10 Ocak 2012 Salı

Derbeyân-ı Sırr-ı tesbih-i âlâ meslek-i tahkik’ül Hilmi-2

Tesabih tisa tisûndur
Hem hüsni isme meşmûldür
Tisa tisun; doksan dokuz, hüsni isim: güzel isim, meşmûl; kaplamış anlamında olup, tesbihin doksan dokuz adet olması, Allah’ın doksan dokuz güzel ismi / esmayı hüsna sırrını kapsamasını ifade eder.
Bu cem hem ism-i azamdır
Hakikat sırr-ı ekberdir
Doksan dokuzluk tesbihin, Allahın doksan dokuz güzel isimlerini kapsayıp cem etmesi, aynı zamanda ism-i azam olup, hakikatta sırr-ı ekberdir / büyük sırdır.
Dahi hane selasedir
Mead-ı mebde imamedir
Hane selase; üç hane, üç bölüm, mead; son, mebde; başlangıç demektir ki, doksan dokuzluk tesbih üç haneden / bölümden oluşur. Üç bölümün sonu da başlangıcı da tesbihin imamesidir.
Verilmiş elde yadigâr
Bu bir tesbih-i kirdigâr
Yadigâr: hatıra, hediye, kirdigâr: tanrı, manasınadır. Genellikle insanlar arasında yadigâr, yani hatıra hediye olarak alınıp verilen tesbih sübhanallah, (Allah noksan olmaktan, noksanlıktan münezzehtir) Elhamdulillah, (övülmeye yegâne lâyık olan Allah’tır) Allahu ekber, (Allah yücedir, büyüktür) ya razzak, (ey rızıkları veren) vb. şekilde Allah’ı şanını yüceltmek için elde bulundurulduğundan tesbihi kirdigârdır. Yani tespih tanrının yüceltildiği bir eşyadır.
Bu beş parmak onu tutar
Ki beş harfi zikr kıl
Allahu âlem, beş parmaktan maksat islamın oruç, namaz, hac, zekât ve kelimeyi şahadet olan beş şartıdır. Beş harften maksat ise içindeki gizli elifle beraber Allah ismini oluşturan beş harftir. Bu itibarla tesbih, bir elin beş parmağı ile tutulup çekilmesi gibi, islamın beş şartına bağlı olan müminler ancak beş harfle yazılan Allahı zikredip, tesbih ederek yüceltirler. Buyruluyor.
Uzun imame âdemdir
Ki ol mim-i mükerremdir
Mim; Arapça bir harftir. Mükerrem; kerim olan, kendisine değer verilen, saygıdeğer, demektir. Ve mim, Hz. Muhammedi, mim-i mükerrem ise çok kıymetli, iki âlem sultanı, kâinatın kendisiyle övündüğü Hz.Muhammed (s.a.v) kulluğunun açığa çıkarak ikram olunmasıdır.
Bunu beyanla tesbihin uzun imamesinin remzettiği ademiyette yani âdemi kemalatta, Hz.Resulullah efendimizin kulluğu açığa çıkıp insanlığa ikram olunduğu için, Uzun imame âdemdir ki ol mim-i mükerremdir, buyruluyor.
Hem üç mimdir bu haneler
Dizilir hem işaretler
Tesbih tanelerinin üç hane / bölüm olarak dizilmesini üç mim işareti belirler demek, tüm insanlık âlemi içinde, İslam dinine mensub üç Muhammedi sınıfı ifade eder. Ki bunların birincisi ehli şeriat olup Kur’an’ın emir ve yasaklarına riayet eden Muhammedi’lerdir. İkincisi ehli tarikat olup şeriata kesinlikle riayet etmekle beraber, zikri daimle kalbi uyanmış olan Muhammedi’lerdir. Üçüncüsü şeriata tabi olup, kalbindeki her nefeste zikri daim uyanıklığıyla fenafillâh ve bekabillâh makamları müşahadesiyle hakikata ve marifetullaha ulaşmış olan Muhammedi’lerdir.
Bu itibarla tesbihin tanelerinin tamamı tüm insanlığı, tesbihi üç haneye bölen üç mim’i ise, ehli şeriat, ehli tarikat ve ehli hakikat olan Muhammedi’leri ifade eder. Bunun için tesbihi üç haneye ayıran üç mim, hidayeti nuru Muhammed mazharı ve Kur’an kaynaklı olup vahiyle çelişmeyen şeriat, tarikat ve hakikat’ı işaretler, demektir.
Ki beş beşi heman yâdlar
Bunu bilmez tadar anlar
Yâd; hatırlama, anma, manasınadır. Beşin beşi yâd edip hatırlatması ise, Allah’u âlem islamın oruç, namaz, hac, zekât ve kelimeyi şahadet olan beş şartının, hafa, ruh, nefs, kalp ve sır olan manevi vücudun beş hasletini / niteliğini temsilen hatırlatmasıdır. Ki, oruç hakikatı itibarıyla hafa’yı temsilen, namaz hakikatı itibarıyla ruh’u temsilen, hac hakikatı itibarıyla nefsi temsilen, zekât hakikati itibariyle kalbi temsilen, şahadet hakikati itibarıyla sırrı temsilen hatırlatıp yâd eder.
Bunu beyanla, bu beşin beşi nasıl temsilen yâd edip hatırlattığını kitaplar okumakla, İslam dininin sadece zahirini bilmekle anlaşılmaz. Bunu ancak mesleki resulde meratibi tevhid, yani tevhid makamlarının keşfi irfan zevkini tadarak, zevkullah ile zevklenenler anlar, Demektir.
O püsküllah müzeyyendir
Hem ol bed-i mükevvendir
Müzeyyen: süslü, bed-i mükevven: eşi benzeri olmayan hayret verici bir güzellikle yaratılmış olan, püsküllah: Allahın püskülü demektir. Ki bu püskül Allahın kemal zenginliğinin süsünü remzettiği için püsküllah olarak ifade olunmuştur. Ve Allah kemal tecellisi zenginliğiyle ancak, zamanın insanı kâmilinde zuhur eder. Bu itibarla, zamanın kâmili yeryüzünde Allahın kemal tecellisine mazhar olduğundan o, bed-i mükevvendir. Yani, Hakk’ın benzersiz güzelliklerini ve üstünlüklerini açığa çıkaran insanı kâmil, yeryüzündeki tüm yaratılmışlar içinde Allahın kemal zenginliği ile müzeyyendir, süslü’dür buyruluyor.
Cihan esmayla zahirdir
Ulum-ı Hakk'la kâimdir
Cihan: dünya, kâinat, cümle âlem, kaim; ayakta duran manalarına olup, görünen cümle âlemleri isim / esma zuhuru meydana getirir. Ki bunu ifadeyle ehl-i kemal; Cenabı Hak ehadiyet hüviyetinden vahidiyet hüviyetine tecelli eder, vahidiyetin batını uluhuyet, zahiri ise rububiyettir. Rububiyet rab ismi zuhuru olup rab ismi mevcudata hastır / özeldir. Demişlerdir. Bu itibarla görünen cümle âlemler ve âlemlerdekilerden oluşan cihanı / kâinatı rububiyet, yani rab ismi / esması oluşturduğundan cihan rab esmasıyla zahirdir.
Cenab-ı Hak birçok beyanında ilim sahibi olup âlim olduğunu buyurur. Kur’an-ı Kerim’de ki “…şüphesiz / kuşkusuz Allah bilir, siz ise bilmezsiniz.” (Nahl, 74) “Gaybın anahtarları O’nun yanındadır. Onları O’ndan başkası bilmez. O karada ve denizde olanı da bilir. O’nun bilgisi dışında bir yaprak dahi düşemez…” (Enam, 59) beyanlarından da açıkça anlaşılacağı gibi cihan, ulum-u Hak’la / Hakk’ın ilmiyle kaimdir yani ayakta olup varlığını devam ettirir.
Bu mim hem sırr-ı Ahmed'dir
Ona layık kerametdir
Cümle âlemin esma zuhuru olarak Hakk’ın ilmiyle nasıl ayakta durduğunun idrak ve irfanına, ancak ilmi hakikat mazharıyetiyle erişilir. Ki bu aynı zamanda mim olan Muhammedi kulluğun Ahmed sırr-ı liyâkatına ulaşma başarısı ve kerametidir.
Ebu'l- icam hem âdemdir
Ebu'l- tesbih imam hemdir
Âdem; yokluk, İcam; yazıya, harflere nokta koyma, Ebul icam; icamın babası anlamındadır. Ki ebu-l icam kulluğun ulaşacağı en son kemal nokta, yani âdeme / yokluk kemâline ermiş kulluğun en yücesi en ala’sı (babası) demektir. Ebu’l tesbih ise tesbihin babası anlamında olup, tesbihatın en yücesi en âlâ’sı (babası) demektir.
Buna göre, gayrıyet ve masivadan arınmış yokluk ve Hak zuhurunda gark olmuş kulluk müşahadesiyle yapılan tesbih, ebu’l tesbih yani Allahı tesbih etmenin en yücesi ve âlâ’sı (babası) olduğundan tesbihlerin imamıdır. Çünkü hangi isimle yapılırsa yapılsın tesbihatın, yani Hakk’ı överek yüceltmenin temeli, kulun acizliğini ve âdemliğini (yokluğunu) itiraf ile olur. Bunu ifadeyle Hz. Ebu Bekir, “Allah kullara acziyetlerini (yokluklarını) itiraftan başka bir yol vermedi” buyurmuşlardır.
Elif sırra remiz hemdir
Yedi nokta cebindedir
Elif; Yukarıdan aşağı düz bir hattan / çizgiden ibaret olan Arapça alfabenin ilk harfi’dir. Ve yedi noktanın üst üste gelmesiyle oluşan çizgi, elif harfini meydana getirir. Elif harfi hakikatı yönüyle uluhuyetin yani Allahın sırrını remzeder. Ve yedi adet noktanın üst üste konulması elifi oluşturduğundan elifin içeriği, muhtevası yedi noktayı remzeder. Ki bunu ifadeyle yedi nokta elifin cebindedir buyruluyor.
lar nokta taayyünler
Görünür zahir elifler
Taayyün; belirme, görünme demektir. Kuranı kerimde, “Biz sana tekrarlanan yedi âyeti ve şu büyük Kur’an’ı verdik.” (Hicr, 87) buyrulur. Ki burada ifade edilen ‘tekrarlanan yedi âyet’ tevhîdin üçü fena dördü bekâ olan yedi mertebesi olup bu mertebeler Allahın makamlarıdır. Hakikatta elifi oluşturan yedi nokta, Allahın bu yedi makamını ifade eder. Ve bir kul, bu yedi makamdaki zuhurunda Rabb’ini müşahade marifetiyle insanı kâmil olur. Ki bunu ifadeyle ehlullah, “ Her şey değişir insanın makamı değişmez” demişlerdir.
Bunu beyanla, her makamında Allahın zuhur etmesi gibi, her noktada elifler taayyün / belirerek zahir olup görünür, buyruluyor. Ki her noktanın remzettiği makamlarda, uluhuyet / Allah belirip açığa çıkarak gözükür demektir.
Ki zahir batın isimler
Hem evvel ü ahir âlemler
Bu gözükenler Hakk’ın zahir, (açık) batın, / gizli içe ait olan) isimleri olduğu gibi, aynı zamanda evvellik ve ahirlik (son) tecellileri ile açığa çıkan âlemler, belirtilerdir. Ki, bunu ifadeyle Kur’anı Kerim’de “O evvel / ilk, ahir / son, zahir / açık ve batın / gizlidir.” (Hadid, 3) buyrulur.
Elifden bedai hurufatlar
İmameden hem nevatlar
Bedayi; görülmedik güzellikteki şeyler, hurufatlar; harfler, nevatlar; az bulunan şeyler manasına olup, tesbihin imamesi aynı zamanda elif harfine de benzer. Ki tesbihin imamesine benzeyen eliften az bulunup görülmedik güzellikte harfler meydana gelir deniliyor.
Çünkü düz bir çizgi olan elifin eğilip kıvrılmasıyla arap alfabesine eşsiz güzellikte ses ve ahenk veren tüm harfler meydana gelir. Meselâ elifin iki ucunun yukarı kıvrılmasının altında nokta olursa “B” harfini, üstünde bir nokta olursa “N” (Nun) harfini, iki nokta olursa “T” harfini, diğer kıvrımlarıyla “L” (Lam) harfini ve diğer tüm harfleri oluşturur.
Bunu beyanla, cümle harflerdeki çeşitli ses ve ahenk güzelliklerini elifin eğilmesi ve bükülmesiyle oluşması gibi, görünen cümle varlıklardaki eşi bulunmayan benzersiz güzellikleri, uluhuyetin zuhuru yani Allah’ın tecellileri oluşturur. Ki bu güzellikler her yağmur ve kar tanesinin birbirinden ayrı hiç birinin diğerine benzemeden düşmesi gibi, hiçbir insanın tıpa tıp benzerinin olmaması ve hiçbir parmak izinin birbirine benzememesi gibi, hiçbir yaprağın diğeriyle aynı olmayıp her birinin ayrı kendine mahsus teklikle / ehadlıkla gözükmesinin eşsiz benzersiz güzelliğidir. Ve bu ehadiyet-i kesrettir. Yani zat-ı ehadiyetin / tekliğin uluhuyetten kesretle / çoklukla olan zuhurunun güzelliğidir. Allahu âlem.
Bütün nokta elif zahir
Yeter sus söyleme vâfîr
Nokta, cümle tecellilerin aslı ve kaynağı olan zat-ı ehadiyeti / tekliği ifade eder. Ve nokta elif’le zahir olduğu gibi zat-ı ahediyet’te uluhuyetle vafir olarak, yani Allahın tecellilerindeki sonsuz bolluk ve zenginliğiyle açığa çıkar demektir.
Diğer mim-i Muhammed'dir
İkinci hane vuslatdır
Tesbihin diğer mim-i Hz. Muhammed (s.a.v) olup, tesbihin ikinci hanesi / bölümü Hz. resulullaha kavuşmayı / vuslatı ifade eder, deniliyor.
Hem Aksa'ya imam oldur
Hakikatde hu bir yoldur
Kuranı kerimdeki, “Tenzih o subhana ki ayetlerimizden bazılarını kendisine gösterelim / kendisini ayetlerimize gösterelim diye kulunu, gecenin birinde Mescit-i Haram’dan, çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya yürütmüştür. Hiç kuşkusuz o işitendir, görendir. (Isra -1) Ayet beyanında ifade olunan mescidi aksa, resulullah efendimizin miracında ziyaret ettiği bir makam olup, bu makamı, tüm peygamberler ve insanı kâmil veliler de ziyaret ederler. Ki bu makamda kılınan namazın imamı resulullah (s.a.v) dir. Bunu beyanla Abdülmalik Hilmi Hz.leri bir beyanında
Mescidi aksayı bulduk mustafa mihrabımız
Kıldılar vusta namazını cümleyi yaranımız” buyurur.
Mescidi aksa, hakikatta makamı nübuvet olup orada kılınan iki rekât namaz ise, nübuvet mertebesi keşfiyle Hak ve kul tecellilerinin cem ile (toplu olarak) mahiyetinin açığa çıkarak, resulullahın Mustafa ismi arınmışlığının Kulun gönlünde galip ve imam olmasıdır. Ki bu namazı, peygamberlerin ve ehl-i kemalin imamı olan Hz.Resulullahın imamlığında cümle peygamberler ve nübuvet makamına ulaşan tüm insan-ı kâmil veliler kılarlar. Ve bu namazın leddun-i hakikat ve hikmeti gereği, gerek imam olan resulullah efendimiz, gerekse ona cemaat olanlar hu nun, yani gaybı mutlak huviyet olan zat-ı ehadiyet yolunun yolcularıdır.
Bu ol mİm-i münevverdir
Hem ol nur-ı semâdandır
Hakk’ın Zat-ı ehadiyetine yapılan yolculuk mim-i münevverdir, yani Muhammedi kulluk ile açığa çıkan aydınlanmadır / ışıktır. Ki o nur-u aydınlık miraçla ulaşılan ruhaniyet semasından / gök’ünden gelir.
Cihanın şavkı hem budur
Sur-i karanlığı kaldır
Cihanın kâinatın şavkı / parıltısı budur, yani göklerin ve yerlerin yaratılma sebebi Muhammed kulluğunun var olup, Muhammed-i kulluk ışığı ile cihanın aydınlanarak cehalet karanlığının kaldırılması içindir. Çünkü yüce Allah, resulullah efendimize hitaben bir kutsi sözünde “sen olmasaydın, sen olmasaydın felekleri yaratmazdım” diyor. İşte bu Muhammed-i kulluk şavkıyla / ışığıyla bir insanın aydınlanması için, kalpteki cehalet karanlığının İsrafilin sur-u üflenmesiyle kaldırılması gerekir. Ki hakikatta İsrafil sur’unun üflenmesi, zamanın kâmil mürşidinin irşadına mazhar olmaktır. Ki kâmil’in zikri daim ve meratibi tevhid telkin-i irşadıyla kalpteki gaflet cehalet karanlığı kalkar, kalp’te Muhammed-i kulluk aydınlığı galip ve hâkim olur.
İki mim sırrhem demdir
Muhammed biri âdemdir
Tesbihteki iki bölümü / haneyi oluşturan iki mim sırrının biri Muhammed, biri âdem’dir.
Biri hem farkı oldur
İkinci farkı isneyndir
İsneyn: iki, demek olup birinci fark o dur ki âdem-i yoklukla, yani kulun fenafillâh olmasıyla ortadan kalkan ve gizli şirk olan ikilik farkıdır. İkinci fark ise bekabillâh marifetiyle mazhar olunan, vahdetin kesreti isneyni (ikiliği) farkıdır. Ki bu fark vahdetin kesreti olduğundan, şirk olmayan ve nur-u Muhammed ile hâsıl olan marifet kulluğunun farkıdır.
Bu dört harfden mürekkeptir
Hem âdemde mükettebdir
Mürekkeb: terkib edilmiş, birleşik, mütekkeb; yazan, mektup yazan, demektir. Dört harften maksat ise Hakk’ın zat, sıfat, esma ve efal dört tecellisidir. Ve zat, sıfat, esma ve efal olan dört tecelliler müşahade mürekkebinden (terkibinden) hâsıl olan marifet, ademiyet mükettebidir. Yani ancak âdemiyet kemalatıyla erişilerek yazılabilinen bir mektuptur, yazışmadır.
Üçüncü mim-i Mehdi'dir
O Hakk yoluna hadidir
Tesbihin hanelerini / bölümlerini oluşturan üçüncü mim ise, mehdiyi remzeder. Ki mehdi hak / gerçek doğru yolda, Allah’ın hadi ismi tecellisi olan hidayetin mazharı ve hidayet devetçisidir.
Zahiren, yani umum tarafından bilinen mehdi ise, kıyamete yakın zuhur ederek deccal ile savaşır. Ve yine kıyamete yakın yeryüzüne inen Hz.İsa’nın yardımı ile deccalı katledip öldürür. Mehdi, ehlibeyte / evladı resule mensuptur.

Hiç yorum yok: