26 Ocak 2016 Salı

BEYT-İ HUDÂ OLDU MATAF-I HUCCAC


   ŞİİR:ABDULMALİK HİLMİ
ŞERHEDEN  (AÇIKLAYAN): NEJDETŞAHİN
                       
                       

Beyt-i Hudâ oldu mataf-ı huccac
Yedi terkli nur hidayet bir tac

      Beyt-i Hudâ:Hidayet edici olan Allah’ın evi, Mataf: Tavaf edilecek yer mekân,Huccac: hacılar demektir.
Bu itibarla hidayet edici Allah’ın evini / Beytullah’ı ziyaret ve tavaf etmek emri ilâh-i olup, farzdır. Bunu ifadeyle Kur’an’da; “İnsanlar içinde haccı ilan et ki, gerek yaya olarak gerekse derin vadilerden gelerek, yorgunluktan incelmiş binitler üzerinde sana ulaşsınlar. (Hac, 27) buyrulur. Ki zahiri yönüyle bir kulun, Hakk’ın bu davetine icabetle hacı olabilmesi için, mikat mahalli denilen sınırda ihram giyerek “Lebbeyk Allahümme lebbeyk, lebbeyke la şerike leke lebbeyk, innel hamde ve niğmete leke vel mülk, la şerike lek.” der.Yani “Allah’ım çağrına icabetle geldim, emrine amadeyim, senin şerikin / ortağın yoktur, emrine amadeyim emret, hamd / öğünmek ancak sana mahsustur, nimeti veren sensin, mülk senindir, senin şerikin / ortağın ve benzerin yoktur.” telbiyesini getirimeye başlar ve bu telbiye haccın çeşitli rükünlerinde devam eder.   
      Ledduni hikmet yönüyle ise; Hakk’ın hac davetine icabetle kulun ihram giyilen mikât mahalline ulaşması, zamanın Kâmil mürşidini ve meclisini bulmasıdır. Getirilen telbiyedeki ledduni hakikata, makamatı tevhid irfanıyla arif olup ariflere karışmasıyla Arafat vakfesini yapan kul, daha sonra Beytullah / Allah’ın evi olan kalbinde / gönlünde, Hakk’ın zatını tavaf eder. Yani mikat mahalli olan mürşidi kâmil’in irşadıyla, terk-i vücut ihramı giyilip arafat vakfesi yapıldıktan sonra, yedi defa beytullah tavaf edilmekle haccın farzıyeti ifa edilir. Çünkü haccın farzının biri Arafat vakfesi diğeri Kâbe’yi tavaf olmakla iki’dir. Tavafın yedi defa olması ise kendine nisbet ettiği yedi sıfat’larını fena ile terk eden kulun, bekâ olan sıfatı ilâh-i zuhurunun cüz’ünün kemâline mazhar olmasıdır. Ve kul, yedi sıfat’ın kemâl tecellisini talep ile perdesi kalkmış olarak, gönül / kalp Kâbe’sinde zat-ı ilâhiyi yedi defa tavaf eder. Çünkü sıfatı subutiyenin kemâl tecellisi mazharıyetle ancak kul, hidayeti Nur-u Muhammed tacını giyer.
      Bunu ifadeylebeyt-i Hudâ yani hidayet veren Allah’ın evi, hacıların tavaf yeri olup, bu tavaf yedi terkli ve Nur-u Muhammed hidayet tacı’dır, buyruluyor.

Hırka giyüb etti tavaf'a nüzul
Mim-i vasat sırrını nur-ı sirâc

Hırka: Elbise,Nüzul: İnmek / konaklamak,Mim-i vasat sırrı: Açığa / ortaya çıkan Nur-u Muhammed sırrı, Nur-ı sirâc: Nur-u Muhammed’den yayılan aydınlık, ışık manasınadır.
       Buna göre, farz olan Arafat vakfesi ve sonrasındaki farz olmayan müzdelife vakfesini takiben, nüzul ile gelinen mina’da kesilen kurbanla beraber ihram çıkarılır. Hırka veya elbise giyilerek farz olan kâbe tavafı yapılır. Bunu ifadeyle hırka giyipetti tavafa nüzul buyruluyor. Ki, buradaki nüzulun (inmenin, konaklamanın) hikmeti, makamı vahdet-i ilah-i den makamı kesret-i ilah-i müşahadesine olan nüzuldur.
Devamla ifade olunan Mim-i vasat sırrını nur-ı sirâc demek ise sır iken ortaya çıkan Nur-u Muhammed aydınlığı demektir. Çünkü vahdetin kesret-i müşahadesi, ancak hidayet-i Nur-u Muhammed mazharıyeti olan kullukla hâsıl olur. Bunu beyanla Hz. Resulullah Efendimiz; “Ben Allah’ın nurundan müminlerde benim nurumdan yaratıldı.”  buyurur.

Her demde döner bin kere uşşâkı
Devr-i hübûtden ta ede miraç

      Her dem: Her nefes her an,Uşşak:Âşıklar,Devr-i hübût: Hastalıklı olunan devri zaman,Miraç: Kulun Rabbi’ne vuslatı, kavuşması, manasınadır.
Leddun-i mana yönüyle kesretteki/çokluktaki beytullah yani kabe, hidayet-i Nur-u Muhammed kulluğuna mazhar olan zamanın mürşidi kâmilidir. Ve Hak âşık’ları kâmili ziyeret ederek kâmil’in irşadıyla devr-i hübût’den, yani cehaletle ifa edilen şirk günah vb. manevi hastalıklı kulluktan kurtulurlar. Ve Uşşak, yani Hak âşıkları kâmilin irşadı aydınlığıyla her demde, yani her anda gönül kabesini dönüp tavaf ederek, zat-ı ilâhiye kavuşmakla miraç ederler. 

Evsât-ı dünya suret-i âdem bil
Nokta-i kalp merkezine ola derrac

      Evsât-ı dünya: Dünya’nın ortası/merkezi,Suret-i âdem: İnsan’ın/âdemoğlu’nun şekli, görüntüsü,Derrac: Korunaklı ilerleme, aklın işletilmesiyle olumsuzluklardan korunarak ilerleme manasınadır.
Ki evsatı Dünya yani Dünya’nın merkezi âdemoğlu olan insandır. Çünkü en kemâlli yaratılışın insan olduğunu ifadeyle yüce Allah;“İncire, zeytine, Tur dağına ve o emin beldeye yemin ederim ki, biz insanı en güzel biçimde yarattık, sonra onu aşağıların aşağısına indirdik.” (Tin,1…5) ayetleriyle beyan ediyor. Ve insandan başka hiçbir yaratılan Hakk’ın halifeliği ile şereflenmemiştir. Ki bunu ifadeyle de Kur’an’da; “…Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım…” (Bakara,30) buyrulur. Bu halifelik, Dünya’ya yani bu âleme gelen her âdemoğlunda potansiyel olarak mevcuttur.
    Buna göre, insandan başka her ne yaratılmış ise o’nda Hakk’ın bazı sıfatları vardır. Ve yaratılanların her biri, sıfat tecellisiyle açığa çıkan isimlerden bir isim alır ve o isimle bilinir. Fakat insan / âdemoğlu her yaratılanda var olan sıfatı ilâhinin cem’ine / toplamına mazhar olan yegâne yaratılış olması itibarıyla, cümle âlemlerin ve âlemdekilerin sırrını taşımakla dünyanın evsat-ı yani merkezidir. Bunu ifadeyle Hasan Sezai Hazretleri;

“Cümle sıfatı cem etti anda
Türlü cevherler koydu ol kânde
Gözün aç sakın gezme yabanda
Her ne dilersen dile Âdemden dile” demiştir.

      İnsanın potansiyelinde mevcut olan âdemiyetin ve Hakk’ın halifeliğinin aktif olup, âdemiyeti yani âdem-i kemâlatı bulması için. Nokta-i kalbe yani manevi vücudun hasleti olan kalp makamında zat-ı ilâh-i müşahadesine, derrac ile yani sağlam ve korunaklı olan aklı kâmil ile ulaşması icap eder. 
Ki bunu beyanla evsât-ı dünya, yani dünyanın orta merkezinin suret-i âdem (âdemoğlu) olduğunu bil. Nokta-i kalp merkezine, Yani makam-ı kalp müşahadesiyle Hakk’ın zat-ı vahdetine ulaşmak için, derrac yani insan-ı kâmil marifetinin kontrol ve korunağı gerekir, buyruluyor.

Remz-i sıfat kurbet-i zata irüb
Efâl u sıfat kıla zata zevvac

Remz-i sıfat: Sıfat’ın taşıdığı anlam ve mana,Kurbet-i zat:Zat-ı ilâh-i yakınlığı,Zevvac: Kavuşturan, vuslat ettiren demektir.
Kâbe, Hakk’ın zatı’nı ifade ettiğinden Beytullah / Allah’ın evi olarak isimlendirilir. Hac’da hacıların Beytullahı yedi defa tavafından maksat, yedi sıfatı ilâhinin kemâl tecellisiyle zat-ı ilâhiye yakın olmayı ifade eder. Bu itibarla her âdemoğlunun mazhar olduğu sıfatı subutiye, Hakk’ın zat’ından açığa çıkarak zahir olur. Ve sıfatların cemine/toplamına mazharı olan her âdemoğlunun yaratılış amacı, Hakk’ın zat’ına vuslattır / kavuşmaktır. Ki cümle sıfatlarda zahir olan zat’ı ilâhiye ulaşıp vuslat etmek gerektiğini ifadeyleremz-i sıfat’ın manası zat’a kurbet/yakınlaşıp erişmektir / ulaşmaktır, buyruluyor.
Ef’al / işler ve sıfatlar hep zat’ı temsilenaçığa çıktığından zat, cümle ef’alde fail, cümle sıfatlarda ise mefsuf olarak mevcuttur. Eğer fiil ve sıfat müşahade edilir de, fail ve mefsuf olan zat müşahade ve zevk edilmezse, tevhid hasıl olmaz. Tevhid, ancak zat’ı ilâh-i  müşahadesiyle hasıl olur. Bunu ifadeyle Pir Seyyid Muhammed Nur Hazretleri;“Ef’al ve sıfatı ile zat bilinmez, zat ile ef’al ve sıfat bilinir.” diyor.
      Çünkü sıfat ve ef’al zat’ın zuhuru olduğundan ef’al ve sıfatta zat-ı mevcudiyet olmasa ne fiil, ne de sıfat olur. Bunu beyanla ef’al ve sıfat zat’ı temsil ettiğinden, ef’al ve sıfat ancak delil olmakla zat’ı ilâh-i nin zevk edilmesine zevvackılınır(kavuşturandır),deniliyor. 

Nâ ehle haram oldu bu mescid
Ehl-i haram oldu harama mizac

Nâ ehil: Ehil olmayan demektir. Kur’an’daki;“Ey inananlar Müşrikler bir pisliktir. Artık bu yıllardan sonra Mescid-i Haram’a yaklaşmasınlar...” (Tevbe,28) beyan gereği zahiren müşriklerin, yani “Eşhedüenlailaheillallah ve eşhedü enne muhammeden abduhu ve resuluh”kelime-i şahadet imanı olmayan gayrı Müslim olan şirk ehillerinin, Beytullah’ın etrafı olan mescid-i harama girmeleri haramdır / yasaktır.  Ancak kelime-i şahadet imanına mensub olan müminler mescid-i harama girip Beytullah’a kavuşarak tavaf edebildiklerinden müslümanlar mescid-i harama girebilirler. Ki Müslümanlar mizaçlarıyla, yani tevhid-i iman itikat ve ahvalleri gereğince mescid-i haram ehilleridir.
Hakikata göre mescidi harama yakın olmak ve olamamak ise şöyledir; Hadisi kutside Cenab-ı Hak; “Ben göklere ve yere sığmam ancak mümin kulumun kalbine sığarım.”buyurur. Ki bu kutsi beyana mazhar olan müminin gönlü de, zat-ı ilâh-i kabe’sidir. Ve böyle bir mümin, sıfatı subutiyenin kemâli mazharıyetiyle gönül kabesinde zat-ı ilâhiyi tavaf eder. Gönülde zat-ı ilâhiyi tavaf etmek, na ehil olan gizli şirk ehillerine haramdır. Çünkü Hz.Resulullah’ın;“Ümmetimin açık şirkinden değil gizli şirkinden korkarım.”dediği “gizli şirk” beytullah olan müminin gönlündeki vahdet-i zat tecellisini, sıfatı subutiyenin kemâl mazharıyeti ile tavaf etmesine engel olur.
      Gönül kabe’sindeki vahdet-i zatı ancak, zamanın Kâmil mürşidinin zikri daim ve tevhid-i hakiki irşadından nasiplenerek şirk-i hafi (gizli şirk) den kurtulan hakiki, gerçek müminler tavaf ederler. Ki, bunu ifadeyle Kur’an’da;“Gerçek müminler ancak o kişilerdir ki; Allah’ı zikrettiklerinde kalbleri titrer ve onlara Allah’ın âyetleri okunduğunda bu onların îmanlarını arttırır ve onlar yalnız Rab’lerine güvenip / tevekkül ederler.” (Enfâl, 2) buyrulur. Bu gerçek müminler, zikri daim ve tevhid-i hakiki keşfi irfanı olan mizaçlarıyla, zat-ı vahdet kabe’si olan gönülleriyle, mescid-i haramehilleridir.

Beyt-i Haram sırrını arif Hilmî
Hüccac içine oldu heman sertâc

      Zamanın kâmil mürşidi olan Malik Efendi Hazretleri gönül kabe’sinde vahdet-i zat’ın, her yerde ve her an’da ki tecellisini yerli yerinde müşahade tavafını yaptığından, Hilmi lakabıyla; beytullah ve mescid-i haramın sırrına arif olan, cümle hüccac (hacıların) içinde sertac (baş tacı) olduğunu beyan ediyor. Allahuâlem.

Hiç yorum yok: