12 Ağustos 2024 Pazartesi

NUTKU ŞERİFİN SADELEŞMESİ

     Selanik’te yaşamış büyük Melami şeyh ve halifelerinden olan Ali Urfi Efendi Hazretleri 1305 hicri yılında vefat etmiş ve mevlihane kapısı yakınlarında Hak’kın rahmetine defn edilmiştir. Yazmış olduğu nutku şerifi Mayadağlı Melami ariflerinden İsmail Hakkı efendi tarafından şerh edilmiştir.

 

Babamda ben baba iken, babam doğurdu anamı

Anamda meme emerken, anam doğurdu babamı

Babam doğurdu anamı, anam büyüttü babamı

İkiside birlik idi, idlâk etmeden anamı

Böyle bir zerde-i mâder değilim sanmayın ebter

Babamla ahd ettim, oldum ki, doğurdu anamı

Babam bana veled dedi, her emrine muti kıldı

Anam mahremsin dedi, görmedim vechi anamı

Münkir buna deme lâ lâ, başına gelmemişdir zira

Bu sırdır hafiyül hifâ, bilen bilir o anamı

Babamı görürüm herbar böyle vermişdik ikrâr

Vechin göstermedi zira anınçün görmem anamı

Bu sözler bilmece değil, nefsil emirde hilâf değil

Urfi,deli şarhoş değil, söylerim baba anamı.

 

                                                             NUTKU ŞERİFİN SADELEŞMİŞ ŞERHİ

                                                                BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

 

Babamda ben baba iken,babam doğurdu anamı

Anamda meme emerken,anam doğurdu babamı

 

Bu doğurmak unsur bedene ait alışılmış doğurma şeklinde anlaşılır ise, baba anayı, ana babayı doğurması mümkün olmadığı gibi bu beyitlerin manasını da zihinlere sığdırmak olası değildir. Fakat bu sözler, seyri sülük erbabının kesin olan mertebelerle zevk ve müşahede ile keşf ettiği ilâhi tecelliler olmakla beraber melâmi tayfasınca bilgi ve manası açıktır. Ben zatımda zat ile zat iken zatım izhar etti sıfatımı, sıfatım levhasında ilmi ledün dersi ile beslenirken, sıfatım gösterdi zatımı. Demek olur ki zatımda bizzat zat iken zatıma olan muhabbetim sayesinde, zatımın hükmü ile sıfatım zahir oldu. Çünkü bu sıfatla mevsuf olan Hak’tır. Sıfatların mevsufu Hak’tan başkası olmadığı halde bu sıfatı kendisine nispet etmek bilgisizliktir. Ancak nefsine arif olup nefsinde Hak’ka arif olan kâmilin kendi varlığından bir eser kalmadığında Hak onda ayniyeti ile zahir olur. Onun lisanından her kelamı söyleyen Hak olur. Hak zatında mutlakiyetiyle sıfat ve esmaya ihtiyacı yok iken yani sırf zat iken zatına olan sevgisi ve ilgisiyle, sıfat ve esma kesreti ile zahir olmayı istedi. Bende Hak’kın vücudunda yoklukta idim. Ademiyetimi arif olmadığım halde enel mevcuttur der iken Hak’kın zatına olan muhabbeti sıfatlarını açığa çıkardı. Zat: Baba, sıfat: Ana, bende evlat oldum. Babamın doğurduğu anamın babamdan ayrı olmadığı halde, babamın vücudundan bitirdiği hakikat meyvelerinden ve akıttığı irfaniyet çeşmelerinden beslenir iken benimde benliğim olmaksızın benden bana zahir olmakla ferdâniyyet(teklik) hâsıl oldu. Buraları da sülük ehline açıktır, gerçek bir  zevk ile açığa çıkar. İnsanların lisanında devran eden dedikoduya uygun açıklamaları ve tafsilâtı kabul etmediği için ârifi kâmil Ali Urfi efendi bu nutku söyledikten  sonra daha geniş olarak ve tekrar ederek;     

                                                                    

Babam doğurdu anamı, anam büyüttü babamı

İkiside birlik idi, idlâk etmeden anamı

 

        Beytini buyurmuşlardır. Yani zatım, sıfatımı açığa çıkardı demek olur. Baba değer verdiği mutlak zatının dahilinde ve haricindeki bağı gereği her yerde bulunmasından da mutlak olduğu halde kendi vücudundaki Vücut değeri olmayan kendi sıfatını esma kesreti ile zahir etmesinin tam anlayış ve zevki makam ve mertebe gören salike açıktır. Vehimlerde şekillenip halkın anlayışına perde olan ikilik nispeti, her bir ismin hükmüne göre hayal gücünde belirir. Şahısların olabilene verdiği değerin imkân ve derecesi, kendi istidat ve kabiliyetlerine göredir. Kâmiller bu esrarı öğrencilerine misallerle ve abartılı kelimelerle anlatır. Çünkü bir salik katında ikilik nispeti zengin katında fakir demek ise, Hakkın zenginliği yanında kulun fakirliğini ilan etmesi ile bu zenginliğe ortak olması imkânsızdır. Bundan dolayı, fakirin imkânı zenginliğe zıt değer olan ölümle gelen yokluktur. Bununla birlikte zengin ile fakirin farkı mukayyet ve mutlak itibarından ibarettir. Fakirin zenginde yokluğu halinde zenginin ehadiyyetinden,

                    

Böyle bir zâde-i mâder değilim sanmayın ebter

Babamla ahd ettim oldum ki,doğurdu anamı

 

        Beytini buyururlar. Kendinle beraber bütün mümkünâtın vâcibil vücuttaki geçerliliği lâ mevcud olan fakirlikten uzak olmadığı ve bu fakirlik, zenginliğe karşı gösterilen yokluktur. Arifi kâmilin boş olarak isimlendirdiği ruhsuz değerlerin ledünniyatının (iç anlamı, hikmeti)  bilinmesi için ana baba ile veledin yani zat, sıfat ile esmanın vahdetin kesret ile açığa çıkmasıyla âşıkların lisanında devran eden aşk kelimesinin, çirkeflik ve pislik içeren sözlerden ayrılmasını söylemiştir. Böyle bir zatın evladıyım ki ebedi olarak soyum kesilmez. Zâtımın bizzatı zat anında, sıfatımın esmâ ile zahir olmasını ben zâtım ile istedim dedikten sonra ana, baba, veled ve her bir şahsı gayrı görmemek için fertliğin tekliğinden,

 

Babam bana veled dedi, her emrine muti kıldı

Anam mahremsin dedi, görmedim vechi anamı

 

        Beytini buyururlar. Yani ferdaniyyet, ehadiyyet katında sıfatın sebebi olmadığı açık ise de bilinen dört anasıra nispet olunursa; su ile toprak baba, sıcaklık ile soğukluk ana olur. Toprak içinde su ve her su altında toprak mevcut olup bir çekirdeği toprak içine gömseler toprakta mevcut olan su ile gıdalanıp sıcaklık ve nemin terbiyesiyle cinsinin aynı bir ağaç meydana gelir. Bu durumda su ve toprak baba, ateş ve hava anası olur. Bu şekilde gelişme ve büyüme bir müddet devam eder sonunda su toprağa karışır. Bunun için o ağacın unsurundaki bileşimin asıl ve mümkün olanı bilinirse inkâr edenin inkârdaki cesareti tabiatı gereği olduğu ortaya çıkar, böyle akla hitâben,

 

Münkir buna deme lâ lâ, başına gelmemişdir zira

Bu sırdır hafiyül hifâ, bilen bilir o anamı

 

Buyurmuşlardır. Çünkü gizliden gizli olan bu esrar gayet belli ve âşikar olduğu halde her inkar edenin başına gelmiştir. Fakat münkirler lâ, arifler illâ deyip  bilen bilmiş bilmeyenler inkarda kalmışlardır. Bununla beraber münkirin inkârını hükümsüz bıraktıktan sonra sâlikin de şüphede kalmaması için,

 

Babamı görürüm herbar böyle vermişdik ikrâr

Vechin göstermedi zira anınçün görmem anamı

 

        Buyurmuşlardır. Daha önce geniş açıklaması yapıldığı üzere nefsine ârif olan kâmilin her defasında  zatından  gayri bir yüz görmediği ve sıfatını hariçte vücudu olmaksızın bir’ in varlığında yani anasını babası vücudunda vücutsuz şuhut ederek ve kendisi babası vücudunda yok olup babası onun ayni olarak zat, sıfat ve esmâ ile isimlenmesi üzerine; ana, baba ve evladın gerçek değerleri zevkinde açığa çıkar. Oluşan zevkler onların lisanında devran eder. Arifler bu zevklerin açığa çıkışını gıda edindikleri için ve zati zevklerin başkasına açılması ve ilan edilmesi de mümkün olmadığı için bu değerler özellikle ariflerin zevklerinde anlam kazanır. Gayriyetle zahir olan akıl ehli kişiler anlayış ve idraklarına sığdırmaları mümkün olmayan abartılı sözleri arifler yüksek anlayışlarıyla zevk ederler. Buna benzer mutlak kelamların ayrıntılı açıklamasını akıl ehillerinin bir şekilde kabul etmediği gibi her salikin şuhudunda açığa çıkan bütün manaları da içine alan onların zevkinde çeşitlenmiş bu manaları kabul etmedikleri için defalarca uyarılır. Neticede,

             

Bu sözler bilmece değil, nefsil emirde hilâf değil

Urfi, deli şarhoş değil, söylerim baba anamı.

 

        Buyurmuşlardır. Çünkü akıl ehli kişilerin düşüncesinde şekillendirdiği mabuda abid olması gerçeğe uygun olsa ortada ayrılık ve zıtlık olmazdı. Halkın dilinde olan uyuşmazlık gerçeğin yokluğa uygunluğu açısından zahir olmaktadır. Akıl ehli kişilerin görüşüne göre bunu bir kimse bilmece olarak söylemiş veya bir şarhoş ya da bir deli söylemiş diye bu şekildeki kibar kelam sözlerin hiçbir kitapta yeri ve yurdu yoktur gibi sözlerle ayıplaması doğaldır. Kaldı ki, hakikat ehilinin zevkinde hasıl olup gerçeğe uygun zatından zatına tenezzül ederek babası yüz seneden yüz elli, anası o yüzde bir elli doğmaz ve doğurmaz. Zatında aynı veled o elli zevk ve şuhuttan meydana gelip çocuk ana’da, ananın tekliğiyle birlikteliği zahir olur. En iyisini bilen Allah’tır….

 

 

 

Sadeleştiren

Mehmet Naci GÜNEY

Hiç yorum yok: