Bilinen ve güzel sohbetlerin izinsiz devamı
1.Soru: Mana aleminde bir pire varıp, O’na sordum; “Hak’ka varmak isterim yol göster”?
1.Cevap: Dedi ki, “Yol
senin nefsindendir. O halde nefsine iman gözüyle bak, görmez misin suretin
daima değişmektedir. Bu suretin değişikliğini gerekli kılan bir mucit olduğuna
akıl erdirmez misin, işte bu icat olunan eşyanın bir ilme dayandığını iyi bir
şekilde anlamalısın. İşbu icadın, mevcut olan bir varlığın bilgisi dahilinde
olduğunu yakın bir anlayışla kavra. Bundan, kader sırrına da yüksek bir
inanışla iman eyle.
2.Soru: Anladım ki, bu alem sürekli olan bir tecelliyat olup değişme ve bozulma yoktur. Yine bu alemin ilahi bir ilimle ayakta durmakta olduğunu anladım. Ancak beni ve alemi icat edip yaratan nerdedir?
2.Cevap: Güzel söylersin, bütün
kainat ilim ile ayaktadır. İlim ise sıfattır. Sıfat da mevsufu gerekli kılar.
Biran dahi sıfat mevsuftan ayrı kalmaz.
3.Soru: Bildim ki, ben sonradan yaratılmışım. Beni yaratan başlangıcı olmayan bir varlık olduğuna göre kadim yönünden ilişkimin olmaması gerekir?
3.Cevap: Buyurdu ki, sen
neyden halk oldun? duyduklarıma göre yoktan var olmuşum. Buyurdu ki, yok, biran
dahi yoktur. Mademki varsın öyleyse varlıktan halk olmuşsun. Yaratılışın, tecelli
itibarıyladır. Tecelli, mekan ile kayıtlıdır, mekan da suretle ayaktadır.
4.Soru: Acaba suretin bir
vücudu var mı?
4.Cevap: Ayrı bir vücudu
yoktur. Devamlı var olması ise ilme bağlıdır. Kün emri ise ilmin eşyaya
ilgisidir cevabını verdi. Bütün mevcudatın kün emrinden yani ilmi ilahiyle var
olduklarını anlamış oldum.
5.Soru: Benim hayatım, ilmim,
iradem ve kudretim nedir?
5.Cevap: Sıfatı ilahiyenin
aynıdır buyurdu.
6.Soru: Bildim ki, bende
cahillik ve acizlik varken, sıfatı ilahiyenin aynı nasıl olabilir.?
6.Cevap: Cehaletin ve
acizliğin vücudu olmayıp, belki ilim ile kudretin ilişkisi yönünden cahillik ve
acizlik oluşmuştur. Görmez misin ki, sende olan ilim bütün vücuduna yayılmış
olarak her bir azanda mükemmellikle zahir olmuştur. Elleri kullanmak, burundan
koku almak, damaktan tat almak hisleri buna delildir.
7.Soru: Bunlar mademki
böyledir, Teklif edilen emir kimedir? Teklifin olmaması gerekir.
7.Cevap: Şunu bilmelisin
ki, Yukarıda belirttiğim gibi suretlerin oluşması ilmin ilgisi ile olur. İş bu
suretlerin zıttiyet göstermesi hakikatları gereğidir. İşte bu zıtlıktan
gayriyet hasıl olur. Bütün suretlerin ve ilahi isimlerin zuhuru birbirine
bağlıdır. Tecelli bu bağlılıktan ileri gelir. Bu cümleden Gaffar isminin zuhuru
günah iledir. Rezzak isminin zuhuru merzuk(rızık isteyen) iledir. Hasılı kelam,
bütün isimlerin zuhuru, birbirine yardımda bulunmak ve hakikata bağlılıktan
olur. Dikkat etmez misin? sendeki hayatın vücudu yoktur. Kudret de sende vücut
bulmaz. Ancak ilim ve irade gibi sıfatların kendilerine ait vücutları olmayıp, hak’kın
vücudu ile eşyada mevcutturlar. Toprak olmayınca un olur mu? Velhasıl bütün
eşya ve esma birbirine olan bağlılıkları ve yardımları ile varlıklarını
sürdürürler. Bundan dolayı, insanın kemal bulması, resulün daveti ile olur. Nitekim
Kur’an da Cenabı Hak buyurmuştur.
Bakara-31: “Ve
Ademe isimlerin tümünü öğretti.” İlahi bir öğreti ile insan sureti, insaniyete
yükselebilir. Eğer bu tahsil gerçekleşmezse insaniyet değerleri batında örtülü
kalır. Hiçbir şahıs kemalini davetsiz açığa çıkaramaz. Görmez misin, anne baba
hangi lisanı kullanırsa çocuk da o lisanı konuşur. Bu da talim ve terbiye ile
olur. Bundan dolayı Hazreti Resulun(sav) kelime-i tevhide daveti ile her şahıs
hakikatte olan kemalini meydana getirdi. Bir takımı münafık, bir takımı kafir
ve bir takımı da mü’min oldular. Davette ise ihtilaf yoktur. Bu da anlaşılsın
ki, hiçbir şeyin hakikatında sapma olmaz.
8.Soru: Cennet ve cehennem
nedir? Ve ne içindir? Azap neden gereklidir?
8.Cevap: İman gözü ile
bakılırsa, cehennem ayrılık ateşinden, cennet ise, vuslat yakınlığından meydana
gelir. Mazharı olduğu ismin neticesidir. Yani, Hak’tan ayrı bulunduğun zaman
bir takım hayaller kurarsın bu hayellerden lezzet alır veya azap duyarsın ve bu
hayalleri terk etmek istemezsin. İnsan azaptan da bir çeşit lezzet alır. Hatta
bazı kimseler vardır ki, eşkiyalık yapmaktan büyük zevk duyarlar ve bundan
dolayı eşkiyalıktan vazgeçmezler. Bunlar azabı lezzete dönüştürmüşlerdir, mesleklerinden
de hoşnutluk duyarlar. Çünkü her şahıs bir kemali açığa çıkarmaya memurdur.
9.Soru: Böyle olunca azab
ve kötülenmenin vücudu olmaması gerekir ayrıca alim ile cahilin de eşit olması
icab eder. Ne diyelim ki? Cenabı Hak’kın kadim olan kelamında alim ile cahil
eşit değildir. Cennet ehlini övmüş cehennem ehlini ise kötülemiştir.
9.Cevap: İlahi kelamın
inişi mü’min ve rahim hazretlerindendir. Esmaya nisbet ve övme vardır. Ciddi
şekilde anlamalısın..
10.Soru: Hak’ka ve halka
ait esmalar hakkında bilgi vermenizi rica ederim.
10.Cevap: Varlıkların
mevcudiyeti suretledir. Suretten amacım, yer, gök, ay, güneş, yıldız ve üç
doğuş ve de bütün kainattır. Suretlerin, sonradan yaratılmış olma özelliğinden
dolayı, vücut; icad eden ve yaratan olur. Kudret ile açığa çıktığında, vücut, kadir
ismini alır. Varlığın suretlenmesi ile vücut, musavvir ismini alır. Suretlerin
ayakta kalmasından vücut, kayyum ismini alır. İlahi esmalar böyledir. Gelelim
halka ait isimlere; Suretlerin kendine özel vücutları yoktur ancak durumları
vardır. Bu durum ise, ya sükun ya da harekettir. Böylece, eşya, sükun ya da
hareket halinde de olsa mutlaka bir isim alır. Taş, ağaç ve hayvan gibi… Suretlerin
bir diğer yönü de ihtiyaç sahibi olmalarıdır. Bunlar rızık vb. şeylerdir. İşbu,
suretlerin ihtiyacından dolayı vücut, gani ismini alır. Rızka ihtiyaçlarından
Rezzak ismini, suretlerin kayıtlı ve belirli olmalarıdan vücut; benzersiz ve
mekansız isimlerini, suretlerin sonradan yaratılmış olmalarından dolayı vücut; Ol,
ismini alır. Suretlerin yokluğu yönüyle de vücut; ahir ismini alır. Şimdi, suretlere
özel bir takım haller daha vardır ki, bunlar korku, yiğitlik ve haya gibi
şeylerdir. Bu isimler de suretlere nisbet edilir. Onun içindir ki, suretlerin
çeşitli olmasından dolayı onlar bu
isimlerle anılır ve var olurlar. Onlara ait diğer isimler de yukarıda
söylendiği gibi toprak, ağaç, hayvan vs. dir. Bu ifadelerden de anlaşılıyor ki,
esmanın üç mertebesi vardır. Birincisi:
Hak’ka ait isimler. Evvelce açıklandı. Benzersiz ve mekansız olma gibi
özellikler. İkincisi: Halka ait
isimlerdir. Bunlar, taş, ağaç gibi isimlerdir.
Üçüncüsü: Hissiyat
isimleridir. Bunlar, yiğitlik ve korku gibi isimlerdir. İşte Adem (as)’a
öğretilen esma bunlardır. Çünkü isim bilinmeyince kelam ortaya çıkmaz.
11.Soru: Adem (as)’a ruh
üflendi. Ruh üflenmesi ne demektir?
11.Cevap: Bütün ilimlerin
keşfidir. Adem(as), nisbet ve izafi değerlerden soyununca hakiki fakirlik ile
vasıflandı ve vücudunda gayriyet kalmadığından safiyullah oldu. Bundan dolayı
melaikeler Adem(as)’a secde ile emr olundular. Çünkü, kişinin kamil bir mümin
olabilmesi için izafi ve nisbi değerleri yok etmesi gerekir. Yani tam fakir
olması icab eder. Onun içindir ki, Cenabı hak esmaül hüsnasında kendini mümin
ismiyle vasıflandırmıştır.
12.Soru: Adem(as),Hak’kın
halifesidir, Hak’kın halifesi olmasının sebebi nedir? bize bildir.
12.Cevap: Cem, hazretül cem
ve cemülcem makamlarını keşfetmesidir. Hak’kın esma ve sıfatlarına mazhar ve
onlarla kaim olması ve de bütün tasarruf
On’dan yani O’nun hakikatından olduğundan Hak’kın halifesi oldu. Bunun
için cenabı Hak,Kur’anı keriminde buyurdu; Bakara-30,
“Ben yeryüzünde bir halife atayacağım” ayeti, yukarıdaki ifadeleri
doğrulamaktadır.
13.Soru: Bu eşya ve
suretler Hak’kın aynımıdır?yoksa gayrımıdır?
13.Cevap: Ne aynıdır ne de gayrıdır.
Hem aynıdır hem gayrıdır. Sonradan yaratılmış olmalarından ve yokluklarından
dolayı gayriyet icap eder. Vücutları Hak olduğundan ayniyet icap eder.
14.Soru: Cenabı Hak buyurmuştur; “Siz dua edin ben icabet edeyim” Halbuki, çoğunlukla dualarımız kabul olunmuyor buna ne dersiniz?
14.Cevap: Dua dört kısımdır.
Birincisi: Zattır ki, ehlullah
lisanında zati istidat olarak tabir edilir. İstidat ise; İlmi ezelide var olan
malumatın kabiliyeti üzerine gerçekleşen icaddır. Bunun durdurulması ve
ertelenmesi olmaz. Bu mertebede olan malumatta değişme ve bozulma da yoktur. Enam-6, “Allah’ın kelimelerini değiştirecek
hiçbir kuvvet yoktur” ayeti bunu doğrulamaktadır.
İkincisi: Haldir ki, bazen
kabul olur bazen kabul olmaz veya ertelenir. Mesela; Katip, katipliğinde uzman
olduğu halde atanabilir de atanmayabilir de. Atanmaması, talihinin açık
olmamasından dolayıdır, bu da zati ilminin gereğidir.
Üçüncüsü: Fiili duadır. Örneğin,
bir asker uzun zaman askerlik yaptığı halde subaylığa terfi edemez, bazıları
ise, kısa sürede subaylık elde edebilir. Bunların ikisi de fiili duada
bulunmuşlarsa da zati istidatları birbirine uymadığından hükümleri de farklı
olur.
Dördüncüsü: Söz ile yapılan
duadır. Fiili ve hali olmayarak şuursuz olarak yapılan duadır.
Bu
şekilde, bütün mevcudatın yaratılış kabiliyetleri gereği yapmış oldukları duaya
her an icabet vardır. Olunmuyor deniliyorsa bu cahillikle söylenmiş bir sözdür.
Yoksa her an icabet olunmaktadır.
15.Soru: Her şeye icabet
olunduğunu anladık, icabet olunmuyor denmesinin cahillikten ileri geldiğini
öğrendik. Ancak bu cehaletin hakikatı ve hangi mertebeden olduğunu ve cehaletin
halk olunmasındaki hikmetin ne olduğunu bize bildir?
15.Cevap: Cehalet alemi, hayal
ile kaimdir. Çünkü insanın enesi ve gayriyeti, hayal aleminin varlığından ileri
gelir. Hayal de tüm esmanın zuhurunu gerekli kılar. Hatta gayriyet mevcudatta
olmazsa, esma da olmaz. Çünkü Hak, yaratılmış halk ile beraberdir. Rızık
verici, rızık isteyenledir, bütün esma böyledir. Hakikatta cehalet gayriyetten
doğarsa da, gayriyet dahi hayal ilminden ileri gelir. Bu yönden cehalet ve
gayriyet, aynı hakikat olur. Tüm esma bu mertebede hükmünü ve kemalini açık
ettiğinden bu şekilde olan cehalet aynı kemal olur. Bu mertebelerin icadı, kemalin
zuhuru içindir. Onun için Cenabı Hak Kuranı keriminde buyurmuştur. Ali İmran-191, “Allah batıl bir şey yaratmamıştır.”
Fenada cehaletin vücudu yoktur. Bekada ise ilmin ilgisi ile esmanın nisbetinden
oluşur. Son….
Sadeleştiren
Mehmet Naci GÜNEY
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder