13 Ağustos 2024 Salı

SEVDALININ BAHÇESİ SADELEŞMESİ

Allah bizi öyle bir zevkten ayırmasın ki bütün aşıklar, hazreti Muhammed’in zevkiyle ki bütün suretlerden zuhur etmiş O’nun bütün vücutlarından zuhuru ve zuhurda O’nu müşahade ettikleri için sarhoş olmuşlar ve O’nun al ve eshabın aşkıyla bütün suretlerdeki zuhuru ile O’nun büyüklüğünü müşahede etmişlerdir. Onun için daima Allah Allah der ve daima niyaz ederiz. Yarabbi bizi O’nun muhabbet ve O’nun aşkıyla daim kıl. Ve O’nun varlığı Abdülmâlik Hilmi’den daima görünsün. Çünkü o Resulullah’tan hiçbir zaman ayrı düşmek istemez. O muhabbet ile bu risaleyi yazmaya başladım. Senin irfanlığını anlamaya, ya mevlâm. Onun için risalenin adını  “SEVDALININ BAHÇESİ” adını koydum. O aşıklar için ki senin yoluna girmek istiyorlar.

Hak’ka gitmek için üç yol vardır: Birinci yol: şeriat yoludur. O yola girmekle kendini ve bütün alemi müşahede ederek der ki; “Ben ve bu alem yokken beni ve bu alemi bir yaratan mutlaka vardır. O bizi meydana çıkardı. Bu şekilde Allah’ın varlığını kabul eder. Çünkü kendini ve bütün alemin varlığını delil kılıp Allah vardır. Mademki ben yokken meydana çıkaran mutlaka bir yaratan var der” ve böyle bilmekle şeriat yoluna girer. Bu yol “istidlâl yoludur. Delille Hak’kı bilmek. Çünkü kendini ve bütün alemi delil kılıp der ki Allah vardır. Bu yolun bir adı da “ilmel yakîn”dir. Ancak şüpheden arınmış değildir. O sebepten bu yolda ümmet fırkalara ayrıldı ve bu fırkalar için Resulullah efendimiz “Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacak, bunlardan yetmiş iki dalalette bir fırka hidayette kalacaktır.” Sahabeler sordular; “Bu hangi fırkadır ki cehenneme girmeyip selâmette kalacak ya Resulullah diye sorunca?”  “Ben ve ashabım hangi yoldadır o yol selâmet yoludur.” Çünkü onlar yalnız delil ve akli yola durmayıp Kur’an ve hadisleri araştırır. Zira böyle araştırma yapmayıp kendi aklıyla giden bazen isabet eder çoğu zaman yanlış bilir ve yanlış hareket eder. Hadislere yanlış mana verir. Çünkü onlar ilimsiz ve bahtına peygamber efendimizi yorumlarlar. Amma Kur’anı delil ederse yanlış yapmaz, doğru yolu bulur. Çünkü Kur’an sağlam ve doğruyu söyler.

İkinci sulûk: Tarikata girmektir ki, onlara zikir ve esma telkin edilmiş, onlar çile ve riyazatla kendine zahmet verip Allah’ı zikredip halvete girip daima korku içindedirler. Bu yol hâl’dir, makam değildir. Bu yol zor ve çileli yoldur, zahmetlidir. Seni Allah’a götürmez.

Üçüncü sulûk: Hakikat yoludur. Bu yol gayet kolaydır fakat bu yolda mürşit bulmak çok zordur. Mürşitlerin pek çoğu ilmel yakindedirler. Delillerle Hak’kı bilmeye çalışırlar. Daha evvel söylediğim gibi kendi düşüncesi ile Hak’kı buldum zannederler. Hakikat üzere, şuhud üzere, Hak’kı müşahede ve zevk etmek lazımdır. İşte bu doğrudur. Hak’kı bulmak üç türlüdür: İlmel yakin, aynel yakin, hakkel yakin.

         Birinci; İlmi şeriat. İkinci; İlmi tarikat. Üçüncü; İlmi hakikat. Ve bu yolların mürşitleri ya delil ya müşahede ya da hakikat iledir. Şimdi mürşidin vasıflarını size bildireyim ki onlar hakikat vasıfları üzeredirler. Sizin kalplerinizi uyandırıp zikrullah ile doldurup kalblerinizi masivadan arındırıp zevkullah ile doldurup ve bu yolda vasılı illallâh olup, Hak’ka kavuşmak demektir. O mürşit ki bütün seyranları toplamıştır. Birinci seyr: Seyri illâllah ki bütün tevhid mertebeleridir. İkinci seyr; Billâh. Üçüncü seyr; Anillah. Dördüncü seyr; Meallah’tır. Nasıl ki seyri illâllah, fena makamları ise bu üçüne de bekâ makamları denir. Eğer mürşit, bu makamlardan haberdar ise işte o mürşidi kâmildir. Haberdâr değilse o mürşidi kâmil değildir.

Mürşidi kâmili bulmak lazımdır, yalnız çok zor bulunur.

Cenabı Hak’kın dört tecellisi vardır. Birinci tecelli; Tecelli-i zat’tır. Orada ne isim ne suret vardır. Ancak zâtıyla zâta tecellisi vardır. Yani kendinden kendine tecelli olur. Bu tecelliye  “Ehadiyetül ilâhiye” denir. Orada halkın kokusu yoktur.

           İkinci tecelli; Tecelli-i sıfattır. Hayat, ilim, irade, kudret, işitmek, söylemek,  görmektir. Bu sıfatlarla cenabı Hak tecelli ve zuhur etmiştir. Bu tecelliye “tecelli-i vahdet”  ve “Hakikati Muhammediye” denir.

Üçüncü tecelli; Esmâ’dır. Hayat sıfattır, hay esmadır. Bütün sıfatlar böyledir. Sıfatların zuhuru esmâdır. İşte bu gibi sıfat halk ile zuhur ederse o zuhur yerlerine esmâ denir. Hasılı kelam Hakkın zuhur yeri sıfat, sıfatın esmâ, esmâ’nın ef’al, yani zatı sıfatı, sıfatı esmayı, esmâsı işi meydana çıkarır, zuhur eder. Bu tecelli, “tecelli-i esmâ ve ehadiyet ve hakikatı insâniyedir.”

Dördüncü tecelli; Tecelli-i ef’aldir. Tecelli-i ef’al, görmek ve akli olarak suretlerin zuhurunu müşahade etmektir. Bu tecelliye “hakikatı şuhudiye ve suveriye ve hakikatı Muhammed’iye ve Rububiyet” denir. Dördüne bir “uluhiyet” denir. Hak ancak Rububiyet mertebesiyle dünyada ve ahrette  maddesiz olarak  görünür ve müşahede edilir. Nitekim Kur’anı kerimde hazreti Musa cenâbı Hak’ka Araf-143,Yarabbi seni görmek istiyorum” başka ayetlerde Kıyamet-22-23, “Siz ahret gününde sevinçli gözlerle Rabbınızı göreceksiniz.” Allah’ı rububiyet mertebesiyle göreceksiniz. Hadisi şerifte buyurulmuştur. “Yakında Rabbınızı göreceksiniz, ayın on dördü göründüğü gibi.” Resulullah efendimizin buyurduğu söz ile anlaşıldı ki bir  salik, suretlerin görünüşü yani bu alemde görünen suretlerle ve zihinde ve aklındaki görünmeyen suretlerle, Hak’kın esmâ ve sıfatlarıyla, mutlak olan mevcudu  müşahede eder. Buna aynel yakin denir. Burada hulûl lazım gelmez. Yani Hak’kı halkla görmede hulûl yoktur. Çünkü Hak’kın varlığından başka varlık yoktur. Bu makamda salik bütün âza ve kuvvetiyle ismi celâli zikrederken Hakikati Muhammediyeyi müşahede eder, O’na bağlanırsa Allah deyip O’nun hakikatini ki, zâtı Hak’dır müşahede ederse kalb ile bağlanıp hayal edip o görüşle  varlığa bağlanıp Allah derse bu mertebeye “cem” denir. Suretlerden bağlantıyı kaybeder de halkı görmezse Mâkamı Cem denir. Cemiyyeti Muhammediyeyi aklında ve hayalinde alıp bağlanırsa “Hazreti Cem” denir. Bir rabıta daha yaparak; hayalinde Cemi Ehadı ve Cemi Muhammedi cem ederse bu müşahedeye “Cemül Cem” denir. Cemde olan bir hakikat eğer müşahede edilirse ve bu düşünceye bağlanırsa “Ehadiyetül Cem” denir. İmanı tahkiki buraya kadardır. Bundan daha iyi bir makam yoktur. Bir salik için gaflet uykusundan uyanması vacip ve borçtur. Zikrullahla yani kalbi daima Allah demesiyle olur. Zira bu alemin temeli ve mayası Hazreti Muhammed’in Cem’idir. Güneş bu alemi aydınlattığı gibi O’nun nuruda bu suretleri öyle aydınlatmıştır. O’nun nuru hayalde ve zahirde müşahede edilirse nurun nuru ve aslın aslı olan o nur salikte parlar. Her şeyin aslı olan O nuru pak ki O’nu daima rabıta ederek müşahede ve zikredilirse, işte o zaman nuru Muhammediye vücudunda zahir olur, Muhammed bir dakika senden uzaklaşmaz. Sadat evliyalarından olanlar demişler ki “Bizden hazreti Muhammed ayrılırsa kendi kendimize mürted hükmünü veririz.” Yarabbi ! Bizi de onlardan kıl. Hazreti Muhammed hürmeti için bu hâl üzre yola giren aşıklar; o dilbere vuslat etmek isterse; zahirde bu beşeriyetin perdelerini kaldırması, benlikten ve kendi varlığından soyunması gerekir. Sonra kalan o temiz varlıkta ruhâni elbiseyi giymek ve o temiz elbiseyle o dilbere gitmek lazımdır. Yarabbi bizi o dilberin güzelliğinden ayırma. Sakın bizi dilberin sevmediklerinden kılma. Şimdi dinle hakikat üzre elhamın manasını:

Elhamdülillâhi Rabbil âlemin: Elhamdülillâhi hamd cenâbı Hak’kın kendi kendisini meth etmesidir. Resulullah (as) demiştir. “Ben seni senin gibi lâyıkıyla meth edemem, senin zâtını tâzim edemem, senin zâtın mukayyetsizdir. Ancak mukayyetsiz olduğunu biliriz. Hamd senden sanadır.” Rabbül âlemin yani zâtı ile sıfatı ve ef’ali ile bu alemi meydana çıkardın ve her bir dakikada imdat ve yardım sendendir. Hamd rabbül âleme mahsustur.

Alemden murad mahlûkatın mertebeleridir. Birinci mertebe: Ruhi Muhammedidir, s.a.v’dir. İsmi bedî meydana çıkardı. Bediin zuhurudur. İkinci mertebe: Nefsi nâtıkadır. Bais isminin zuhurudur. Nefsi nâtıka bais isminin zuhurudur. Yani nefsi nâtıkanın zuhuru bais isminin zuhurudur. Üçüncü mertebe: Tabiat: Bâtın isminin mazharıdır. 4-Heyûlâ: Ahir isminin mazharıdır. Heyûlâ, şekerin hamuru gibidir. O hamurdan şekerci suret düzer. Yani bu alemin mayasıdır. O mayadan bu suretler vücut giydi. 5-Şekil: Zahir isminin mazharıdır. 6-Cismi kül: Ruhun isminin mazharıdır. 7-Arş: Muhit isminin mazharıdır. 8-Kürs: Şükür isminin mazharıdır. 9-Feleki atlas: Gani isminin mazharıdır. 10-Feleki münâzil: Mukadder isminin mazharıdır. 11-Feleki Zühal: Rab isminin mazharıdır. 12-Feleki mekevkeb,13-Feleki müşteri, 14-Feleki şems: Nur isminin mazharıdır. 15-Feleki Zühre: Musavvir isminin zuhurudur. 16-Feleki utârit: Muhsi isminin zuhurudur. 17-Feleki kamer: Mübin isminin zuhururdur. 18-Feleki ekber: Kâbis isminin zuhurudur. 19-Kürre-i hava: Hay isminin zuhurudur. 20-Su küresi: Muhyi isminin zuhurudur. 21-Kürre-i türab: Mümit isminin mazharıdır. 22-Maden: Aziz isminin mazharıdır. 23-Nebat: Rezzak isminin mazharıdır. 24-Hayvan: Mudil isminin zuhurudur. 25-Cin: Lâtif isminin zuhurudur. 26-Melek: Kâvi isminin zuhurudur. 27-İnsan: Câmi isminin zuhurudur. 28-İnsan mertebesi: Refiüt derecât isminin zuhurudur. Bütün bu alemlerin mertebelerin sahibi cenâbı Hak’tır.

Errahmânirrahim: Yirmi bin alemi icad eden ve onlara yardım eden rahimdir.

Mâlikiyevmiddin: Kıyamet günün sahibi cenâbı Hak’tır. O gün ki bütün  halkın  haşr  ve sonra neşr olmasıdır. Haşır; Toplamak, neşir; dağıtmak. İşte o günün sahibidir. Bir haşır ve neşir daha vardır ki ikinci kıyametle olur. Hadisi şerif; “İzâ mâte abduhu kıyameti” Yani kulun ölümü kıyametidir. Ölüm iki türlüdür: Birincisi ister istemez mecburidir. İkinci ölüm: Senin arzuna bağlı, istersen ölürsün istemezsen ölmezsin. Birinci ölüm bütün alemler içindir. Ali İmran-185 “Küllün nefsin zâikatün mevt”. Bu ayeti kerime der; “Herkes ölümü tadacaktır.”  İkinci ölüm ki fenafillah’tır. Bu fenafillah olan taife onlar haşrı  ve neşri dünyada gördüler. Bu sınıf için izdirâri ölüm dünyadan fani olmak ayrılmak ve neşri bâki olan ahirete gitmektir. Zira bu sınıf yerde ve göklerde mukayyet olmaz. Mukayyet bağlı olmak demektir. Yerden ve göklerden bağlı olmayanlar kâmil insanlardır. Birinci ölümle ölenler onlar iki sınıftır.

        Birincisi; Mü’minler ki onlar Allah’a itaat edenlerdir. İkinci; Kâfirler, Onlar Allah’ın emrini tutmayanlardır. Mü’minlerin ruhları âlâyı illiyyinde yani yükseklerde orada bağlıdırlar gezemezler. Mutaffifin-7, “Kâfirlerin ruhları siccîndedirler.” Orada bağlıdırlar çıkamazlar. Cenâbı Hak mü’minlere cemâl ile tecelli eder. Yani onlara sevindirici tecellisi ile tecelli eder ve onlar gayet rahattırlar. Kâfirlere ise celâl tecellisi tecelli eder ve onlar daima azaptadırlar. Onlar dünyada hangi sıfatla göründü iseler o sıfatla azap olacaklar. Kiminin ruhları maymun, kiminin hınzır, kiminin yılan, kiminin akrep, dünyada hangi sıfatla göründü iseler ahrette o sıfatla görünecekler. İşte o ruhlar o sıfatlarla siccinde haps olurlar. Bu devriye değildir. Devriye batıl mezheplerdendir. Onlar batıl itikattadırlar. Birinci itikat; Tenâsüh. İkinci; Temâsüh. Üçüncü tefâsüh. Dördüncü; Terâsüh. Dördü de bâtıldır. Birinci; Ruh insan vücudundan çıktığı vakit tekrar insan suretine girer. Temâsüh: Ruh insandan ayrıldığı vakit tekrar hayvana girer. Tefâsüh: Ruh nebata girer. Terâsüh: Ruh madene girer. Onların itikatlarına göre ruh, nebata veya madene girerse ebediyen kalır, devir yapamaz. Hayvana veya insana girerse o ruh devreder derler. Bu itikatta olanlar mezhebi devriyedir. Bunlar Yahudiler, masonlar, Protestanlar ve başka mezhepten olanlardır. Bu itikatların hepsi batıldır. Çünkü suretleri değişir. Ahmet Ömer olmaz. Beşir Bekir olmaz. İnsan hayvan olmaz. Nebat hayvan olmaz. İyi anla ki bu bâtıl itikatlara sakın budala olma. Bâtıla inanmamakla hayvan olunmaz.

İyyâke nâbüdü ve iyyâke nestein: Yani Ya Allah! Seninle ibadet ederiz. İbadet cennete girmek veya cehennem korkusu ile yapılırsa yapılan ibadet ibadet

sayılmaz. Yani cenneti istemek cehennemden korkupta yapmak ibadet sayılmaz.

İhdine sırat-el mustakîm: Yarabbi! Bize hidayet ettik ki sırâtı müstakîmde olalım Doğru yol kâmillerin yoludur. Tevhit yoludur. Yusuf-108, “Bu benim yolumdur. Ben ve bana uyanlar, sizi akılcı ve gerçekçi olarak Allah’a davet ediyoruz.”  Allah’ın söylediğiyle ispat olunmuştur ki bu yolda davetçi mürşidi kâmillerdir. Mürşidi kâmillerin şeriattan, tarikattan ve hakikatten haberdar olmaları lâzımdır.

Sırat ellezine en amte aleyhim: Öyle bir doğru yoldur ki o yol peygamberlerin ve kâmillerin yoludur ki o yol sâfi tevhittir. Allah vardır başka hiçbir şey yoktur.

Gayril mâğdübü aleyhim: Bizi o yoldan ayır ki onlara gadap etmişsin. Onlar Yahudilerdir ki biz mevcuduz, Hak zihinde gizlidir dediler. Varlıklarını kendilerine nisbet ettiler.

Veleddâllin: Ve sakın bizi nasrânilerin yolundan etme ki onlar halka Hak derler. Nasıl ki hazreti İsa için Allah dediler. Yarabbi! bizi bu itikatlarda bırakma.

Amin…

Bu risale aşıkların çiçek bahçesidir. Gözünüzü açın ve iyi anlayın. Zira burada yazılanlar ruhun sermayesidir. Öldükten sonra hayat isteyenler için bu satırlardaki hikmet dolu cevherleri toplasın. Kim ki arif olmak isterse o okur ve anlar ki, ALLAH birdir. Amin…………………          

 

Sadeleştiren

Mehmet Naci GÜNEY

Hiç yorum yok: