10 Ocak 2012 Salı

Derbeyân-ı Sırr-ı tesbih-i âlâ meslek-i tahkik’ül Hilmi-5

  “Fefirru” sırrı ol duyar
Yalınayak tavaf kılar
Kur’an’daki “Fefirru ilellah inniy leküm minhu neziyrun mübiyn./ Allaha firar edin / kaçıp sığının, muhakkak ki ben sizin için O’ndan gelmiş açıklayıcı bir uyarıcıyım” (Zariyat-50) beyanı hikmetince, kâmilin zikri daim ve meratibi tevhid telkini uyarısına mazhar olan “fefirru” sırrını duyar. Yani kâmilin irşadıyla gafletten, masiva ve gayrıyetten firar ederek Allaha kavuşup sığınan bir kul işitir duyar. Ki o yalınayak, yani yokluğuyla her zaman her yerde ve her tecellide Rabb’ini müşahade ile tavaf kılar.
Cenab-ı Hakk nasib ider
Görür bu sırrı mü'minler
Kur’anı kerimde biri mümin diğeri hakiki / gerçek mümin olmakla iki kısım müminden bahsedilir. Ki mümin; “Lailahe illallah Muhammed resulullah / Allahtan başka ilâh yoktur Muhammed Allahın elçisidir.” Kelimeyi tevhid imanına ve tafsili iman olan Allaha, meleklere, kitaplara, resullere, ahiret gününe ve hayrın da şerrin de Allahın kudretiyle zuhura geldiğine” iman ederek sadece ilmi şeriata tabi olanlardır.
Hakiki müminler hakkında ise Kur’an’da; “Gerçek / hakiki müminler ancak o kişilerdir ki; Allah’ı zikrettiklerinde kalbleri titrer ve onlara Allah’ın ayetleri okunduğunda, bu onların imanlarını arttırır ve onlar yalnız Rablerine güvenip / tevekkül ederler.” (Enfal- 2) “İşte gerçek / hakiki mümin olan onlardır…” (Enfal, 4) beyan olunduğu gibi, başka bir ayette ise, “Ey iman edenler, iman edin…” (Nisa- 136) buyrulur. Ki bu ayetin anlamı: ‘Ey amentü ile iman etmiş olan müminler, hakiki / gerçek imana erişen müminlerden olun’ demektir. Ki ayette açıkça belirtildiği gibi hakiki / gerçek imana, ancak kâmilin telkini olan her nefeste “zikrullah” ile “kalbin titreyip” tevhid makamları şuhuduyla “imanın artarak” ziyadeleşmasiyle erişilip “hakiki mümin” olunur.
Bu itibarla, cenab-ı Hakk’ın nasibi ile tesbihin bu sır’larını ancak hakiki müminler görür, deniliyor. Çünkü Kutsi hadiste cenab-ı Allah; “Ben yerlerime ve göklerime sığmam ancak mümin kulumun kalbine sığarım” buyurur.
İmamın biri sıfattır
İkinci buna işarettir
Tesbihin ikinci imamı Allahın sıfatlarına işaret eder.
Dahi besmelede rahmandır
fat rrına lem'andır
Ve besmele Rahman mazharı olmakla Allahın sıfatı subutiye sırrı besmelede lem’andır / parıldar deniliyor. Ki evvelki beytilerin açıklamasında ifade olunduğu gibi, besmeledeki Allah ismi Hakk’ın Zat’ını, Rahman ismi ise Hakk’ın sıfatlarını ifade eder.
Sekiz harfe şümul vardır
Bu Rahman ism-i hamaldır
Ki sıfatların remzettiği sekiz harf şümulu, (kapsamı) demek, Hakk’ın Zat-ı tekliğinden zuhura getirdiği sekiz adet olan hayat, ilim, irade, kudret, kelam, basar (görmek,) semi (duymak) ve tekvin (yaratma) kesreti / çokluğu demektir. Ve Rahman ismi, bu sekiz sıfata hamaldır. Yani Rahman ismi sekiz sıfatı subutiyeyi temsilen taşır, demektir.
Tesabih saliki devvar
fat ilmîni hem zevvar
Devvar; durmadan dönen, devreden anlamında olup, Devvar olup durmadan bu tesbihatı yapan bir salik, Hakk’ın tüm sıfatlarının cüz’üne mazhar olarak, ilim sıfatının kemâl-i tecellisine meyil / zever eder. Ve o salikte ilmi marifet çiçekleri zahir olup görünür.
Yine açıldı bir esrar
fat sâliki hem anlar
Ki vahdetin zuhuru olan bu sıfatların, cümle kesret âlemini oluşturmasının esrarı, ilim sıfatının kemâl tecellisine mazhar olan salike açılır. Ve ancak böyle bir salik, sıfatların cümle kesretle / çoklukla olan tecellilerine arif olup anlar.
Makam-ı Zat gibi hem-var
fatta ayn hem esrar
Aynı Zat makamına mahsus sırların olması gibi, Sıfatlara mahsus sırlar / esrar vardır.
Yazılmağa kitaplar dar
Bu telkinle ider imrar
Ki bu sırlar kitaplara yazılamaz, kitaplar dar gelir bu esrarı anlatamaz. Yani kitap okumakla, kitap yazmakla bu sırlara ulaşılmaz. Bu sırlara ancak zamanın mürşidi kâmilinin telkini irşadıyla imrâr edilir, yani erşilip ulaşılır.
"Fe bi yesmeu" hedis'te var
Bu ercül ilmin ehli var
Febi yesmeu” kutsi hadis ifadesi olup, yüce Allah’ın Kulum bana nevafille öyle yaklaşır ki, onu severim ve onun görmesine göz, işitmesine kulak, konuşmasına dil, tutmasına el, yürümesine ayak olurum. Ve o kul’um benimle görür, benimle işitir, benimle konuşur, benimle tutar, benimle yürür.(Hadisi kutsi) buyurduğu gibi, cenab-ı Hakk’ın görmesine göz, işitmesine kulak, konuşmasına dil, tutmasına el, yürümesine ayak olduğu recül, yani ruha mensub erler ve ehiller var, buyruluyor.
Kamu âşık ki kan ağlar
Bu sırr için kitap arar
Bu nevafille Hakk’a yaklaşanların sırrına erişmek için Kamu, yani cümle Hak âşıkları dertlenip içleri kan ağlar. Ve bu sırdan haber verir umuduyla kitap ararlar.
Söylenmez bunda Özrüm var
Avam-ı nas buna şaşar
Resulullah (s.a.v) efendimiz; “Üç hediyem var biri Allahın emirleri ve yasakları ki bunu hepinize açıkça söylüyorum. İkinci hediyemi isteyenler beni tenhada bulsun, üçüncüsü ise bana aittir.” buyurmuştur. İrşadla görevli sahabelerden Selmanı Farisi, “Ey insanlar ben resulullahtan iki ilim öğrendim biri Allahın emirleri ve yasakları ki herkese açıkça söylüyorum. İkincisini öğrenmek isteyen beni tenhada bulsun” demişlerdir. İşte resulullahın tenhada vereceği hediye ve Selmanı Farisinin tenhada öğreteceği ilim, besmelenin içindeki sırları ihtiva eden meratibi tevhid ilim ve irfanı olup, bu ilimi irfan özel hususi olup umuma, kamuya açılmaz. Bu ancak zamanın kâmili mürşidinden talep edilmekle tahsil edilir.
Bu itibarla kitaplarda bulunmayan bu sırlar öyle açıkça söylenmez, ancak talep eden ve ehil olanlara kâmil tarafından telkin ile söylenir. Özel hususi olan bu sırları açıkça umumu halka söylenmesinin özrü yani mahsuru vardır. Bunu ifadeyle pir seyyid Muhammed nu Hz; “Sırrı tevhidi ehil olmayana açmak pek fenadır. Bu sırrı ehil olmayana açan muhakkak cezaya müstehak olur, şeriattaki sirkat (el kesme) cezası gibi, onun tevhid’den eli kesilir.” Diyor. Hz.resulullah efendimiz ise, “Muhatabınızın anlamadığı bir dil ile konuşursanız fitne uyandırırsınız” buyurmuşlardır. Ki mesleki resul irşadından mahrum olan avam insan bu tevhidi hakiki sırlarını duysa, hayret ile şaşar, demektir.
İmamın üçüncüsü ki efaldir
Rahim ismine mazhardır
Tesbihin imamının üçüncüsü tevhidi ef’al makamına işaret olup, cenab-ı Hakk’ın Rahim ismine mazharıyeti ifade eder.
Makamat üç bu minvaldir
Ki Efal hem Sıfat Zat’tır
Makamat, yani meratibi ilâhi olan tevhid makamları üç minval / tarz üzere olup bu tevhidi Efal, tevhidi Sıfat tevhidi Zat’tır.
Müsebbih fı'li terk eyler
Muharrik kimdir hem anlar
Müsebbih, yani tesbih çeken kendine nisbet ettiği fiili’ni terk eylemekle, her fiilde kudret ve kuvvetiyle muharrik ve failin kim olduğunu şuhud ederek, yani şahit olarak anlar.
Dahi Sıfatı mahv eder
fatı Hak şûhud eyler
Ve kendine cehaletle nisbet ettiği Sıfatları fena / yok ederek mahv eder. Ve her Sıfatta mefsuf olan Hakk’ı şuhut eyler, yani şahitlik eder.
Makam-ı Zat’ta mahv olur
Bu 'iyde kurban ol olur
İyd; bayram demek olduğu gibi, iyd kelimesi ‘gidip te tekrar gelen’ anlamını da ifade eder. Bu itibarla, Hakk’ın varlığından yaratılan her insan bu âleme doğup gelince, bu âlemin tesiriyle aslı hakikatı olan Rabb’ini unutur. Ki cümle peygamberlerin ve velâyet irşadı yapan kâmilin tebliğ ve irşadının yüce amacı, insanın bu âlemde unuttuğu Rabb’ine kavuşup vasıl olması içindir. Ve mürşidi kâmilin telkiniyle kendine nisbet ettiği fiil, sıfat ve vücut varlığını mahv ederek bir insanın aslı hakikatı olan Rabb’ine dönüp kavuşması, insanın tadacağı en yüce felah mutluluk olduğundan iyd / bayram olarak ifade olunur.
Kulun Rabb’ine vasıl olup kavuşması aynı zamanda kurban olmasıdır. Çünkü kurban kurbiyyet yani yakın olmak demektir. Ki bir insan mürşidi kâmilin telkinine teslim olur da Fiil, Sıfat ve vücudu varlığını fena ederse Hakk’ın Zat’ına kurban (yakın) olur. Bu ledduni yönden aynı İsmail’in (as.) İbrahime (as.) teslim olup gayrıyetinin kesilerek kurban olması gibidir.
Bunu beyanla makam-ı Zat’ta, kulun nisbeti vücudu varlığı fenafillâh keşfi irfaniyetiyle mahv olur. Ki bu hem de kulun aslı hakikatına dönerek vuslat kurbanı (yakını ) olmasıdır, hemde Rabb’ine kavuşma iyd’idir / bayramıdır, buyruluyor.
Tesabih maksadı budur
Ki ol ser ceb’de konulur
İşte tesbih yapmak böyle âl’â yüce maksat ve böyle hikmetli değerleri içerdiğinden, tesbih daima ser cepte, (baş cepte) yani en iyi cep’e konularak muhafaza edilir.
Bu tesbihler aceb sırdır
Ki teslis sırrı meşâ'irdir
Teslis: üçleme, Meş’ar: “akıl ve vahiy” anlamında olup, bu tesbihler de acep / acaba daha ne gibi sırlar vardır. Ki, tesbihin böyle teslisle (üçlemeyle) yapılmasının sırrı meşâ’irdir, yani akla ve vahye uygundur.
Hem abdest üçe taksimdir
"Mine'r-rics" bu tetahhürdür
Hadisi şerifte “Allahümme inni eûzü bike miner-rics innecisi el habisil muhbisi eşşeytanirracim / Allahım ben pisleten pislikten, zarar verenin / uranından, kovulmuş olan şeytandan sana sığınırım” buyrulduğu gibi, Abdest kulu pisleten pisliklerden arındıran tetahhürdür (temizlenmektir.) Ki abdestin üç kısım olmasını ifadeyle mürşidim kemal zurnacı Hz. 1- zahiren suyla abdest almakla temizlenmek, mürşidi kâmilin telkini irşadıyla temizlenmektir. 2- zahiren toprakla teyemmüm etmekle temizlenmek, evliyanın kitaplarından istifadelenerek temizlenmektir. 3 – zahiren taşla, kaya ile teyemmüm edip temizlenmek, şeriat âlimlerinin fetvalarına riayet ederek temizlenmektir.” Buyurmuşlardır.
Ki her bir a'zai üçer yıkar
Ehad Ahmed Muhammed sırrı var
Ehad sırrı, cümle varlıklarda mevcut olan Hakk’ın Zat-ı ehadiyetidir / tekliğidir. İnsanın nisbet varlığıyla görüp bilemediği Zat-ı ehadiyete bir kul, ancak fena / yok olmakla vasıl olup kavuşabilir. Ki böyle yoklukla Zat-ı ehadiyete vasıl olan kişide resulullah (s.a.v) efendimizin Ahmed ve Muhammed isimlerinin içerdiği kulluk zahir olup açığa çıkar.
Buna göre Ahmed ismi, resulullahın hakikattaki Hüviyet’i ve kimliği olup, hakikata erişmek Ahmed ismi mazhariyetidir. Muhammed ismi ise resulullahın marifetteki Hüviyet ve kimliği olup, hakikat ehlinin, vahdetin kesretinde / çokluğunda hidayet-i nur-u Muhammed kulluğuna ulaşma mazharıyetidir. Ki bu mazharıyet aynı zamanda hakikat ehlinin kuran kaynaklı ilmi marifete erişmesidir. Bunu ifadeyle ehl-i kemal, “Hakikat ehline göre şeriat, aynı marifettir” demiştir.
Bu itibarla, her yerde mevcut olan Hakk’ın Zat-ı ehadiyeti resulullah’ın Ahmed ve Muhammed kulluğunda açığa çıktığı için, abdest’te her bir azanın üçer defa yıkanmasında ehad, Ahmed ve Muhammed sırrı vardır, deniliyor.
Ki üç şeyden fena olur
Hayat Hakk'Ia hay olur
Ki üç şeyden fena olmak, kulun fiil sıfat ve vücut nisbetlerinin fenafillâh keşfi irfanıyla fena / yok olmasıdır. Hakk’ın hayatı ile Hay / diri olmak ise, yokluğunda zuhur eden Hakk’ın her şeyi ihtiva edip kapsayan külli sıfatlarının cüz tecellisi ile kulun, bekabillâh yani Allah’la ebediyet bulmasıdır.
Bunu ifadeyle kutsi beyanında cenab-ı Hak: Beni talep eden beni bulur, beni bulan beni bilir, beni bilen bana âşık olur. Bana âşık olanı ben katlederim, benim katlettiğim kimsenin diyeti benim üzerimedir, diyeti benim üzerime olan kimsenin diyeti ben olurum, diyeti ben olduğum kimse ile de benim aramda hiçbir fark yoktur. ” (Hadisi kutsi) Buyurur. Ki “diyet,” Kan bedeli, can pahası, anlamındadır.
Bu itibarla, Hakk’a talip olan bir kul üç şeyden fena olup yokluğa erişir. Ve o kul, yokluğunda tecelli eden Hakk’ın hayatı ile Hay / diri olur, deniliyor.
Namaz dahi bu sırdandır
yam rükû Sücud hemdir
Namazdaki kıyam, (ayakta durmak) rükû (eğilmek) ve sücud (secde) dahi bu tevhid makamlarının sırlarını içerir.
yam tevhidi ef’aldir
aç sırrı dahi vardır
Ki namazdaki kıyam, (ayakta durmak) tevhidi ef’ale işaret olup bunu ifadeyle Kur’an’da: “…İşlerin tümü Allah’ındır” (Ra’d, 31) başka bir ayet’te ise; “…Sizi de fiilinizi de yaratan Allah’tır.” (Saffat, 96) buyrulur. Bu ve benzeri ayetlerden anlaşıldığı gibi, cümle âlemdeki tüm işleri yapıp işleyen her fiilin faili olan Allah’tır. Ve Allah’ın her işte nasıl fail olduğuna ancak, tevhid mertebelerinden tevhidi efal makamı keşfi irfanı ile ulaşılır. Ki namazdaki kıyam, yani namazda ellerini bağlayarak ayakta durmak, kulun cümle âleme ve kendine nisbet ettiği fiillerini fena / yok edip, kendinde ve cümle âlemdeki her fiilde fail olan Hakk’ı müşahade etmesi olup, tevhidi efal makamı şuhududur.
Kıyam, yani dik ve ayakta durmak üzere yaratılmış olan Ağaç dahi, tevhidi efal sırrını şöyle taşır: Hakk’ın kudreti / kuvveti ile sükûn olup hareket etmeyen gövdesi, Hakk’ın kuvvetiyle esen rüzgârla her an kıpır kıpır hareketli olan dal ve yapraklar bütünüyle ağaç, tevhid’tir. / bir’dir. Bu itibarla ağaç, sükûn ve hareket olan her fiil’in de kudretiyle fail olan Allahın, tevhidi efal makamındaki tevhid / bir’lik sırrını ifade eder.
Rükû tevhid-i Sıfatdır
Umum dabbe vü hayvan sırrı var
Dabbe: yürüyen yaratık, hayvan: hayatlı, canlı, diri demektir. Ki namazdaki rükû yani namazda öne doğru eğilmek, tevhidi Sıfat mertebesinin ve yürüyen ve yürümeyen canlı ve diri olan cümle yaratılmışların sırrını içerir. Çünkü cümle âlemlerde Hayat, İlim, İrade, Kudret, Kelam, Basar, (görmek) Semi (duymak) ve Tekvin (yaratma) olan sekiz sıfatı sübutiyesiyle Allah, mefsuftur. (sıfatlanandır)
Ve mefsuf olan Allah, hayat sıfatı ile rükû üzerine, yani öne doğru eğilmiş olarak yaratılan tüm hayvanlara hayat sıfatıyla hayat verdiği gibi, kudreti ile umum dabbenin sırrıdır, yani yürüyen ve hareket eden tüm yaratılanlarda tekvin sıfatıyla var edip yaratıcı olarak zuhur eder. Ki, bu tevhidi sıfat makamı şuhuduyla anlaşılır. Ve namazdaki rükû, tevhidi Sıfat keşfi irfaniyetini ifade eder.          

Hiç yorum yok: