Cümle âlemleri aşkından
yarattığı Hz. Muhammed’e (s.a.v) bizi ümmet yapan Allah’a hamdolsun. Hz.
Muhammed’e ve her zaman mevcut olan evladı resule / ehli beyte selam olsun.
Rabbim bizleri de onların zümresine dâhil etsin.
Hicri takvimin rebiul evvel
ayının 12 sinde kutlanan mevlit kandili, isminden de açıkça anlaşıldığı gibi
Hz. Muhammed’in bu yeryüzü âlemine unsur
bedeni ile doğmasını ifade eder. Mevlit Arapça bir kelime olup Türkçe, doğum / doğuş demektir.
Peygamber Efendimizin babası Abdullah
ve annesi Âmine validemizden beşer olarak unsur bedeniyle doğması, sıradan ve alâlâde
bir doğum değildir. Çünkü bu doğumla beraber aleni olarak birçok harikulade
(olağanüstü) hadiseler olmuştur. Ki o zaman İran’a bağlı bir yerleşim olan
Mekke’de tahakkuk eden bu doğumla beraber, İran’da Mecusilerin (Ateşe
tapanların) bin yıldır sönmeyen ateşi sönmüş, krallarının sarayı yıkılmıştır.
Suriye’de Save nehrinin bin yıldır kuru olup su görmeyen yatağı sularla dolup
taşarak akmıştır. Hz. Resulullah’ın doğumu esnasında doğuma yardımcı olan
kadınlar da açıkça birçok harikuladeliklere (olağanüstü hadiselere) muhatap
olmuşlardır. Resulullah efendimizin annesi Âmine validemiz ise, doğumla beraber
“Biri
doğuda, biri batıda, biri de Kâbe’nin damında olmak üzere üç bayrak dikildiğini
gördüm” demiştir. Velhasıl, Hz. peygamber efendimizin doğumunda zahiren
daha başka birçok olağanüstü hadiseler olmasına rağmen bunlar, ancak
bazılarıdır.
Hz. Muhammed’in (sav) doğumunun / mevlidinin
leddun-i hikmet açısından ise önemi şöyledir: Hadisi şerifte; “Allah
evvela benim nurumu yarattı.” Başka bir Hadiste ise “Âdem
su ile toprak arasında iken ben nebi idim.” buyrulur. Bu ve benzer beyanlardan
anlaşıldığı gibi Hz. Resulullah Efendimizin her bir varlıktan ve cümle
âlemlerden önce yaratılmış olan “vücudu
nur-u Muhammed” kimliği şahsiyeti vardır. Ve nur-u Muhammed Hz. Âdem’de ve
cümle peygamberlerde hidayet davetçiliği olarak zahir olmuş. Tüm peygamberler
nuru Muhammed mazhariyetiyle insanlara yol gösterip onları irşat etmişler. Ve
her peygamber nur-u Muhammed’in, unsur
yani beşeri bir bedenle bu yeryüzü
âlemine doğup zahir olacağını ümmetlerine haber vermişlerdir.
Bunu ifadeyle insanı kâmil
zincirinin altın halkalarından olan Süleyman çelebi Hz. Mevlidi şerifinde;
Hak
taalâ çün yarattı âdemi
Kıldı
âdemle müzeyyen âlemi (âdemle
bezeyip süsledi âlemi)
Âdeme
kıldı ferişthler sücut (âdeme melekler secde etti)
Hem
ona çok kıldı Lütfi ol ıssı cut (cömert olan Allah lütfetti)
Mustafa
nur’un alnında kodu
Bil
habibin nuru’dur bu nur dedi.
Kıldı
ol nur anın ile nice ruzigar (devir, zaman)
Sonra
Havva alnına nakletti bil
Durdu
onda dahi nice ayu yıl (ay ve seneler)
Şit
doğdu ona nakletti nur
Onun
alnında tecelli kıldı nur
Erdi
İbrahime İsmaile hem
Söz
uzanır geri kalan der isem
İş
bu resmile müselsel muttasıf (bu şekildeki silsile ile vasıflanmış olan)
Ta
olunca Mustafa’ya muntakil (intikâl edince)
Geldi
çün rahmetellil âlemin (âlemlerin rahmeti)
Vardı
nur karar etti hemin
Tut
kulak efsafına ey yâri din (kulak ver ey dinini
seven)
Bilesin
kimdir o fahrül mürselin. (bilesin iftihar edilen elçi Hz. Muhammed’in kim olduğunu)
buyurmuştur.
İşte mevlidi şerifteki bu
beyanlardan da açıkça anlaşıldığı gibi, rebiul evvel ayının 12 sinde vukuu
bulan doğum / mevlid nur-u Muhammed’in;
unsur / beşeri bedeni ile buluşup, bu yeryüzü âlemini şereflendirmesini ifade
eder. Ve bu doğum, İslam âleminde mevlit kandili olarak Müslümanlar
tarafından çeşitli hidayete yönelik ibadetler ve etkinliklerle açıkça kutlanır. İslam’ın ledduni hakikatine ulaşmış
olan arifibillâh ve ehli kemâl ise, bu kandili hem zahirine hem de batınına uygun olarak,
nur-u Muhammed kulluğuna mazhariyet gayreti ile yaşayarak sadece bir gece değil, her zamanda ve her yerde kutlarlar.
Cümle peygamberlerde zahir olup açığa çıkan nur-u
Muhammed, “Âlimler peygamberlerin varisidir” Hadisi şerifindeki hikmet
gereği, Resulullah Efendimizin unsur bedeniyle yeryüzünden ayrılmasıyla da, Resulullah’ın
varisi olan âlim ve mürşidi kâmil’de devam etmiştir. Ki İmamı Azam, imamı Şafii, imamı Malik, İmamı Hanbel, İmamı Gazali,
Muhiddini Arabî, Mevlana, Hacı Bektaşı Veli, Niyazi Mısri, Pir Seyyid Muhammed
Nur vb. gibi peygamber varisi olan âlim ve ehli kemalin irşat ve tebliğinde
Nur-u Muhammed açığa çıkarak insanlığı aydınlatmaya devam etmiş, günümüzde de
devam etmektedir. Kıyamete kadar yeryüzünde hidayet davetçiliği olarak devam
edecektir.
Her zaman da yeryüzü âleminde mevcut
olan bu hidayet davetçisi veli ve âlimlerin irşat ve yol göstermeleriyle, İslam
dininin zahir ve batın yönü kemâl bularak yeryüzünde insanlığı aydınlatmış,
halen de aydınlatmakta ve kıyamete kadarda aydınlatacaktır. Bunu ifadeyle Hz.
Resulullah Efendimiz; “Beni bulmak isterseniz, varisim olan âlimleri
bulun, ben orada bulunurum.” buyurmuşlardır.
İşte bu “peygamber varisi” olan velilerin ve âlimlerin
bu yeryüzünde her zamanda var olmaları ve onların irşadıyla Hidayeti nuru
Muhammed’in açığa çıkması, Muhammedi
doğuşun, yani mevlid kandilinin leddun-i hikmetini ifade eder. Onların
irşadından nasiplenmek ise; mevlid
kandiline erişip kandilin ruhaniyetinden istifadeyle Muhammed-i kullukla
yaşamayı ifade eder.
Her kim mevlit kandilinin
ledduni hikmetine mazhar olursa o, sadece kandil gecesi değil, her zaman her yerde
ebediyen mevlit kandili aydınlığıyla yaşar, Allahuâlem. Her zamanda mevcut
olan Nur-u Muhammed doğuşuna erişip, o doğumun irşadı aydınlığına mazhar
olmamızı hidayet verici olan Allah’tan niyaz ederiz.
01 Ağustos
2009
Nejdet ŞAHİN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder