10 Ocak 2012 Salı

Derbeyân-ı Sırr-ı tesbih-i âlâ meslek-i tahkik’ül Hilmi-1

        Kemâl Zurnacı Hz.nin ve Süleyman Kolari Hz.nin aziz ruhlarına   ithaftır.


Tesbih sırrı’nın, hakikat mesleğine mensub Abdülmalik Hilmi Hz. tarafından açıklanıp beyan edilmesidir.

1-Haziran 2011 salihli
               Bismillahirrahmanirrahim
İşit şimdi bu sır nedir
Ki sırlar içre enverdir
İşit, dinle şimdi bu tesbihin sırrı’nın ne olduğunu ki, tesbihin sırrı, sırlar içinde enverdir yani çok parlayan nurdur.
Bu har içre çü gül biter
Doğurmadı peder mâder
Har: diken, peder: baba, mader: anne anlamında olup, bu har / dikenlik içinde öyle bir gül biter yetişir ki, onu ne bir baba ne bir ana doğurmamıştır.
Ki tesbihi İdem takrir
Beyan idem dahi bir bir
Takrir: anlayarak anlatma, demektir. Ki tesbihin taşıdığı anlam ve manaları anlatayım da, tesbihin sırrı mahiyeti bir bir beyan olup açıklansın.
Hem Kur'anda bunu Hakk der
Hem hep eşya-yı müsebbihdir
Cenab-ı Hak Kur’an’da “Yedi gök yerküre ve bunların içindekiler O’nu tesbih ederler. Hiçbir şey yoktur ki, O’nu överek tesbih etmesin; velâkin/fakat fark edemezsiniz. O Halim’dir, Gafur’dur.” (İsra- 44) buyurur. Bu Hak taalâ beyanından açıkça anlaşıldığı gibi, cümle eşya Allahı tesbih eder.
"Velâkin tefkahune" değildir
İşitmez bunu çün serdar
Velakin tefkahune- velakin fark edemez,” (İsra- 44) beyanı gereğice, bir insan bu dünyada serdarlık, komutanlık, beylik, paşalık, padişahlık vb. mevki ve makamlara ulaşmış olmakla, “Yedi gök yerküre ve bunların içindekilerinin tesbihini işitemez.
Duyan onu o kâmildir
Görün sırran o nazırdır
Yedi gök yerküre ve bunların içindekilerin tesbihini” (İsra- 44) duyan ve gören ancak insanı kâmildir. O insanı kâmil, daima eşyanın tesbihine nazar eder buyruluyor. Ki nazar bakış, görüş, müşahadeyle şahit olmak demektir. Çünkü kâmilin müşahadesi, her insanda var olan görmek, işitmek, tatmak, dokunmak ve koklamak olan beşi zahir. Akıl, vehim, hayal, hafıza ve idrâk olan beşi batın duyuların / hislerin tümüyle yapılan müşahadedir. Ve insanı kâmil, işiterek, görerek, koklayarak, dokunarak, tadarak, akıl ederek, hayal ederek, hıfz ederek, vehm ederek ve idrâk ederek eşyanın tesbihini nazar ve müşahade eder, demektir.
Bu ayet böyle nazildir
Kim esrarına vakıfdır
Nazil: nuzül eden, inen, anlamında olup, her kim nuzül edip inen “..Hiçbir şey yoktur ki, O’nu överek tesbih etmesin…” (İsra- 44) ayet sırrına vakıf olursa.
Ki "tefkahun" o arifdir
Bunu eşyada samidir
Böyle bir kişi cümle eşyadaki tesbihi “tefkahun” fark edemeyenlerden değil, tesbihi fark eden ariflerden ve eşyadaki tesbihi sami / dinleyenlerden olur.
Hakikat ilme mahirdir
Bu sırra hem de rasihdir
Ve arifi billâh olan bir kişi, aynı zamanda ilmi hakikat’ta Mahir / becerikli olduğu gibi Rasihdir, buyruluyor. Ki rasih: ilimi irfanı derinlik kesinlik kazanıp iyice oturmuş ve sağlamlaşmış ve emin olmuş demektir. Bunu ifadeyle Kur’an’da; ”.. onun tevilini ise bir Allah bilir bir de ilimde Rusuhu olanlar / derinleşmiş olanlar bilir…” (Ali İmran -7) Buyrulur.
Gice gün Hakk'ı zakirdir
Hem nutku'llâh ile kâimdir
Hakikat ilmine Arif ve Rasih olan kişi, Gece gündüz yani her nefeste zikri daim mazhariyetiyle cenab-ı Hakk’ı zikrettiği gibi, nutku ilâh (Allah kelamı) olan Kur’an’a tabi ve bağlı bir kullukla Kaim / ayakta durur.
İder ıskat-ı izafetler
Bulan nurdan hidayetler
Pir seyyid Muhammed nur Hz.leri: “Hidayetin baş mazharı Hz. Resulullah (s.a.v) efendimizdir” buyurmuşlardır ki, nurdan hidayet bulmak hidayet-i nuru Muhammed tecellisiyle aydınlanmaktır. Bu itibarla, her nefeste zikri daimle Kur’an’ın emir ve yasaklarına riayet eden hakikat ehli arifler, cehalet kulluğunu ıskat ederler / düşürüp terk ederler. Ve onlar hidayeti nuru Muhammed ile izafetli / bağlı kulluğu bulurlar.
Her mürşidden inayetler
Cenab-ı Hak'dan nusretler
Hz. Ali kv. “Her kimin kalbi hikmete açıksa her kim söylemiş olursa olsun hikmetli bir söz o kalbe yerleşir. Kimin kalbi hikmete kapalı ise peygamber de söylese hikmet o kalpte barınmaz” buyurmuşlardır. Ki Kur’an’ın emir ve yasaklarına itaat eden bir salikin kalbi zikri daimle uyanık olduğundan, onun kalbi hikmete açık bir kalptir. Ve böyle bir kul hidayeti nur-u Muhammed irşadı yapan her mürşid’den istifadelenip inayetler / yardımlar aldığı gibi, insanı kâmil mertebesine yükselme zaferine erişip muzaffer olmasında cenab-ı Hak’tan nusretler/yardımlar alır. Demektir.
Bunu ifadeyle mürşidim rahovesli Süleyman Kolari Hz.leri; “Mürşidlerin suretlerine değil telkin ve irşadına hürmet saygı gösterenler çok istifadelenip terakki ederler” buyurdular.
Bu bir sırr-ı Muhammeddir
Dahi hem remz-i Ahmed'dir
Pir seyyid Muhammed nur Hz. leri, “hidayetin baş mazharı Hz. Muhammed (s.a.v) dir” dediği gibi, Hz. Resulullah (s.a.v) “Ben Allahın nurundan müminlerde benim nurumdan yaratılmıştır” buyurur. Ki nur-u Muhammed ile yaratılan bir mümin de, sırrı Muhammed zahir olur. Ve tüm hidayete yönelik kulluk ve faaliyetler hidayeti nur-u Muhammed olmakla beraber, sırrı Muhammed’e mesleki resulu Ahmediyyeyi Melami irşadı ile ulaşılır. Çünkü mesleki resulde Melamilik fenafillâh olmak ve Hz.Resulullah efendimizin ahlâkıyla ahlâklanmak olarak tarif edilir. Ve hakikat ilmi, mesleki resul irşadı ile tahsil edilir. Ki, Hz. resulullahın hakikattaki ismi, Ahmed’dir. Ve remz-i Ahmed, yani Ahmed isminin remzettiği mana, Hz.resulullahın yokluğa / fenaya erişmiş ve Hak zahurunda batın kulluğunu ifade eder.
Sûr-ı teşbihi camidir
Cihan devrini arifdir
Sûr; kıyamet borusu, teşbih; benzetme, cihan (dünya) kulun rabbine kavuşmasına mani olan gayriyettir. Ahiret ise kulun kıyametten sonra Hak zuhurunda haşr olup / toplanıp, ebediyet yurduna intikâl ile herkesin yerli yerine, yani cennet ehlinin cennete cehennem ehlinin cehennemdeki mertebelerine neşrolmasıdır / dağılmasıdır.
Bir kimsenin mesleki resul irşadıyla Ahmed isminin remzettiği hakikata ve sırrı Muhammed marifetine mazhar olması, onun aynı zamanda cihana ve ahirete de arif olmasını içerir ki, bu kulun özel haşr’ı (toplanması) ve neşri’dir. (dağılmasıdır.) Bunu beyanla Şem’i Hz:
Mutu kalbe ente mutu sırrına mazhar olan
Haşrı neşri burada gördü nefhayı sur vurmadan” buyurur.
Bunu ifadeyle, kıyametin kopmasını, herkesin berzah / kabir ve ahiret âleminde haşır ve neşir olmasını haber veren İsrafil sûr’una benzemekle beraber tesbih, cihan devrine, yani dünya gayrıyetine arif olma sırrına da camidir / kendinde toplar, buyruluyor.

Hiç yorum yok: