5 Ağustos 2024 Pazartesi

RUM SURESİ 30 – 31 – 32 YORUMU

 

RUM SURESİ 30 – 31 – 32 YORUMU

بِسْمِ اللَّـهِ الرَّحْمَـٰنِ الرَّحِيمِ

فَاَقِمْ وَجْهَكَ لِلدّ۪ينِ حَن۪يفًاۜ فِطْرَتَ اللّٰهِ الَّت۪ي فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْهَاۜ لَا تَبْد۪يلَ لِخَلْقِ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ الدّ۪ينُ الْقَيِّمُۗ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَۗ ﴿٣٠﴾

 

مُن۪يب۪ينَ اِلَيْهِ وَاتَّقُوهُ وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۙ ﴿٣١﴾

 

مِنَ الَّذ۪ينَ فَرَّقُوا د۪ينَهُمْ وَكَانُوا شِيَعًاۜ كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ ﴿٣٢﴾

30. ayetin meali: O halde sen yüzünü, bir hanif olarak dine, Allah’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata çevir. Allah’ın yaratışında değiştirme olamaz. Doğru ve eskimez din işte budur fakat insanların çokları bilmiyorlar.                                                       

31.ayet meali: O’na yönelmiş kişiler olarak O’ndan sakının, namazı yerine getirin ve sakın şirke sapanlardan olmayın.       

32.ayet meali: Onlardan ki, dinlerini parçalayıp hizipler/fırkalar haline geldiler. Her fırka kendi elindeki ile sevinip övünür.

 

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

    Öğünmek alemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. Selama layık olan iki cihan serveri Habibullah Resulü Ekrem (sav) efendimizdir. Selam O’nun şahsında diğer nebiler üzerine, ailesi üzerine ve ashabı üzerine olsun. Ayrıca selam Ali (ra) efendimiz üzerine ve O’nun şahsında diğer veliler, kamiller ve manevi ehlibeyt üzerine olsun…….. Amin.   

                                                                                                                 

Hanif; Meyletmek, yönelmek. Hz İbrahim’in kavmi putperestliğe iltifat etmeyip Allah’ın dini olan islama döndükleri için İbrahim’e hanif denmiştir. Ayrıca, şerden hayıra, dalaletten hidayete, diğer dinlerden hak yani gerçek dine dönmek anlamlarında kullanılmıştır.

Hanif; Pak, tertemiz, arı, duru anlamlarını da içermektedir. Kötü ve eski halinden vazgeçerek doğruluğa yönelmiş olan kişi ve ilmi ile amil olan kimselere de denmektedir. Kur’andaki haniflik; İbrahim’in dinine inanmış olan ve tevhid itikadı ile şirkten arınmış yani Allah’ın birliği ve tekliğini kabul ve müşahede ederek gerçek dinin yayılmasına yardımcı olan kişilere hanif denir.

 

Ali İmran suresi 67.ayet;  “İbrahim ne bir Yahudi idi ne de bir Hıristiyan,  O sadece Hanif bir Müslümandı/Allah’a teslim olandı. O müşriklerden değildi.”                                                                                          

En’am suresi 79.ayet; “Ben bir hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.”                                                         

Bakara suresi 135.ayet; “Yahudi yahut Hıristiyan olun ki doğruya kılavuzlanasınız” dediler. De ki; “Hayır öyle değil, şirk ve yozlaşmadan uzak bir biçimde İbrahim milletinden olalım. O şirke bulaşanlardan değildi.”                                                 

Ali imran suresi 95.ayet; De ki, “Allah doğrusunu söylemiştir. Hadi artık hanif olarak İbrahim’in milletine uyun. Müşriklerden değildi O.”                                                                           

Nahıl suresi 120.ayet: “Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlı başına bir ümmet idi, bir hanif olarak Allah’ın önünde eğiliyordu, müşriklerden değildi.”                                                               

Nisa suresi 125.ayet; “Güzel düşünüp/güzellikler sergileyerek ve özü-sözü doğru bir halde İbrahim’in milletine uyarak yüzünü Allah’a teslim edenden daha güzel dinli kim olabilir! Allah İbrahim’i dost edinmişti.                                                                       

En’am suresi 161.ayet; De ki; “Şüphesiz Rabbim beni doğru yola dosdoğru dine, Allah’ı birleyen İbrahim’in dinine iletti. O, ortak koşanlardan değildi.”                                                                                                                                                            

Yunus suresi 105.ayet; Şu da emredildi, “Yüzünü bir hanif olarak dine çevir sakın müşriklerden olma”. Gibi ayetler Allah indinde dinin hanif olduğu apaçık bir şekilde beyan ediliyor.

El Fatır; Kainatı var eden, çekirdeği yarıp varlığı, özü çıkaran anlamları ile beraber bir şeyi uzunluğuna yarmak demektir. İftar kelimesi de fatırdan gelir ki açmak delmek manasını içerir. Orucun açılmasına bunun için iftar denmiştir. Fatır yarma işlemini yapmakla beraber bir şeyin içindekini ortaya çıkarmak anlamına gelir. Fıtratta aynı köktendir. Tabiat ve yaratılış demektir. Bir şeyin fıtratı yaratılıştan getirdiği tabii özelliklerdir.

Fıtrat; Bir şeyin kabuğunu açınca içinde bulacağımız önceden yerleştirilmiş bir özü ifade eder. Burada fıtrat kelimesinin Kur’an ve din açısından yüklendiği mana, Allah’ın insanı kendisini bilip tanıyacak ve idrak edecek bir kabiliyette yaratması olarak algılanmalıdır. Yani insan kendisinde mevcut olan özü yarıp çıkararak Rabbisinin ve kendisinin ne olduğunu bilecek ve de kendisinden ne istendiğini anlayacak anlamında okunmalıdır. Zariyat suresi56.ayet bunu kuvvetlendirir.

Zariyat suresi 56.ayet; “Ben cinni ve insi ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.” Bu ayet nazil olduğunda sahabe Hz. Resul Ekrem (sav) Efendimize soruyorlar, Ya Resulallah ibadet nedir? Hz.peygamber (sav) cevaben; “ehli yarifun ve ehli vahidun” yani Allah’ı bilmek ve O’nu tevhid etmek diyor. Bu hadisin ravisi İbni Abbas (ra) dır.

Araf suresi 172.ayet; “Hani, Rabbin, ademoğullarından bellerinden zürriyetlerini alıp onları öz benliklerine şahit tutarak sormuştu “Rabbiniz değilmiyim?” onlar, “Rabbimizsin buna tanıklık ederiz.” demişlerdi. Kıyamet günü “biz bundan habersizdik” demeyesiniz.” Ayetinde ifade edildiği gibi yaratılışın ilk anından itibaren ademoğlu Rabbini bilmenin ve müşahede etmenin keyfiyetine sahip olmuştur.

Ebu Hanife Hz.leri; Araf 172 ayetini delil göstererek “Kim bu sözleşmeden sonra kafir olduysa muhakkak ki O fıtri ve Vehbi imanını kendi fiili ile değiştirmiş, Kim ki, iman etti ve tasdik ettiyse hakikat O’nun üzerinde sebat ve devam etmiş olur.” Allah, yarattığı kullar üzerinde, ne küfrü ne de iman etmeleri yönünde zorlamaz. Onları ne mümin ne de kafir olarak yaratmamıştır. Adülgani Nablusi Hz.leri bu hususta şunu söyler! “Allah hiçbir kulunun iradesine ve fiiline cebir kullanmaz” Yani insanlar üzerine önceden iman ve küfrü yazmamış sonradan kazanılan bir özellik olarak bu iki durumu da kabullenecek kabiliyette yaratmıştır. Bir hadisi şerifte; “Her doğan çocuk islam fıtratı üzerine doğar sonradan ebeveynleri onları Yahudi, Hristiyan vs.. yapar.” Bu hadisi şerif fıtrattan getirilen inanma yetisinin aile ve çevre koşullarına göre şekillendiğinin vurgusunu yapar. Çünkü uygun bir çevre ve kültürel yapı belirleyici bir unsur olarak ortaya çıkmaktadır. Nitekim Hz. Pegamber (sav) müşrikleri islama davet ettiğinde, atalarının dinlerini terk edemeyeceklerini dile getirmişlerdir. Bununla beraber bozuk toplumlarda yaşayıpta, Allah’ın yarattığı fıtratı bozmadan olayları ve mesajları algılayıp, kendi toplumunun veya ailesinin çarpık inançlarını sorgulayan bireyler de olabilmektedir.

Sonuç olarak; Olgun yani kâmil bir dindarlık tek başına fıtrattan beslenmez. Allah’ın yeryüzünde her anda mevcut olan velayet elçilerine teslim olup, O’nda açığa çıkan vahyin emirlerine bağlanmadan ve O’nların izini takip etmeden din kavramı tamamlanmaz. Haniflik ve fıtrat O’nların telkinlerinde açığa çıkar ve tam anlaşılır.

Hucurat suresi 7.ayet; “Bilin ki Allah’ın rasulü içinizdedir.”

Bakara suresi 151.ayet; “Size aranızdan resul gönderdik,size ayetleri okuyor, temizleyip arındırıyor.” Bu ve benzeri ayetlerle cenabı Hak zamanın elçisine tabi olmadan fıtratın açığa çıkmayacağını beyan etmiş olmaktadır.

İşte Cenabı Hak, Rum suresi 30.ayette yukarıda izah etmeye çalıştığımız değerleri, her  kulunda görmek isteğini, yüzümüzü yaratılışımızda mevcut olan fıtrata çevrilmesini istiyor. Doğru ve eskimez dinin bu olduğunu beyan ediyor. Haniflik tevhid inancını gerekli kılar çünkü hanifliğin zıddı müşrikliktir.

Tevbe suresi 28.ayette; “Ey iman edenler, müşrikler bir pisliktir.”

Müşrikliğin zıddı olan haniflik ise, şirkten arınmışlık ve pislikten temizlenmişlik olup Hak’kın birliğini ikrar eden bir anlayıştır.

Nisa suresi 116.ayet; Şüphesiz Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışındaki günahları dilediği kimseler için bağışlar. Allah’a ortak koşan kuşkusuz derin bir sapıklığa düşmüştür.

Lokman suresi 13. Ayet; Lokman oğluna öğüt vererek; “Yavrucuğum Allah’a şirk(ortak) koşma, doğrusu şirk büyük bir zulümdür.” Demişti.                               

Hz. Peygamber (sav) Efendimiz bir hadisi şeriflerinde buyurur; “Ben ümmetimin açık şirkinden korkmam ancak gizli şirkinden korkarım.”

İsmail Hakkı Bursevi Hz.leri; “Her kimde hanifiyet sırrı yoktur o müşriktir. Eğer zahirde hanif değilse açık şirkle müşriktir. Eğer batında hanif değilse gizli şirkle müşriktir.

İşte cenabı Hak Rum suresi 30.ayette kullarının şirkten kurtulup müşrik olmamasını ve bu şirkle huzuruna varılmamasını istiyor.

Hz. Adem (as) dan bugüne dek gelen gerek nübüvvet elçileri gerekse velayet elçileri toplumuna, kendilerinde açığa çıkan Nuru Muhammed irşadı olan ilmi ledün ile tevhidi ve şirki tanıtarak Allah’a ortak koşulmamasını öğretmişlerdir.

31.ayeti yorumlamak gerekirse; Nahl suresi 51. Ayet; Allah şöyle buyurdu; “iki ilah edinmeyin. O ancak bir tek ilahtır, öyleyse yalnız benden korkun” Gibi ayetlerle de uyardığı kulunu kendisinden sakınması gerektiğini ortaya koyar.  Burada sakınmak takva ehli olmaktır. Takva ise korunmak, korkmak anlamlarını taşır. Korunmak; Yukarıda da ifade edildiği gibi Allah kendisinin tek ilah olduğunu ve yanına başka ilahlar koyup ikileştirilmesini istememektedir. Cenabı Hak ortaklığı kabul etmediğinden kendisinden sakınılmasını ve tevhid edilmesiyle kulunun korunmasını istemektedir. Namaz kılmak ise, Ankebut Suresi 45.ayette ifade edildiği gibi hayasızlıktan ve kötülükten insanı alıkoyar. Ayrıca namaz müşahede ve miraç demektir. Miraç ise kişinin Rabbi ile beraber olma keyfiyetini yaşamasıdır. Rabbimiz bizden müşahede namazının kılınmasını farz tutarak her an kendisi ile birlikte olunmasını istemektedir. Kişi bu müşahede namazı ile kendisinde ve cümle alemde mevcut olan Rabbini şuhut ederek kendisine ait bir varlığın olmadığının idrakı ile tevhidi yaşar ve rabbine ortak koşmamış ve korunmuş olarak Rabbinden sakınır……..

32.yetin yorumu; Dini parçalayıp fırkalar haline gelmek; Vahyin getirdiği emir ve anlayıştan uzaklaşıp kişinin kendi anlayışı olan zan ile iştigal etmesidir. Allah birçok ayetinde zannın hiçbir şey ifade etmediğini beyan etmektedir.                                                     

Yunus suresi 36.ayet; “Onların çoğu, hiçbir dayanağı olmayan zandan başka bir şeye uymazlar. Zan ise, gerçek adına hiçbir şey ifade etmez. Hiç şüphesiz Allah, onlar ne yapıyorsa hepsini hakkıyla bilmektedir.”                          

Yunus suresi 66.ayet; “İyi bilin ki, göklerde kim var, yerde kim varsa hepsi Allah’ındır. Allah’tan başkasını tanrı yerine koyanlar aslında edindikleri o ortaklara tapmıyorlar. Onlar ancak zanlarına göre hareket ediyorlar ve aksini iddia ederken de yalan söylüyorlar.”

     Yukarıda meallerini verdiğimiz ayetler ışığında cenabı Hak, indirmiş olduğu vahyin gereklerinden uzaklaşıp zannı ile hareket eden kişilerin dini parçaladıklarını ve kendi zanları üzerine olan bir din ve tanrı inşa ettiklerini açık seçik beyan etmektedir. Ortaya çıkardıkları bu dinlerini de Allah’a kabul ettirmeye çalıştıkları anlaşılmaktadır. Nitekim Hucurat 16. Ayette bu husus dile getirilmiştir.

Hucurat suresi 16.ayet; “De ki; Siz, Allah’a dininizi mi öğretiyorsunuz.”                            

     Ne yapalım ki, zanna uymadan ve dini parçalamadan ibadet edelim ve Allah’ı tanıyalım? Hz Mevlana der ki; “Ey oğul! Aklını Kur’ana uydur, Kur’anı aklına uydurma sonra helak olursun.” Gerçek din, zamanın velayet elçilerinde açığa çıkmaktadır. Onlar vahyin ışığında yol alarak kendilerinde mevcut olan Nuru Muhammed irşadı, ilmi ledün ile bu ilmi talep eden kişileri vahyin nuru ile aydınlatırlar ve irşad ederler. Velayet elçileri her zaman ve an da bulunmaktadır. Birçok ayette de bunu görmekteyiz.

Hucurat suresi 7.ayet; “Bilin ki, Allah’ın resulü içinizdedir.”                                                    

Bakara suresi 151.ayet; “Size aranızdan Resul gönderdik, size ayetleri okuyor, sizleri temizleyip arıtıyor.” Bu ve benzeri ayetlerle cenabı Hak kıyamete kadar var olacak velayet elçilerini işaret etmektedir. Bana ulaşmak istediğinizde onlar size vesile olur demektedir. Ancak her mürşit, hakiki mürşit değildir, nasıl her şeyin sahtesi varsa bu yolun da sahte mürşitleri mevcuttur. Bunu ayırmanın yegane yolu irşadının Kur’ana uygunluğudur. Kur’an dan onay almayan her bilgi ve anlayış yukarıda da açıkladığımız gibi zandır. Dini bölmek ve parçalara ayırmaktır. İrşad ancak Kamil mürşitler vasıtasıyla olur.

Sonuç olarak; Kur’ana uygunluk göstermeyen ve Kur’andan onay almayan her bilgi ve davranış dini bölmek ve fırkalara ayırmaktır. Allah bizleri böyle düşünce ve davranışlardan korusun ve uzak tutsun inşallah…………….Amin

En iyisini Allah bilir………

                                               

                                                                      4 Ağustos 2024 tarihinde Pazar günü tamamlanmıştır.

 

                                                                                  Emekli öğretmen

                                                                                                                     Mehmet Naci GÜNEY

Hiç yorum yok: