1 Ağustos 2024 Perşembe

ŞEYH SEYYİD MUHAMMED NURİL ARABİ VE MELAMİ, HİCRİ BİN İKİ YÜZ YETMİŞ TARİHİNDE (MİLADİ 1855) GÖRDÜKLERİ LÜZUM ÜZERİNE PRİZREN ULEMASINA SORDUKLARI SORULARDIR Kİ, CEVAPSIZ KALMIŞTIR RİSALESİNİN SADELEŞMESİ

           Yanlış nitelendirenlerden münezzeh olan Allah’a hamd olsun. İzzet sahibi olan senin rabbin tenzih edenlerin tenzihinden de mukaddestir. Onların tenzihleri uydurmadır, onların yaptıklarından ve düşüncelerinden uzaktır.

 Ey alimler cevap verin! Esma ile sıfat arasındaki fark nedir? Eğer siz Allah hem kadir hem mürit derseniz, Esma nerde? Sıfat nerde? Cevap verin.

           Hakikaten ve mecazen esmaya tesir eden kim? Bunlara cevap veremezseniz alim değil cahilsiniz. Cenabı Hak, sizin Allah’taki yokluğunuzla bekanızı ve ilminizi arttırsın.

 Külli ve cüz’i irade, kadim ve hadis, tesir eden ve tesirlenenin Allah ile olan ilgisini ve Allah’ın muradını açıklayın. Allah sizi bağışlasın.              

 İşbu yukarıda beyan edilen şerefi ve hikmeti yüksek sorular manastır iline gitmiş, orada bulunan ihvanlar mektubun aynısını kopyalamışlardır. Fakat bu sorulara cevap verebilecek kimseyi bulamadıklarından bu soruların, avam ve havas arasında şöhret bulan ve zamanında doğudan batıya nice nice alimlerin müşküllerini hallettiği bir gerçek olan, soruların sahibi Seyyid Muhammed Nurul Arabi ve Melami (ks) hazretlerinin yüce halifelerinden Tikveşli Hacı Abdülkadir Bey’den, Manastırlı Niyazi efendi vasıtasıyla mektupla cevaplanması rica edilmiştir. Hacı Abdülkadir Bey’in açıkladığı soruların cevabı aşağıda belirtildiği gibidir.

 

Mektubun cevabı:

        Gönderdiğiniz mektubu aldım. Hoca efendi hazretlerinin Prizren ulemasına hitaben yazmış oldukları soruların ne şekilde açıklanıp yorumlandığına dair bizden bilgi istiyorsunuz. Fakir olarak, bu sorulardan ve cevaplarından bir nebze de olsa bilgim yoktur. Ancak,ricanız üzere bilgim dahilinde bir cevap yazıyorum.

 

Birinci Soru: Sıfat ile esmânın farkı nedir?

Cevap: Bunlar yani gerek sıfat ve gerek esma olsun cümlesi zatın görüntüsünden ibarettir. Bunlar zatı ilahiden gayrı değildir. Fakat itibari olarak biri diğerinden ayrılmıştır. İtibar dahi nisbet dairesindedir. Yani yer ve mekanla kayıtlıdır. İtibar ise; hayat, ilim, irade ve kudret olup bunlar, Hak’ka nisbetleri ile, yani Hak ile ayakta oldukları ve isimlerin anası olma yönünden sıfat olarak ifade edilmiştir. Çünkü esma, bu sıfatların ilgisi ile ayakta kalabilirler. Özellikle belirtmek isterim, bu sıfatlar ilgi yönünden esma olurlar.


İkinci Soru: Yüce sıfatların tesiri ve tesirli olmaması Hak’ka dayandırılırsa, küfür mü, isyan mı olur? Ve iradenin külliyesi ve de cüz’iyesi kadim ve hadis olması, tesir etmesi ve tesirli olamaması ne gibidir?

Cevap: İradenin külliyesi ve cüz’iyesi, tesir eden ve tesirli olamayan halkın görüşü itibarıyladır. Tesirli olamayanın vücudu yoktur. Bundan dolayı vücudu olmayan vücudsuza nisbet edilir. Yoksa hakikat yönüyle hiçbir şey batıl değildir. Her bir fiil bir ismin hükmünü meydana getirir. Bu görüşe göre aczin ve cahilliğin vücudu olmayıp, ancak her mertebede ilahi kemalatın açığa çıkmasına vasıta olurlar. Küfür ve isyan cehalet mertebesi ile ayakta kalır. Yüce Allah, bütün mertebeleri ile her zamanda hükmünü açığa çıkarır.


Üçüncü soru: İradeyi tamamlayan değerler nedir?

Cevap: İradeyi tamamlayan değerler yedidir. Vücut, adem, sıfat, mekadir, ezmine, emkine, cihattır. Cenabı Hak’tan cümlemize hayır terakki buyurmasını dua eder cümle ihvana da aşkı niyaz ederim.

 

Ezmine: Zamanlar.

Emkine: Mekanlar.

Mekadir: Kuvvetler, kudretler.

 

 

 

                                                                                                                                                                                                                                                                                                                          Sadeleştiren

                                                                                                                           Mehmet Naci GÜNEY

Hiç yorum yok: