BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Salat ve selam yüce elçi olan Muhammed (sav) ve o’nun yüce evlatlarının tümü üzerine olsun. Şu bilinmelidir ki, insan , kamil olmayınca Hak katında makbul değildir ve tam bir kabul görmez. Şimdi insanın olgunluğu, nereden geldiğini bilmekle olur. Aslını, ne amaç için yaratıldığını, halini ve nereye gideceğini yani sonunun ne olacağını bilmek, insanın olgunluğudur. İnsanın bu erdemliği yakalamasının püf noktası ise yukarıda ifade edilen iki özelliğin anlaşılmasıdır. Çünkü bu iki aslı, yani nereden geldiğini ve nereye gittiğini bilmeyen hayvandan daha aşağıdır. Ey aşık! Yüce Hak Kur’anı Keriminde Kassas Suresi 88. Ayetinde “Allah’ın yüzünden başka her şey helaktadır.” Bir hadisi kutside ise “Allah vardı O’nunla şey yoktu.” buyurdu. Şimdi dahi böyledir. Ancak bu sırrı bilmek, nereden geldiğini bilmekle olur. Ey aşık! Hak’kın aslından yani Hak’kın zatının gayrı değilsin şimdi de değilsin. Bu sırrı bilmeyen kördür, ağyar görür. Denir ki, “Burada kör olan ahirette de kördür.” Yani dünyada kalbi kör olanın ahirette de kalbi kördür. Dünyada Hak’kı bir yüzden dahi idrak etmeyen, ahirette de bir yüzden idrakı olmaz. Körün işittiği gibi işitir ancak güneşi göremez, o’nu ısısından anlar. Şimdi zatı hak mutlaktır, bir esma tecellisi ile kayıtlanmadığından her görünende ve görünmeyende tecelli eden O’dur.
Görülmeyen, akli olan alemi gaybdır, görülen
yani açık olan alem ise şehadet alemidir. Gayb olan zuhurdan evvel sıfattır ve
sıfatın zuhuru esmadır. Mesela, çakmak taşında ateş olmak sıfattır, çakmak ile
ateşin zuhura gelmesi esmadır. Diğerleri
de bunun üzerine kıyas edilebilir. Mesela, mevsufun zuhuru olan kudret sıfattır,
sıfatın zuhuru ise kadir ismini alır. Makul olan sıfata esma perdedir, sıfat
,alemi gaybdır, esma ile zuhur eder. Gizli hazine olan da budur. Hadisi
kutside; “Ben bir gizli hazine idim
bilinmekliğimi muhabbet ettim ve halkı yarattım.” buyurulmuştur. Halk, arap
dilinde fani olana derler. Yani gizliyim ve sabitim, zatı mutlakım, isim ve
resimle idrak olunmam. Halkı yani fani olanı yarattım yani zuhura getirdim. Halkı
yüce isimlerime cilve yaptım. Zuhura gelen esma tecellilerini kimi delille, kimi
zevk ile, kimi şuhud ile bildiler. Bu şekilde bilmeyen kördür. Şimdi, esmanın
cilvesi olan halkın evveli aklı evveldir, Nuru Muhammed’dir. Cümle mevcudat Nuru
Muhammed’den zuhura geldiler. “Allah
evvela benim nurumu yarattı.” Hadisi zahir oldu. Nuru Muhammed nefsi kül
ile göründü. Tabiat, heyula, şekil, cisim, arş, bütün felekler, melek, hayvan,
nebat ve insan bu tertip üzere Nuru Muhammed’den bir biri ardınca açığa çıktı. Bu
halkiyet “Sen olmasaydın alemi
yaratmazdım” kutsi hadisi ile kuvvet buldu. Ancak, insanın maddesi olan Nuru
Muhammed’in aslı ve yolu ise, zattan sıfata, sıfattan esmaya, esmadan Nuru
Muhammed’e ve Nuru Muhammed’den nefsi küle, sonra bu tertip üzere mertebe-i
insana gelindi.
Hut Suresi 6. Ayeti olan “Onların duracak ve saklanacak yerlerini bilir.” Sözü buna şahittir. İstikrar manada, kabiliyet cisimde olur. Şimdi bu yürüyüşle insana gelen, insanı kamildir ve istidatı tamdır. Çok çalışması olmadan riyasızca kemalat tahsil eder ve yol O’na kolay olur. Fakat bu yürüyüşle mertebe-i insana gelemeyenin istidadı uzak olur. Bu insanın kabiliyetinin uzak olmasının nedeni, belki nebat aleminde veya hayvan aleminde iken bir şey sebep olup eğlenip kalmasıdır. Mesela; Bitki bir afete maruz kalıp ebeveynlerden birisi yemeden bozulabilir, yense bile meni olmadan bozulabilir veya ruh üflenmeden araza tutulabilir, yenilmeyen bir nebat veya hayvan da ise, bu bitki veya hayvana afet tesir ederek bozulabilir. Velhasıl hangi madende veya bitkide yahut hayvanda eğlenmiş ise onun sıfatını kazanır böylece istidatı uzak olur. Bundan dolayı kimileri az çalışma ile kimileri çok çalışma ile yola gelirler ama kimi de bir şekilde asla yola gelemez. Mürşidi kamili fark edemez ve insanlığını bulamaz. Velhasıl hangi doğuşta ne kadar eğlenirse o kadar kabiliyeti uzak olur. Mertebe-i insanı bulmadan üç doğuşta devreder. Ancak insana ruh üflendikten sonra artık devr yoktur. Çünkü insanın yaratılışı en güzel surettedir. En güzel sureti bulmayan, maden, bitki ve hayvana geri dönüp devretmez. Bunun delili Tin Suresi 4.Ayettir “Biz insanı en güzel surette yarattık.” Ruh bedenden ayrıldıktan sonra başka bir bedene girdiğini söyleyenler vardır bu düşünce batıldır. Fakat silinmiş veya değiştirilmiş bir suretle suretlenenler olmuştur, bu durum gerek dünyada gerekse ahrette gerçekleşebilir. Nitekim, israiloğulları daha hayatta iken maymuna ve domuza dönüştürülmüştür. Buna benzer olaylar bazı kötü ruh sahipleri için de daha dünyada iken gerçekleşmiştir.
Nisa Suresi 47.Ayeti buna delildir. “Ey kendilerine kitap verilenler! Biz bir
takım yüzleri silip arkalarına çevirmeden, yahut cumartesi ashabını
lanetlediğimiz gibi onları da lanetlemeden önce, yanınızda bulunanı
tasdikleyici olarak indirdiğimize inanın.” Bu değiştirme cismanidir. Fakat
ölümden sonra da kötü ruhlar için dönüşüm olabilir. Ancak, ruhun bir bedenden
çıkıp başka bir bedene girmesi şeklinde olmaz. Belki, günah ve çirkin
hareketler sonucu oluşan hayvan tabiatı şeklinde olabilir. Kötü ruh
sahiplerinde hangi hayvan tabiatı galipse onun suretiyle haşr olsa gerektir. Mesela;
Tamah domuz, hased maymun, kibir fil, nifak
yılan, kin deve, gadap köpek, yalan şeytan, diğerleri içinde buna benzer bir
kıyas yapılabilir. Yani, insan ahlakından olmayan her bir ahlak o hayvanın
suretinde olsa ve o suretlerle azap görse gerektir.
Zümer Suresi 71. Ayeti buna delildir. “İnkar edenler bölük bölük cehenneme sevk
edilirler. Oraya geldiklerinde onun kapıları açılır ve cehennem bekçileri
onlara şöyle derler: “Size içinizden resuller gelmedi mi ki, Rabbinizin
ayetlerini karşınızda okusunlar ve sizi şu güne kavuşmamız hususunda
uyarsınlar?” Onlar “Evet, derler, geldiler ama inkarcılar hakkında azap hükmü hak oldu.” Çirkin birer iş olan zina ve
erkekler arasındaki cinsi sapıklık ve diğerleri gibi kötü suret olup sahibine
azap ederler. Tıpkı güzel işlerin sevilen bir suretle suretlendiği gibi. Bu
suret bir dostun sureti olabilir. Belki cennet nimetleri ve cehennem
azaplarının hepsi, bunların karşılığı yapılan işlerin suretlenmesi olsa
gerektir. Bunun için “onların amelleri kendilerine geri çevrildi.” Sözü
söylendi. Ölümden sonraki değişim ruhanidir. İnsan belki bu değişimi görmez ama
diğer yaratılanlardan ancak keşf sahibi olanlar görebilir. Bazı kötü ruh
sahiplerinden yalancı ve şer olanlar bu alemde ziyankar olup Hak’tan uzak
kaldılar. “Her zararlı öldürülür” yaklaşımı ile katledilirler. Velhasıl kötü
ruh sahipleri gerek dünyada gerekse ahirette anasırdan ayrılamazlar. Çünkü
cehennem zaten unsurlar yeridir. Amma mü’min bir ruh ise, eğer olgunluk
kazanmadıysa ruhları bahtiyar olacakları cennetle kayıtlanırlar. Bazı asi
olanlar ise Allah korusun cehennemle kayıtlanırlar. Ancak dua, kuran, mevlüt, tesbih
ve sair ibadette sadık olan ayrıca hayır ve hasenat işleri ile uğraşan gamlı ve
kederlenmiş ruhlar ise bu halleri ile
afva uğrayabilir. Bundan dolayı cehennemden uzaklaşıp cennetle kayıtlanırlar.
Bu, Resulullah salallahü aleyhi vessellem efendimizin duaları bereketiyle Ebu Talib’in hayat bulup iman etmesi gibidir.
Yaratılış zamanında, Resulullah (sav)’in
yardım ve ikram ediciler olan
ebeveynleri hazreti Abdullah ve hazreti Amine vefat ettiler. Resulullah
(sav) efendimizin duaları ile hayat buldular ve peygamberliğine iman getirdiler.
Amma kamil ve büyük zatlar olan enbiya ve evliyadan bazıları ahirete intikal
etmeyip semaya yükseltildiler. Hazreti İsa, İdris, Hızır, İlyas ve Ali İbni
Talip gibi. Kimi meşhur ismiyle kimi ise değişik isimle tekrar yeryüzüne
inerler. İsa (as), İdris (as) ve Ali İbni Ebi Talip gibi. İdris (as) dört bin
sene sonra bağleyk bölgesine İlyas ismiyle nebi oldu. Hazreti Ali, İsa (as)
gibi ahirete intikal etmedi, Nisa Suresi 157.Ayette buyrulur. “O’nu öldürmediler ve asmadılar, sadece
onlara benzer gösterildi.” Nuh (as), gemisinin durduğu yerde bir tahta
buldu , tahtada Ali İbni Ebi Talip ismiyle yazı gördü ve onu koruma altına
aldı. Ali semaya yükseldi, ahir zamanda, ahir ismiyle gelecek yazıyordu. Tıpkı
İdris (as) gibi. En iyisini Allah bilir.
Ahirete intikal eden kamiller asla bir
mekan ve zaman ile kayıtlanmayan mutlaklardır. Her mekanda hazırlardır ve
asıllardır. Bazen latif olurlar, bazen de kesif suret giyerler. Bundan dolayı
kabirlerin ziyareti meşru oldu. Eğer kabiri ziyaret eden kamil ise, kabirdeki,
yapılan duadan fayda görür, Kabirde yatan kamil ise ziyarete gelene fayda
verir. Çünkü ihtiyaç görür. Bunun için ehlullah her zaman fayda sağlar. Kötü
ruh olan vampir ise zarar verir. Ehlullah’ın fayda vermesi, “Siz bir işte tereddüte düşerseniz kabir
ehlinden yardım isteyin” hadisi ile şahitlidir. Çünkü veli ahirete intikal
etmesiyle tasarrufu kesilir. “Allah
benim vekilimdir, O, ne güzel vekildir.
Sadeleştiren
Mehmet Naci GÜNEY
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder