Allah bizi öyle bir zevkten ayırmasın ki
bütün aşıklar, hazreti Muhammed’in zevkiyle ki bütün suretlerden zuhur etmiş
O’nun bütün vücutlarından zuhuru ve zuhurda O’nu müşahade ettikleri için sarhoş
olmuşlar ve O’nun al ve eshabın aşkıyla bütün suretlerdeki zuhuru ile O’nun
büyüklüğünü müşahede etmişlerdir. Onun için daima Allah Allah der ve daima
niyaz ederiz. Yarabbi bizi O’nun muhabbet ve O’nun aşkıyla daim kıl. Ve O’nun
varlığı Abdülmâlik Hilmi’den daima görünsün. Çünkü o Resulullah’tan hiçbir
zaman ayrı düşmek istemez. O muhabbet ile bu risaleyi yazmaya başladım. Senin
irfanlığını anlamaya, ya mevlâm. Onun için risalenin adını “SEVDALININ BAHÇESİ” adını koydum. O aşıklar
için ki senin yoluna girmek istiyorlar.
Hak’ka gitmek için üç yol vardır: Birinci yol: şeriat yoludur. O
yola girmekle kendini ve bütün alemi müşahede ederek der ki; “Ben ve bu alem yokken beni ve bu alemi bir
yaratan mutlaka vardır. O bizi meydana çıkardı. Bu şekilde Allah’ın varlığını
kabul eder. Çünkü kendini ve bütün alemin varlığını delil kılıp Allah vardır.
Mademki ben yokken meydana çıkaran mutlaka bir yaratan var der” ve böyle
bilmekle şeriat yoluna girer. Bu yol “istidlâl yoludur. Delille Hak’kı bilmek.
Çünkü kendini ve bütün alemi delil kılıp der ki Allah vardır. Bu yolun bir adı
da “ilmel yakîn”dir. Ancak şüpheden arınmış değildir. O sebepten bu yolda ümmet
fırkalara ayrıldı ve bu fırkalar için Resulullah efendimiz “Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacak, bunlardan yetmiş iki dalalette
bir fırka hidayette kalacaktır.” Sahabeler sordular; “Bu hangi fırkadır ki cehenneme girmeyip selâmette kalacak ya
Resulullah diye sorunca?” “Ben ve ashabım hangi yoldadır o yol
selâmet yoludur.” Çünkü onlar yalnız delil ve akli yola durmayıp Kur’an ve
hadisleri araştırır. Zira böyle araştırma yapmayıp kendi aklıyla giden bazen
isabet eder çoğu zaman yanlış bilir ve yanlış hareket eder. Hadislere yanlış
mana verir. Çünkü onlar ilimsiz ve bahtına peygamber efendimizi yorumlarlar.
Amma Kur’anı delil ederse yanlış yapmaz, doğru yolu bulur. Çünkü Kur’an sağlam
ve doğruyu söyler.
İkinci
sulûk:
Tarikata
girmektir ki, onlara zikir ve esma telkin edilmiş, onlar çile ve riyazatla
kendine zahmet verip Allah’ı zikredip halvete girip daima korku içindedirler.
Bu yol hâl’dir, makam değildir. Bu yol zor ve çileli yoldur, zahmetlidir. Seni
Allah’a götürmez.
Üçüncü
sulûk:
Hakikat
yoludur. Bu yol gayet kolaydır fakat bu yolda mürşit bulmak çok zordur.
Mürşitlerin pek çoğu ilmel yakindedirler. Delillerle Hak’kı bilmeye çalışırlar.
Daha evvel söylediğim gibi kendi düşüncesi ile Hak’kı buldum zannederler.
Hakikat üzere, şuhud üzere, Hak’kı müşahede ve zevk etmek lazımdır. İşte bu
doğrudur. Hak’kı bulmak üç türlüdür:
İlmel yakin, aynel yakin, hakkel yakin.
Mürşidi
kâmili bulmak lazımdır, yalnız çok zor bulunur.
Cenabı Hak’kın dört tecellisi vardır. Birinci tecelli; Tecelli-i zat’tır.
Orada ne isim ne suret vardır. Ancak zâtıyla zâta tecellisi vardır. Yani
kendinden kendine tecelli olur. Bu tecelliye
“Ehadiyetül ilâhiye” denir. Orada halkın kokusu yoktur.
İkinci
tecelli;
Tecelli-i sıfattır. Hayat, ilim, irade, kudret, işitmek, söylemek, görmektir. Bu sıfatlarla cenabı Hak tecelli
ve zuhur etmiştir. Bu tecelliye “tecelli-i vahdet” ve “Hakikati Muhammediye” denir.
Üçüncü
tecelli;
Esmâ’dır. Hayat sıfattır, hay esmadır. Bütün sıfatlar böyledir. Sıfatların
zuhuru esmâdır. İşte bu gibi sıfat halk ile zuhur ederse o zuhur yerlerine esmâ
denir. Hasılı kelam Hakkın zuhur yeri sıfat, sıfatın esmâ, esmâ’nın ef’al, yani
zatı sıfatı, sıfatı esmayı, esmâsı işi meydana çıkarır, zuhur eder. Bu tecelli,
“tecelli-i esmâ ve ehadiyet ve hakikatı insâniyedir.”
Dördüncü
tecelli;
Tecelli-i ef’aldir. Tecelli-i ef’al, görmek ve akli olarak suretlerin zuhurunu
müşahade etmektir. Bu tecelliye “hakikatı şuhudiye ve suveriye ve hakikatı
Muhammed’iye ve Rububiyet” denir. Dördüne bir “uluhiyet” denir. Hak ancak
Rububiyet mertebesiyle dünyada ve ahrette
maddesiz olarak görünür ve
müşahede edilir. Nitekim Kur’anı kerimde hazreti Musa cenâbı Hak’ka Araf-143, “Yarabbi seni görmek istiyorum” başka ayetlerde Kıyamet-22-23, “Siz ahret gününde sevinçli gözlerle Rabbınızı
göreceksiniz.” Allah’ı rububiyet mertebesiyle göreceksiniz. Hadisi şerifte
buyurulmuştur. “Yakında Rabbınızı
göreceksiniz, ayın on dördü göründüğü gibi.” Resulullah efendimizin
buyurduğu söz ile anlaşıldı ki bir
salik, suretlerin görünüşü yani bu alemde görünen suretlerle ve zihinde
ve aklındaki görünmeyen suretlerle, Hak’kın esmâ ve sıfatlarıyla, mutlak olan mevcudu müşahede eder. Buna aynel yakin denir. Burada hulûl lazım gelmez. Yani Hak’kı halkla
görmede hulûl yoktur. Çünkü Hak’kın varlığından başka varlık yoktur. Bu makamda
salik bütün âza ve kuvvetiyle ismi celâli zikrederken Hakikati Muhammediyeyi
müşahede eder, O’na bağlanırsa Allah deyip O’nun hakikatini ki, zâtı Hak’dır
müşahede ederse kalb ile bağlanıp hayal edip o görüşle varlığa bağlanıp Allah derse bu mertebeye
“cem” denir. Suretlerden bağlantıyı kaybeder de halkı görmezse Mâkamı Cem
denir. Cemiyyeti Muhammediyeyi aklında ve hayalinde alıp bağlanırsa “Hazreti
Cem” denir. Bir rabıta daha yaparak; hayalinde Cemi Ehadı ve Cemi Muhammedi cem
ederse bu müşahedeye “Cemül Cem” denir. Cemde olan bir hakikat eğer müşahede
edilirse ve bu düşünceye bağlanırsa “Ehadiyetül Cem” denir. İmanı tahkiki
buraya kadardır. Bundan daha iyi bir makam yoktur. Bir salik için gaflet
uykusundan uyanması vacip ve borçtur. Zikrullahla yani kalbi daima Allah
demesiyle olur. Zira bu alemin temeli ve mayası Hazreti Muhammed’in Cem’idir.
Güneş bu alemi aydınlattığı gibi O’nun nuruda bu suretleri öyle aydınlatmıştır.
O’nun nuru hayalde ve zahirde müşahede edilirse nurun nuru ve aslın aslı olan o
nur salikte parlar. Her şeyin aslı olan O nuru pak ki O’nu daima rabıta ederek
müşahede ve zikredilirse, işte o zaman nuru Muhammediye vücudunda zahir olur, Muhammed
bir dakika senden uzaklaşmaz. Sadat evliyalarından olanlar demişler ki “Bizden hazreti Muhammed ayrılırsa kendi
kendimize mürted hükmünü veririz.” Yarabbi ! Bizi de onlardan kıl. Hazreti
Muhammed hürmeti için bu hâl üzre yola giren aşıklar; o dilbere vuslat etmek
isterse; zahirde bu beşeriyetin perdelerini kaldırması, benlikten ve kendi
varlığından soyunması gerekir. Sonra kalan o temiz varlıkta ruhâni elbiseyi
giymek ve o temiz elbiseyle o dilbere gitmek lazımdır. Yarabbi bizi o dilberin
güzelliğinden ayırma. Sakın bizi dilberin sevmediklerinden kılma. Şimdi dinle
hakikat üzre elhamın manasını:
Elhamdülillâhi
Rabbil âlemin:
Elhamdülillâhi hamd cenâbı Hak’kın kendi kendisini meth etmesidir. Resulullah
(as) demiştir. “Ben seni senin gibi
lâyıkıyla meth edemem, senin zâtını tâzim edemem, senin zâtın mukayyetsizdir. Ancak
mukayyetsiz olduğunu biliriz. Hamd senden sanadır.” Rabbül âlemin yani zâtı
ile sıfatı ve ef’ali ile bu alemi meydana çıkardın ve her bir dakikada imdat ve
yardım sendendir. Hamd rabbül âleme mahsustur.
Alemden murad mahlûkatın mertebeleridir. Birinci mertebe: Ruhi Muhammedidir, s.a.v’dir. İsmi bedî meydana çıkardı. Bediin zuhurudur. İkinci mertebe: Nefsi nâtıkadır. Bais isminin zuhurudur. Nefsi nâtıka bais isminin zuhurudur. Yani nefsi nâtıkanın zuhuru bais isminin zuhurudur. Üçüncü mertebe: Tabiat: Bâtın isminin mazharıdır. 4-Heyûlâ: Ahir isminin mazharıdır. Heyûlâ, şekerin hamuru gibidir. O hamurdan şekerci suret düzer. Yani bu alemin mayasıdır. O mayadan bu suretler vücut giydi. 5-Şekil: Zahir isminin mazharıdır. 6-Cismi kül: Ruhun isminin mazharıdır. 7-Arş: Muhit isminin mazharıdır. 8-Kürs: Şükür isminin mazharıdır. 9-Feleki atlas: Gani isminin mazharıdır. 10-Feleki münâzil: Mukadder isminin mazharıdır. 11-Feleki Zühal: Rab isminin mazharıdır. 12-Feleki mekevkeb,13-Feleki müşteri, 14-Feleki şems: Nur isminin mazharıdır. 15-Feleki Zühre: Musavvir isminin zuhurudur. 16-Feleki utârit: Muhsi isminin zuhurudur. 17-Feleki kamer: Mübin isminin zuhururdur. 18-Feleki ekber: Kâbis isminin zuhurudur. 19-Kürre-i hava: Hay isminin zuhurudur. 20-Su küresi: Muhyi isminin zuhurudur. 21-Kürre-i türab: Mümit isminin mazharıdır. 22-Maden: Aziz isminin mazharıdır. 23-Nebat: Rezzak isminin mazharıdır. 24-Hayvan: Mudil isminin zuhurudur. 25-Cin: Lâtif isminin zuhurudur. 26-Melek: Kâvi isminin zuhurudur. 27-İnsan: Câmi isminin zuhurudur. 28-İnsan mertebesi: Refiüt derecât isminin zuhurudur. Bütün bu alemlerin mertebelerin sahibi cenâbı Hak’tır.
Errahmânirrahim: Yirmi bin alemi
icad eden ve onlara yardım eden rahimdir.
Mâlikiyevmiddin: Kıyamet günün sahibi
cenâbı Hak’tır. O gün ki bütün
halkın haşr ve sonra neşr olmasıdır. Haşır; Toplamak, neşir;
dağıtmak. İşte o günün sahibidir. Bir haşır ve neşir daha vardır ki ikinci
kıyametle olur. Hadisi şerif; “İzâ mâte abduhu kıyameti” Yani kulun ölümü
kıyametidir. Ölüm iki türlüdür: Birincisi
ister istemez mecburidir. İkinci ölüm: Senin arzuna bağlı, istersen ölürsün
istemezsen ölmezsin. Birinci ölüm bütün alemler içindir. Ali İmran-185 “Küllün nefsin zâikatün mevt”. Bu ayeti kerime der; “Herkes ölümü tadacaktır.” İkinci ölüm ki fenafillah’tır. Bu fenafillah
olan taife onlar haşrı ve neşri dünyada
gördüler. Bu sınıf için izdirâri ölüm dünyadan fani olmak ayrılmak ve neşri
bâki olan ahirete gitmektir. Zira bu sınıf yerde ve göklerde mukayyet olmaz. Mukayyet
bağlı olmak demektir. Yerden ve göklerden bağlı olmayanlar kâmil insanlardır. Birinci
ölümle ölenler onlar iki sınıftır.
Birincisi;
Mü’minler ki onlar Allah’a itaat edenlerdir. İkinci; Kâfirler, Onlar Allah’ın
emrini tutmayanlardır. Mü’minlerin ruhları âlâyı illiyyinde yani yükseklerde
orada bağlıdırlar gezemezler. Mutaffifin-7,
“Kâfirlerin ruhları siccîndedirler.” Orada bağlıdırlar çıkamazlar. Cenâbı
Hak mü’minlere cemâl ile tecelli eder. Yani onlara sevindirici tecellisi ile
tecelli eder ve onlar gayet rahattırlar. Kâfirlere ise celâl tecellisi tecelli
eder ve onlar daima azaptadırlar. Onlar dünyada hangi sıfatla göründü iseler o
sıfatla azap olacaklar. Kiminin ruhları maymun, kiminin hınzır, kiminin yılan, kiminin
akrep, dünyada hangi sıfatla göründü iseler ahrette o sıfatla görünecekler. İşte
o ruhlar o sıfatlarla siccinde haps olurlar. Bu devriye değildir. Devriye batıl
mezheplerdendir. Onlar batıl itikattadırlar. Birinci itikat; Tenâsüh. İkinci;
Temâsüh. Üçüncü tefâsüh. Dördüncü; Terâsüh. Dördü de bâtıldır. Birinci;
Ruh insan vücudundan çıktığı vakit tekrar insan suretine girer. Temâsüh: Ruh
insandan ayrıldığı vakit tekrar hayvana girer. Tefâsüh: Ruh nebata girer. Terâsüh:
Ruh madene girer. Onların itikatlarına göre ruh, nebata veya madene girerse
ebediyen kalır, devir yapamaz. Hayvana veya insana girerse o ruh devreder
derler. Bu itikatta olanlar mezhebi devriyedir. Bunlar Yahudiler, masonlar,
Protestanlar ve başka mezhepten olanlardır. Bu itikatların hepsi batıldır.
Çünkü suretleri değişir. Ahmet Ömer olmaz. Beşir Bekir olmaz. İnsan hayvan
olmaz. Nebat hayvan olmaz. İyi anla ki bu bâtıl itikatlara sakın budala olma. Bâtıla
inanmamakla hayvan olunmaz.
İyyâke
nâbüdü ve iyyâke nestein: Yani Ya Allah! Seninle ibadet ederiz. İbadet
cennete girmek veya cehennem korkusu ile yapılırsa yapılan ibadet ibadet
sayılmaz.
Yani cenneti istemek cehennemden korkupta yapmak ibadet sayılmaz.
İhdine
sırat-el mustakîm: Yarabbi! Bize hidayet ettik ki sırâtı müstakîmde
olalım Doğru yol kâmillerin yoludur. Tevhit yoludur. Yusuf-108, “Bu benim yolumdur. Ben ve bana uyanlar, sizi akılcı ve
gerçekçi olarak Allah’a davet ediyoruz.” Allah’ın söylediğiyle ispat olunmuştur ki bu
yolda davetçi mürşidi kâmillerdir. Mürşidi kâmillerin şeriattan, tarikattan ve
hakikatten haberdar olmaları lâzımdır.
Sırat
ellezine en amte aleyhim: Öyle bir doğru yoldur ki o yol peygamberlerin
ve kâmillerin yoludur ki o yol sâfi tevhittir. Allah vardır başka hiçbir şey
yoktur.
Gayril
mâğdübü aleyhim:
Bizi o yoldan ayır ki onlara gadap etmişsin. Onlar Yahudilerdir ki biz
mevcuduz, Hak zihinde gizlidir dediler. Varlıklarını kendilerine nisbet
ettiler.
Veleddâllin: Ve sakın bizi nasrânilerin
yolundan etme ki onlar halka Hak derler. Nasıl ki hazreti İsa için Allah
dediler. Yarabbi! bizi bu itikatlarda bırakma.
Amin…
Bu risale aşıkların çiçek bahçesidir. Gözünüzü açın ve iyi anlayın. Zira burada yazılanlar ruhun sermayesidir. Öldükten sonra hayat isteyenler için bu satırlardaki hikmet dolu cevherleri toplasın. Kim ki arif olmak isterse o okur ve anlar ki, ALLAH birdir. Amin…………………
Sadeleştiren
Mehmet Naci GÜNEY
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder