12 Haziran 2024 Çarşamba

İNSANIN NEREDEN GELDİĞİNİ VE NEREYE GİTTİĞİNİ AÇIKLAYAN RİSALE

                                                         BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Salat ve selam yüce elçi olan Muhammed (sav) ve o’nun yüce evlatlarının tümü üzerine olsun. Şu bilinmelidir ki, insan , kamil olmayınca Hak katında makbul değildir ve tam bir kabul görmez. Şimdi insanın olgunluğu, nereden geldiğini bilmekle olur. Aslını, ne amaç için yaratıldığını, halini ve nereye gideceğini yani sonunun ne olacağını bilmek, insanın olgunluğudur. İnsanın bu erdemliği yakalamasının püf noktası ise yukarıda ifade edilen iki özelliğin anlaşılmasıdır. Çünkü bu iki aslı, yani nereden geldiğini ve nereye gittiğini  bilmeyen hayvandan daha aşağıdır. Ey aşık! Yüce Hak Kur’anı Keriminde Kassas Suresi 88. Ayetinde “Allah’ın yüzünden başka her şey helaktadır.” Bir hadisi kutside ise “Allah vardı O’nunla şey yoktu.” buyurdu. Şimdi dahi böyledir. Ancak bu sırrı bilmek, nereden geldiğini bilmekle olur. Ey aşık! Hak’kın aslından yani Hak’kın zatının gayrı değilsin şimdi de değilsin. Bu sırrı bilmeyen kördür, ağyar görür. Denir ki, “Burada kör olan ahirette de kördür.”  Yani dünyada  kalbi kör olanın ahirette de kalbi kördür. Dünyada Hak’kı bir yüzden dahi idrak etmeyen, ahirette de bir yüzden idrakı olmaz. Körün işittiği gibi işitir ancak güneşi göremez, o’nu ısısından anlar. Şimdi zatı hak mutlaktır, bir esma tecellisi ile kayıtlanmadığından her görünende ve görünmeyende tecelli eden O’dur.

Görülmeyen, akli olan alemi gaybdır, görülen yani açık olan alem ise şehadet alemidir. Gayb olan zuhurdan evvel sıfattır ve sıfatın zuhuru esmadır. Mesela, çakmak taşında ateş olmak sıfattır, çakmak ile ateşin  zuhura gelmesi esmadır. Diğerleri de bunun üzerine kıyas edilebilir. Mesela, mevsufun zuhuru olan kudret sıfattır, sıfatın zuhuru ise kadir ismini alır. Makul olan sıfata esma perdedir, sıfat ,alemi gaybdır, esma ile zuhur eder. Gizli hazine olan da budur. Hadisi kutside; “Ben bir gizli hazine idim bilinmekliğimi muhabbet ettim ve halkı yarattım.” buyurulmuştur. Halk, arap dilinde fani olana derler. Yani gizliyim ve sabitim, zatı mutlakım, isim ve resimle idrak olunmam. Halkı yani fani olanı yarattım yani zuhura getirdim. Halkı yüce isimlerime cilve yaptım. Zuhura gelen esma tecellilerini kimi delille, kimi zevk ile, kimi şuhud ile bildiler. Bu şekilde bilmeyen kördür. Şimdi, esmanın cilvesi olan halkın evveli aklı evveldir, Nuru Muhammed’dir. Cümle mevcudat Nuru Muhammed’den zuhura geldiler. “Allah evvela benim nurumu yarattı.” Hadisi zahir oldu. Nuru Muhammed nefsi kül ile göründü. Tabiat, heyula, şekil, cisim, arş, bütün felekler, melek, hayvan, nebat ve insan bu tertip üzere Nuru Muhammed’den bir biri ardınca açığa çıktı. Bu halkiyet “Sen olmasaydın alemi yaratmazdım” kutsi hadisi ile kuvvet buldu. Ancak, insanın maddesi olan Nuru Muhammed’in aslı ve yolu ise, zattan sıfata, sıfattan esmaya, esmadan Nuru Muhammed’e ve Nuru Muhammed’den nefsi küle, sonra bu tertip üzere mertebe-i insana gelindi.

Hut Suresi 6. Ayeti olan “Onların duracak ve saklanacak yerlerini bilir.” Sözü buna şahittir. İstikrar manada, kabiliyet cisimde olur. Şimdi bu yürüyüşle insana gelen, insanı kamildir ve istidatı tamdır. Çok çalışması olmadan riyasızca kemalat tahsil eder ve yol O’na kolay olur. Fakat bu yürüyüşle mertebe-i insana gelemeyenin istidadı uzak olur. Bu insanın kabiliyetinin uzak olmasının nedeni, belki nebat aleminde veya hayvan aleminde iken bir şey sebep olup eğlenip kalmasıdır. Mesela; Bitki bir afete maruz kalıp ebeveynlerden birisi yemeden bozulabilir, yense bile meni olmadan bozulabilir veya ruh üflenmeden araza tutulabilir, yenilmeyen bir nebat veya hayvan da ise, bu bitki veya hayvana afet tesir ederek bozulabilir. Velhasıl hangi madende veya bitkide yahut hayvanda eğlenmiş ise onun sıfatını kazanır böylece istidatı uzak olur. Bundan dolayı kimileri az çalışma ile kimileri çok çalışma ile yola gelirler ama kimi de bir şekilde asla yola gelemez. Mürşidi kamili fark edemez ve insanlığını bulamaz. Velhasıl hangi doğuşta ne kadar eğlenirse o kadar kabiliyeti uzak olur. Mertebe-i insanı bulmadan üç doğuşta devreder. Ancak insana ruh üflendikten sonra artık devr yoktur. Çünkü insanın yaratılışı en güzel surettedir. En güzel sureti bulmayan, maden, bitki ve hayvana geri dönüp devretmez. Bunun delili Tin Suresi 4.Ayettir “Biz insanı en güzel surette yarattık.” Ruh bedenden ayrıldıktan sonra başka bir bedene girdiğini söyleyenler vardır bu düşünce batıldır. Fakat silinmiş veya değiştirilmiş bir suretle suretlenenler olmuştur, bu durum gerek dünyada gerekse ahrette gerçekleşebilir. Nitekim, israiloğulları daha hayatta iken  maymuna ve domuza dönüştürülmüştür. Buna benzer olaylar bazı kötü ruh sahipleri için de daha dünyada iken gerçekleşmiştir.

Nisa Suresi 47.Ayeti buna delildir. “Ey kendilerine kitap verilenler! Biz bir takım yüzleri silip arkalarına çevirmeden, yahut cumartesi ashabını lanetlediğimiz gibi onları da lanetlemeden önce, yanınızda bulunanı tasdikleyici olarak indirdiğimize inanın.” Bu değiştirme cismanidir. Fakat ölümden sonra da kötü ruhlar için dönüşüm olabilir. Ancak, ruhun bir bedenden çıkıp başka bir bedene girmesi şeklinde olmaz. Belki, günah ve çirkin hareketler sonucu oluşan hayvan tabiatı şeklinde olabilir. Kötü ruh sahiplerinde hangi hayvan tabiatı galipse onun suretiyle haşr olsa gerektir. Mesela; Tamah domuz,  hased maymun, kibir fil, nifak yılan, kin deve, gadap köpek, yalan şeytan, diğerleri içinde buna benzer bir kıyas yapılabilir. Yani, insan ahlakından olmayan her bir ahlak o hayvanın suretinde olsa ve o suretlerle azap görse gerektir.

Zümer Suresi 71. Ayeti buna delildir. “İnkar edenler bölük bölük cehenneme sevk edilirler. Oraya geldiklerinde onun kapıları açılır ve cehennem bekçileri onlara şöyle derler: “Size içinizden resuller gelmedi mi ki, Rabbinizin ayetlerini karşınızda okusunlar ve sizi şu güne kavuşmamız hususunda uyarsınlar?” Onlar “Evet, derler, geldiler ama inkarcılar hakkında azap hükmü  hak oldu.” Çirkin birer iş olan zina ve erkekler arasındaki cinsi sapıklık ve diğerleri gibi kötü suret olup sahibine azap ederler. Tıpkı güzel işlerin sevilen bir suretle suretlendiği gibi. Bu suret bir dostun sureti olabilir. Belki cennet nimetleri ve cehennem azaplarının hepsi, bunların karşılığı yapılan işlerin suretlenmesi olsa gerektir. Bunun için “onların amelleri kendilerine geri çevrildi.” Sözü söylendi. Ölümden sonraki değişim ruhanidir. İnsan belki bu değişimi görmez ama diğer yaratılanlardan ancak keşf sahibi olanlar görebilir. Bazı kötü ruh sahiplerinden yalancı ve şer olanlar bu alemde ziyankar olup Hak’tan uzak kaldılar. “Her zararlı öldürülür” yaklaşımı ile katledilirler. Velhasıl kötü ruh sahipleri gerek dünyada gerekse ahirette anasırdan ayrılamazlar. Çünkü cehennem zaten unsurlar yeridir. Amma mü’min bir ruh ise, eğer olgunluk kazanmadıysa ruhları bahtiyar olacakları cennetle kayıtlanırlar. Bazı asi olanlar ise Allah korusun cehennemle kayıtlanırlar. Ancak dua, kuran, mevlüt, tesbih ve sair ibadette sadık olan ayrıca hayır ve hasenat işleri ile uğraşan gamlı ve kederlenmiş ruhlar ise  bu halleri ile afva uğrayabilir. Bundan dolayı cehennemden uzaklaşıp cennetle kayıtlanırlar. Bu, Resulullah salallahü aleyhi vessellem efendimizin duaları bereketiyle Ebu Talib’in  hayat bulup iman etmesi gibidir.

Yaratılış zamanında, Resulullah (sav)’in yardım ve ikram ediciler olan  ebeveynleri hazreti Abdullah ve hazreti Amine vefat ettiler. Resulullah (sav) efendimizin duaları ile hayat buldular ve peygamberliğine iman getirdiler. Amma kamil ve büyük zatlar olan enbiya ve evliyadan bazıları ahirete intikal etmeyip semaya yükseltildiler. Hazreti İsa, İdris, Hızır, İlyas ve Ali İbni Talip gibi. Kimi meşhur ismiyle kimi ise değişik isimle tekrar yeryüzüne inerler. İsa (as), İdris (as) ve Ali İbni Ebi Talip gibi. İdris (as) dört bin sene sonra bağleyk bölgesine İlyas ismiyle nebi oldu. Hazreti Ali, İsa (as) gibi ahirete intikal etmedi, Nisa Suresi 157.Ayette buyrulur. “O’nu öldürmediler ve asmadılar, sadece onlara benzer gösterildi.” Nuh (as), gemisinin durduğu yerde bir tahta buldu , tahtada Ali İbni Ebi Talip ismiyle yazı gördü ve onu koruma altına aldı. Ali semaya yükseldi, ahir zamanda, ahir ismiyle gelecek yazıyordu. Tıpkı İdris (as) gibi. En iyisini Allah bilir.

Ahirete intikal eden kamiller asla bir mekan ve zaman ile kayıtlanmayan mutlaklardır. Her mekanda hazırlardır ve asıllardır. Bazen latif olurlar, bazen de kesif suret giyerler. Bundan dolayı kabirlerin ziyareti meşru oldu. Eğer kabiri ziyaret eden kamil ise, kabirdeki, yapılan duadan fayda görür, Kabirde yatan kamil ise ziyarete gelene fayda verir. Çünkü ihtiyaç görür. Bunun için ehlullah her zaman fayda sağlar. Kötü ruh olan vampir ise zarar verir. Ehlullah’ın fayda vermesi, “Siz bir işte tereddüte düşerseniz kabir ehlinden yardım isteyin” hadisi ile şahitlidir. Çünkü veli ahirete intikal etmesiyle tasarrufu kesilir. “Allah benim vekilimdir, O, ne güzel vekildir.

                                                                                                                        

                                                                                                                             Sadeleştiren

                                                                                                                     Mehmet Naci GÜNEY

Hiç yorum yok: