ŞERHEDEN (AÇIKLAYAN): NEJDETŞAHİN
Yâ rasul-i Hak habîb-i
kibriyâ
Himmet eyle aşıkın bulsun
safâ
Ey Hakk’ın elçisi, Cenab-ı Kibriyâ olan
Allah’ın habibi, (sevgilisi) himmet (yardım) eyle âşıklar sefâ bulsun,
ifadesiyle ruh-u Muhammedden (s.a.v) imdat ve yardım talep ediliyor. Pir Seyyid
Muhammed Nur Hazretleri;“Hakk’ın Hay
ve Muhy-i oluşu Ruh-u Muhammed’dir.”diyor. Yani
Hakk’ın hayatla diri olup hayat ile dirilterek hayat vericiliği ruh-u Muhammed’dir,
demektir. Ki cümle Peygamberler ve insan-ı kâmil olan veliler Ruh-u Muhammed’in
mazharı olmuşlar ve bu mazharıyetleri ile tebliğ ve irşad'da bulunup, insanlığı
hayat-ı ilahi ile diriltmişlerdir. Velayet irşadının tüm zamanlarda heryer ve
her mekândaki tebliğicisi Mürşid-i kâmil’dir. Ve kâmil ruh-u Muhammed mazharı
olan irşadıyla sâlik’i hayat-ı ilahi diriliğine ulaşmasını sağlar.
Bunu ifadeyle “Yâ Resul-i Hak, Habibi
Kibriya himmet (yardım) eyle aşıkın bulsun safâ.” buyrulmakla zamanın ruh-u
Muhammed mazharından, Hak âşıklarının sefayı ilahi ile sefalanmaları hususunda
himmet yardım isteniyor.
Kalbleri etsin teveccüh ol
yana
Aşk u şevkiyle gelsünler
sana
Teveccüh: Yönelmek, ilgi alâka
göstermek anlamında olup, âşıklarınkalbleri
ruh-u Muhammed mazharı olan zamanın mürşidi kâmilinin teveccühüne yönelerek, ilâh-i aşk’ın
şevki ve coşkusuyla kâmilin meclisine gelsinler,
demektir.
Pertevi nurunla kalbe ver
ziya
Varlığımız mahv eyle
görünsün Hüdâ
Pertev: Ziya, ışık,Nur:Aydınlık, parıltı, parlaklık,Hüdâ: Hadi olan Allah’ın hidayetle
tecellisi, demektir. Ki hadisi şerifte; “Allah
beni nurundan müminleri de benim nurumdan yarattı.” Buyrulur. Bu
hadiste ifade olunan yaratılma, Allah’ın Hadi isminin zuhuru olan hidayet
tecellisine Hz. Resulullah’ın mazhar olması, müminlerinde Hz. Resulullah’ın
hidayet-i tebliğ ve irşadına mazhar olmasıdır. Bunu ifadeyle Pir Seyyid
Muhammed Nur Hazretleri;“Hidayetin baş
mazharı Hz.Muhammed s.a.v Efendimizdir, onun temsilcileri ise âlimler ve
Kâmil-i mürşit’tir.”buyurur.
Bu itibarlapertevi nurunla kalbe ver ziya
varlığımız mahv eyle görünsün Hüdâ demek; Nur-u Muhammed zuhurunun ışığı
ile kalbimizi aydınlatıp parlat ki, kendimize cehaletle nisbet ettiğimiz
varlığımız fenafillâh keşf-i irfanıyla mahvı fena bulsun. Ve fenaya / yokluğa
ulaşmış kulluğumuz Rabbi’mizi müşahede ve Rabbimize vuslat hidayetine erişsin,
demektir.
Bunu beyanla mürşidi kâmil hidayet-i Nur-u Muhammed’i temsil ile
zikri daim ve tevhid-i hakiki irşadı yapar. Zikri daim aynı zamanda mayayı
Muhammed’dir ki, bir kalbin zikrullah telkinine mazhar olması o kalbin, mayay-ı
Muhammed’le mayalanmasıdır. Ve mayayı Muhammed olan zikrullah yerleştiğikalbi
pertevi Nur-u Muhammed ile ziyalandırır, yani hidayet-i Nur-u Muhammed
aydınlığı ile aydınlatıp parlatır. Kâmil’in tevhid-i hakiki irşadı isekul’un
cehaletle kendine nisbet ettiği varlığını fenaya / yokluğa ulaştırmasıyla mahv
olur. Ve o kul yokluk / fena keşfi irfanı ile rabbin müşahadesi ve rabbin
vuslatıyla şereflenir. Ki bunu talaple, Ruh-u Muhammed mazharından yardım
isteniyor.
Bu cihan hepten okunsun
sırr-ı lâ
Lâ içinde zâhir ola hep
illâ
“Lâilaheillallah Muhammeden Resulullah” olan kelime-i tevhidin, “Lâ
ilahe illallah” kısmının, lâ ilâhe bölümü lâ,illâllah bölümü
ise illâ olarak ifadeediliyor. Ve lâ yokluk anlamındadır. Bu
cihan hepten okunsun sırr-ı lâ demek isekul’un kendinin ve cümle âlemin
yokluğuna fenayı ef’âl, fenayı sıfat ve fenayı zat müşahadesi ile ulaşarak
cihanı, yani cümle âlemi sırrı lâ yokluğu ile okumasıdır. Lâ içinde
zahir ola hep illâ demek ise tevhidi ef’âl, tevhidi sıfat ve tevhidi zat
müşahadesi ile kul’un, kendinin ve cümle âlemin yokluğunda zahir apaçık olan
Rabbi’ne daima nazar edip Rabbini görmesidir.
Bunu ifadeyle Kur’an’da;“Yüzler vardır ki, o gün ışıl ışıl
parlayacaktır. Rablerine bakacaklardır, O’nu görecekler-dir.”
(Kıyamet, 22-23)
buyrulur. Ki, bu beyitlerdeki beyan ile fenafillâh (Allah’ta yok olmak) keşfi
irfanına mazhariyet, talep ediliyor.
Kesret içre görünürse
Hilmi'ya
Vahdet içre gayri yoktur
masiva
Masiva: Allah’tan gayrı başka
olan her şey demektir. Fenafillâh keşfi irfanına ulaşan kul’un nazarında
masiva, yani zat-ı ilahi mevcudiyetinden gayrı bir varlık olmadığı gibi, o’na
görünen tüm varlıklar zat-ı ilahinin zuhuru olan gölgeden ibarettir. Bunu
ifadeyle Malik Efendi Hazretleri; kesret
yani halk çokluğu içinde Hilmi
olarak görünmem, bir gölgenin belirtisi
gibidir diyor. Ve devamla Zat-ı ilahinin vahdetinden
/ birliğinden gayrı hiçbir şeyin, masivanın
varlığı yoktur,ey Hilmi diyerek,
Hilmi lakabı ile kendi üzerinden bizlere hikmet yüklü nasihatta bulunuyor.
Allahuâlem.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder