21 Aralık 2015 Pazartesi

Hz.MUHAMMED’İN (s.a.v) DOĞUMU/MEVLİDİ


        Cümle âlemleri aşkından yarattığı Hz. Muhammed’e (s.a.v) bizi ümmet yapan Allah’a hamdolsun. Hz. Muhammed’e ve her zaman mevcut olan evladı resule / ehli beyte selam olsun. Rabbim bizleri de onların zümresine dâhil etsin.    
        Hicri takvimin rebiul evvel ayının 12 sinde kutlanan mevlit kandili, isminden de açıkça anlaşıldığı gibi Hz. Muhammed’in bu yeryüzü âlemine unsur bedeni ile doğmasını ifade eder. Mevlit Arapça bir kelime olup Türkçe, doğum / doğuş demektir.
Peygamber Efendimizin babası Abdullah ve annesi Âmine validemizden beşer olarak unsur bedeniyle doğması, sıradan ve alâlâde bir doğum değildir. Çünkü bu doğumla beraber aleni olarak birçok harikulade (olağanüstü) hadiseler olmuştur. Ki o zaman İran’a bağlı bir yerleşim olan Mekke’de tahakkuk eden bu doğumla beraber, İran’da Mecusilerin (Ateşe tapanların) bin yıldır sönmeyen ateşi sönmüş, krallarının sarayı yıkılmıştır. Suriye’de Save nehrinin bin yıldır kuru olup su görmeyen yatağı sularla dolup taşarak akmıştır. Hz. Resulullah’ın doğumu esnasında doğuma yardımcı olan kadınlar da açıkça birçok harikuladeliklere (olağanüstü hadiselere) muhatap olmuşlardır. Resulullah efendimizin annesi Âmine validemiz ise, doğumla beraber “Biri doğuda, biri batıda, biri de Kâbe’nin damında olmak üzere üç bayrak dikildiğini gördüm” demiştir. Velhasıl, Hz. peygamber efendimizin doğumunda zahiren daha başka birçok olağanüstü hadiseler olmasına rağmen bunlar, ancak bazılarıdır.
        Hz. Muhammed’in (sav) doğumunun / mevlidinin leddun-i hikmet açısından ise önemi şöyledir: Hadisi şerifte; “Allah evvela benim nurumu yarattı.” Başka bir Hadiste ise “Âdem su ile toprak arasında iken ben nebi idim.” buyrulur. Bu ve benzer beyanlardan anlaşıldığı gibi Hz. Resulullah Efendimizin her bir varlıktan ve cümle âlemlerden önce yaratılmış olan “vücudu nur-u Muhammed” kimliği şahsiyeti vardır. Ve nur-u Muhammed Hz. Âdem’de ve cümle peygamberlerde hidayet davetçiliği olarak zahir olmuş. Tüm peygamberler nuru Muhammed mazhariyetiyle insanlara yol gösterip onları irşat etmişler. Ve her peygamber nur-u Muhammed’in, unsur yani beşeri bir bedenle bu yeryüzü âlemine doğup zahir olacağını ümmetlerine haber vermişlerdir.
        Bunu ifadeyle insanı kâmil zincirinin altın halkalarından olan Süleyman çelebi Hz. Mevlidi şerifinde;
Hak taalâ çün yarattı âdemi
Kıldı âdemle müzeyyen âlemi (âdemle bezeyip süsledi âlemi)
Âdeme kıldı ferişthler sücut (âdeme melekler secde etti)
Hem ona çok kıldı Lütfi ol ıssı cut (cömert olan Allah lütfetti)
Mustafa nur’un alnında kodu
Bil habibin nurudur bu nur dedi.
Kıldı ol nur anın ile nice ruzigar (devir, zaman)
Sonra Havva alnına nakletti bil
Durdu onda dahi nice ayu yıl (ay ve seneler)
Şit doğdu ona nakletti nur
Onun alnında tecelli kıldı nur
Erdi İbrahime İsmaile hem
Söz uzanır geri kalan der isem
İş bu resmile müselsel muttasıf (bu şekildeki silsile ile vasıflanmış olan)
Ta olunca Mustafa’ya muntakil (intikâl edince)
Geldi çün rahmetellil âlemin (âlemlerin rahmeti)
Vardı nur karar etti hemin
Tut kulak efsafına ey yâri din (kulak ver ey dinini seven)
Bilesin kimdir o fahrül mürselin. (bilesin iftihar edilen elçi Hz. Muhammed’in kim olduğunu) buyurmuştur.
        İşte mevlidi şerifteki bu beyanlardan da açıkça anlaşıldığı gibi, rebiul evvel ayının 12 sinde vukuu bulan doğum / mevlid nur-u Muhammed’in; unsur / beşeri bedeni ile buluşup, bu yeryüzü âlemini şereflendirmesini ifade eder. Ve bu doğum, İslam âleminde mevlit kandili olarak Müslümanlar tarafından çeşitli hidayete yönelik ibadetler ve etkinliklerle açıkça kutlanır.        İslam’ın ledduni hakikatine ulaşmış olan arifibillâh ve ehli kemâl ise, bu  kandili hem zahirine hem de batınına uygun olarak, nur-u Muhammed kulluğuna mazhariyet gayreti ile yaşayarak sadece bir gece değil, her zamanda ve her yerde kutlarlar.
        Cümle peygamberlerde zahir olup açığa çıkan nur-u Muhammed, “Âlimler peygamberlerin varisidir” Hadisi şerifindeki hikmet gereği, Resulullah Efendimizin unsur bedeniyle yeryüzünden ayrılmasıyla da, Resulullah’ın varisi olan âlim ve mürşidi kâmil’de devam etmiştir. Ki İmamı Azam, imamı Şafii, imamı Malik, İmamı Hanbel, İmamı Gazali, Muhiddini Arabî, Mevlana, Hacı Bektaşı Veli, Niyazi Mısri, Pir Seyyid Muhammed Nur vb. gibi peygamber varisi olan âlim ve ehli kemalin irşat ve tebliğinde Nur-u Muhammed açığa çıkarak insanlığı aydınlatmaya devam etmiş, günümüzde de devam etmektedir. Kıyamete kadar yeryüzünde hidayet davetçiliği olarak devam edecektir.
Her zaman da yeryüzü âleminde mevcut olan bu hidayet davetçisi veli ve âlimlerin irşat ve yol göstermeleriyle, İslam dininin zahir ve batın yönü kemâl bularak yeryüzünde insanlığı aydınlatmış, halen de aydınlatmakta ve kıyamete kadarda aydınlatacaktır. Bunu ifadeyle Hz. Resulullah Efendimiz; “Beni bulmak isterseniz, varisim olan âlimleri bulun, ben orada bulunurum.” buyurmuşlardır. İşte bu “peygamber varisi” olan velilerin ve âlimlerin bu yeryüzünde her zamanda var olmaları ve onların irşadıyla Hidayeti nuru Muhammed’in açığa çıkması, Muhammedi doğuşun, yani mevlid kandilinin leddun-i hikmetini ifade eder. Onların irşadından nasiplenmek ise; mevlid kandiline erişip kandilin ruhaniyetinden istifadeyle Muhammed-i kullukla yaşamayı ifade eder. 
        Her kim mevlit kandilinin ledduni hikmetine mazhar olursa o, sadece kandil gecesi değil, her zaman her yerde ebediyen mevlit kandili aydınlığıyla yaşar, Allahuâlem. Her zamanda mevcut olan Nur-u Muhammed doğuşuna erişip, o doğumun irşadı aydınlığına mazhar olmamızı hidayet verici olan Allah’tan niyaz ederiz.  
                                                        01 Ağustos 2009             

                                                           Nejdet ŞAHİN

Hiç yorum yok: