini olmak değildir, Karun gibi nice zenginler vardır dünya ehli değildir, kapı kapı dolaşan nice fakir vardır dünya ehlidir. Çünkü kul’u rabbinden ayıran her ne ise, o dünyadır” buyurmuştur. Ki bir kulun bu dünyasını, onu rabbin’den ayıran âlemlerdeki cümle eşya ve varlıklar ile nefsi / kendi oluşturur. Bu hakikata işaretle Hz. peygamber efendimiz; “Kim kendini / nefsini bilirse o rabbini bilir” buyurdukları gibi, başka bir hadisi şerifte “Rabbımı eşya ile bildim” diyor. Ki, Hz. Resulullah efendimiz bu beyanlarıyla, eşyanın hakikatına ve kendimize arif olmamızı bize tembih ediyor.  

       Manevi vücudun hafa, ruh, nefs, kalp ve sır olmak üzere beş mertebesi vardır. Ve oruç; hikmeti hakikatı itibarıyla manevi vücudun Hafa mertebesi mahiyeti ile aynıyet içerir. Ki hafa gizli, gizlilik demektir. Hafa yani gizlilik; “…O zahirdir / apaçıktır…”(Hadid-3) Hz. Peygamber Efendimizin ise, ”Rabbınız apaçıktır. O’nu örtecek hiçbirşey yoktur” Beyanlarına rağmen, kulun enfus ve afakında, yani kendinde ve cümle eşyada mevcut ve apaçık olan Rabbı’nı cehaleti yüzünden müşahade edemeyişinden hâsıl olan gizliliktir. Ki Hakk’ı gizleyen perde, kulun dünyası olan mâsiva / gayrıyet perdesidir. İşte hakikatta imsak, kul ile rabbi arasındaki masiva / gayrıyet perdelerine yapılırsa, oruç ledduni hikmete uygun olarak tutulmuş olur. Ve böyle bir hikmetle oruçlu olan bir kul, var olduğu her âlem ve mekânda onu rabbin’den ayırıp alıkoyan her bir şeyden, yani gayrıyetten imsak etmekle, kendinde ve cümle eşyada mevcut olan, rabbi’ni müşahade ile iftar etme mutluluğuna ulaşır.

Bunu beyan ile Hz. Resulullah (s.a.v) “Oruçlunun iki sevinci vardır, biri iftar ettiği zamandır ikincisi Rabbı’na vuslat ettiği zamandır” buyurmuşlardır.

        Bu hadisi şerifte ifade edilen “iftar zamanındaki sevinç,” nefsin sevinci olup, Ramazan ayında tutulan orucun iftar anındaki yemek içmek sevincidir. Bu sevinç, nefsin tabiattan tattığı lezzetlerden hâsıl olan bir sevinçtir. Hadisi şerifte ifade edilen diğer “Rabbına vuslat sevinci”  ise, orucun ledduni hakikatına ulaşan kulun, bu âlemde rabbine kavuşmasıyla hâsıl olan sevincidir. Ve bir kul için bu sevinçten daha alâ onu mutlu edecek bir keyfiyet olamaz, çünkü bu keyfiyet kulun Hakk’a kavuşmasıyla hâsıl olan zevkullah ile zevklenmesidir.

       Bu itibarla; Bir insan Ramazan orucunu kesinlikle tutmakla beraber, onu rabbin’den ayırıp alıkoyan dünya gayrıyetinden imsak edip rabbine kavuşmakla iftar ederse, o zaman ledduni hikmete mazhar ve daim orucunu tutmuş bir kullukla, her zamanda ve mekânda rabbin katında olur ve rabbine vuslat sevinciyle rızıklanır. Allahu âlem.

 

                                                                                                                                           

                                                                             Nejdet Şahin

                                                                                                                            


Hiç yorum yok: