27 Mayıs 2012 Pazar

KİBAR KELAMLAR

  BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Selam evvela fahri kainat efendimiz (sav) ‘e ve ehli beyte ve evladı resul üzerine olsun.Günlük yaşantımızda kullandığımız bazı kibar kelamlar vardır.mesela Allah’ın hakkı üçtür,Haydan gelen huya gider,aklın yolu birdir,birden bir çıkar, mecnun oldu,güneş balçıkla sıvanmaz,gibi kibar kelamları sıklıkla duymaktayız.Bu kibar kelamlar sıradan veya tesadüfi söyleyişler olmayıp, Türk insanının, dervişleri olan,insanı kamillerin bilerek örf ve geleneklerimize nakşettiği hikmetlerdir.Bu hikmetlerde insanın ve cenabı Hak’kın hakikatı yatar.Ahmet Yesevi, Bahaettin Nakşibend, Mevlana,Yunus Emre, Hacı Bektaş veli,Hacı Bayram veli,Niyazi Mısri,Muhammed Nurul Arabi gibi nice Hak dostları olan kamil şahsiyetler bu kibar kelamları ortaya atmışlar ve bunların iç yüzünün açığa çıkmasını istemişlerdir.Çünkü bu ve benzeri sözlerde birçok ledünni hakikat ve hikmetler vardır.

Allah’ın hakkı üçtür:Bu söz,halk arasında bir şeyin üç kere yapılması hakkı vardır şeklinde yorumlanır.Ledünni hikmeti ise;İnsanın yaratılışını yani ademiyet değerlerini işaret eder. İnsan,et ve kemik yapısı dışında  incelendiği zaman bir sureti,duyması,işitmesi,bilmesi, konuşması gibi özellikleri ile beraber iş ve meydana getiriş gibi faaliyetleri ve üretkenlikleri vardır.İşte bu sözle bu üç özelliğe vurgu yapılmaktadır.Bunlar yukarıda belirtildiği üzere, insanın suret olarak görünen vücudu,görmesi,duyması ve konuşması gibi sıfatları ile yaptığı işlerdir.Sayılan bu üç değer insana ait olmayıp Allah’a ait olduğunu belirtmek için Allah’ın hakkı üçtür denmiştir.Şimdi,bunlarda nereden çıktı delilin var mıdır?diye sorulursa evet delilim vardır,bu da Yüce Kuran’dır derim.Kuran’ı kerimde bu üç özelliğin Allah’a ait olduğunu gösteren birçok ayetler vardır.Bunlardan bazıları;Bakara suresi 115.ayette: “Doğuda batıda Allah’ındır,siz yüzünüzü nereye çevirirseniz Allahın yüzü oradadır.”  Rahman suresi 26 ve 27.ayetlerde: “Hiçbir şey yoktur,ancak Rabbinin celal ve kerem yüzü bakidir.”Bu ayetlerde,görünürdeki bütün varlık Allah’ındır ve vücut onundur anlamı vardır. Maide suresinin 1.ayetinde: “Allah dilediğine hükmeder.”Bu ayet irade ayetidir.Şura suresi 11.ci ayette O’nun hiçbir misli yoktur,O hakkıyla işiten ve hakkıyla görendir.Bu ayetlerde Gören ve işitenin Allah olduğu şüphe götürmeyen bir şekilde belirtilmektedir.İlim sahibi yalnız Allah’tır.Nisa 170.ayet.İlimin Allah’a ait olduğunu belirten ayettir. Bütün kuvvet Allah’ındır.Saffat suresi 96.ayette: “Sizi ve işlerinizi halk eden Allah’tır.” İşte kim ki,Yukarıda ayetlerle verilen Hak’kın varlığını cümle eşyada ve kendisinde buldu ve müşahede etti ise Allah’ın üç olan hakkını teslim etmiş ve şirkten kurtulmuş olur.Çünkü Allah’a şirk koşmak en büyük zulüm olarak belirtilir ve affedilmeyen günahtır.Hadisi kutside cenabı Allah,kulumun,dilediğim günahını bağışlar ancak şirk günahını affetmem buyurmaktadır,Lokman suresi 13.ayette  Hani, Lukman, oğluna öğüt vererek şöyle demişti: "Oğulcuğum, Allah'a ortak koşma! Çünkü Allah'a ortak koşmak gerçekten büyük bir zulümdür." Buyurmaktadır.

İnsanı kamil olan dervişler bu sözlerle Yüce Hak’kın bu üç varlığını tanımaya ve müşahede etmeye çağırarak şirk işlemekten kurtulmamızı istemektedirler.Allah,bizleri bu çağrıya uyan ve şirk işlemeyen kulları zümresine dahil etsin. Amin. 

Hay’dan gelen Hu’ya gider:Halk arasında,meşru olmayan yollardan elde edilen para ve mal gibi değerlerin yine meşru olmayan yollarla kaybedilmesi anlamında kullanılınır.Bu kibarı kelam yani tekerleme bu anlamı taşımamaktadır.Kelime yapısına bakılırsa,burada hay vardır hu vardır.Hay ve Hu’nun meşru olmayan bir olayda kullanılması doğru olmasa gerektir.

Hay:Diri manasındadır.

Hu:Hak’kın gaybı mutlak Hüviyyetinin ismidir.

Peki,bu kelam ne anlam taşır?denirse:Şöyle cevap verilebilir.Kelime anlamı olarak;Diriden gelen,Cenabı Hak’kın gaybı mutlak zatı olan Hu’ya gider.Manası yapılabilir.Bu sözü doğrulayan ayet vardır ve bu sözü ispat etmektedir.Bakara suresi 156.ayettir. Deki,  “Allah’tan geldik/Allah içiniz.Ve O’na döneceğiz.”Bu kibar kelam üzerinde biraz daha durmak istiyorum.Fizikte bir kural vardır.Yoktan var olmaz,var olan da yok olmaz.Yani bir enerji,yoktan oluşturulamaz,var olan enerji de yok edilemez ancak bir türden başka bir türe dönüştürülebilir.İşte fizikteki bu ilke gibi,Biz ve bizim dışımızdaki gördüğümüz tüm eşyayı Hak  butunundan(iç) bu aleme zuhura getirdi yani açığa çıkardı.Açığa çıkan her varlık yaratılış gereği kul oldu.İnsan da bu kulluk,iki vasıf taşır.Birincisi:Tekvini kulluktur,Kişinin anasını,babasını,boyunu,rengini seçme isteği olmayan yaratılış kulluğudur.Burada kimsenin payı yoktur.İkincisi ise:Teklifi kulluktur.Yani teklif edilen kulluktur.Bu kulluğu işaret eden ayet,Zariyat suresi 56.ayettir.Mealen; Ben cinleri ve insanları, ancak bana ibadet/kulluk etsinler diye yarattım.Bu ayet teklif edilen kulluktur.İnsan bu kulluğa ister uyar istemezse uymaz.Uyarsa İyilerden olur ve mükafat elde eder.Uymazsa şakilerden olur ve cezaya muhatap olur.Bu kullukla yapılan ibadeti,Pir Muhammed Nur Hz.lerinin halifelerinden Hacı Yakup Toska Efendi Hz.leri şöyle ifade eder:Bu ibadette üç hikmet vardır.

Birincisi:Şeriat-ı garrâ:(Parlak ve nur üzere olan şeriat):Bununla ameli Salih adı verilen iyi işler yapılır.Bunun için Cenabı Hak yüce kitabında Tövbe suresi 41.ayette, “Ey mü’minler Allah yolunda malınızla ve canlarınızla savaşın.”demektedir.Yani şeriat hükümlerinin doğru ve bozuk yönlerini öğreniniz,Bu yönler bilinmezse yapılacak olan işler noksan olur.Kusurlu ve noksan olan işiler ameli Salih olmaz.

İkincisi:Reis-i tarik:Yolun başı:Yolun başı zikri daim ile olur.Bu zikrin elde edilmesi için Yüce Hak kitabında Nahl suresi 43.ayetinde istemektedir. “Eğer bilmiyorsanız,zikri ehline sorunuz.”İşte cenabı Hak devamlı zikri öğrenmemizi ve yapmamazı bu ayetle istemektedir. Bu zikir ise ancak kamil mürşitlerden elde edilir.Kişi,kamilden aldığı zikir telkini ile bütün azaları Cenabı Hak’kı zikreder,gafil olmaz,her an uyanık olur.

Üçüncüsü:Tevhidi mabut:İbadet edilen Hak’kın birlenmesi:Bu ise gerçek meslek olan hakikate girmekle olur.Bunun adı mesleki resulü melamiyye’dir.Kamil olan mürşidin,kutlu ağzından bu ilmin alınmasıdır.Hak’ın birlenmesi ancak Onun telkin ettiği makam ve mertebe ile gerçekleşir.

Bu kamil insanlar,yeryüzünde Allah’ın halifeleridir.Bakara suresi 30.ayette Cenabı Hak; “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım.”Sad suresi,72.ayet: “Ruhumdan ruh üfledim.”

Ademiyetle ifade edilen bu halife,Cenabı Hak’kın bütün isimlerine mazhardır.Hay ismi de Hak’kın isimlerindendir ve kamil yüzünden açığa çıkar.İşte bir kimse bir kamili mürşidi bulursa O’nun vereceği telkin ile dirilir ve o da hayat bulur.Kişi Hak ile dirilir ve daima Hak’kın katında olur.Yani hep Hu ile olur.Bunun kuran’daki delili ise Ali İmran suresi 55.ayettir. “Ya İsa ben seni vefat ettirip tutarım ve bana yükseltirim.”Burada ifade de geçen vefat ettirmeyi Hz pir,fenafillah ile ölmeye almaktadır.Yani kişi,fenafillah ile Allah’ta yok olursa,yeri O’nun katı olur.

Şimdi,bu anlayışı kim elde ederse o kişi Hay’dan gelip Hu’ya gitmiş olur.En iyisini Allah bilir.

Aklın yolu bir’dir:Halk arasında,her düşünen aklın doğru değerlere ulaşabileceğine vurgu yapılır.Evet düşünen akıllar doğruyu bulur ve elde eder.Yani düşünmeyi ve aklın işletilmesini isteyen bir kibar kelamdır. Kur’an düşünmeyi farz kılmaktadır. Bakara suresi 44.ayet “İnsanlara iyiyi ve güzeli emredip de öz benliklerinizi unutuyor musunuz? Üstelik de Kitap'ı okuyup durmaktasınız. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?

Bakara suresi 164.ayet: “Şu bir gerçek ki göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanların yararı için denizde yüzüp giden gemilerde, Allah'ın gökten suyu indirip onunla, ölümünden sonra toprağı dirilterek üzerine tüm canlılardan yaymasında, rüzgarların bir düzen içinde yönden yöne çevrilmesinde, gök ve yer arasında bir hizmete memur edilen bulutlarda, aklını işleten bir topluluk için sayısız izler-işaretler-ibretler vardır.

 “Ali İmran 65.ayet: “. Ey Ehl-i Kitap! İbrahim hakkında neden çekişiyorsunuz? Tevrat da İncil de ondan sonra indirildi. Hâlâ aklınızı işletmeyecek misiniz?” Enam suresi 32. Ayet: “Şu iğreti, basit hayat bir oyun ve eğlenceden başka şey değildir. Sakınıp korunanlar için âhiret yurdu elbette ki daha iyidir. Hâlâ aklınızı işletemeyecek misiniz?” “Enfal suresi 22.ayet: “Çünkü yeryüzünde debelenenlerin Allah katında en kötüsü, akıllarını işletmeyen sağır dilsizlerdir. “Yunus suresi 100.ayet: “Allah'ın izni olmadıkça hiçbir benlik iman edemez. Allah, pisliği, aklını kullanmayanlar üzerine bırakır.” Gibi daha birçok ayet yazılabilir.İşte kibar kelamın getirdiği mana aklın işletilmesi ile ilgilidir.Kur’anın bu çağrısına kulak verenler doğruyu bulurlar,tek doğru vardır, o da Cenabı Hak’tır.Demek ki düşünen akıl hak’kın varlığını ve birliğini bulur.Ancak Hak’kın Kur’an daki gibi bilinmesi için bir eğiticiye yani yol göstericiye gereksinim vardır.Bu öğretici mürşidi kamillerdir,kim ki bu kamilleri bulur ve O’nun irşadına mazhar olur ise aklın nasıl işletileceği ve Hak’kın nasıl müşahede edileceğini öğrenir.Mürşidi kamilin Kur’an daki delili de kehf suresi 60.ayet: “Bir zaman Mûsa, genç dostuna şöyle demişti: "İki denizin birleştiği yere kadar hiç durmadan yürüyeceğim yahut da seneler ve seneler harcayacağım."

65.ayet: “Orada, kullarımızdan öyle bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet vermiş, lütfumuzdan bir ilim öğretmiştik.” Burada ilim öğretilen kul günümüze uyarlanırsa Mürşidi kamildir,Çünkü buluşacakları yer reşit iskelesi idi,reşit kelimesi için bir büyüğümüz şunu söyler:Reşit Arapça bir kelimedir,irşad ve mürşit bu kelimeden türer,bunun için Hızır olarak adlandırılan şahıs günümüz için mürşidi kamildir.Yine bir başka ayette,Bakara 256.ayet “Dinde baskı - zorlama - tiksindirme yoktur. Doğru ve güzel olan, çirkinlik ve sapıklıktan açık bir biçimde ayrılmıştır. Her kim tâğuta sırt dönüp Allah'a inanırsa hiç kuşkusuz sapasağlam bir kulpa yapışmış olur. Kopup parçalanması yoktur o kulpun. Allah, hakkıyla işiten, en iyi biçimde bilendir.” Burada ifade edilen kopup parçalanması olmayan sapasağlam kulp yine mürşidi kamildir.İşte kim ki mürşidi kamili buldu Hak’kı buldu.Kamil bir insan olan Niyazi Mısri Hz.leri bir beyitinde: “

                       Mürşit gerektir Hak ’kı bildire sana hakkel yakin

                       Mürşidi olmayanın bildikleri güman (boş) imiş”

Aklın yolu bir olması,kişiyi Hak’ka götüren aklın yolu birlikten geçmesidir.Bu birlik Hak’kın birliğidir.Allah bizleri Hak’kı düşünen ve aklını işleten kullarından eylesin.Amin.En iyisini Allah bilir.     

Birden bir çıkar:Birinci anlamı:Bir rakamından bir rakamının çıkabileceğine işaret eder. Yani birden iki rakamı veya üç rakamı çıkmaz,bu söylenmek istenmektedir.Bir rakamından bir çıkarsa geriye sıfır kalır,bu ifade şöyle yorumlanabilir;Kişi kendinde ve cümle varlıklarda Allah’ı müşahede ederse fenafillah yokluğuna erişir ,böyle bir kişinin varlığı Hak’kın yanında sıfırdır yani hiçtir.

İkinci anlamı:Allah,gaybı mutlak zatı olan Hüviyyetinden bu alemi zuhura çıkardı,zuhura gelen bu alemdeki varlıkların kendine ait mustakil vücutları yoktur.Bütün bu görünen varlık Hak’kın kendi varlığıdır,kesret olarak isimlendirilen bu varlıklar birliği bozmaz yani bir olan Hak’kı çoğaltmaz.Onun için büyüklerimiz vücut yurdu birdir demişlerdir.Bakara suresi 115.ayette: “Doğuda batıda Allah’ındır,siz yüzünüzü nereye çevirirseniz Allahın yüzü oradadır.”  Rahman suresi 26 ve 27.ayetlerde: “Hiçbir şey yoktur,ancak Rabbinin celal ve kerem yüzü bakidir.”Bu ayetler,görünür tüm varlığın Hak’kın varlığı olduğunu ve vücut O’nun olduğu anlamını belirtir.Muhammed Nur Hz.lerinin nokta risalesi isimli eserinde bu konuya ışık tutacak sözleri vardır.Bunları aynen aktarıyorum. Resulü Ekrem efendimiz, ilk yaratılan şeye;nur,ruh ve kalem dedikten başka,melek-i mukarreb ve cevher-i evvel (ilk cevher) de demiştir.Bunların hepsi bir midir?yoksa her birinin hakikatı ayrı mıdır? Ey aşık!Bunların hepsi bir hakikattır.Fakat,izafet ve itibar yönünden değişik isimlerle belirtilmiştir.İlk cevher itibariyle ve akıl itibariyle ve ruh itibariyle nur itibariyle ve kalem  ve melek-i mukarreb ve arş-ı azim ve Âdem itibariyle bu cümlesi gerçektir. Cevher demesi,ezeli kuvvetten çıkmış olması bakımındandır.Birden ancak bir çıkar ki, O’nun ortağı yoktur.Buna vahdet noktası dediler ve batın güneş dediler.Ey aşık!Bu vahdet noktası hakikat alemidir,mazharı tam ve ezeli kuvvettir.Hakikatı Muhammediye’nin sırrı’dır.Buna noktayı kül derler,çünkü mevcudat zuhurunu bunun istivasından bulurlar.her şey bu külli noktadan ortaya çıkar. Eğer sual edip dersen ki,bu anlattığın noktadan ne çıkarsa kendi gibi olmalıydı,ama görüyoruz ki,binlerce şeyin hiçbiri diğerine benzemez.Madem ki,her şeyin aslı bu noktadır,   o halde O’ndan çıkanların hep birbirine benzemesi gerekmez miydi? Birden ancak bir çıkar demiştik.Hiç şüphe yoktur ki,bu noktadan çıkanlar da yine bir tek noktadır.Alem,zuhuru noktadan buldu,yani kainat bir noktadan ortaya çıktı.Nokta deyince katibin  kaleminin ucundan çıkan noktayı anlarsın.Evet,bu nokta da o noktanın bir örneğidir. Marifet,damladan denizi bilmek,zerreden güneşi görmektir.Zavallı yarasa daima Güneşi kötüler,hatta Güneş yoktur deyip inkar eder,bizim yerimiz aydınlıktır der.İnsanların çoğu da böyle yarasa gibi cahillik karanlığında uçmaktadırlar.Eğer hakikat güneşinden haber veren olursa basiret gözü boş olduğundan inkar ederler,onlara düşmanlık yaparlar. “Yarasa gibi karanlıkta iken,Hızır’ın bulduğu ab-ı hayatı nasıl isteyip bulursun.” Allah bizleri de bu noktanın sırrına aşina olanlardan eylesin. Amin. 

Mecnun oldu:Halk arasında meczup (cezbeye tutulmuş) olarak dolaşanlara bu lakap takılır. Ehli kemal Allah’ta yok olmaya yani fenafillah yokluğunu mecnunluk olarak ifade etmişlerdir.Bir çok Hak dostu,hakikatleri hikaye yolu ile bizlere ulaştırmışlardır.Şeyh Sadi Şirazi Bostan-gülistan ile,Mevlana Hz.Mesnevi ile,Fuzuli de Leyla ve Mecnun ile bizlere ibret vermişlerdir.Mesnevide mecnun için geçen çok hikaye vardır,bunlardan bir kaçını aktarmada fayda görmekteyim. “Padişah mecnun’un haline acır ve etrafındakilere leyla’yı bulmaları için emir verir.Leyla bulunur ve mecnun’un huzuruna çıkarılır.Leyla,Mecnun’a seslenir “Ben leyla’yım işte sana geldim”der,buna karşılık Mecnun Leylay’a şöyle seslenir;Sen Leyla isen bendeki kimdir?deyip Leyla,Leyla diye seslenerek oradan ayrılır.Yine birgün mecnu’nun kuma yazı yazdığını görürler bakarlar ki hep Leyla yazılmış,Mecnun’a seslenirler ne yapıyorsun ya mecnun derler?O da cevabında Leyla’ya mektup yazdığını söyler,orada bulunanlar,sen leyladan başka bir şey yazmamışsın böyle mektup mu olur?diye seslenirler. Mecnun yine cevap verir,Leyla isminden başka yazacak daha güzel bir şey bulamadığım için böyle yazmaktayım der.İşte ehli kemal mecnun anlamının anlaşılması için halk içinde bu kelimeyi yaymışlar,Leyla ile de Cenabı Hak’ka atıfta bulunmuşlardır.Çünkü Allah’ın yanında varlığı olmayan insanlar cezbeye tutulmuş gibidir yani mecnundurlar.Mecnunluk,bizlere daim zikri elde etmeyi ve Hak’kı müşahede etmeye davet etmektedir.Daim zikir de,yukarıda belirtildiği gibi ancak bir mürşidi kamilden alınır.Allah bizleri daim zikir elde eden ve Hak’kı gören kullarından eylesin.Amin.

Güneş balçıkla sıvanmaz:Bu söz halk arasında,gerçeği hiçbir şeyin örtemeyeceği yani gerçekler örtbas edilemez bir gün mutlaka açığa çıkar ve anlaşılır anlamında kullanılmaktadır. Ancak bu kibar kelam yorumlanırsa şöyle bir anlam çıkarılabilir.Güneş nasıl açık ve meydanda ise,Hak’kın varlığıda açıktır ve O’nu hiçbir şey örtemez.Onun için bir hadisi şerifte Resulü Ekrem efendimiz şöyle der: “Rabbiniz apaçıktır O’nu örtecek hiçbir şey yoktur” buyurur.Kur’anı Kerimde bu husus şu ayetle belirtilir. “Bakara suresi 115.ayette: “Doğuda batıda Allah’ındır,siz yüzünüzü nereye çevirirseniz Allahın yüzü oradadır.”  Rahman suresi 26 ve 27.ayetlerde: “Hiçbir şey yoktur,ancak Rabbinin celal ve kerem yüzü bakidir.”Cenabı Hak’kın görülmesi ve anlaşılması için ilim gerekir bu ilim kur’anda ilmi ledün olarak geçer bir adıda ilmi hikmettir.Kehf suresi 65.ayet: “Orada, kullarımızdan öyle bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet vermiş, lütfumuzdan bir ilim öğretmiştik.” İşte Hızır’ın sahip olduğu ilim,ledün ilmi idi.Bu ilimle ancak Allah öğrenilir ve görülebilir.Bu ilim ise irfan mektebinde tahsil edilir ve kamil bir mürşitten öğrenilir.Allah bizlere de bu ilmi bağışlasın.Amin.                                     

                                                                                                                  29/06/2010

                                                                      

                                                                                         MEHMET NACİ  GÜNEY

                                                                                nacigny55@hotmail.com








CEMRE DÜŞMESİ

Cemre’nin sözlükte  kor,ateş ve sıcaklık gibi karşılığı vardır.Halk arasında ise Mart ayında önce havaya sonra suya daha sonra da toprağa düştüğü kabul edilir..Yeryüzünde gerçekleşen bir tabiat olayı olarak algılanır.Baharın ve yazın müjdecisi olarak benimsenmiştir.Gerçekte ise yeryüzüne ne kor ne de ateşin düştüğü gözlenir yani mecazi bir olgu olarak eskiden beri söylenegelir.Düşen bu cemrelerden sonra  hava ısınır,suya ılıklık gelir ve toprakta bir canlılık başlar akabinde ağaçların çiçek açtığı ve toprak üstündeki  bitkilerin yeşerdiği gözlenir.Doğa kıştan çıkar bahara girer.

Bu inanış daha çok Türk ve İslam coğrafyasında  vücut bulur.Bu ve buna benzer olay ve değerleri arifi billah olan Allah dostları halk arasında yaymışlar ve onların bu olayları düşünüp kendinde bulma fikrini  aşılamaya çalışmışlardır.Öyle ya insan dediğimiz varlıkta bir alemdir,insanda da doğada gördüğümüz olayların benzerleri yaşanmaktadır.Buradan hareketle tabiatta gerçekleşen cemre olayı bir alem olan insanda da olur mu? sorusu ile beyin fırtınası oluşturabiliriz.İşte arifi billah olan şahsiyetler, kişileri bu tür düşünceye yönlendirmek amacıyla çaba harcamışlar,Müslüman dünyasındaki insanları yaratılışın yüce gayesi olan Allah’a ulaşma ve onunla beraber olma keyfiyetini  oluşturma gayreti içersine girmişlerdir.

-Cemre’nin havaya düşmesi:Hava insan için hayati önem taşır.Kişi yemeksiz  7-8 gün,susuz 3-4 gün, ama nefes almadan ancak birkaç dakika yaşayabilir.Nasıl,nefes insanın hayatının devamı için gerekli bir vasıta ise,nefesin hakikatını bilmek ve uygulamakta ,O’nun tüm alemler olan yeryüzü,berzah ve ahrette de beka ile hayat bulmasını sağlayan bir ibadettir.Bunun için nefesler çok kıymetlidir.Bir hadisi şerif vardır, “Allah’a giden yol nefesler sayısıncadır.” Yani aldığın her nefesin seni Allah ile buluşturması demektir.Yine kibarı kelam olarak söylenegelen bir söz vardır; “Her an Yusufu bir kuyuya atmaktasın ve O’nu yok bahasına satmaktasın.” Büyükler burada Yusuf’u  nefes olarak teşbih etmişlerdir.Nefeslerin mahiyetinden habersiz olanlar her nefeste Yusuf’u kuyuya atar ve O’nu yok bahasına satar.Hz.Pir Muhammed Nur (ks)’un damadı olan Abdürrahim fedai Hz.lerinin şeriat alimi olan Murat efendi ile ilgili bir hatırası olan olay anlatılır.Abdürrahim Fedai Hz.leri bir seyahat sırasında bir handa mola verir,mola esnasında Murat efendi ile tanışır,hoş beşten sonra din konularına girilir.A.Fedai Hz.leri tevhid yani hakikat üzere olan bilgilerin insan için elzem olduğunu ve tahsil edilmesi gerektiğini belirtir.Bu söze Murat efendi karşı çıkar.Geç vakitlere kadar bu konu tartışılır fakat Murat efendi ikna olmaz. Fedai Hz.leri,Murat efendiye dönerek sana bir şey daha söyleyeceğim bunda da anlaşamazsak konuyu kapatırız der.Şunu söyler;Biz insanlar yemeğimizi hayvanlardan ayırırız,bizler temiz kaptan yeriz artan yemekleri hayvanlara veririz onlara  götürdüğümüz kabın temiz, pis olmasına bakmayız,biz,temiz su ve temiz kaptan içeriz,hayvanlar ise içtikleri suyun ve kabın temiz veya pis olduğuna bakmazlar.Nasıl ki yemeğimizi ve suyumuzu hayvanlardan ayırmış isek nefeslerimizi de ayırmamız gerekir ,fakat ben seni bu sofrada hayvanlarla beraber görmekteyim der.Bu söz üzerine Murat efendi bunun nasıl olacağını sorar,A.Fedai Hz.leri,kişi nefesi paf puf diye alıyorsa hayvan da böyle alıyor der,işte insan nefesi nereden ve nasıl alıyor,nereye ve nasıl veriyor önemli olan budur. Kişinin nefesle hayvanlardan ayrılması zikrullah ile olur ve bu nefes insana fayda verir der.Bunun üzerine Murat efendi ikna olur ve sohbeti uzatırlar.Rivayet olunur ki,Murat efendiye bütün makamları telkin eder ve O’nu gittiği yere görevli tayin eder. Bunun üzerine Muradiye adlı risale yazar.

Peki;nefesin hakikati nedir?Ne yapalım ki her nefesimiz hayvanlardan farklı olsun,ne yapalım ki her nefeste  Yusuf’u kuyuya atmayalım ve yok bahasına satmayalım.süleyman çelebi  Hz.leri mevlidi şerifinde buyurur:    “Her nefes Allah adın de müdam

                                     Allah adın ile olur her iş tamam” 

Demek ki nefes Allah’ı anmakmış yani nefesi Allah olarak almak ve Allah olarak vermekmiş.Buna Kur’an tabiri ile Zikrullah denir.Kur’an da zikrullah ile ilgili bir çok ayet vardır,bunlardan bazılarını yazacak olursak.Ra’d suresi 28.ayet (13/87) “İnanların kalpleri ancak Allah’ın zikriyle tatmin olur, dikkat edin/gözünüzü açın!kalpler yalnız Allah’ın zikriyle tatmin olur.” “Bilmiyorsanız zikir ehline sorun”nahl 43(16/43),enbiya 7(21/7).Bakara 239.ayette; “Güvene kavuştuğunuzda  bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği şekilde Allah’ı zikredin.” Ankebut suresi 45.ayet “Kitaptan sana vahyedileni oku,namazı da dosdoğru kıl,çünkü namaz insanı hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar Zikrullah /Allah’ı anmak en büyük ibadettir.”

Bu zikrullah nasıl elde edilir?diye soru sorulursa,buna  ayetle cevap veriliebilir.16/43 ve 21/7 ayetlerde verildiği gibi ehline sorulmasını istiyor.Şimdi de ehli kimdir?denirse cevabı yine ayetle verilir.Ali İmran 191.ayette: “ Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. “Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru” derler.Ayetin onlar dediği  ricaller yani er kişilerdir,bunlar her zamanda var olan ve kıyamete kadar var olacak insanı kamillerdir. İşte zikrullah bu kamillerin kutlu ağızlarından alınır.Zikrullah’a aynı zamanda mayayı Muhammed de denir.Bu maya vasıtasıyla kişi,cenabı Hak’kın aşık olduğu kulluk olan Muhammedi kulluğa erişir ve bahara çıkar. Zikrullaha mazhar olan kişinin nefeslerine böylece cemre düşmüş olur.Kor ateş olan bu cemre kişinin kalbindeki  Allah’tan başka sevgileri yakar ve orada Allah sevgisinden başka sevgi kalmaz.Böylece hava yani heva olan nefsani istek ve arzuları yanar.Vesselam….

Kişinin nefeslerine cemre düşmesi bu kadardır…

-Suya cemre düşmesi:Su girdiği ve düştüğü her yere hayat verir,bu yüzden su hayat mazharı olarak tanımlanmıştır.İnsanın hayatını tanzim eden fikirleri ve bilgileridir.Bu bilgiler,anadan,babadan, çevreden,medyadan vs. elde edilir.İnsandaki suyu ,taşıdığı bilgiler olarak da yorumlayabiliriz.

İnsan sosyal bir varlıktır bu sebeple birçok bilgiyle donanmıştır.Kişi bu bilgilerle yaşantısına yön verir. Birçok bilgi,kişiyle beraber ancak mezara kadar gider ve diğer alemlerde ona fayda sağlamaz.İnsana her alemde yarar sağlayacak bilgi var mı dır?sorusu sorulursa,evet vardır deriz.Bu bilgi Allah hakkındaki bilgilerdir.Çünkü Allah hakkındaki  bilgilerimiz Kur’andaki bilgilerle örtüşmesi gerekir. Kur’an dışındaki bilgiler yine Kur’an tarafından zan olarak adlandırılır.Necm suresi 28.ve Yunus suresi 36.ayetlerde; “Hâlbuki onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece zanna uyuyorlar. Şüphesiz zan, hakikat namına hiçbir şey ifade etmez.” Salihli’de yaşamış kamil şahsiyetlerden olan Kemal  Zurnacı efendi (ruhu şad osun) yetmiş yaşlarında bir şahısla sohbet ederken O’na  Allah hakkındaki bilgilerini ve bu bilgileri kaç yaşında öğrendiğini sorar.Şahıs da bunları yedi yaşlarında anadan babadan ve hocalardan öğrendiğini belirtir.Şimdi Allah’ı nasıl biliyorsun dediğinde,Kişinin  cevabı aynı olur.O zaman Kemal efendi bak der,her şeyin değişmiş,boyun uzamış sakalların ağarmış, kamburlaşmışsın  yedi yaşındaki suretin yok diye seslenir ve devam eder,her şeyin değiştiği halde Allah hakkındaki bilgilerin değişmemiş  der.Bir an önce değiştirmesini ve doğru bilgileri elde etmesini söyler.Peki bu bilgilerin doğrusu nasıl elde edilir?her tarikat bizim yolumuz doğru demektedir,biz doğru olanı nasıl ayıracağız?bunun bir çok örneği vardır ancak en önemlisi,Kur’anla ayniyet  göstermesi gerekir.Bilgileri ve ışığını Kur’andan alması ve Kur’anla yüzleşmekten kaçmaması gerekir. 16.yy  yaşamış arifibillah şahsiyetlerden Niyazi Mısri hz.leri  bakın ne diyor.

           “Her mürşide dil verme kim  yolunu sarpa uğratır,

             Kamil olan mürşidin yolu gayet asan imiş.”      

Kamil mürşitlerin yolu gayet kolaydır,diğerleri gibi fazladan ibadet ve tesbihler yüklemez. Bilgileri Kur’anla ayniyet ifade eder.Yine kamil kişilerden Hasan Fehmi Hz.lerine sorarlar, dervişlik nedir? Hasan Fehmi hz.leri cevabında,dervişlik nedir bilmem ancak ilmimiz Kur’an da var.diyerek cevap verir.

İşte bir kimse kamil bir mürşidin meclisini bulursa doğru bilgileri ancak buradan öğrenebilir,daha önceki zandan ibaret olan bilgileri,doğru olanla yer değiştirir ve ebedi bir hayat elde eder ve hangi alemde bulunursa bulunsun bu bilgilerden fayda görür.

İnsanın Allah hakkındaki bilgilerinin geçek bilgiye dönüşmesi ve kur’an ile ayniyet göstermesi suya düşen cemre gibidir.Vesselam…

Toprağa cemre düşmesi:Toprağı, insanın vücudu olarak tevil edebiliriz.İnsan vücuduna cemre düşmesi ,bu vücudun mahiyetinin açığa çıkması ile olur.Resulü Ekrem efendimiz bir hadisi şeriflerinde;  Nefsini (kendini) bilen rabbini bilir.”demektedir.Kişinin kendisini  ancak bir kamil mürşidin  vereceği telkin ile bilebilir.Kitap ve benzeri şeyleri okumakla insan kendisini öğrenemez.     Cenabı Hak ,yüce kitabında isra suresi 14.ayetinde “oku nefsin kitabını ,sana hesap görücü olarak yeter”Bu kitap kişinin kendisidir,kendisini okuması ile Hakkı tanır.Bu okuma insana fayda verir. Yine,Cenabı Hak yüce kitabında alak suresinin hemen birinci ayetinde,  “Yaratan rabbinin adıyla oku! İkinci ayette ise,O insanı bir embriyodan/Kan pıhtısından/alakadan yaratmıştır.” Hz İsa,insanın iki doğuşu olduğunu belirtir.Birincisi anasından doğması diğeri ise kendinden doğmasıdır.İkinci doğuşu yapmayan melekutun sırrını bilemez ve buraya dahil olamaz, demektedir.İşte insanın alakadan yaratılması budur. Önce, annesi ve  babası birbirlerine ilgi ve alaka gösterirler ve çocuk bu aleme doğar,ikincisi ise kişinin kendisine alaka göstermesidir.Ben kimim,bu  aleme nereden geldim, niçin geldim nereye gideceğim, Beni bu aleme getiren Rabbim nasıl bir varlıktır?görünür mü?gibi soruları sorması ile arayıcı konumuna girmesidir.Bu arama onu zamanın kamili olan velayet  irşatçısı ile buluşmasını sağlar. O’ndan alacağı telkin ile alak suresinin birinci ayeti olan oku,yani  kendini  oku ayetine mazhar olur. Bu okuma ile kişi, Şirkten kurtulmuş olur ve  Rabbini öğrenmiş ve görmüş olur. Her alemde Rabbi ile beraber olur ve yaratılışın yüce gayesine ulaşır. Kişinin ikinci doğuşu budur. Şirkten kurtulamayan,kendisini ayrı ve Allah’ı ayrı bilir.Lokman suresi 13.ayetinde Cenabı Hak buyurur; “Lokmanın oğluna öğüdünü an,O şöyle öğüt veriyordu, “Ey oğlum,kesinlikle Allah’a ortak koşma çünkü ortak koşmak çok büyük zulümdür.” Kuran  bir çok yerinde şirkten söz eder ve bunu Allah’a karşı yapılan büyük zulüm olarak görür. Şirkin zıttı nedir? Yani ne yapalım da şirk işlemeyelim? Bunun cevabı Allah’ın bilinmesi ve O’nun tevhit edilmesi şeklinde olur.

 Cenabı Hak ; Zariyat suresi 56.ayetinde “ben insanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler için yarattım” demektedir.İbni  Abbas Hz.leri bu ayette geçen ibadet kelimesini ,Allah’ı bilmek ve O’nu tevhit etmek şeklinde yorumlamaktadır.

Bir kimse zamanın velayet irşatçısı ile buluşur ve O’ndan Allah’ı tevhit edici ayetleri öğrenir ve  bunu müşahede haline dönüştürürse bu eşyanın ve kendisinin hakikati ortaya çıkmış olur.Kendisinde ve cümle eşyada rabbini görür ve bu alemin O’nun zuhuru olduğunu anlar dolayısıyla şirk işlemekten kurtulmuş olur.

İşte kişinin vücut şirkinden kurtulması  O’nun vücuduna cemrenin düşmesi şeklinde açıklanabilir   vesselam….

En iyisini Allah bilir.                                                       

20/05/2012                                                                                                                      MEHMET NACİ GÜNEY

SALİHLİ

DERVİŞLİĞİN MANASI

Olmaması gereken özellikler

                                         

Dünya ehli olmamak                   

Emanete ihanet etmemek                  

Riya ehli olmamak            

Vehim duygusuna kapılmamak

İncinmemek incitmemek

Şirk ehli olmamak                    

                                         

                       Olması gereken özellikler 

       

Dert ehli olmak

Ehli hak olmak

Rıza ehli olmak

Vicdan sahibi olmak

İhlas sahibi olmak

Şükredici olmak                                                     

                                                                                                            

























                                                                     - 1-



                         BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Dervişlik lügat anlamı ile alçak gönüllük, kanaatkarlık  ve fakirlik olarak ifade edilir.

Dervişlik kelimesi geçmişten günümüze kadar kullanılmış, halk arasında itibarlı bir yer tutmuştur.Günümüzde dervişlik, istismar edilerek saptırılmış,gerçek anlamı dışında kullanılmıştır.

                   <Yunus bu  halk   içinde eksiklidür  Hak bilür.

                      Divane olmuş çağırır dervişlik bühtan bana> 

Beytinde olduğu gibi büyük hak  aşığı,derviş Yunus Emre, dervişlik kelimesini kullanmış,dervişliğin yüksek anlamından ve değerinden söz etmiştir.Kendisinin eksik,noksan olduğunu belirtmiştir.Yunus gibi nice veliler,Hak erenleri  dervişliği baş tacı yapmışlar ve onu bir değer olarakbize ulaştırmışlardır.

Günümüzde dervişlik bazı kesim ve cemaatler tarafından bir taç bir hırka yani sarık ve şalvar olarak tanımlanmış halktan kopuk bir yaşayış  münzevi bir hayat olarak lanse edilmiştir. Bu konuyu yine Yunus Emre Hz’leri şöyle dile getiriyor.

          “Dervişlik olsa idi taç ile hırka,

            Biz dahi alır idik otuza kırka.”

 Büyük hak aşığı Niyazi Mısri hazretleri;

                 <Derviş olan aşık gerek hem  yolunda sadık gerek

                   Bağrı onun yanık gerek can gözleri açık gerek>

Beyitlerinde ; Dervişliğin gereklerini ortaya koymuş,aşıklık,sadıklık,yanıklık ve uyanıklık ,dervişliğin ana öğeleri olduğunu belirtmiştir.

Cenabı   Hak Maide 54 ayetinde buyurur ki <Ey iman edenler! sizden kim dininden dönerse bilsin ki Allah oların yerine kendisini seven,müminlere karşı yumuşak, son derece alçak gönüllü,inkarcılara karşı da son derece gururlu,Allah yolunda cihat eden ve hiçbir kınayıcının kınamasından korkmayan bir topluluk getirecektir.Bu Allah’ın dilediğine verdiği bir  lütuftur.>Burada Cenabı Hak kendisini seven ve kendisinin de bunları sevdiğini, hak aşıklarından bahsediyor.İşte bu aşıklık dervişliktir ve görüntüsü melamet neşesi ve zevkidir.Derviş olarak anılan İslam büyüklerinin aynı zamanda melamet neşesinde olduklarını görüyoruz.  Yunus Emre gibi , Seyyid Nesimi’ninde melamet neşesinde olduğunu aşağıdaki beyittegörebiliriz.                                                     

                <Ben melamet hırkasını kendim giydim eynime

                  Ar namus şişesini taşa çaldım kime ne>

Gerek Türkistan gerek Anadolu’da gerekse rumelide ortaya çıkan Melami büyükleri hep derviş olarakgösterilmiştir.

Melamilik Maide-54’de işaret edildiği gibi mesleki resuldür.Buna mesleki melamiyye denir.

Melami: Maide-54’deki ayette levm kökünden gelen kınayanın kınamasına aldırmayan kimsedir.Bu zümrenin sahip olduğu ilim,irfaniyet ve neşeyi anlayamayan bazı gurup ve cemaatler, Melami zümrelerine çok zarar vermişlerdir.Kimilerini asmışlar,kimilerini kesmişler,kimilerini de beyitleriyle zikrettiğimiz seyyid Nesim’i gibi derisini yüzmüşlerdir.Selçuklu’lar ve Osmanlı’larda dervişlik ön plana çıkmış bu zümreye <Alperen’lik> ünvanı verilmiştir.Hem Allah yolunda savaşan hem de bilge kişilerdir. Fetih edilecek bölgelere girilmeden önce bu yerlere alperenler gönderilmiş,önce gönüller feth edilip, sonra bu topraklara girilmiştir.Rivayet edilir ki Romanya Osmanlı’ya teslim olduğunda vergi vereceğini, karşılığında topraklarına dervişlerin girmemesi şartını koşmuştur.Günümüzde de dervişlik ve Melamilik aynı anlamda kullanılmaktadır. Melami olan bir kişiye sende mi derviş oldun denilmektedir.Bazı devirlerde dervişlik ve Melamilik ilmi, tasavvuf ilmi olarak isimlendirilmiş, sahiplerine mutasavvıf  denilmiştirBunlara asrı saadette (peygamber efendimizin zamanı) ashabı suffa denmiştir.                                              -2-

                                                                

 

Suffa=ilk safta bulunanlar anlamına da gelmektedir.                                                                                                   Temiz ve saf arkadaş anlamına gelen bu zümre hazır kıta olarak hem Allah yolunda savaşmışlar hem de irşad görevinde bulunmuşlardır. Buradan hareket ederek adı ister mutasavvıf, ister derviş olsun her ikisinin de özünün Melamilik olduğu, ilim,irfaniyet ve

neşelerinden  anlaşılmaktadır.Çünkü Melamilik her devirde ,dervişler tarafından ulaşılması gereken bir menzil olarak görülmüştür.

Melami demek fenafillah (Allah’da yok olma) olan ve Muhmmed(S.A.V) efendimizin ahlakıile ahlaklanan demektir. Onların yaşayışları hep Muhmmedi ahlak ve neşesiyle olmuştur.Bir an dahi bu görüşten ayrılmamışlardır.Hatta demişlerdir ki biz bir an dahi olsa Hz.Muhammed (S.A.V) efendimizden ayrı kalsak kendimizi mürtet(kovulmuş) sayarız.Muhyiddin Arabi Hz.’leri Fütuhat-ı Mekkiye adlı eserinde Melamileri tarif ederken şöyle der!Melamiler , bunlara melametçiler de denir.Bu ad dahi lügat yönünden bunlar için zayıf bir kelime olur.Bu gibi kişiler, Allah yolunun efendileri ve önderleridir .Bütün alemin tek efendisibunların arasındadır. İşte o büyük efendi’de Resulallah Muhammed(s:a:v) efedimizdir ve hala oradadır.Bunlar Hak Teala’nın emir ve   yasaklarını bu alemde yerleştirdiler,kuvvetlendirdiler. Sebeplerini yerinde açıkladılar. Yaramayanlarında nedenlerini anlattılar.Dünya evine yarayacak ihtiyaçları dünyaya bıraktılar,ahiret gününün ihtiyaçlarını da ahirete bıraktılar.Eşyaya Allah’ın baktığı görüşle baktılar.Gerçekleri birbirine karıştırmadılar.Melamiler peygamber(SAV) efendimizin övgüsüne sebep olmuşlar ve ehli-beyt yani evladı Resul olarak adlandırılmışlardır.Nebilik sistemi sona erdiğinden  irşat(bilgilendirme) görevi

velilik zümresine geçmiş ve halen bu zümre tarafından yapılmaktadır.

Hadis-i şerifte: Alimler benim varislerimdir buyurulmuştur.Ayrıca Selman  ehl-i Beytimdendir.Denmiştir.Zamanın sahibi, evlad-ı resul Muhammet Nur Hz.’leri risaleti nübüvvet sona ermiş fakat risaleti teşri-a devam etmektedir demiştir.Melamiler evladı resul,manevi ehli-beyt olmuşlar ve irşadı devam ettirmişlerdir.

Bundan sonrada devam edeceklerdir.Bunlar irşatlarını Kur’an ilmiyle yani ilmi ledun adı verilen ilmi hikmet veya ilmi tevhid denilen ilimle gerçekleştirirler.Allah bir ayetinde(zariyat56) insi ve cinni ancak kendisine  ibadet etmeleri için yarattığını belirtmektedir.İbn-i Abbas (RA) ibadeti, Allah’ı bilmek ve tevhid etmek(birlemek) olarak yorumlamıştır.Bazı büyükler Allahı bulmak kolay fakat bulduranı bulmak zordur demişlerdir.Bu zümre, kişiye, kendisini ve rabbisini bildirir.Hadisi-şerifte nefsini(kendisini)bilen Rabbini bilir,denmiştir.Bunun öğretisi   ise meslek-i resul-ü melamiyye ile olur.

Allah bizleri Melami zümresiyle buluştursun Resul-ü Ekrem(SAV) Efendimizin ahlakı

ile ahlaklandırsın ve ondan ayırmasın.       Amin.

Selam evvela Fahr-i Kainat Resul-ü Ekrem(SAV)  Efendimize ve onun evlatları üzerine olsun.

 Dervişliğin manasına gelince:Bunu iki kısma ayırarak olmaması gereken özellikler

ve olması gereken özellikler olarak belirttim.Bunları yaparken, derviş kelimesinin her harfine bir anlam vermeye çalıştım.

                         OLMAMASI GEREKEN ÖZELLİKLER

1-DÜNYA EHLİ OLMAMAK: Dünya kelimesi Arifler tarafından yer yüzü olarak algılanmamış, bu kelime, gaflet, uyku ve en önemlisi kişiyi Allah’tan ayıran bütün değerler olarak gösterilmiştir.Kur’an insanları üç sınıfa ayırarak dünya ehli, ahiret ehli,Hak ehli demiştir.Dünya ehli sahiplerine akl-ı maaş adı verilir.Bunların bütün

                                                                   -3-

gayesi yaşadıkları zeminde maddi zenginlik elde etmek,makam ve rütbe peşinde koşmaktır.Ahirete inançları yoktur.Ahiretle ilginen kişilere ahmak gözü ile bakarlar,                                                                                                                                                      bunlar büyük kayıp içindedirler ve Hak’tan perdelidirler.

Bir ayet-i kerimede (duhan38-39) biz yerleri ve gökleri, ikisinin

arasındakileri eğlenmek için yaratmadık.Hakk’ı göstermek için yarattık .

Ahiret ehli sahiplerine, Akl’ı maad adı verilir. Bunların düşüncesinde ahiret öne çıktığından bütün işlerini ahirete göre yaparlar.Emir ve yasaklara uyarlar, haram ve helale dikkat ederler.Düşünceleri ve varmak istedikleri hedef cennettir ve cennet nimetleridir.Ancak gizli şirk(Allah’a ortak koşma) içindedirler. Bu zümrede Hak’tan perdelidir çünkü zan ehlidir.   Necm-28 ve yunus-36 ayetlerinde cenab-ı hak : zan, hak’tan  bir şey ifade etmez.Demektedir.Yani,zan ehli daima yanılgıda olup hiçbir zaman,gerçek varlık olan Cenab-ı Hak’tan doğru bir bilgi veren değildir.

Hak ehli ise Akl-ı küldür. Emir ve yasaklara uyarlar, haram ve helale dikkat ederler,

Hayır ve yardımda bulunurlar. Onlar daima Allah ile olurlar ve eşyaya Allah’ın baktığı

gibi bakarlar. Zikr-i daim sahibidirler. Kalpler ancak Allah’ın zikri ile tatmin olur.(Rad-28) İşte bir kişinin dünya ehli olmaması gaflet(uyku) içinde olmamasıdır. Kendisini Hak’tan ayıracak ne varsa bütün bunlara sırt çevirmesidir,yüzünü Hakk’a dönmesidir.

Siz yüzünüzü nereye dönerseniz dönün Allah’ın yüzü oradadır.Bakara-115

Siz nerede olursanız olun Allah sizinle beraberdir.Hadid-4

2-EMANETE İHANET ETMEMEK:Zahir(açık) ve batın(iç) olmak üzere iki anlamda

açıklanabilir.

Zahir(açık) anlamı:Kişiye bırakılan, sonradan alınmak üzere, geçici kalan, mal, ziynet,

altın, vs. gibi değerleri sahiplenmemek, zamanı geldiğinde sahibine teslim etmektir.

Onlar emanetleri korur ve verdikleri  sözleri yerine getirirler.Müminun-8

Batın(iç) anlamı:Bu da iki şekilde yorumlanabilir.

Birinci yorum:Cenab-ı Hak ayeti kerimesinde Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara

sunduk onlar kabullenmekten çekindiler.İnsan çok cahil ve zalim olduğu halde onu

yüklendi.Ahzap-72 Burada belirtilen   emanet Allah’ın sabit yedi sıfatıdır.bunlar insanda tam olarak bulunur.Diğer yaratıklarda ise eksiktir..Yani insandan başka bütün eşya noksandır.Allah’ın bazı sıfatlarını taşırlar,hayat gibi.Allah’ın yedi sabit sıfatları:Hayat,ilim,irade kudret ,işitmek, görmek ve kelam’dır.İnsan mazhar-ı (alet) tamdır.Hakk’ın aynasıdır.Aynadaki görüntü aynanın kendisine ait Olmadığı gibi, insandaki görüntü ve tecelliler(oluşlar)’de kendisine ait değildir.

İnsan bu görüntülerin açığa çıktığı yerdir.Mazhar(alet)’dır, mazharın sahibi değildir.

Mazharı sahiplenmek emanete ihanettir.Pir Muhammed Nur Hz’leri:”Bu sıfatlar ve isimler tamamıyla Cenab-ı Hakk’ın özellikleridir.Bunların halkın özellikleri olmasını hakikat kabul etmediği gibi düşünen akıl dahi kabul etmez. Demektedir.

İnsan yaratılış yönünden cami’ül-esma (Allah’ın bütün isimlerinin toplandığı yer)’dir.

Kim ki bu sıfatları bilmedi cahil oldu.Kim ki bu sıfatlara sahip çıktı zalim oldu.

Bu sıfatları kendine mal eden şirk(ortaklık) işler.Şirk en büyük günahtır. Ayet:Lokman’ın oğluna öğüdünü an.O,şöyle öğüt veriyordu:”Ey! oğlum,kesinlikle Allah’a ortak koşma. Çünkü ortak koşmak çok büyük bir haksızlıktır.Lokman-13

Nisa48.Kuşkusuz Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz.Bunun dışında, dilediklerini bağışlar.Kim Allah’a ortak koşarsa büyük bir günah işlemiş olur.Nisa-116.Kuşkusuz ,Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz,bunun dışında,dilediği kimselerin hatalarını bağışlar.Kim Allah’a ortak koşarsa kuşkusuz o,uzak bir sapıklığa düşmüştür.Kişinin bu anlamda, emanete ihanet etmemesi için sıfatların sahibini bilmesi gerekiyor.Bu bilme,ancak ilmi tevhidle(Allah’ı birleyen ilim) ile olur.Bu ilmin sahibi ise ,İnsan-ı Kamildir.(olgun insan) o kişinin bulunup bu ilmin öğrenilmesi gerekir.

                                                                        -4-

Ayet:Kuşkusuz Allah size,emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hüküm

verdiğinizde adaletle hükmetmenizi emreder.Nisa-58                                                                                                                                                   2.yorum: Bu emanet hem ilim hem de ilmi yayacak olan kişinin belirlenmesidir.Eğer ilim, öğrenmek isteyen samimi olan kişiye verilmezse sahibine zulüm olur.Hak etmeyen kişiye verilirse ilme ihanet olur.

3-RİYA EHLİ OLMAMAK:İki yüzlülük göstermemektir.Açık anlamı ile kişi herkese

ve her kesime içten ve dürüst olarak yaklaşmalı ve davranmalıdır.

Düşünce ve misyonları farklı guruplara mavi boncuk dağıtmamalı,gittiği her guruba

ben sizdenim dememeli yani safını ve duruşunu belli etmelidir.Dervişler içersinde

bulunan bir kişide burada samimi olmalıdır.Kişi derviş olduğunun belli olmasını

istemeyebilir,bu farklı bir olaydır.Dervişler içinde derviş, dışarıda ise başka cemaatten(topluluk) gözükmemelidir.

Hak aşığı Mevlana’nın dediği gibi  <ya göründüğün gibi ol

                                                            ya da olduğun gibi görün>

Bazıları da gösteriş olsun diye ibadet ederler ,namaz kılarlar, bu da riya(iki yüzlülük)dır.

Ey!iman edenler,malını insanlara gösteriş için harcayıp, Allah’a ve ahiret gününe inanmayanlar gibi,sadakalarınızı başa kakarak ve kırıcı sözler söyleyerek boşa çıkarmayın böylelerin durumu,üzerinde az bir toprak bulunan,şiddetli bir yağmurla üzerindeki toprağı tamamen gidip,kupkuru bir taş haline gelen kaya gibidir.Onlar kazandıklarından hiçbir yarar Sağlayamazlar.Allah,inkar eden böylesi toplumları doğru yola iletmez.Bakara-264, Yazıklar olsun ,o namaz kılanlara,kıldıkları namazlarından habersiz olanlara,O gösteriş yapanlara,   İnsanlara en ufak yardımı dahi engelleyenlere!Maun-4-5-6-7,Çalım satmak,insanlara gösteriş yapmak ve onları Allah yolundan alıkoymak için yurtlarından çıkanlar gibi olmayın. Allah onların yaptıklarını her yönüyle bilmektedir.Enfal-47,  Onlar,mallarını gösteriş için harcarlar,Allah’a ve ahiret gününe inanmazlar. Şeytan kime yoldaş olursa,o,ne kötü bir yoldaştır.Nisa38

4-VEHİM DUYGUSUNA KAPILMAMAK:Lügat anlamı kuruntu, vesvesedir.

İnsanda beş zahiri(açık) duygu olduğu gibi beş’te batın(iç) duygu vardır.

Dış duyular:Görme, işitme, tatma, koklama, dokunma dır.

İç duyular:Akıl, hafıza, müdrike, vehim ve hayal’dir            

Vehim iç duyulardan olup olumsuz düşüncelerin ortaya çıkmasına neden olur.Ayrıca insanda manevi vücut dediğimiz beş aza bulunur.Bunlar hafa, ruh, nefs, kalp ve sırdır.

Kalp burada merkez olup bütün tecellilerin toplandığı yerdir.Kalp dönücü demektir.

Kalpte hangi tecelli galip olursa, kalp o tecelliye döner ve ona yüz verir.Kalbe gelen düşünceler dört türlüdür. Bunlar:

               1-Şeytani düşünceler.

               2-Nefsani düşünceler

               3-Meleki düşünceler

               4-Rahmani düşünceler

1-Şeytani düşünceler:Nefsi emmarenin düşüncesidir. Allah ve ahiret inancı yoktur.Her türlü olumsuz davranışların ortaya çıkmasını tetikler.Allah:”Defol oradan,sen kovuldun.” .”Yargı gününe dek lanetim senin üzerine olsun”dedi.İblis:Ey!Rabbim tekrar diriliş gününe kadar bana süre ver dedi.”Allah:İşte sen süre verilenlerdensin”.”O belli vaktin geleceği güne kadar “dedi.İblis:”Senin şanına and olsun ki onların hepsini azdıracağım”.Sad77-78-79-80-81-82-İblis:”Ey! Rabbim,benim yoldan çıkmama sebep olduğundan dolayı,and olsun ki,ben de yeryüzünde onlara kötülükleri güzel göstereceğim ve onların hepsinin yoldan çıkmasına sebep olacağım.”dedi.Hicr 39

2-Nefsani  düşünceler:Olumsuz düşüncelerdir.Ahlaki olmayan düşünceler olup,insanı

toplum içinde olumsuz ve yasal olmayan davranışlara sürükler .Hırsızlık,zina,vs.

                                                                   -5-

İşte vehim denilen bu duyu, nefsani ve şeytani düşüncelerin vücut bulmasına imkan verir.Hz.pir Muhammed Nur, vehim hayal ile birleşirse cin çıkar,cin oluşur.Akıl hayal ile birleşirsemelek doğar demektedir.Yani,kişi vehim duygusunun kontrolü altında olması halinde olumsuzlukların meydana gelmesi kaçınılmazdır.Meleki ve Rahmani düşünceler ise, insanı, iyi işler yapmaya ,Hak ile beraber olmaya çağırandüşüncelerdir.

Sonuç olarak;Bir salik vehimden uzak durarak olumsuz düşüncelere prim vermemelidir.

Meleki ve Rahmani düşüncelerle beraber olmaya gayret etmelidir.            

5-İNCİNMEMEK VE İNCİTMEMEK

Kişi insanlara karşı daima iyilikte bulunmalı,adaletli davranışları ile onların güvenlerini kazanmalıdır.Kendisine yapılabilecek kötülüğü engellemeye çalışmalı bunu yaparken yasal yolları kullanmalıdır.Kendisine yapılan kötülüğü unutmalı, iyiliği ise unutmamalıdır. Hiçbir zaman kin gütmemelidir.                                  

Mesleki Resul açısından yorumu ise şöyle yapılabilir.Derviş olan kişi farkında olmadan Mesleki Resule zarar verebilecek davranış içine girebilir.Bu tutum hatırlatıldığında incinmeyecek ve bu davranışı bir daha yapmamaya gayret edecektir.Çünkü yaptığı olumsuz davranışlar ile Mesleki Resul zarar görür ve zamanın kamilini üzer,incitir. Ahzap -57 Kuşkusuz  Allah’ı ve peygamberini üzenleri Allah dünyada da ahirette de aşağılayacaktır.

Hz pir bir sözünde  taş  atan  kabulüm, taş attıran kabulüm değil demiştir 

6-ŞİRK EHLİ OLMAMAK;

Resulü Ekrem (SAV) efendimiz bir hadisi şeriflerinde;

            <Ben ümmetimin açık şirkinden korkmam

              Gizli şirkinden korkarım.> buyurmuştur..

Şirk kelime anlamı ile,ortaklık, ortak koşmadır.Bu hadisten anlaşılıyor  ki şirk iki türlüdür.

1-Açık şirk:Allah’ı bırakıp onun yerine açık olarak puta tapmaktır.Hz.Adem’den bu tarafa bazı toplumlar putlara tapmışlardır. Onlar bu davranışları ile müşrikler olarak

adlandırılmışlardır.Hemen her peygamber bu müşriklerle mücadele etmişlerdir.Ayetler:Sizi bir candan yaratan ve onunla mutlu olması için eşini de aynı candan var eden,O’dur.Eşiyle birleşince, hafif bir hamilelik geçirip süresini tamamladı.Hamileliği ağırlaşınca ikisi birlikte “Eğer bize kusursuz bir çocuk verirsen,elbette sana şükredenlerden olacağız.”diye rablerine yalvardılar. Allah onlara kusursuz bir çocuk verince,Allah’ın verdiği şeylerde O’na ortak koştular.Allah onların koştukları ortaklardan beridir.Hiçbir şey yaratmayan ve yaratılmış olanları Allah’a ortak mı koşuyorlar?Onlar,ne ortak koşanlara yardım edebilirler, ne de kendilerine yardımları dokunur.Eğer o putları size doğru yolu göstermeye çağırsanız,çağrınıza uymazlar.Onları çağırmanız ya da çağırmamanız sizin açınızdan birdir.Allah’tan başka çağırdıklarınız da sizin gibi kullardır.Eğer onların tanrı olduğu iddianızda samimi iseniz,haydi onlara seslenin de size cevap versinler.Araf-189-190-191-192-193-194-195- islâm dinini seçen ve kelimeyi şehadet getiren kişi açık şirk işlemekten kurtulur.Burada tevhid dediğimiz bir tek Allah’a iman vardır.Allah kendisine ortaklık koşulmasını istemez.

 Ayetler:Kuşkusuz Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz.Bunun dışında dilediklerini bağışlar.Kim Allah’a ortak koşarsa büyük bir günah işlemiş olur.Nisa-48.Kuşkusuz Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz.Bunun dışında,dilediği kimselerin hatalarını bağışlar.Kim Allah’a ortak koşarsa kuşkusuz o,uzak bir sapıklığa düşmüştür .Nisa116. .

2-Gizli şirk: Bilmeden Allah’a ortak koşmadır.Allah yüce kitabında Saffat-96 ayetinde

<Sizide,yaptığınız işleri  de  Allah yaratmıştır.>demektedir.

                                                                 -6-

Demek ki Allah bizi yarattığı gibi işlerimizi  de   yaratmıştır.O halde yaptığımız işlerde Allah’a ortak koşmamamız gerekir.Lokman-13 ayetinde şöyle denilir.Lokmanın öğüdünü an,O şöyle öğüt veriyordu.<Ey oğul kesinlikle Allah’a ortak koşma,çünkü ortak koşma en büyük haksızlıktır.>

Her an bir iş ve faaliyette olduğumuza göre Allah’a ortak koşmamak nasıl olacaktır.

Bu gizli şirkten kurtulmanın yegane yolu tevhid(birleme) ilminin öğrenilmesi gerekir.

Bu ilim kur’an da  ilmi ledün olarak geçer.Ayet:Orada katımızdan kendisine rahmet verdiğimiz ve yine katımızdan kendisine ilim öğrettiğimiz kullarımızdan birini buldular.

Kehf-65 Her ilmin  bir   öğretmeni olduğu gibi bu  ilmin öğretmenine de mürşidi kamil denir.Bunun okuluna da irfan okulu denir.Bu okula gidip mürşidi kamilden bu ilim tahsil edildiğinde gizli şirk ortadan kalkar. Mürşidi KamilinKur’an da ki delili olan ayet Kehf-66 dır.Ayet:Musa ona “sana öğretilen yol gösterici ilimden bana öğretmen için seninle arkadaş olabilir miyim”dedi.

                                               OLMASI  GEREKEN  ÖZELLİKLER

1-DERT EHLİ OLMAK

Buradaki dert dünya yaşantısında karşımıza çıkan olumsuzluklar ve zorluklar değildir.Kimi insanın çocuğu yoktur, çocuk ister, malı yoktur, mal, mülk ister.Böyle dertler kastedilmemektedir.Bu dert Allah derdidir.Allah’ı bilme ve ona kavuşma derdidir..

Maide-35. ci ayetinde Cenabı Allah;Ey inananlar,Allah’tan korkun o’na yakın olma, kavuşma yollarını arayın ve  o yolda çok uğraşın ki kurtuluşa eresiniz.Bu ayete vesile ayeti denir.İşte insanın derdi  bu olmalıdır.Bunun için de çok uğraş vermelidir.Bazı büyükler, öyle bir dert sahibi ol ki sana derman olsun.Büyük Hak aşığı Niyazi Mısri Hz’leri bir beyitinde

         <Derman arardım derdime derdim bana derman imiş

           Burhan arardım aslıma aslım  bana burhan imiş.>   demektedir.

Kişi bu derde sahip olduktan sonra, bu derde derman olacak doktoru araması gerekir.

Bazı büyüklerimiz Allah’ı bulmak kolay, bulduranı bulmak zordur demişlerdir.   

Onun için her mürşit(yol gösteren),gerçek mürşit değildir.Gerçeğini aramak gerekir.

Nakıs(noksan) mürşitler kişiye fazla ibadet ve tesbihat(Allah’ın bazı isimlerinin anılması)verirler.Bunlar kişiyi Allah’a ulaştırmaz. Gerçek mürşitlerin yolu ise kolaydır.

Büyük Hak aşıklarından ve Türk ulu’larından Bahaeddin Nakşibent Hz’lerine sormuşlar?Nakıs mürşit ile gerçek mürşit arasındaki fark nedir? Nakşibent Hz’leri cevaben <Noksan mürşit kişiyi kendine bağlar. Kamil mürşit ise kişiyi Allah’a bağlar>

demiştir.Günümüzde bazı cemaatlarda bunları görmekteyiz.Noksan mürşit kendisine gelen kişiye fazladan ibadetler yüklediği gibi fotoğrafını vererek rabıta(ilgi) yapmasını ister.Bu ilgi ile Allah’a ulaşacağını söyler. Bu ise ruhbanlıktır.Ruhbanlık kişi ile Allah arasına girilmesidir.Dinimiz de ise ruhbanlık yoktur. İsevilikte vardır. Papazlar bu sınıfı oluştururlar.

Ayet:Sonra onların ardından da peygamberimizi gönderdik.Meryem oğlu İsa’yı da onların artlarından gönderdik ve ona incili verdik.O’na uyanların kalplerine şefkat ve acıma duyguları verdik.Ruhbanlığı ise kendileri uydurdular.Biz onu kendilerine yazmamıştık.Ancak onlar Allah’ın rızasını kazanmak arzusuyla bunu yaptılar,ama buna gereği gibi de riayet etmediler Onlardan da inanlara ödüllerini verdik.Onların çoğu yoldan çıkmışlardır.Hadid-27.     

Mısri Hz’leri bir beytinde şöyle der.

   <Her mürşide dil(gönül) verme kim yolunu sarpa uğratır.

     Kamil olan mürşitlerin yolu gayet asan(kolay) imiş.>



                                                       -7-

Kamil mürşit kişiyi Allah ile buluşturarak  onu yaratılışın yüce gayesine ulaştırır.Yaratılışın yüce gayesi, Muhammedi kulluktur.Bu ise Rabbisini mevcutta görmektir.

Hz. Mevlana bir sözünde ibadet, aşk ve dert anlamlarını karşılaştırırken bunların daha iyi anlaşılmasını sağlar.<Yer yüzündeki bütün  abidlerin ibadetleri.terazinin bir kefesine,bir aşıkın aşkı diğer kefesine konsa, aşıkın aşkı ağır gelir.Bütün aşıkların aşkı bir kefeye, bir dertlinin derdi diğer kefeye konsa  bu dert daha ağır gelir.Bütün dert ehlinin dertleri bir kefeye Rahmani cezbeye(etkiye) tutulmuş bir kişinin cezbesi diğer kefeye konsa, cezbe daha ağır gelir.> demiştir.Burada sözü edilen cezbe, sarhoşluk hali ile ifade edilmek istenen müşahede(görme)dir.Allah’ı görme, Rububiyetini görmedir.Demek ki müşahede en makbul ibadettir.Ayet:Doğu da batı da Allah’ındır.Nereye yönünüzü çevirirseniz,Allah o yöndedir. Allah her şeyi kuşatmıştır ve her şeyi bilmektedir.Bakara-115.

2-EHLİ HAK OLMAK

Vuslat(Allah’a kavuşma) derdinde olan kişi arayıcıdır.Ne aradığını bilir.Bir Hadisi Kutside:Cenab-ı Allah <Beni bilen arar,arayana bulunurum, bulunduğum kişiyi kendime aşık ederim.Kimi kendime aşık ettiysem onu katlederim.Kimi katlettiysem onun diyeti ben olurum, onunla benim  aramda fark kalmaz demektedir> Kim ki Cenabı Hak’kı bulur o Hak ehli olur.Önceki beyitlerde de belirtildiği gibi Allah’ı bulmak kolay fakat bulduranı bulmak zordur.Ancak kamil bir mürşit ile bu gerçekleşir.Ali-imran 31 ayette :De ki eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki,Allah’da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.Allah çok afedici ve çok merhametlidir.Burada Cenabı-Hak, kişiden Muhammedi olmayı ve Muhammedi bir kulluk istemektedir.Bu ifade de bana tabi olun denmekle Resulallah(sav) ve onun varisleri kastedilmektedir. Bir hadisi-şerifte alimler benim varislerimdir buyurulmaktadır.Alimleri sevmek Allah’ı sevmekle eş tutulmuştur.Bu bağlamda Resullah(sav) efendimize ve onun varislerine tabi olmak Allah’ı sevmek ve ehli Hak olmaktır.Bir kişinin Allah’a kavuşmada 6(altı) merhalesi(bölüm) vardır.Bunlar; muhip(sevmek),mürid(aramak),salik( yolcu),talip(istemek),aşık ve vasıl’dır(kavuşma)

Muhip=Allah sohbetini sever, Sohbete rastlarsa dinler fakat sohbeti aramaz.

Mürid=Sohbeti dinler ve arar.Arayıcıdır.

Salik=Allah’a vuslat için yola girer.Kamil bir insana teslim olur.Zikr-i daim ehlidir.

Talip=Vuslat’ı isteyendir.Ef’al salikidir.Müşahede ehlidir.

Aşık=Salikin aşk mertebesine ulaşmasıdır.Sıfat salik’idir. Müşahede ehlidir.

Vasıl=Kavuşma zamanıdır.Salik’in nisbet varlıklarından soyunduğu tam yokluk halidir.

Zat salikidir Müşahede ehlidir..Ehli Hak olmak salik’le başlar.Zikr-i daimi elde eden Hak ile beraberdir.Nereye dönse,nereye baksa hep Hak der.Muhammed Nur Hz’leri Hak ehline muhip durumunda olan kişiyi de dahil etmiştir.

3-RIZA EHLİ OLMAK= Hoşnutluk durumudur.Doğru duruştur.

Rıza’yı avamın(Hakk’ı bilmeyen halk) rızası ve havasın(seçkinlerin) rızası olmak üzere iki kısımda inceleyebiliriz.

Avamın hoşnutluğu=İslam dininden ve Hz Peygamberden razı olur.Allah’ın ve peygamberin  hoşnutluğunu kazanmak ister. Allah’ın emir ve yasaklarına uyarak  Allah’ın kendisinden razı olmasını ister.Cennete girmeyi ve cennet nimetlerini ister.

Seçkinlerin hoşnutluğu=Allah’ın rububiyet’inden razı olmaktır.Rab mevcudata yönelik tasarruftur.Söz gelişi kulun  malını yitirmesi veya bir yakınını kaybetmesinden dolayı bir sıkıntıya düşmez.Her fiilin(işin) failinin(işleyenin)Hak olduğunu bilir, Yani, Rububiyetin müşahedesi ile ilgili bir sıkıntı oluşmaz.İnsanda, üzülme ve sevinme gibi hisler bulunduğundan, bu hislerin galip olduğu anlar olacaktır.Kişi bu anlarda dahi 

                                                                 -8-

Rabbini görmeye gayret edecektir.Yakup (AS), oğluYusuf(AS) kaybettiğinde ağlamaktan gözlerine perde inmiştir. Yusuf(AS)’mı gelene geçene sorduğundan, bu hali diğer oğulları tarafından uygun görülmemiş, kendisinin bir peygamber olduğu hatırlatıldığında ise, ben Yusuf’umu kime sorduğumu biliyorum diye cevap vermiştir. Şu da var ki şeri’ata ve ahkama(genel hükümler) aykırı bir olay varsa,o olay Hak namına çirkin görülür ve red edilir.

Bu rızanın neticesi,Hakk’ın kulunu emrettiği yerde bulması, yasakladığı yerde bulmamasıdır.Kul,her işte ve yasakta Rabbine itaat eder,bu durum Rabbisini hoşnut eden kulluktur.

Fecr-27-28.ayetlerinde <Ey mutmain olan nefs dön Rabbine, Rabbin senden razı sen Rabbından razı,gir cennetime,gir abidlerimin arasına.>demektedir.

Böylece kul,Hak’tan hoşnut olma makamına yerleşir.İşte muhabbet ehline ayrılmış cennet makamı budur.Onlar sevgilerinde dürüst kişilerdir.

Konuyu bir olay ile daha anlaşılır duruma getirelim.Bir duvara çarparak yüzünü yaraladığının farkına varamayan Rabia’tül Adeviye Hz’lerine sorulduğunda şöyle cevap vermiştir.<Belayı gönderene olan sevgim,gönderdiği beladan beni habersiz yapmıştır.>

Rıza;kaderin,kudret sahibinin açığa çıkardığı elemi idrak etmek yerine, kudret sahibini görmekle lezzetlenmektir

4-VİCDAN SAHİBİ OLMAK=Lügat anlamı;insanın içindeki iyiyi, kötüden ayırabilen, iyilik yapmaktan lezzet duyan manevi histir.İnanç,şuur ve batın(iç) ile Hakk’ı tanımaktır.

Vicdanın ayrıca din anlamı da vardır.

Çoğu zaman vicdan, insaf ile karıştırılır.İnsaf;Merhamet ve adalet dairesinde hareket etmektir.Hakikatı kabul ve itiraftır.İlmi tevhid(ilmi hikmet) dediğimiz Kur’anda,ilmi ledun olarak belirtilen ilim yanında vicdan;Tecelliyi(açığa çıkanı) gayri görmemektir. Yaratılmış her ne var ise Allah’dan ayrı görmemek,ayniyet izafe etmektir.

.Yani tecellide Faili(işleyeni),Mevsufu(sıfatlananı),Mevcudu(vücut sahibi) gören ve bilendir.Olaylara bakışı   ve yorumu Muhammedi görüşüyle olması,Nur’u Muhammed mazharı(görünen yer) olup Meslek’i Resulun irşadı ile aydınlığa çıkmasıdır.Niyazi- Mısri Hz’leri bir beytinde şöyle der!

<Arifin mutlak kelamın tutmaya irfan gerek

                         Sırrı  muğlaktır gönülde zevk ile vicdan gerek.>

Arif olan vicdan sahibidir.Bu yüzden arifi ancak arif anlar.Muhammed Nur Hz’leri vicdan ancak Tevhid ehlinde bulunur demişlerdir.

5-İHLAS SAHİBİ OLMAK=Lügat anlamı; içten ,samimi,riyasız ve katkısız olmaktır.

İhlas:Avam’ın(halk) ve havas’ın(seçkinlerin) ihlası olmak üzere iki kısımda incelenir.

Avamın ihlası:Allah rızasını gaye edinmek,insanlara gösterişten uzak olmak,ibadetlerini o,Allah’ı, görmese de, Allah’ın kendisini gördüğü düşüncesiyle yapmasıdır.Allah’ı teala bir Ayetinde şöyle buyurmuştur,<Dikkat ediniz din sadece Allah içindir.>gösteriş,makam, ve saygınlık kazanmak için,insanlar katında güzel görünme isteği gibi her türlü art niyetten arınmış olmaktır.

Seçkinlerin ihlası:Amelden(işler) ameli görmeyi çıkarmaktır.İşlerini,katkısız yapmak,Allah  fail(işleyen) olduğundan,işleri kendine nispet etmemektir.Hz.peygamber(sav) efendimiz bir hadislerinde,Hz.Ebazer’e(RA) şöyle seslenir.Ya! Ebazer:<Gemini yenile,dalgalar çok çetin,Azığını tam al,menzile ulaştırsin,Yükünü hafif tut, yol çok uzun,Amelini ihlas üzere yap,gözcüler çok keskin.>

Ebazer;Hz peygamber(sav)efendimizin bu sözlerle,kendisine ,dört ilmi açtığını belirtmiştir.Bu ilimler,ilmi şeriat, ilmi tarikat, ilmi hakikat, ilmi marifet’tir.

                                                                  -9-

İlmi şeriat;Kur’anda belirtildiği gibi Cenab-ı Hakk’ ın yapılmasını istediği,yapılmamasını emrettiği ilimdir.

Tarikat ilmi=Ahlaka dair tüm bilgilerdir.Zikr-i daim kapısıdır.Günümüzdeki tarikatlarla bir ilgisi yoktur.

Hakikat ilmi=Allah’ın sıfatları ve zat’ını bilgilendiren ilimdir.

Marifet ilmi=Allah’ın isimlerini bilgilendiren ilimdir.Her şeyi, yerli,yerinde görmekdir. İhlas ancak, batın(iç) ilimlerin öğrenilmesiyle elde edilir.Tarikat,hakikat, marifet ilimleri batın ilimlerdirYine Hz.Peygamber(SAV) efendimiz hadislerinde:Bütün insanlar helaktadır,Alimler müstesna.Alimler de helaktadadır,ilmi ile amel eden alimler müstesna. İlmi ile amel eden alimler de helaktadır.Muhlisler müstesna. Muhlis:İşlerini ihlas üzere yani katkısız, şirksiz yapan kişidir..Sonuç olarak işlerin ihlas üzere olması için şirk’ten arınılmış olunması gerekir.

6-ŞÜKREDİCİ OLMAK=Lügat anlamı övgüdür.Şükür nimeti vereni övmek demektir.Buövgüde kişi,üzerindeki nimeti bildiğini gösterecek şekilde onu över ve kalbi ile nimetlerin ona ait olduğunu itiraf eder.Nimetler maddi de olabilir manevide.

Bazı büyükler;Şükür, nimetleri bilmenin adıdır, demişlerdir.Bu bilgi nimet vereni bilmenin yoludur.Şükür,başka bir ifadeyle;başarıya ulaşma,hideyete(doğruluk) erme nimetine karşı yapılan davranıştır.Bu ifadeler genel şükrü belirtir.

Seçkinlerin şükrü ise=Kemal(olgun)mertebeye, makam-ı insan mertebesine ulaşma şükrüdür.

Bakara-152. ayette Cenab-ı Allah mealen şöyle der.<Anın beni ki, anayım sizi,şükredin bana,sakın nankörlük yapmayın.>İbadetle bu zikre uyunuz.Buradaki ibadet Allah’ı bilmek veAllah’ı tevhid etmektir.Vahdet-i vücut(tek varlık) zevki ile mevcutta, fani(yok)olarak,Hakk’ı zikretmek(yoklukla yapılan zikir)tir.Buna karşılık Cenab-ı Hakk’ın da, mevcutluğu ile kul’da var olmasıdır.Yakınlık nurlarını ve nimetlerini kulda açığa çıkarmasıdır. Bu hidayet nimetine şükür ediniz.Nimet ile nimeti verenden mahcup(perdeli)olarak uzak kalmayınız.Bu ise nankörlüktür,küfürdür.Hakk’ı örtmeyiniz hakk’a perdeli olmayınız. 

                                                      ÖZET   OLARAK                                            

Tekrar ederek,altını çizerek belirtelim ki:Dervişlik bazı kesim ve cemaatların anlayışlarında olduğu gibi, bir lokma bir hırka misali,halk’tan kopuk yaşayan uzlete(tenha) çekilmiş,çile çeken,zorluğu marifet bilen, suret,şekil düzen bir sistem değildir.

Dervişler halk içinde olmaya özen göstermişler,halkın giyindiği gibi giyinmiş ve onlar gibi yaşamışlardır.Ayrıca:dervişlik yani melamet neşesine sahip olduğunu iddia eden sahte Melamiler de vardır.Melamet zevkine sahibim anlayışı ile nefsinin isteklerine uyarlar.

.Onlar cami cemaatinin kıldığı namazla,tuttuğu oruçla alay ederler.Biz daim namazda ve oruçtayız gibi safsata(boş) sözlerle onları incitirler.Bu gibi zümreler zındık’lar olarak tanımlanır.Gerçek Melamiler daha önce anlatıldığı gibi zahir(açık) ve batın(iç) ibadetleri layıkı ile yerine getrirler.İmam-Gazali bir dörtlüğünde:

               <Kim ki Allah’ı tabiat ile bildi mülhit(ateist,maddeci) oldu.

                 Kim ki Allah’ı vücudu ile bildi kafir oldu.(Kendi ayrı, Allah’ı ayrı bilenler)

                 Kim ki Allah’ı nefsiyle bildi zındık oldu.(kendine, Allah’lık verenler)

     Kim ki Allah’ı Allah ile bildi muvahhid oldu.>(Allah’ı Makamlarla bilenler)

Allah’ı Allah ile bilenler ancak muvahhidlerdir, dervişlerdir.

Derviş Şem’i bir sözünde  <Hakk’a makbul olmak ister, halka menfur olmadan>  Halkın nefretini kazanmadan hakk’a makbul olmayı öğütlemektedir.Onlar yani gerçek

Melamiler;

                                                 -10-

halka ters düşmemeyi şiar edinmişlerdir.Onlar, sevgi, aşk pınarları olup Dini islamın hizmet erleri olmuşlardır.Onlar Allah aşkı ile dolu ,Hz. Peygamberin(SAV) meftunudurlar(tutkunu) onlar Resulü Ekrem(SAV) efendimizin ahlakı ile ahlaklanmışlar ve ondan bir an dahi ayrı kalmayı kendilerine azap bilmişlerdir. Hz.Mevlana bir dörtlüğünde şöyle der! 

                  <Dinle sözümü,sana derim özge eda’dır.

                    Derviş olana layık olan, aşkı Hüda’dır.

                    Aşıkın neyi var ise, Maşuk’a feda dır.

                    Sema safa, cana vefa,ruha gıdadır.>

Dervişe layık olan,Allah aşkı ve fenafillah (Allah’da yok olma) zevkidir.Yani yokluk zevkidir.Demektedir.

Yine Adile sultan adında bir dervişane der ki!

                   <Adile uzatma sözünü ,

                      Derviş ede gör özünü,            

                     Ta göresin Hak yüzünü,

                      İncitme hiç dervişleri.>

Demek ki kişinin özü derviş müşahedesi(görmesi) Hak olmalıdır.Son dönemde yaşamış büyük Hak aşıklarından,Melamet büyüklerinden Hasan Fehmi Tezdoğan Hz’leri de şöylesöyler!     <Derviş olan Hakk’ı bulur dediler  ,

                           Gel gönül gel bizde derviş olalım,

                           Dervişlik yolunda kurban olalım,

                           Gel gönül gel bizde derviş olalım,

                           Gel gönül gel bizde hakk’ı bulalım,

                           Men raani fakat raal Hak imiş,

                           Muhammedi gören Hakk’ı görürmüş,

                           Dervişlikten maksat bu esrar imiş,

                           Gel gönül gel bizde derviş olalalım                             

  Gel gönül gel bizde Hakk’ı bulalım.>

Men raani fakat raal Hak, hadisi şeriftir. Anlamı <Beni gören,Hakk’ı görür.  

Demek ki dervişlik yüce makam olup,Hz Peygamberi(SAV) ve Hakk!ı gören bir anlayış ve keşiftir. İşte onlar meslek-i Resule uymuşlar,gerçek anlamda  Ehl-i sünnet vel-cemaat olmuşlardır.Hz.Peygamberin(SAV) hem zahiri(açık) hem de Batıni(iç) sünnetlerini yaşamışlar, kendilerinde Hak ve Hakikatı toplama açısından cemaat olmuşlardır.

                                                                                              En iyisini Allah bilir.



Biz de Allah’dan dileriz ki gönlümüz derviş, bilişimiz ve görüşümüz daim hep Hak olsun.Amin                                                                                                            



                                                                                              30-05-2007



                                                                            MEHMET NACİ GÜNEY

                                                                                    (ÖĞRETMEN)

                                                                               SALİHLİ/MANİSA